Yazmak hevesiyle oturmamıştım bilgisayar başına fakat blog dostlarımı okuyunca "Bir iki söz de ben edeyim" dedim. Enerjimi arttıranlara selam olsun!
Hayat biz insanları bir mutlu eder bir üzer ya? Tam rahatladığını düşünürken "O kadar kolay değil o işler" diye cevap verip küçüklü büyüklü darbelerle yoklar. Sabrımızı sınar. Yine öyle bir zaman diliminden geçtim.
Ya da "Geçiyorum" mu demeliyim? Mesela daha seçim sonuçlanmadı. Çoğumuz gibi kafamı meşgul eden konulardan biri de bu. Ancak endişeye mahâl yok dostlar! İyiyim.
10 gün kadar önce sevimsiz bir rüya gördüm. Anlatmayayım ama bunun haberci rüya olduğunu anladım.
İster istemez aklımı meşgûl etti. Bir şeye sıkılacağıma, olumsuz bir şey yaşanacağına fakat çaresinin bulunacağına işaret ettiğine karar verdim. Bazen kötü rüya görürsün ama hiçbir anlam ifade etmediğini bilirsin. Bazen de tam tersi o kadar fena bir rüya görmezsin ama onun bir şeye işaret ettiğini hissedersin. Ya da bana mı böyle oluyor?
Yok yahu! Böyle düşünmekte yalnız değilimdir sanırım. Neyse... Yine lâfı uzattım. Ayrıntı vermek istemediğim için affedin, çok yakın çevremde hakikaten çok sıkıldığım, içimi acıtan bir şey yaşadım, yaşadık. Sağlıkla ilgili olduğunu söyleyebilirim ki bence en önemli konu her zaman budur. Ancak o cenahta işlerin yoluna gireceğini düşünüyorum. Üzerine bir de seçim sıkıntısı vardı malûm. Gerçekten gerim gerim gerildim. Geniş kapsamlı düşünen herkes bunun bir maç gibi kazanmak ya da kaybetmek durumu olmadığını bilir. Toplum içinde yıllardır adım adım tırmanan öfkeden, ikilikten, gayrı medeni tavırlardan, bozulan eğitim sistemi nedeniyle çocuklarımızın gençlerimizin hak ettiklerini alamayışlarından, trafikte, sokakta, bankada, markette, işyerlerinde, metroda, metrobüste herkesin devamlı karşısındakine karşı gardını almış şekilde dolaşmasından, mutsuz suratlardan ve daha bir sürü şeyden bunaldım. Bunalmayanı, vallahi çeşitli sebeplerle takdir ederim. Birkaç sene önce bir tanıdığım "Senin çocuğun özel okula gitti ama" demişti. Ve ben onun karşısında ağzım açık kalakalmıştım. Böyle bir şeyi nasıl söyler, nasıl düşünür diye... Olay bu mudur? Nasıl böyle basite indirgenebilir. Benim çocuğum orta karar bir özel okula gitti. Ve her sene sınavına girip yarı yarıya burs aldı. Yine de kendimizi zorlayarak yaptık bunu. Ve aynı şartları sağlayamayız diye başka çocuk yapmadık. Daha geniş bir ailenin maddi yükünü kaldıramayız, kafamızdaki hayatı yaşamaktan eksik kalırız diye düşündük. Yani genç yaşımıza rağmen iyi ya da kötü kararlar aldık, sorumluluklarına katlandık, artılarını keyifle karşıladık. Ben ara ara çalıştım ama eşim senelerdir gecesini gündüzüne katarak çalıştı, hâlâ çalışıyor. Kendimiz kazandık, kendimiz harcadık. Zor zamanlarımız da oldu görece rahat zamanlarımız da. Tek çocuğumun özel okula gitmesiyle iş bitmiyor. Onu yaparken başka şeyden kıstık.
Ve inanın o orta karar okula gönderirken bile bir yanım rahatsızdı. Her çocuğun aynı şartlarda eğitim alamadığının bilincindeydim. Biz özel okula gitmedik. Bizim zamanımızda en azından eğitim konusunda daha eşit bir sistem vardı. Normal olan evimizin yakınındaki okula gitmekti. Öğretmene saygı vardı, veliler arasında saçma sapan rekabet yoktu. Günümüzün yozlaşmış sistemi içinde özel okul da kuş kondurmadı, onu da belirteyim. Kötünün iyisi için uğraştık. Tanıdığımın o lâfı beni nasıl etkilemiş ki şu an bunlar geldi aklıma. O gün onu siyaset konuşurken "Niye şikâyet ediyorsun, senin tuzun kuru" anlamında söylemişti. Herkes için olabildiğince iyi şartlar istediğimi anlayamamıştı. Benim tuzum kuru falan değil. Kimine göre daha iyi durumdayız, kiminden fersah fersah gerideyiz. Ben istiyorum ki çalışan, üreten herkes emeğinin gerçek karşılığını alsın, parası pul olmasın. Maddi ve manevi ihtiyaçlarını rahatça karşılasın, huzurlu olsun. Her şeyin gittikçe daha zorlaştığını fark etmemek için daha ne olması gerekiyor bilmiyorum. Ha hükümet değişse her şey bir anda değişecek mi? Tabii ki bugünden yarına sihirli değnek değmiş gibi olmayacak. Ama adım adım rahatlayacağımıza, öfkemizin yavaş yavaş dineceğine yürekten inanıyorum. Zaten şu an tüm olumlu isteklerim yalnızca gençler adına, çocuklar adına. Beni ve ailemi tanıyanlar bilirler. Son model telefonlarımız, bilgisayarlarımız yoktur, heves etmedik hiç; Orhun'un ameliyatlar döneminde arabamızı satmıştık tam yine alalım derken döviz fırladı, beklemedeyiz; ev eşyasında gözüm yoktur, ufak tefek beğendiğimi alıyorum ama temelde hâlâ 30 yıllık çeyizimdeki eşyaları kullanıyorum vs.vs. Ama kocaman kütüphanem var. Kitaba verilen paraya acımam. Seyahat etmeyi severiz, seyahate acımam. İstediğim her konsere, her oyuna gidemiyorum bu ara. Çok pahalı. Aralarından seçim yapıyorum. Eğitim önemlidir bizim için.
Son zamanlarda elimize geçen ekstra parayı yine Orhun'un eğitimi için Londra Film Akademisi'ndeki sertifika programına harcadık. Dışarıda yemeyi içmeyi severiz, son zamanlarda azaltmak durumunda kaldık ama olduğunca yapıyoruz yine de. Ben istiyorum ki iyi eğitim görmek isteyen herkes buna ulaşsın. Gençlerimiz eğer istiyorlarsa az ya da çok yurt dışına çıkıp farklı ülkeler görebilsinler. Gitsinler demiyorum ama farklı kültürleri deneyimlemek gerçekten çok önemli. Kitap fuarlarında öğrencilerin ellerinde bir kitabı döndürüp döndürüp, isteyip de alamadığına çok şahit oldum. Bu o kadar üzücü ki. Herkes istediği kitabı alsın, istediği konsere gitsin, istediği oyunu izlesin. Kavga gürültüden ibaret değil bu hayat. Ben son model telefon heveslisi olmayabilirim fakat isteyen buna da rahatlıkla ulaşsın. Ve... Her şey maddiyat değil. Doktorlar dövülmesin, öğretmenler darlanmasın, şu sinir stres ortamı bir rahatlasın. Bunları niye yazdım? Aslında yazıya başlarken aklımda değildi hiçbiri. Döküldüm diyelim. İstiyorum ki -maalesef bizi böldükleri için- bana karşıt tarafta gibi görünen arkadaşlarım "tuzun kuru" demeden önce beni tanısınlar. Ben düşman değilim. Bencil de değilim. Herkes mutluysa mutluyum. Dediğim gibi değişim birden olmayabilir çünkü çok geriye düştük ama adım adım inşa etmek elimizde.
Seçim konusunda da asla umutsuzluğa kapılmıyorum. İlk turda bitmeyeceğine emindim. Muhalif seçmene rehavet iyi gelmedi. Gerçekleri görüp, umudu kaybetmeyerek yola devam. Sevgili Buraneros'a da yazdığım gibi eşit şartlarda gidilmedi seçime. O, şehirde bir tarafın mitingi varken ulaşımın nasıl bedava olduğundan, diğer tarafın mitinginde çatır çatır ulaşım parası alındığından bahsetmişti. Bizim vergilerimizle bir tarafın lehine karşılanan şeylerin farkındayız hepimiz. Adaletsizliğin tanımı en basitiyle budur. Tüm bunlara rağmen Kılıçdaroğlu'nun çok iyi oy oranına ulaştığını düşünüyorum. Kavgasız gürültüsüz bir seçim yaşadığımız için de mutluyum. Seçime doğru kimi zaman korktuğumu itiraf etmeliyim. Kavga etmemeyi, çocuklarımız için en iyisini yapmayı başarabiliriz.
İki hafta sonra bu yazdıklarım elimde patlamaz umarım:) Şaka bir yana her biri benim fikrim, hepsinin arkasındayım. Sosyal medyada "niye tarafını belli ettin, seni takipten çıkıyorum" gibi şeyler dönüyor ya... Buna katılmıyorum. Yetişkin insanlarız. Hepimizin bir fikri var, bir oy hakkı var. Sen de oyunu kullanacaksın, ben de... Şunu bile olay yapmayalım Allah aşkına.
Rüyalardan başlamıştım, rüyalara bağlayacaktım. Araya bir sürü düşünce girdi. Seçim gecesi, uyuyamadım ya, uyuduğum ender zamanda rüyamda rahmetli babamı gördüm. "Sen bu ara çok üzüldün" deyip sarıldı. O kadar gerçekti ki. Rahatladım. Sonrasında inanamadım. Şimdi söylemeyeyim ama kıyafetinin rengi, hissiyat vs. iyi bir şeylerin olacağını düşündürttü. Birkaç senedir arada bir böyle enteresan rüyalar görüyorum ve aslında ben mistik olmak istemiyorum dostlar:) Eskiden olmazdı. Hatta rüya gördüysem de hatırlamazdım. Çok korkarım bir şeyleri hissetmekten. Neyse... Bakacağız. Hep olumluya bağlanan rüyalar görürüm umarım. Yahu aslında ben mantık insanıyım! :)
Yazıyı bizden bir fotoğrafla bitireyim bari. Pazar günü aynı zamanda anneler günüydü malûm. Kardeşime oy kullandıktan sonra annemi de alıp bize gelmelerini söyledim.
Ben onlardan biraz uzak oturuyorum. Oylarını kullanmışlar. Nisan ilk kez oy kullandı. O uzun kağıdı doğru katlayayım diye iki saat kabinden çıkamamış:) Senelerdir gittiğimiz kuaför bana yakın diye önce kuaföre gitmişler, Nisan dahil süslü püslü geldiler. Annem, kardeşim ve yeğenim benden daha bakımlıdır. Üçü doğum günlerinde, özel günlerde süslenirler, dikkatli giyinirler vs. Fotoğrafta yok ama Nisan ilk kez oy kullanacak diye ona göre elbise giymiş:) Ben kara kuzu olarak hep üşengeç, hep kendi halinde. "Ooo! Seçim güzelleri gelmiş" diye karşıladım onları. Kendi kendimize pasta aldık, üfledik. Maksat biraz da seçim heyecanı dağılsın. Her şey herkes için çok güzel olsun!