Auguste Rodin (Bayılıyorum bu esere) |
Bu haberi okuduğum zaman hem bir kadın olarak, hem de bir sanatsever olarak üzülmemem mümkün değildi. Maalesef bir devlet yetkilisi eliyle gerçekleştirilen bu olay ilk değil ve korkarım sonuncusu da olmayacak.
Bu olay bana Cumhuriyet'in kurulmasından sonra ulusça verdiğimiz kurtuluş mücadelesinin anısını canlı tutmak ve yeni Türkiye Cumhuriyeti'nin ideolojisini görsel hale getirmek amacıyla, yurdun dört bir yanına kurulan anıt-heykelleri hatırlattı. Mustafa Kemal Atatürk'ün 1922 yılında Bursa'da yaptığı bir konuşmasında "yaklaşık 1300 yıl önce Hz.Peygamberimizin İslamiyeti yerleştirmek amacıyla putları yerle bir ettirdiğini ve Müslümanların heykeli put olarak görmeleri için artık hiçbir koşulun kalmadığını" belirtmesiyle birlikte anıt-heykeller dönemi başlamıştır. O sıralar Türkiye'de heykel eğitimi başlamıştır ancak büyük boyutlu heykel yapma olanaklarımız kısıtlıdır. Bu yüzden yurtdışından Pietro Canonica (İtalyan) ve Heinrich Krippel (Avusturyalı) gibi heykeltraşlar getirtilir. Örneğin meşhur Taksim Anıtı Canonica'nın eseridir.
Atatürk heykelleri, Kurtuluş Savaşı'ndan sahneler, çağdaş yaşamı simgeleyen eserler yepyeni Türkiye Cumhuriyeti'nin görsel yansımaları olarak vücut bulurlar.
Eskiden baba-oğul elele tutuşup Taksim Atatürk Anıtı'nın önünde fotoğraf çektirmek sevilen bir gelenekmiş. Bugün ise heykellerin içine tükürüyoruz (hatırlayınız), devlet dairesine yakışmadığı için kadın heykellerini kaldırıyoruz veya beğenmediğimiz yerlerini düzeltiyoruz (yine hatırlayınız(!))
Devlet ideolojisi sanata yansır mı? Yansır...
İlgilenenler İçin: - Cumhuriyet'in Kültür Politikası ve Sanat - Nilüfer Öndin
İnsancıl yayınları
- Otuz Bin Öncesinden Günümüze Heykel - Önder Şenyapılı
ODTÜ Geliştirme Vakfı Yayıncılık ve İletişim A.Ş Yayınları