30 Aralık 2023 Cumartesi

YILIN SON AYINDA...

    Bir hafta önce Orhun'un yemin törenine katılışımız ve bu sayede Samsun üzerinden Amasya'ya gerçekleştirdiğimiz küçük seyahat hakkında uzun ve keyifli bir yazı yazmıştım. Tam yayınlayacağım saatlerde sınır ötesi operasyonlarda yitirdiğimiz askerlerin haberini duydum. Ertesi gün de aynı haberleri aldık. Çok ama çok üzüldüm. Yazıyı yayınlamadığım gibi büyük bir kısmını sildim. Evet askerlik profesyonelleştiriliyor. 
İşinden 6 ay uzak kalmak istemeyenler, o süre içinde işini kaybetmek istemeyenler, kendini askerlik görevi konusunda yeterli görmeyenler, belirlenen ücreti denkleştirebilenler "bedelli askerlik" denen haktan yararlanabiliyorlar. Orhun'un da bu haktan yararlanmasını anne-baba olarak öncelikle biz istedik. Bir an önce görevini tamamlasın ve yoluna baksın dedik. Bunun bilincindeydik. O yüzden yemin töreninde ekstra bir duygusallığa girmedik. Herkes gibi temel eğitimi almıştı. Bedelli'nin artısı, temel eğitimden sonra kendi işine dönecek olmasıydı. Yani sürenin kısa oluşuydu. Sildiğim bölümlerde asıl işin profesyonel askerlerde olduğunu belirtip onlara sağlık, gayret, kuvvet dilemiştim. İlk kez gördüğüm yemin törenini ilgiyle ve çocukluğumun bayramlarında tanık olduğum askeri törenlerin hatıralarıyla izlediğimi belirtmiştim. Yani uzun uzun anlatsam da yazımda hiçbir coşma taşma yoktu. Yine de... En zor görevi yapan kesimin üzücü kaybı, kendi deneyimimize ve gözlemlerime dayanarak yazdığım yazıyı yayınlama isteğimi aldı götürdü. Konu çok derin. Bence askerliğin profesyonelleşmesi ya da neden "bedelli" askerliğin olduğunun sorgulanmasından önce, atanamayan öğretmenlerin polisliği tercih etmesi, "düzenli gelirim olur" diyen gençlerin sözleşmeli askerliğe geçmesi gibi konuları irdelemek gerekir. Daha ne diyeyim? Üzgünüm.
    Bir hafta önce yazdığım söz konusu yazının silmediğim ikinci kısmını yayınlamak isterim. Zira içinde Amasya güzellemesi ve Samsun kısmında blog dostlarımdan biriyle tanışmamızın mutluluğu vardı. 2023'ü yazısız göndermek de istemedim. Sonuçta yeni derlemeyle tam da 2023 gibi hem hüzünlü hem keyifli, karmakarışık bir metin çıktı ortaya. 2024'ten daha huzurlu ve olaysız günler bekliyorum. Bunun da yazılarımıza tatlı tatlı sirayet etmesini diliyorum. Az önce yazdıklarım üst kısımda, daha önce yazdıklarımın yarısı alt kısımda:) 
O halde buyurunuz efendim!

***

    "Yemin töreni sayesinde ben de Amasya'yı 16 sene sonra tekrar görme fırsatı buldum. Samsun'dan daha fazla sayıda uçuş olduğu için Merzifon'dan değil Samsun'dan gidip gelmeyi tercih ettik. Bir gece Amasya'da bir gece Samsun'da kaldık. Samsun'a indiğimizde bizi blog dostum Sevgili Buraneros karşıladı. Onun şahane yazılarında Amasya'da askerlik yaptığı günleri ilgiyle okumuştum ve ne ilginçtir ki Orhun'a da Amasya denk geldi:) 
Bunu ta geçen sene sonu öğrendiğimde kendisine bahsetmiştim ve o da sağ olsun "gelince haberim olsun" demişti. Senelerdir bazı blog dostlarımla İstanbul'da ya da şehir dışında, hâttâ ülke dışında yüz yüze tanıştığım oldu. 
Eşim de alıştı bu duruma, benim arkadaşlarımla benden daha fazla sohbete muhabbete girdi:) Bu mecrayı çok sevdiğimi defalarca belirttim. Burası sayesinde tanıştığım hiç kimseden tahminim dışında bir davranış görmedim, her birini çok sevdim. Hali hazırda blog yazısı yazmadığı halde görüştüğüm dostlarım var. Hem de dünyanın çok farklı köşelerinde. Sevgili Buraneros da hayatımıza sevgiyle giren dostlar arasında. Geleceğimizin haberini verdiğimde o kadar sıcak ve içten karşılayıp heyecanla planlar yaptı ki içinde bulunduğumuz tuhaf zamanların karamsarlığına inat ışık oldu. Kendimi insanlardan uzak tuttuğum, zorlayarak harekete geçme gayreti gösterdiğim bir dönemde her düşündüğümü yeniden sorgulamamı sağladı. Samsun'daki tüm saatlerimizi onunla, kendisi gibi samimi ve nazik kardeşiyle ve en sevdiği kadınla geçirdik:) Koşturmacalı seyahatimiz içinde bu saatler aslında fazla değildi, tadı damağımızda kaldı ancak inanın dolu doluydu. Kendisi benden önce, o şahane tarzıyla anlatmış. Ben bu yazının üzerine çıkabileceğimi sanmıyorum. Tanımayan veya okumayanlar için, beni duygulandıran yazısını buraya ekliyorum: La Paragas 
Şunu tüm kalbimle söylüyorum ki samimi ve nazik misafirperverlikleri için minnettarız, dostlukları için mutluyuz. 
    Şimdi iyisi mi ufak ufak o iki günden bahsedeyim. 
    Efendim, daha önce ne ben, ne eşim, ne annem (yanımızda annem de vardı) Samsun'a gitmemiştik. 
Gönül isterdi ki hazır gelmişken bu güzel şehre birkaç günümüzü ayıralım. Ancak iş yoğunluğu buna izin vermedi. Hevesimizi bir başka bahara bırakıp mevcut saatlerimizin keyfini çıkardık. 
    Sabahın erken saatlerinde indik Samsun'a. Çarşamba havaalanı miniminnacık bir havaalanı. Çok severim böylesini. Her şey yürüyerek halledilecek kadar kolay. Üstelik bu kez bizi bir dost karşıladı. Hemen alıp meşhur Samsun pidesini tatmaya götürdü. Önceden söylediği için uçakta kahvaltı almamıştık:) Leziz pidelerimizi yerken hem sohbet ettik, hem erken saatlerin mahmurluğunu atmaya çalıştık. Amasya'ya geçeceğimiz için, bir de annemin dinlenmesi adına muhabbete ertesi güne kadar ara verip, önceden kiraladığımız arabayı alarak yola koyulduk. Burada bir parantez açacağım. Bizde birkaç senedir araba yok. Arada bir kiralıyoruz. Aynı firmadan İstanbul'da gördüğümüz ilgi, özen vs. ile bir başka şehirde gördüklerimiz arasında dağlar kadar fark var. Biz İstanbul'da ne yaşıyoruz? Yaşıyor muyuz? Hiç bilmiyorum. Samsun'da karşılaştığımız nezaket ve arabanın temizliği, kontrolü, ufak tefek eşantiyonlar gibi aslında talep etmeden olması gereken her özenli hareket bizi bir an afallattı:) 
Başka şehirlerde de oluyor bu. Her alanda. Gerçekten yazık biz İstanbul'da yaşayanlara. Bir şey daha aklıma geldi. Askerde herkes birbirine "Nerelisin?" diye soruyor tabii. Orhun hiç sormaz, hiç umursamaz, öğrense de aklında tutamaz. Çok sıkılmıştı bu durumdan. Bir de ona "İstanbullu olamazsın, nerelisin?" diye ısrar ediyorlarmış:) Kütüğü İstanbul Adalar. Benim anne tarafım kaç nesil İstanbullu. Çünkü zamanında Kırım'dan gelmişler. Eşimin baba tarafı da tamamen aynı şekilde. Babam Bursa'lı, eşimin annesi Tekirdağlı ama onlar da İstanbul doğumlular. Yani hissimiz tamamen İstanbul. Askerde Orhun'a "Trakyalısın o zaman" demişler:) Annenin hükmü yok bu arada. Neden Bursa değil o zaman? Neyse... Bu da ayrı konu. Sözün özü İstanbullu olmak diye bir şey kalmadı insanların gözünde. Bu bakış da bu şehri bambaşka bir hâle getirdi. Üzücü. Hem bu şehirden gidesim var, hem "Niye gidip de değerini bilmeyenlere bırakayım" duygusu var. En iyisi arada şehir dışına çıkıp bir hava alıp gelmek ve  İstanbul'da çarpışmak için enerji toplamak sanırım.
    Yine konuyu dağıttım. Affola. Amasya'dan devam... Amasya'da annemi otele bırakıp biz gezecektik ancak az önce anlattığım gibi, kışlanın yerini görelim fikri planlarımızı alt üst etti. Akşam üzeri Orhun'u görme saatine kadar yakınlardaki bir kafede geçirdik zamanımızı. Seneler önce geldiğimde böyle havalı kafeler yoktu. Şehri tepeden, manzaraya tamamen hakim bir noktadan görmemiştim. Kafenin şehir manzarası bu seyahatin artılarından biri oldu. "O müze şurada, bizim otel burada, Amasya Genelgesi'nin görüşüldüğü bina ne tarafta, ne güzel stadyumu varmış" diye diye izledik. Hava serin ama güneşliydi, görüş açıktı. 

    Amasya yüzölçümüyle küçük ama tarihiyle, coğrafyasıyla dolu dolu bir şehir. Hitit, Frigler, İskitler, Pers, Pontus, Roma, Bizans geçmişinin yanı sıra Danişmend-Selçuklu hakimiyeti ve Moğol-İlhanlı dönemini yaşamış; gönüllü olarak Osmanlı'ya geçmiş; "Şehzadeler Şehri" ünvanını almış bir kent. Şehrin ulusal kurtuluş mücadelemizdeki yeri de malûm. İlk kez Ulusal Egemenlikten bahsedilen Amasya Genelgesi, Atatürk tarafından burada hazırlandı 
ve ilan edildi. Milleti kurtaracak olanın kendi azmi ve kararlılığı olduğu dile getirildi. 

    Ancak akşam yemeğinden sonra Amasya şehrinin ortasından geçen Yeşilırmak kenarında yürüyüş yapma fırsatı bulduk. Yemek konusuna parantez açayım. Bence şehirde yerel mutfak konusunda fazla seçenek yok. Seneler önce nehir kıyısında yerel yemekler yapan, turistler tarafından tercih edilen restoranda yemiştik ve hijyen açısından olumsuz tecrübe yaşamıştık. Bu yüzden, aradan seneler geçmiş olsa da aynı yeri istemedim. Yine nehir kıyısında eski bir konakta hizmet veren, internet puanı yüksek mantıcıyı tercih ettik. Oraya ait bir tat olsun diye, mantıların yanında baklalı sarmayı da sipariş ettik. Temiz pak, hoş bir işletmeydi. Yemekten sonra nehir kıyısında yürüdük. 
Bu kez şehri daha ışıklı, daha büyümüş buldum. Gece manzarası o zaman da etkileyiciydi, hâlâ öyle olduğunu gördüm. Yürüme yollarına yeni heykeller eklenmiş. Selfie çeken şehzadenin fotoğrafını çekmedim, Amasyalı coğrafyacı Strabon'u tercih ettim. Küçücük Amasya'nın öyle geniş bir tarihi geçmişi var ki turist konumundaki herkes kendine yakın bulduğu şahsiyetlerin heykelleri önünde fotoğraf makinesine sarılıyordu. Kimi Ferhat ve Şirin çiftiyle, kimi şehzadelerle, kimi Strabon'la daha fazla vakit geçiriyordu. 

    Pontus Kralları'nın kaya mezarları (M.Ö 333-26) ve gölgesi Yeşilırmak'a düşen Osmanlı dönemi Yalıboyu Evleri ise herkes için etkileyiciydi. 

    Bu şehrin gece manzarası dünya çapında bir değer. Muhakkak gidip görülmesi gereken, yaşanması gereken bir deneyim. Benim fotoğraflarım bu güzelliği anlatma konusunda yetersiz kalıyor. İnternetteki profesyonel çalışmaları şiddetle tavsiye ederim. 



   Nehir kıyısı güzel fakat arkasındaki ara sokaklarda vakit geçirmek de ayrı keyif. 

    Serin havadaki yürüyüşü nehrin üzerindeki tekne-kafede sıcak salep içerek sonlandırmak istedik ancak salep tükendiği için hevesimiz kursağımızda kaldı. Zira yemin töreni için şehre gelen asker ailelerinin nüfusu arttırdığı bir gündeydik. Eğitim Tugayı'nın varlığı belli ki Amasya'nın ekonomisini belirleyen etkenlerden biri. Hem askere yemek, malzeme vs. karşılamak açısından, hem de her ay tekrarlanan yemin töreninin turist sayısını arttırması açısından yerli halk üzerindeki etkisi büyük. Tören başlamadan önce ve bittikten sonra kışlaya sıra sıra gelip giden taksilerin de haddi hesabı yoktu. Bir üniversitesi de olan şehir belli ki küçük ama tekdüze değil; vadide yer alması nedeniyle klostrofobik duyguları akla getiriyor ancak sıkışıp kalmış gibi değil, aksine hareketli. Zaten sevdiğim bir kentti, askerlik sebebiyle kişisel tarihimizde anlamlı bir şekilde de yer almış oldu. 
    Amasya'daki ikinci günümüzün asıl konusu yemin töreniydi. Törenin ardından askerlerin dağılmasını beklemek, kalabalık otoparktan çıkmaya çalışmak derken vakit öğle sonrasını bulmuştu. Ufak bir yemek molasının ardından tekrar Samsun'a doğru yola çıktık. Yaklaşık bir buçuk saatlik yolculuğu da ekleyince ancak akşama doğru kente varabildik. İki gündür iyice yorulan anneannemizi otele bırakıp ufak tefek birkaç işi hallettikten sonra, kararlaştırdığımız saatte Sevgili Buraneros ve onun en sevdiği kadınla buluştuk:) Hoş sohbetin eşlik ettiği masamızda aralıksız konuşarak geçirilen her saatin tadı damağımızda kaldı. Bir başka zaman, belki bu kez İstanbul'da tekrarını dileyerek ayrıldık restorandan. Ortak zevklerde, ortak konularda buluşmak o kadar keyifli ki yeni dostlarımız bizi otelimize biraz farklı yoldan götürerek Samsun'un ilk apartmanını gösterdiklerinde inanılmaz mutlu oldum. Çiftimizin kadın olanı apartmanın kapısını yoklayıp açık olduğunu anlayınca o ayrı sevindi, ben ayrı sevindim:) Amaç apartmanın girişindeki duvar resimlerini göstermekti. Eski apartmanların tarihiyle ilgilenenlerin kayıtlarına girmiş Kefeli Apartmanı'ydı burası. Tabii ki ilgimi çekiyordu ve yeni tanışmış olsak da bunu anlayan dostlarla olmak bir nimetti. Hayat böylesi sürprizlerle güzeldi. Sabahın çok erken saatlerinde başlayan, tören heyecanıyla devam eden ve iki şehir arasında bölünen, aslında oldukça yorucu geçen günümüz şahane sonlanmıştı. Ah! Unutuyordum! Son anda girilen eski pastaneyi, dükkân kapanmadan önce midelere indirilen keşkülleri atlamamalıyım:) Samsun'un aklımda olan müzelerini görecek vakti bulamasak da, Kurtuluş Savaşı'nın başlangıcını simgeleyen Atatürk heykeline ancak odamızın penceresinden baksak da, Atakum'a gidemesek de bu şehirde geçirdiğimiz vakit oldukça değerliydi. Aklımızdakileri bir başka zamana erteleyip dostlarımızla vedalaştığımız gecenin sabahında çok erken saatlerde İstanbul'a dönüş için yola çıktık. Bu yılı anlamlı bir seyahatle sonlandırmış olduk. Şimdi gelsin bakalım 2024. Dostlukla, muhabbetle, sonu güzelliklere varan yollarla, huzurla ve sağlıkla..." 
***

Herkese gönlünce bir yıl diliyorum.