15 Kasım 2022 Salı

DÜŞÜNME MEVSİMİ İNLETEN RENGİ... *

     Emektar laptopum nihayet tamir edildi. 15 yıla yakın bir süredir benimle ve son zamanlarda iyice teklemeye başlamıştı. Her işlemi yapamıyordum. Kesinlikle yeni bir laptop almak da istemiyordum çünkü kendisinden çok memnundum. Hâlden anlayan bir tamirci buldum. Elimdekinin Lenovo'nun en başarılı modellerinden biri olduğunu, ayırabildiğim bütçeyle alacağım yeni bir makinenin bunun yerini tutmayacağını söyledi. Derledi, toparladı. Ve şimdi umarım birkaç sene daha canım dostumla beraberiz. Evet, çok sevdiğim eşyaları canlı zannediyorum:) Bu hiç de hoş olmayan bir durum aslında. Yok yere duygusal bir yük. İşin duygusallığı bir yana, bu devirde gereksiz yere para harcamak da akıl kârı değil. Bu ara bir de telefonumu değiştirmek zorunda kalmıştım. Yani laptopumun tamir edilebilirliği beni her açıdan mutlu etti. O zaman artık daha sık yazı yazabilirim. Bir dakika! Yazabilir miyim? Bilmiyorum! Pek kısa olmayan bir süredir enerjim epeyi düşüktü. Bazen insanın çok fazla düşündüğü, gerekli/gereksiz hüzünlendiği zamanlar olur. Böyle bir dönemdeydim. Gerekli hüzünlerim vardı, gereksiz hüzünlerim vardı. Kimini yolcu ettim, kimi hâlâ mevcut. Yine de... Sanırım ufak ufak toparlıyorum. 
    Toparlamak için harekete geçmek şart. O zaman evi baştan aşağı boyatalım dedim. Hiç de sevmem ama boyanın zamanı çoktan gelmişti. Salgın zamanı tembelliğinden uzaklaşmak gerekiyordu. Hazır Orhun birkaç aylığına Tallinn'e gitmişken, hane halkı sayısı ikiye düşmüşken işe koyulduk. Taşınır gibi her şey yerinden oynayıp tekrar elden geçirildiği için benim açımdan ayak altında gezen insan sayısı ne kadar az olursa o kadar iyiydi, zira bu tip işlerde biraz sinirli oluyorum:) Renkleri tamamen değiştirdik. Mutlu sarılar, karizmatik griler, salda mavileri havada uçuştu.  Bir haftaya yayılan bir boya-tadilat işlerine girişip yorulduk ama renk değişimi bana iyi geldi.
Fotoğraf gerçek tonları yansıtmıyor olsa da şöyle ufak bir örnek ekleyeyim. 

    Buralardan uzak kaldığım süre içinde küçük bir de Selanik gezimiz oldu. Schengen vizesini Yunanistan'dan almıştık ve henüz bir yere çıkamamıştık. Açılışı yapalım dedik. Bu sonbaharın en güzel günleriydi sanırım. 

    Selanik bize hep iyi gelmiştir. Kendimizi en rahat hissettiğimiz, özlediğimiz kentlerden biri... Ekim ayına göre hava da çok güzeldi. Kafeler, restoranlar yine hayattan keyif almayı bilen Yunanlarla doluydu. Önceki yıllara göre Türk turistin azlığı dikkat çekiyordu. Avrupalı turistler ise bir o kadar artmış. Profitis Ilias Kilisesi'nin bahçesinde "The End Of The F...ing World" dizisinin başrolündeki Alex Lawther'e rastladım. Ana kapının karşısındaki bankta bağdaş kurup oturmuş kitap okuyordu. Böylesi bir turistlik hoşuma gittiği için internete girip Lawther'ü inceledim. Tarih okumayı planlamış ancak oyunculuğa yönelmiş. Bir Bizans kilisesinin bahçesinde vakit geçirdiğine göre, Yunanistan öncesinde veya sonrasında İstanbul'a uğrama ihtimalinin yüksek olduğunu düşündüm. Anlaşılan tarihe meraklı bir İngiliz olduğundan Atatürk'ü de tanıyor olmalı. Atatürk'ün evine gidip gitmediğini merak ettim. Bizler için önemli bir mekân orası. Ancak yabancı turistler açısından düşününce Atatürk ve döneminin Selanik'i hakkında ne denli yeterli olduğunu sorguladım. Biraz bilgi sahibi olmadan gitmek ve anlamak zor gibi. Niye Alex Lawther'le konuşup ondan öğrenmediğimi sorabilirsiniz ancak ünlüleri rahatsız etmek, fotoğraf çektirmek gibi hareketlere girmeyenlerdenim. Dikkatlice bakmam bile. Çünkü ben ünlü olsam böyle isterdim:) Üstelik çocuk dalmış kitap okuyordu. Belki bir Selanik rehberi, belki Bizans mimarisi hakkında bir kitap... Entelektüel oyuncuları severiz. 
    En son gördüğümüzden beri Selanik pek değişmemiş. Liman tarafı düzenlenmiş. Haberlerden görmüşsünüzdür, bu noktadan İzmir-Selanik feribotları ulaşıma başladı. 

    Selanik'te yine geç saatlere kadar sokaklar canlı. Şehrin eski Müslüman bölgesi Ana Poli'de çok şirin bir evde konakladık. Eski evimiz güzeldi güzel olmasına ama biz daha çok dışarıda, kalabalıklar içindeydik. 
    İşte böyle... Bu sonbaharın keyiflerinden bahsetmek istedim. Aslında Kasım ayı da ben ve yakın çevrem için neşeli bir aydır. Bu ay -benimki de olmak üzere- çok fazla doğum günümüz vardır ve kutlamalar yaparız ancak bu yıl teyzem rahatsız olduğundan, tedavisi sürdüğü için ister istemez tatsızız. Kafamın karışıklığı biraz da bundan. Her şey yaşama dair diyerek tevekkül gösteriyoruz ve devam ediyoruz. Ancak herkes çok iyi bilir ki böylesi ailevi durumlarda eskiler, yeniler, her olan biten, olacak olan kafanı kurcalar. Bizim coğrafyada, kişisel huzursuzluğun yanına bir de asla yok olmayan toplumsal huzursuzluklar eklenir. Dimdik ayakta kalabilene ne mutlu. 
Ben de ayaktayım. Buradayım. Ve bazen uzaklaşsam da bu mecrayı ihmâl etmemeye niyetliyim.



*Sonbahar / Ahmet Hamdi Tanpınar