30 Aralık 2022 Cuma

2022... SENİ GÜZEL UĞURLAMALI...

     Seneyi güzel bir seyahatin mutluluğuyla kapatıyorum dostlar! Geçtiğimiz hafta 2 gün Helsinki'de, 2 gün Tallinn'deydik. Evet, yine Tallinn:) Orhun iki aydır oradaydı. Film festivalinde çalıştı, bir-iki ufak tefek proje içinde yer aldı, arkadaşlarıyla, hocalarıyla görüştü. Son senesine denk gelen salgın sırasında okuldan aniden uzaklaşmak zorunda kalmıştı. Tezini uzaktan tamamlamıştı. Bu geri dönüş ona iyi geldi. Biz de çok sevdiğimiz Tallinn'i tekrar ziyaret etmek için bahane yarattık, gidelim gezelim Orhun'la birlikte dönelim dedik. Araya Helsinki'yi de kattık. 
    Daha önce Tallinn'i defalarca kez yazdım. Helsinki hakkında da bir yazım var. Yani şimdi tekrar uzun uzun anlatmam gereksiz olacak. 2019 yılındaki Helsinki gezisini ve Tallinn'e dair ilk yazının linkini en sonda paylaşacağım. Okumak isteyenleri bu yazılara beklerim efendim. Şimdi bir miktar fotoğrafla kısa kısa anlatmak, seyahat ateşini canlı tutmak isterim. Zira bende bir süredir cılızdı o ateş. Ve bundan hiç hoşlanmıyordum. 

    Sabah uçağıyla yola koyulup öğlen saatlerinde vardığımız Helsinki'de şöyle hafif karlı bir hava karşıladı bizi. Kuzey ülkesidir malûm, 1-2 saat sonra gökyüzü iyice kararacaktı.
    Soğuk mu derseniz? Çok soğuktu diyemem. Biz oradayken hava sıcaklığı -2 ile +2 arasında gidip geldi. Fakat yine de üşütür müyüz, hasta olur muyuz diye endişelendim çünkü hepimizin deneyimlediği  gibi ülkemizde halâ ılık günler yaşıyoruz. Bünye henüz soğuk havaya alışmış değil. Neyse ki olaysız döndük. 
Sadece dudağımda uçuk çıktı, o kadar :)
     
 
    Bu sefer gezimiz tamamen yürümek ve yemek içmek üzerine kuruluydu diyebilirim. Tallinn'in görmediğimiz bir tek müzesi yok. Kimilerini 2'şer kere ziyaret ettik hattâ. Finlandiya'da ise Tasarım Müzesi'ni görmüş ve çok beğenmiştim. Bu sefer, en azından Güzel Sanatlar Müzesi'ni gezeriz dedim ancak o da tadilattaymış. Diğerlerinin giriş ücretlerinin Euro bazında bize göre yüksekliği de gündemde olunca bu kez bağrıma taş bastım ve şehir gezmesine verdim kendimi. Zaten yeni yıl geliyor diye her yer ışıl ışıldı. Kuzey ülkelerinin insanı pek dindar olmasa da Noel esintisi yok değildi. İlk akşam Helsinki Katedrali'nin önünde kurulan Christmas Market'te epeyi bir vakit geçirdik.


    Aşağıdaki fotoğrafı ibret-i alem olsun diye ekliyorum. Eşim bunu çekti ve "Acayip güzel oldu" dedi. Peki arkamdaki o çifti ne yapacağız? :) Erkekler kusura bakmayın ama neden böyle oluyor? :) Orhun'a "Fotoğraftaki insanları silsene" desem o da üşenir şimdi. Neyse ki Instagram kullanmayı bıraktım da çok umursamıyorum. 
Siz blog dostlarım da bizi idare edersiniz artık. Burası başka bir dünya, burada önemli olan içerik. Öyle değil mi?

    Helsinki'deki ikinci günümüzde kahvaltımızı Regatta'da yaptık. Bir balıkçı kulübesinden dönüşen kafeyi o kadar çok sevmiştim ki ayrılırken hüzünlenmiştim ve bir daha yolumun düşmesi için dilekte bulunmuştum. Ve oldu! 
Artık üçüncü kez olacağını zannetmiyorum:) Eşimin bu şehre ilk gelişi olduğu için sevdiğim ve tekrar görmek istediğim neresi varsa sürükledim onu.

    
 
   Bu fotoğrafı da diğerlerinin neredeyse hepsinde kapkara bir kabanla olduğum için, değişiklik olması amacıyla ekliyorum. Sabahın erken saatlerinde soğuktan şişmiş olan yüzümün kusuruna bakılmasın. Regatta'nın içinden. Eski eşyaları bir parça azaltmışlar. Birkaç sene önce daha tıklım tıkış doluydu. 
Tarçınlı çörekler ise halâ taze ve mis kokulu...


    Aşağıdaki fotoğrafı ekleme sebebim ise arkamda görülen buz parçalarıyla dolu denizde bir kadının yüzüyor oluşu. Başımın arkasında kalmış görünmüyor ancak şunu hayal edin: Biz soğukla baş etmeye çalışırken orta yaşlı bir kadın sanki yaz mevsimindeymişiz gibi yürüdü ve suya girdi. Kuzey insanları alışık tabii. Tam bilemiyorum, 
ya sauna öncesinde ya da sonrasında soğuk suya giriyorlar da işte düşününce ister istemez bizim içimiz titriyor. 


    "Mutlaka görmelisin" dediğim yerlerden biri de "Taş Kilise". Orijinal ismiyle "Temppeliaukio"...  Bugün konser binası olarak kullanılan bu mekâna bayılıyorum. Ayrıntılı bilgi ve daha fazla fotoğraf için 2019 yılındaki yazıma, yani en sondaki linke muhakkak tıklamalısınız. Şehre ait daha aydınlık görüntüler de orada. Çünkü o zaman daha soğuktu fakat hava şahane berraklıktaydı.




Yürüdük, yorulduk, üşüdük. Şimdi ısınma vakti. Kapanma saati gelmeden, 1889 tarihli eski kapalı markete koşturduk. Önceki ziyaretimde çok kalabalık olduğu için yer bulamadığım meşhur çorbacıda aldık soluğu. 
Balık çorbası bitmişti. Gulaş olsun o zaman dedik. Çorbacının şöhretinin haksız olmadığına karar verdik.


    Ve Oodi... Şehrin en yeni kütüphanesi. Şehrin 101.bağımsızlık yılında yöneticilerin halka hediyesi. Tam bir yaşam alanı. Okuyanlar, müzik yapanlar, dikiş dikenler, bilgisayarları kullananlar, sadece oturup vakit geçirenler... Genç, yaşlı, çoluk çocuk... Biz de burada epeyi bir vakit geçirdik. Daha fazla fotoğraf için yine diğer yazıya tıklanması gerekmekte. Daha önce bol bol fotoğraf çektiğim için bu kez sadece anın tadını çıkarmayı tercih ettiğimi belirtmek isterim.


    Ve 3.gün Tallinn'e... Helsinki-Tallinn arası 2 saat süren keyifli gemi yolculuğu... Bir ara gemideki free shop'u gezmenin haricinde, Baltık denizinde tatlı tatlı yol alırken ikimiz de kitaplarımıza gömüldük. Sıcak şarap eşliğinde Ishiguro cümleleri... Ne keyif!


    Canımız Tallinn'imiz halâ çok güzel, çok romantik. Eski şehir bölgesinin girişinde yer alan çiçek pazarı halâ rengârenk. Bir yerde, zamanında Helsinki'nin Tallinn'e rakip olması amacıyla kurulduğunu okumuştum. Doğrudur. Şehri kuranlar sonuçtan memnun kaldı mı bilemem ama bugün bir turist gözüyle Tallinn'in Helsinki'den daha sıcak, daha samimi, daha estetik, tarihi açıdan daha korunmuş olduğunu söyleyebilirim. Eski Helsinki evlerini görmek için ufak bir bölgeyi ziyaret etmek gerekiyor. Tallinn'de ise çoğu sokak zamanda yolculuk hissi yaratıyor. Ki bunlar asla yıkık dökük değiller. Pırıl pırıl, halâ yaşanan evler. Önceki Tallinn yazılarımda ve artık kullanmadığım ancak açık olan Instagram hesabımda bol fotoğraf mevcut. 
    
    Tallinn'in Old Town bölgesi en iyi korunmuş Ortaçağ mekânlarından biri. Christmas Market'i ise daha önce ödül almış küçük, sevimli bir pazar yeri. Her iki gecemizde de uğramadan yapamadık. 


    Örneğin evlerden biri... En güzeli değil. Ama yine de beni etkiledi. Şehrin her bölgesinin böyle olduğu düşünülmesin. Eski SSCB zamanından kalma binaların olduğu bölgeler de var, yeni teknolojiyle yapılmış evlerin olduğu bölgeler de var. Ancak hepsi uyum içinde. Son gidişimizden bu yana imar işlerinin arttığı, yeni alışveriş merkezlerinin, yeni evlerin yapıldığı, hattâ ahşap geleneğin aksine tasarımlarda metalin gözle görülür şekilde kullanıldığı, bazen ahşapla yan yana kullanıldığı, fütüristik açılımlar yapıldığı bir gerçek. Yine de eski ve yeni uyum içinde. Bunu başaranlar da varmış dedirten cinste. Anlatımımı fotoğrafla destekleyemiyorum çünkü pek çekmedim, çektiklerim de başarılı değil. Görmek lâzım.


    Tallinn'de en sevdiğim kitapçıya uğramasam olmazdı. Burası bir sahaf aslında. Daha önce eski resimli masal kitapları gibi kitaplar aldığım oldu. Bu kez kitap almadım ama her zamanki gibi eski rozetlerin olduğu kutuyu karıştırdım. Dayanamayıp birkaç tane daha aldım. Hepsini de kullanıyorum. Zamana direnmişler, bugüne gelmişler, kazaklarımın gömleklerimin yakasını süslüyorlar. Keyifle taşıyorum. 

    Ve tabii antikacılar çarşısı. Ne olacak benim bu eski merakım bilmem? Bu tip mekânlarda vakit geçirmeye bayılıyorum. Hele farklı bir ülkede oldu mu o ülkenin yaşanmışlıklarına dair ipucu verdiği için ayrı dikkatimi çekiyor.

    Biz gezdik, gördük, keyifli vakitler yaşadık ancak hepimiz çok iyi biliyoruz ki dünyanın başka yerlerinde savaşlar sürmekte. Tallinn'de çok sevdiğim tarihi Cafe Maiasmokk'un karşısında yer alan Rusya Büyükelçiliği'nin önünde böyle bir görüntü mevcut. Rusya'nın Ukrayna karşısındaki tutumunu protesto etmek isteyenlerin tepkisi yazıya dökülmüş. Normalde doğru dürüst polis görülmeyen şehirde binanın önünde bir polis arabası nöbet tutmakta. Bu durum benim kafamı kurcalıyor. Kendi hayatımı sorunsuzca yaşamak isterken aslında sorunların hiç bitmediğini bilmek kötü hissettiriyor. Hattâ ikiyüzlü hissettiriyor. Elimizin uzanabildiği kişiler var, uzanamadıklarımız var. Hepimiz için böyle. Herkese ulaşabilmemiz mümkün değil. Bir yandan kendi hayatımızı da yaşamak durumundayız. Şimdi tam açıklayamadığım, dillendirmeyi beceremediğim bir keyifsizlik hali ki korkarım asla bitmeyecek. Kötülerin sıradan insanın sırtına yüklediği ağırlıktan nefret ediyorum. 

    Öff! Güya ben bu blogda hep güzel şeyleri yazacaktım. Arada bir ipin ucu bir miktar kaçıyor böyle. 
Velhasılıkelam sevgili dostlar! Gözlemlerime göre Helsinki halâ güzel, Tallinn ondan kat kat güzel. Her iki şehirde de turistik faaliyetler artmış. Müzelerin giriş ücretleri artmış. Açık olmayan bazı tarihi binalar ziyarete açılmış. 2016'da ilk gittiğimde işaretlemek için ismini zorlukla bulduğum sahaf dükkanı "Fotoğraflarınızda bizi etiketleyin. #raamatukoi" diye yazı asmış. Çok fazla gezen var. Yabancı turist çok. Türk turist az. Uzakdoğulu ve Asyalı hakimiyeti dikkat çekiyor. Sanırım insanlar salgındaki kapanmaların acısını çıkarıyorlar. Her iki şehirde de kış mevsiminde akşam çok erken saatte sokaklarda in cin top oynardı. Bu değişmiş. İnsanlar dışarıda daha fazla vakit geçirir olmuş. Yeni restoranlar, kafeler açılmış. Toplu taşıma ücretleri de 1 ya da 2 Euro civarı artmış. Tallinn'de resepsiyonun olmadığı, her işini makinelerle hallettiğin yeni nesil oteller çoğalmış. Sokaklarda elektronik kuryeler gezer olmuş. O an soğuktan telefonumu çıkarıp fotoğrafını çekemedim, elektronik kuryeyi görünce çok şaşırdık. Piti piti adres arıyordu. Küçücük bir şey.  Bir an "Taşımayı da bunlar yaparsa insanlar ne iş yapacaklar" diye düşünüp dehşete düştüm ancak o sırada esen rüzgâr ve yüzüme yüzüme çarpan kar, böyle soğuk ülkelerde tercih edilebilir bir durum olduğunu hatırlattı. Kaçınılmaz bir değişimin içinde olduğumuz kesin. İnsanlığın hayrına olmasını diliyorum. Aslında oldu olacak her işi robotlar halletse, biz sadece gezsek, görsek, iletişim kursak ne güzel olur değil mi? Abarttım mı? Bence abartmadım. Yeni bir yıla girerken dilek dilemek hakkımız. Bu yazıyı okuyan herkes için dileklerinin gerçek olacağı şahane bir yıl temenni ediyorum. 2023 hepimize güzellikler getirsin. 
Yazının son fotoğrafından size el sallıyoruz. Sevgiyle efendim...







   *Sağda yer alan "Etiketler" bölümünde, Tallinn başlığı altında, şehre dair diğer yazılar bulunmaktadır.


1 Aralık 2022 Perşembe

İLK FOTOĞRAF...

    Birkaç gün önce basılı ilk fotoğrafın görüntüsüne rastladım. Bunu ilk kez görüyordum ve daha önce nasıl olup da merak etmediğime çok şaşırdım. Çünkü fotoğraf makinesi artık cebimizde ve biz gerekli gereksiz devamlı görüntü kaydediyoruz. Hattâ o fotoğrafları internet ortamında başkalarıyla paylaşıyoruz. Ve ben -bir süredir ihmâl ettim ancak- elimde maddi olarak kalmasını istediğim fotoğrafları muhakkak bastırıyorum. Görüntü kaydetmeye önem veriyoruz yani. Hâl böyleyken tarihteki ilk fotoğrafı daha önce görmemiş olmama, merak etmemiş olmama şaşırdım. Neyse ki bir şekilde karşıma çıktı. İlk basılı fotoğraf bu efendim:

    Tarih 1826. Neredeyse 200 sene öncesi... Görüntüyü kaydetmeyi başaran kişi Joseph Nicephore Niepce. Varlıklı bir ailede doğmuş, bu yüzden kendini rahatça bilime, araştırmaya adamış bir Fransız. Bir süre Nice yöneticiliği de yapmış ancak bu görevi bile araştırmalarına vakit ayırmak için bırakmış. 
    Camera Obscura'yı bilir misiniz? Bu "Karanlık Oda" denebilecek bir düzenektir. Ben lisans eğitimim sırasında öğrenmiştim. Çünkü kullanan ya da ilgilenen ressamlar vardı. Herhangi bir kutuya delik açıp ışığın bu delikten geçmesini sağladığınızda, arkadaki görüntü ters şekilde kutunun içinde belirir. Bu durumu ta Antik Çağ zamanlarında keşfeden insan, önce camera obscurayı gerçeğe yakın çizimler yapmak için kullanmış ve yıllar içerisinde "Mercek eklesem ne olur? Görüntüyü nasıl sabitleyebilirim?" gibi sorularla adım adım bugünün fotoğraf makinesini oluşturmuştur. Basit bir camera obscura düzeneğini herkes hazırlayabilir. Şu anda, Orhun küçükken neden denemediğimi sorguluyorum. Her neyse... Konumuza dönecek olursak... Bugünün fotoğraf makinesinin atası camera obscuradır. Günümüze ulaşan yolda Niepce, camera obscura kullanarak görüntüyü sabitleyen ilk kişi konumundadır. Daha önceki deneylerde görüntü silinmiş. Niepce ötekini denemiş, berikini denemiş, en sonunda bitümüyle kaplı, cilalı kalaylı bir levha üzerine silinmeyen görüntüyü basmayı başarmış. Les Gras'daki aile evlerinin bir penceresine yerleştirdiği kamera, bunun için 8 saat pozlama yapmış. Evin bulunduğu yeri, manzaranın bugününü merak ettim ve küçük bir internet araması yaptım. Ev bu imiş:

    Aman fotoğrafı aldığım sayfanın linkini eklemeyi unutmayayım. Zira insanlar gidip araştırmışlar, ortaya güzel bir yazı ve video kaydı çıkarmışlar. Meğer bu ev bugün ziyarete açıkmış. Şu adresten konuyla ilgili sayfaya ve diğer fotoğraflara ulaşabilirsiniz: https://petapixel.com/the-first-photo/
    Ömrünü bilime adamış Nicephore Niepce -ki kardeşiyle birlikte ilk içten yanmalı motorlardan birini keşfeden de kendisi- tüm varlığını araştırmalarında harcayarak yokluk içinde hayata veda etmiş. Bir süre, kullanılabilir ilk fotoğraf makinesi sayılan aletin yaratıcısı Mande Daguerre ile çalışsa da her zaman olduğu gibi kıymet bilmezliğe kurban gitmiş. Neyse ki oğlu, Daguerre ile ortaklığı sürdürerek Fransız hükümetinin maddi desteğine hak kazanmış.
   Fotoğrafın akıbetini de merak ettim. Bir süre kayıpmış. Fotoğraf tarihçisi Helmut Gernsheim, bir dedektif gibi iz sürerek 1952 yılında "Les Gras'daki Pencereden Görünüm"e ulaşmış. Fotoğraf bugün Texas Üniversitesi koleksiyonunda özel şartlarla korunmaktaymış. 
    Fotoğraf çekmek bugün bizim için oldukça sıradan bir eylem. Bu uğraştan aldığımız keyfi yıllar içinde gelişim anlamında kafa yoranlara borçluyuz. Bu yazıyı telefonumla en son hangi fotoğrafı çektiysem onu paylaşarak bitirmek istedim. Annemin göz doktorundan aldığım reçetesini çekmişim:) Dolayısıyla paylaşamıyorum. Annemin gözlük numarasını ne yapacaksınız? Saçma olur:) O zaman WhatsApp'tan bana en son ne gönderilmiş, ona bakayım dedim. Orhun bir Twitter görüntüsü yollamış. Twitter'da yer almış olsa da siyasi içerikli olduğu için hadi onu da paylaşmayayım. Bu sefer son ekran görüntüsüne yöneldim. Bazen bir şeylerin ekran görüntüsünü alıyoruz ya hani? Teknolojinin geldiği noktaya bakar mısınız? Eh onu paylaşayım madem. Spotify 2022 dökümümden bir görüntü almışım en son. Niye diyeceksiniz? Belki burada kişisel Spotify yıl sonu değerlendirmemi paylaşıp bir yazı yazarım diye düşünmüştüm:) Buyurunuz: 

    Son fotoğraflar gönlüme göre çıkmasa da bu ekran görüntüsüyle fena bir yazı sonu olmayacak gibi:) 
Yapay zeka beni "Detaycı" olarak değerlendirmiş. Bir sanatçıyı sevdiğimde kataloğunu tüm yönüyle öğreniyormuşum. Keşfettiğim her sesi ve bilgiyi adeta içime çekiyormuşum. Hakikaten öyle, orada dinlediğim şarkıcının her albümünü teker teker inceliyorum. Yıllarına bakıyorum, hangi şarkıların olduğuna bakıyorum, unuttuklarımı hatırlıyorum, yenilerini öğreniyorum. Kitap okurken, film izlerken de böyle. Bir ayrıntıya takılıp anında araştırıyorum. Yazarın, yönetmenin, şarkıcının, ressamın, bilim insanının hayat hikâyesine göz atıyorum. Spotify da hakkımı teslim etmiş:) Tabii bu bir yandan korkutucu bir şey aslında. Internet üzerindeki her işlemimiz profilimizin oluşturulmasına yarıyor. Teknolojinin ulaştığı nokta inanılmaz, ulaşacağı yeri hayal etmek ise 
bir yandan ürkütücü bir yandan heyecan verici. İlk fotoğrafın dumansı görüntüsünden, digital ortamda dinlediğim şarkılarla belirlenmiş analizin net görüntüsünü almaya... Şaşırmamak elde değil!