5 Ekim 2021 Salı

BİR RESSAM, BİR RESİM (28)

     VICTOR VASARELY (1906 - 1997) - İSİMSİZ

    Efendim "Bir Ressam, Bir Resim" serisinin son iki haftasında epeyi iç karartıcı şeylerden konuştuk. Gerçeklere fazlasıyla sadık kaldık. Ben derim ki bu kez somut gerçeklerden soyut dünyaya geçelim, renklerin ve biçimlerin arasına dalalım. O biçimler geometrik olabilir örneğin. Özellikle 20.yy. sanatçıları doğadaki her nesneyi özüne indirdiğimizde geometrik şekillere ulaştığımızı söylüyorlardı. Bu doğru! Yaşam devamlılığını sağlayan güneş yuvarlak değil mi? Şu bulut bir dikdörtgeni, şu böcek bir altıgeni andırmıyor mu? 
    Yazının özünü belirledim ancak devamında ne anlatsam, ne paylaşsam derken aklıma salgından önceki son yurt dışı seyahatlerimden birini gerçekleştirdiğim Budapeşte'deki rengârenk müze geldi. Çünkü bir öğleden sonramızı ayırdığımız Victor Vasarely Müzesi'nde geçirdiğimiz zaman, zihnimi ara sıra yoklayan keyifli bir hatıra bırakmıştı. 2 sene önce yine böyle güneşli bir ekim günü ziyaret etmiştik. Çok bilinen bir müze değil. Ulaşmak için epeyi bir uğraşmıştık. Yanlış tramvaya binip farklı bir yerde indik, otobüsle geri döndük, ardından doğru tramvay derken etrafa göz atarak, net bilmeseler bile yardımcı olmaya çalışan Macarlar'ı dinleyerek bulduk Obuda bölgesindeki müzeyi. Sonrası bizden başka sadece yaşlı bir Fransız çiftin bulunduğu mekânda renkler ve biçimler dünyasında geçirilen hoş zamanlar... Renkli geometrik biçimlerle oluşturduğu kompozisyonlarında yanılsama, derinlik ve hareketi sağlayan sanatçının amacı izleyiciyi görme eylemine odaklamak, görsel tepkiler yaratmaktı ve biz o gün buna fazlasıyla hevesliydik. Tenha müzede her bir eseri önünde bir ileri bir geri hareketlerle rahatça inceledik, sevdiklerimizin önünde daha fazla vakit geçirdik, hâttâ ne yalan söyleyeyim eserlerin yarattığı dinamizmin etkisindeki neşeyle biz iki arkadaş fotoğraf çekimini abarttık. En renklilerin sağında, solunda, önünde, bazen tek tek, bazen bir desteğe dayadığımız makinenin karşısında iki kişi koştura koştura neşeli pozlar verdik. Bence Vasarely görse mutlu olurdu. Sanatın demokratik yanını, her zaman her yerde ve herkesle olması gerektiğini savunan oydu. Ve sadece Budapeşte'de değil farklı ülkelerde de müzeler kurmuştu. Yazının görselini hem o günün anısına hem de internetteki sevdiğim örneklerin kalitesi düşük olduğundan kendi albümümden seçtiğimi belirtmek isterim. 
    Victor Vasarely 1906 yılında Macaristan'ın Peç kentinde doğdu. Sanatçıların hayat hikâyelerini duyduğumuzda genellikle onların çocuk yaştan itibaren sanatla ilgilendiğini görürüz. Vasarely'de durum biraz farklı. O daha çok bilimle ilgilenen bir çocuktu. Ancak uykuya yatmış sanat tutkusu bir noktada uyanmış ki Vasarely Budapeşte'de tıp okumaktayken, iki yılın sonunda üniversiteyi bıraktı ve sanata yöneldi. 1929'da Sandor Bortnyik'in kurduğu akademi Mühely'ye kayıt oldu. Bu okul Almanya merkezli Bauhaus akımının Macaristan'daki takipçisi. Dolayısıyla Victor Vasarely burada grafik tasarıma, yalın ve geometrik çizgilere yöneldi. Rus avangardı, konstrüktivist sanatçılar da etkilendikleri arasındaydı. Ancak yaratıcılığını ateşleyecek önemli etkiyi ilk aşkı bilimde buldu. 
Üçüncü boyutu yakalama gayretindeki çalışmalarında perspektif, ışık ve gölge üzerine denemeler yaparken, renk ve optiğin bilimsel ilkeleri, astrofizik, kuantum ve görelilik konularını da çalışmalarına taşıdı. 
    Budapeşte'deki Mühely'de hayat arkadaşını da bulmuştu Vasarely. Claire Spinner ile uzun bir evlilik hayatları oldu. Beraberliklerinin ilk yıllarında Almanya'ya gitmek istediler. Dönemin siyasi şartları nedeniyle bunu gerçekleştiremeyince Paris'e geçtiler. Böylece şekillenen kaderin gereği Victor Vasarely hayata Macar asıllı Fransa vatandaşı olarak veda etti. Fransa onun üne kavuştuğu yerdi. Grafik tasarım alanında isim yaparken deneysel çalışmalarına devam etti. Zamanla statik formlarla hareket yaratmaya, iki boyutlu geometrik biçimlerle optik yanılsamalar oluşturmaya odaklandı ve Op Art'ın yani Optik Sanat'ın kurucusu oldu. 1960'lı yıllar optik sanat için popüler kültüre eklemlendiği zirve yıllardı. 1965'te NewYork'taki "The Responsive Eye" sergisi Vasarely'nin ve 
Op Art'ın tanınırlığını katladı. Statik formların iç bükey-dış bükey, büyüklü küçüklü vb. şekillerde yerleştirilmesiyle, karşıt renklerin veya azalıp çoğalan renk değerlerinin gerektiği gibi kullanımıyla oluşturulan hareketin yarattığı halüsinasyon etkisi altmışlı yılların ruhuna denk düşüyordu. Bu yazının görselinde sanki arkadan bastırılmış gibi oluştuğunu gözlemlediğimiz yuvarlakların kazandığı üçüncü boyut ve hareket aslında birtakım düzenli yerleştirmenin sonucuydu. Yeniden üretimle tekrar tekrar basılabilen resimler günlük hayatta, dekorasyonda, tekstilde rahatlıkla kullanılıyordu. O gün Budapeşte'de müzede örneklerini gördüğümüz David Bowie'nin albüm kapağı, satranç seti gibi bir çok kullanım eşyası sanatla buluşmuş oluyordu. Ayrıca Vasarely heykeller, duvar halıları vb. üretimlerde de bulunmuştu. Bu noktada ilerleyen yaşlarında Renault markasıyla çalıştığını da eklemem gerek. 
    Geometrik biçimlerin birbirine eklenip tekrar tekrar kullanımıyla oluşan sonsuz sayıda kompozisyon oluşturmanın ve bunu herkesin yapabilmesinin bir yolunu da bulmuştu Vasarely. Renkli bir fon önünde farklı renklerdeki geometrik şekillerden oluşan bir dizi kareye "Alphabet Plastique" adını verdi. Güzel Sanatlar Alfabesi diyebileceğimiz bu alfabe belirli bir uyumla oluşturulmuştu ve her birinin büyüklü küçüklü farklı varyasyonlarla birleştirilmesi sonsuz sayıda ihtimale açılıyordu. En ufak eşyadan mimari projelere, şehir düzenlemelerine kadar kullanılabilen bir sistemdi. Bugün bilgisayarlar elimizin altındayken bu gibi tasarımları oluşturmak ilgilisine zor gelmeyen bir konu. Vasarely'nin tüm bunları elleriyle kesip biçerek, çizerek tasarladığını düşünmek gerek. O meydana getirdiği evrensel sözlüğün insanları birleştireceğine, dünyayı daha iyi bir yer yapacağına inanıyordu. Bilim yanlısı mantık temelli bir yanı olduğu kadar manevi yanı da kuvvetli biriydi. Paris metrosunun fayansları, duvarlardaki çatlaklar, sahil şeridinin doğal desenleri, tepeler, tepelerin eteğine yerleşmiş üçgen çatılı evler, su damlaları, zebraların çizgileri... Gözünün gördüğü her şey ona ilham oluyordu. Önce zihninde sonra ellerinde somuttan soyuta, sonsuzluğa ulaşıyordu. Aynı zamanda ileri görüşlüydü Vasarely. Kendinden sonrakilerin sanata yeni boyutlar, yeni ışık, ses ve hareket getireceğini söylemişti. 1997 yılında bu dünyadan ayrıldı. Eğer görme şansı olsaydı eminim bugünün dijitale kayan sanat anlayışı onu heyecanlandırırdı. 
    1954 yılında Venezuela'da merkez üniversitede yapmış olduğu mimari duvar düzenlemesi gibi ünlü örnekleri saymazsak Victor Vasarely ve onun temel tasarımlarıyla her an her yerde karşılaşabiliriz. Duvarları ya da zemini kaplamak için alınan karolarda, kumaş desenlerinde, dekoratif birçok eşyada onun tasarımları var. Öyleyse sanat ve bilim her yerde. Öyleyse izleyeni derin düşünceler içinde bırakan sadece figüratif sanat değil. Vasarely'nin anlatmak istediği gibi... Bir birim geometrik biçimin -farklı büyüklüklerde ve renklerde olsa da- birleştikçe bütünü oluşturması ve bunun sonsuzluğa uzanması insanı ve evreni düşündürmüyor mu? 



* Müzeden birkaç fotoğraf daha görmek isteyenler, görmüş olsa da hatırlamak isteyenler için Budapeşte seyahatinin yazısı : Burada :) 

10 yorum:

  1. Vasarely'yi araştırdım dün bu yazıdan sonra, o nedenle yorumum gecikti. Hakikaten çok yönlü bir tasarımcıymış! Kendisine sığ bir yorumla "göz alıcı" diyesim geldi yalnız :)))

    YanıtlaSil
  2. vasarely, 20. yüzyıl resmi ne kadar dinamik yaa, sürekli değişimler var, biraz kandinsky'den filan başlayarak, konstrüktivistler, plastisidler, sonra işte bauhauas, minimalistler, op art çılar, yirminci yüzyıl resimde en devrimci yüzyıl herhalde, 21 de ise uçtu gitti :) heey sana sipariş versem hihihi, olur muu, julian schnabel, julian freud, bunları da yazsan ya :) bir de bauhaus resim sergisi veya müzesi var mı herhangi bir yerde, yani olursa berlin^de olur herhalde ama var mı?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. 20.Yüzyıl çok dinamik sahiden ve iki dünya savaşına rağmen. Ya da belki tam da ondan dolayı...
      Nesneyi ilk parçalayan, tüm bu modern üslupların yolunu açan Cezanne aslında. Onu yazacağım, ilham bekliyorum:)
      Yazıları bir anlık esinlenmeden çıkarıyorum. Rastlantısal şekilde gelişiyor genelde. Ama Schnabel, Freud aklımda olacak:)
      Teşekkürler Deep...

      Sil
    2. Ha bir de... Evet tahmin ettiğin gibi Berlin'de Bauhaus müzesi var. Dessau da önemli. İncele bak Dessau Bauhaus Müzesi'ni. Olsa da gitsek :)

      Sil
  3. Bir sanatçı daha tanımış olduk. Geometrik desenli resimleri çok sevmesem de yazıdakinin renkleri iç açıcı 🙂

    YanıtlaSil
  4. Bu tür resimleri seviyorum ama cahiliye devrimde bende bir tablodan ziyade poster duygusu yaratıyorlar-dı. Al odanın duvarına yapıştır. Gençken ve odaya poster tutkusu tavanken ve bulamazken, bir abi vardı bu tarz resimler yapardı ve bayağı iyiydi. Ona ne istediğimi söylerdim o da benim için yapardı. Fakat diğer ressamların tabloları ile karşılaştırınca bir poster duygusundan öteye taşıyamıyordum. Sonra sonra, büyüdükçe ve gördükçe ve mantığı çözdükçe, algım kategori yükseltti ve evet dedim bunlar da ötekiler katından:) İnsan öğrendikçe büyüyor ya, işte kısa geçmiş hikayemin beni getirdiği noktadan bakınca sanırım emeğin yüksek değerini daha iyi anlıyor insan:) Gördüğünü derin görüyor ve yapımı basitmiş gibi duran şeyde ne kadar çok nüans fark ediyor. Bu da ne güzel bir şey:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. O kadar haklısın ki. Ben de aynı şekilde düşünüyorum. Yaş aldıkça, dikkat ettikçe, öğrendikçe her şey ne kadar farklılaşıyor. Ama tabii herkes için geçerli değil bu. Ne mutlu güzel yaş alanlara, öğrendikçe büyüyenlere, büyüdükçe öğrenenlere! :)
      Odana genç yaşında poster olarak resim yaptırman ne kadar güzel bir fikirmiş. Senin tarzın hep belliymiş zaten:) Sevgiler, teşekkürler...

      Sil

Yorumu olan?