28 Nisan 2022 Perşembe

BUGÜNLERDE...

    Son yazıyı gireli bir ay olmuş, hâtta geçmiş bile. Bu süre içinde bırak yazmayı, okumak için dahi buralara uğramadım, uğrayamadım. Aslında elimi kolumu bağlayan yoktu. Sadece kafa olarak uzaklardaydım. Müthiş bir keyifsizlik var üzerimde. Genel keyifsizlikten payıma düşeni fazla fazla üstleniyorum. Yoksa bireysel olarak hayatımda olumsuz giden bir şey yok. Sadece, birazcık, omzumun acısına takılmış durumda olabilirim. 
Salgın nedeniyle eve kapandığımız günlerde kendi kendime spor, mutfakta artan zaman, bütün gün elde telefon, tablet derken belli ki bir şeyleri zorlamışım. Israrla doktora gitmedim fakat bayram sonrası için kaçış yok. 
Yaşın ilerlemesiyle birlikte vücutta ufak tefek arızalar çıkmaya başlıyor ya, işte buna çok bozuluyorum. 
Bunun haricinde... Salgın sırasında eve öyle bir kapandım ki şimdi açılmaya üşeniyorum. Covid19 yavaş yavaş uzaklaşırken bana koca bir tembellik bıraktı. Gerçi eskisi gibi çokça çıksam ne olacak? İstanbul vahşi bir orman adeta. Resmen ayakta kalmak için, ezilmemek çabalıyoruz. Şehir içine her yolculuk bir sinir harbi. Arabanla seyahat ediyorsan trafik, toplu taşıma kullanıyorsan görgüsüz kalabalık ömründen ömür alıyor. Geçtiğimiz günlerde Muhabbet Kralı'ndaki sohbette, kalabalık bir topluluk içindeki insanların akıl yaşının 6'ya indiği söylendi. 
Bunu duyunca İstanbul ahalisinin neden saçma sapan davrandığı konusunda bir aydınlanma yaşadım. Geçen gün Orhun geç saatte işten gelirken bir intihar girişimine denk gelmiş. Çocuk eve gelince sinirinden ağladı. Birçok kişinin "Atla, atla" demesinden, konuşmalarından, küfürlerinden etkilenmiş. "Orada ben de olabilirdim, bir arkadaşım da olabilirdi, demek ki kimse hâlimizden anlamayacaktı, atla diyeceklerdi" diye derinlere indi, resmen sinirden titreye titreye ağladı. İçinde kalanlardan biri de yanında küfür edeni dövmemiş olmak. "Niye suratının ortasına indirmedim bir tane" deyip durdu. Polisler de adama sinirlenip şöyle bir kalkışmışlar tabii ama Orhun'un içi soğumamış. Günlerce terapi niyetine konuştuk. Gel de çocuğun dışarıdayken endişelenme. 
Göreceksiniz, Orhun da durmayacak buralarda. Kafasındaki planların işleyişini hızlandırmaya başladı. 
Bana gelince... Onca yıpratmasına rağmen ve işin tuhaf tarafı, doğduğu şehri bırakıp gitmek isteyenlerden değilim. Annem ve babam da burada doğmuşlar. Bilhassa anne tarafından birkaç kuşak İstanbullu olarak bu şehri kıymet bilmeyenlerin elinde bırakmak zoruma gidiyor. Oysa eşim gitmeye dünden hevesli. İstanbul'da yaşayanların beni anladığını düşünüyorum. Eh! Bir de ülkenin genel durumu, genel huzursuzluğu var. Gençler ümitsiz, yetişkinler şaşkın. Özellikle ekonomik olarak herkesin giderek daha fazla zorlandığını görüyorum. Bir süredir kırmızı biber çorbasını denemek istiyordum. Markete gidip geldikçe bakıyorum, fiyatı arttıkça artıyor. En son artık dayanamadım, çorbayı kafaya takmıştım, kilosu 49 liradan 4 tane kırmızı biber aldım ve yaptım. Enfes oldu ama 
49 lira nedir yahu? Kırmızı biber küçük bir ayrıntı. Hadi biz istediğimizi az çok alabilen gruptayız fakat her markete gittiğimde yaptığım hesaplarla asgari ücretli çalışanların nasıl ev döndürdüğünü, çok çocuklu ailelerin nasıl idare ettiğini düşünmeden edemiyorum. Günümüzde lüks sayılabilecek bir şeyler satın almışsam, gidişatın sorumlusu ben olmadığım halde kendimi kötü hissediyorum. Ve korkuyorum. Ekonomik durumlar adi suçların artmasına neden olursa diye... İstanbul dışında yaşayanlar için buralarda olanlar hakkında bir bilgi daha vereyim: Yabancı uyruklu bir kısım insanlar dolmuşta, metrobüste, minibüste şoförlerin söylenmesine rağmen para vermeden yolculuk yapıyorlar biliyor musunuz? Daha doğrusu dolmuş şoförleri kavga kıyamet indiriyorlar da diğerleri artık "lanet olsun" moduna geçiyorlar. Adamların umurunda bile olmuyor. Buna ben de şahit oldum, olanlardan da dinledim. Toplu taşıma ücretini ödemeyen elektriği, suyu öder mi zannediyorsunuz? Maske konusunda da böyleydi. Yasaklar varken bile yabancı uyrukluların büyük kısmı takmıyordu. Cesaretlerine şaşıyordum. Ben olsam farklı bir ülkede daha çok endişelenirim. Türkiye bize iyi bakar güveniydi bu sanırım. Asla ve asla ırkçı değilim, bana kalırsa yasal çerçeveler içinde isteyen istediği ülkede okumalı, çalışmalı, işini gücünü ilerlettiği ülkede yaşama özgürlüğünde olmalı ancak iş huzur bozma ve sömürüye geldi mi yetkililerden olumlu bir hareket beklemek benim hakkım. 
    İşte böyle... Çevrende sıkıntı kol gezerken sen nasıl rahat edeceksin? Ufak tefek hoşluklarla hayatı güzelleştirme heveslisiyken hiçbir şeyden keyif alamaz oldum. Depresyona yatkın olmayan, ne olursa olsun bu yaşa kadar kıyısından köşesinden geçmemiş bünyem zorlanmaya başladı. Uykuyla aram ise her zaman açıktı ama son zamanlarda iyice uyuyamamaya başladım. Bunun için Pasifflora Mood alıyorum. Aman aman bir etki göstermedi, halâ dalarken zorlanıyorum ama hiç olmazsa arada uyandığımda "Neden uyumuyorum ben?" diye dakikalarca sağdan sola dönüp kendimi yemiyorum. Klasik bir rahatlama yöntemi olarak bol bol yürüyorum. 
Yaşam Vadisi forever! Neyse ki bahar geldi, ağaçlar pembelere büründü de bir parça gözümüz gönlümüz açıldı. 

    Şu çiçek açmış ağacın site içindeki haline bakar mısınız? Daha geniş bir yerde olmalıydı sanki. 
İşte bu sıra bunlar bana hep hüzün... 

    Geçtiğimiz senelerde nisan ayında ne güzel postlar girerdim. Bu ay bizde doğum günü çok olduğu için bol bol kutlama yapardık. Evlilik yıl dönümümüz için ufak bir seyahate çıkardık. Bu kez yolculuk için üşendik. 
Yine toplandık ama küçükler büyüdüğü için doğum günleri eski tantanasında, parti havasında geçmedi. Salgının eski hızımızı kestiği gerçeği de var tabii. Seneye nisan enerjisini tekrar toplamamız lâzım.

    Klişe gibi durur ama değildir, hakikaten iyi ki kitaplar var. Dün Floransa Büyücüsü'nü bitirdim. Yıllardır kütüphanemde duruyordu. Niye bu zamana kadar okumadım bilmem. Demek ki bu günlerde bana destek olmak için beklemiş. Masal tadında bir roman. Beni bugünden aldı, zaman içinde yolculuk yaptırdı. Doğu'dan Batı'ya gezdirdi. Bu kitabı buraya not düşmesem haksızlık etmiş olurum.

    İçini kararttığım dostlar varsa affetsin. Sıkıntılı haller arasında daldan dala atladım ama birçok kimsenin benzer duygular içinde olduğunu tahmin ettiğim için rahat konuştum. Şahane bir ortam varmış da mızıkçılık yapan benmişim gibi bir durum olduğunu sanmıyorum. Umarım en kısa zamanda toparlarım, toparlarız. 
    Neyse ki ufukta küçük bir seyahat var. Bu sene bayram tatili uzun değil ama yine de hazır Orhun'un da birkaç gün izni varken, kardeşim ve ailesiyle, annemle, hep beraber Foça'ya doğru yol alacağız. Annem Foça'yı görmeyi çok istiyordu, gezdirelim bakalım. Biz de biraz hava alalım, kafa dağıtalım. Daha keyifli yazılarda buluşalım. Şimdiden herkese iyi bayramlar diliyorum.