MICHELANGELO MERISI DA CARAVAGGIO (1571-1610) - KART OYNAYANLAR
John Berger "Portreler" kitabının Caravaggio'ya ait bölümüne oldukça romantik bir giriş yapar. Sevgilisine adadığı güzel cümlelerin ardından şöyle der: "Bir gece yatakta en beğendiğim ressamın kim olduğunu sormuştun. En keskin, en doğru cevabı verebilmek için ne diyeceğimi bilememiştim. Caravaggio demiştim. Kendi cevabım şaşırtmıştı beni. Daha soylu, ufku daha geniş ressamlar, daha çok hayranlık duyduğum ve duyulabilecek ressamlar vardı oysa. Ama yine de bundan şu sonuç çıkıyor ki -cevabın önceden hazırlıksız verilmesinin de katkısı var bu sonuçta- kendimi en yakın hissettiğim ressam Caravaggio".
John Berger kadar romantik sözlerle açıklamama gerek yok. İster birden cevap vermem gereksin ya da uzun uzun düşüneyim, fikrim değişmez, her zaman ve her şartta en sevdiğim ressam Caravaggio'dur. Onda beni çekenin ne olduğu sorusu zaman zaman aklımı kurcalamıştır. Öncelikle resimlerinden etkilenirim elbet. Fakat kavgacı, öfkeli, suça meyilli, tuhaf kişiliği de ilgimi çeker. Şiddete yatkın ruhunun, asla ölmeyecek bir sanatçı haline gelmesinde engel teşkil etmemesi etkiler beni. Sanatı ve sanatçıyı ayrı tutmak... Bu onun zamanında da geçerliymiş ki Caravaggio defalarca karıştığı kavgalarda, bir diğerinden kaçarak geldiği şehirlerde nüfuzlu dostları ve sanat hamileri tarafından daima kollanmış.
Ressamın bir diğer çekici özelliği resimlerindeki başkaldırı. Kendine özgü yöntemlerle dönemin otoritesini kararsız bırakmasını severim. Kuralları kesinkes belirlenmiş dini konulu resimlerde dini karakterleri kendi sefil çevresindeki gerçek kişileri model alarak çizmesi, tanık olduğu olaylara dayanarak nehirde boğulmuş bir fahişenin görüntüsünü veya Roma sokaklarında sık görülen infazlar sonucu kafası kesilmiş figürleri kullanması başkaldırı değil de nedir? Sokaktaki insanla kutsal olanı öyle iyi harmanlar ki kilise tepki gösterir, kimini geri çevirir ancak yine de aynı kilise bu resimleri dini mekânlarda sergilemekten vazgeçmez. Vazgeçilen de varlıklı sanatseverler tarafından elde edilmeye çalışılır. Çünkü Caravaggio iyi bir ressamdır. Barok sanatın duygulara hitap eden tarzını en iyi uygulayanlardandır.
Barok sanat duygulara hitap eder. Rönesans sanatı daha çok aydın kesimi ilgilendirirken, ardından gelen Barok sanat halka yönelik olmuştur. Temelinde din vardır. Bir karşı-reform hareketidir. Orta Çağ'da güçlenen ve tek hakim olan Katolik kilisesinin yozlaşmış düzenine Rönesans döneminde başlayan tepkiler Reform hareketiyle sonuçlanır. Alman rahip Martin Luther'e göre kilise devletin üstüne çıkmıştır, özellikle para ile günah bağışlama (Endüljans) gibi uygulamalar değişmelidir. Rahibin 1517'de ortaya koyduğu "Doksan Beş Tez" Reform'u ve dolayısıyla Protestanlığı doğurur. İşin resim ve heykel sanatı açısından etkisine gelirsek... Dini görsel yolla anlatmayı benimseyen Katolik inancın tersine Protestanlar söze önem verir. Protestanlar dini kurumlarda resim ve heykeli kullanmazlar. İş Katolik imgeleri yok etmeye kadar varır. Avrupa'da giderek güç kazanan Protestan inanca karşılık yeniden güçlenmenin yollarını arayan Katolik kilise Karşı-Reform hareketlerine girişir. Katolik inancı eski gücüne kavuşturmanın, derleyip toparlamanın yollarından biri yeniden sanata başvurmaktır. Bu kez resim ve heykeller, hâttâ dini mimari daha coşkulu olacaktır. Abartılı yöntemlerle duygulara hitap ederek etkileyeceklerdir inananları. Barok sanat böylece ortaya çıkar. Resim ve heykelde etki için güçlü ışık-gölge karşıtlığı, dramatik ifadeler, teatral kompozisyon, kıvrım kıvrım kumaşlar, hareket ve illüzyon kullanılır.
Roma'yı eski gücüne kavuşturmak isteyen Katolik Kilisesi imar ve sanat faaliyetlerine girişir. Milano doğumlu Caravaggio böyle bir dönemde, henüz gençken, Roma'ya gelir. Babası onun erken yaşında ölmüştür. Bir kız ve bir erkek kardeşinin olduğu kesindir. Annelerini de kaybettikten bir süre sonra aileye ait varlıklarını satarlar ve yollarını ayırırlar. Roma'da Caravaggio yeteneğinde bir sanatçı için yapacak iş çoktur. Dinle şekillenen sanat ortamında onun din ve ahlakla alâkasının olmayışı ise ironiktir. Aynı zamanda onu ölümsüz ressam Caravaggio yapan özelliktir de. Roma'yı sever. Hem resim yapabildiği için sever, hem bol miktarda düşkünü, serseriyi, kumarbazı, fahişeyi, kavgacıyı barındırdığı için sever. Onları resimlerine taşır. Berger'in dediği gibi "Arka sokak insanlarının, lümpen-proletaryanın ve daha aşağı sınıfların yaşadığı hayatı resmeden ilk ressamdır". Bu insanlar onun resimlerinde kutsal kişiliklere dönüşürler. Dini konulu resimlerde yer alan azizler, azizeler, İncil yazarları, hâttâ İsa ve Meryem figürleri için çevresindeki düşkünleri, suçluları model olarak kullanır. Bu insanlara tuvallerde bir nevi kutsallık kazandırırken idealize etmez. Öyle bir derdi yoktur. Ayaklarının kiriyle, kıyafetlerinin basitliğiyle gerçektir onlar. Modellerini en yakınlarından seçmesi doğaldır elbette. Ve bazen kendi yüzünü dahi kullanır. Kimine göre bunda şaşılacak bir yan yoktur. Ancak dini sapkın olarak görülüp ceza almanın çok kolay olduğu bir dönemde, herkesin rahatlıkla tanıyabileceği fahişeleri, hırsızları resimlere taşımak her hâlde cesaret gerektiren bir eylemdir. Hem kiliseden hem varlıklı kesimden öyle çok sipariş alan bir ressamdır ki neredeyse her resmini sipariş üzerine yapmıştır, müşteri beklemek onun lûgatında yoktur.
Onun resimlerine hakim olan gerçekçilik özellikle karakterlerin yüzünde doruğa ulaşır. Korkuyu, şaşkınlığı, acıyı, öfkeyi, hüznü, hayal kırıklığını, hoşnutsuzluğu, saflığı, sahtekârlığı ve daha birçok insani özelliği rahatlıkla okuruz. Duyguların başarılı ifadesi resmin konusunu daha da akılda kalıcı hale getirir. Duygusal etkiyi arttıran bir diğer etken de güçlü ışık-gölge karşıtlığıdır (Chiaroscuro). Chiaroscuro konusunda tartışmasız en başarılı ressamdır, ilk akla gelen isimdir. Hiç atölye kurmamıştır, öğrenci yetiştirmemiştir, sırrını açıklamamıştır ancak kendisinden sonraki ressamları etkilemiştir. Işık kadar karanlığın da önemini bilir. Karanlık, aydınlıkta olanı güçlendirir.
Bu yazı için hangi Caravaggio resmini kullanacağım konusunda kararsız kaldım. Sevdiğim çok örnek var. Düşündüm taşındım Kart Oynayanlar'da karar kıldım. Dini konulu bir resim değil, şiddet içeren çarpıcı örneklerden değil, ne erkek ne dişi genç meleklerinden biri değil, kendi portresini kullandığı örneklerden de değil. Sanat ortamı dışında, varlıklı mesenlerinin zaman zaman kaldığı ve çalıştığı saraylarından uzak, diğer hayatını -belkide asıl olanı- yaşadığı sokaklardan tanıdık kişileri konuk eden bir tablo bu. İki hilebazı ve onların kandırmaya çalıştığı genç bir adamı betimleyen "Kart Oynayanlar".
Sanat eleştirmeni Costantino D'Orazio, masada karşılıklı oturan iki gencin aynı kişi olduğunu, yani aynı modelden çalışıldığını söyler. Ne var ki kompozisyonda biri aldatılan diğeri aldatandır. Aldatılan saf ve naif, aldatan dikkatli ve gergindir. Aldatılanın yanında bir başka hilebaz daha yer alır. Daha rahat duruşuna ve yaşına bakarak elebaşının o olduğunu söyleyebiliriz. Aldatılan oyuncunun kağıtlarına göz atmakta ve gördüğü sayıları eliyle diğerine işaret etmektedir. Bu sırada diğer hilebaz kemerinden sahte bir kağıt çıkarmaktadır. İfadeler ve hareketler dışında figürlerin giysileri de bu üç figürün farklı sınıflardan olduğunu göstermektedir. Kurbanın ağırbaşlı ve koyu renk giysisi diğerlerinin renkli giyimiyle tezat oluşturur. Ayaktaki hilebazın eldivenindeki yırtıklar da aynı şekilde dikkat çekmektedir. Temiz ve saf bir yüzle sert hatlı ve kurnaz bakışlı bir yüz yan yana yerleştirilerek zıtlık vurgusu güçlendirilmiştir. Olay Caravaggio'nun hemen her resminde olduğu gibi kapalı bir mekânda gerçekleşmektedir. Sağ alt köşeye yakın bir kapı ya da pencereden gelen ışık, aydınlatması gereken yerleri aydınlatarak, kimi yerde gölgeler oluşturarak sol tarafa doğru giderek azalır. Erken bir örnek olduğu için ışık-gölge karşıtlığı yoğun değildir. İlerleyen yıllarda kontrast daha fazla artacak ve "Bu bir Caravaggio tablosu" dedirtecek üsluba ulaşacaktır.
Kart Oynayanlar'da sanatçının bir tiyatro yönetmeni tavrıyla oluşturduğu kompozisyonlardan biri görülmektedir. Dünyanın bir tiyatro sahnesi olduğu anlayışı Barok sanatın özelliklerindir ve Caravaggio her zaman bunu başarıyla uygular. Eğlenceli bir resimdir Kart Oynayanlar. D'Orazio'nun deyimiyle "Ahlâki yargı açısından ağız tadını kaçırmaz".
Bu resim kardinal Francesco Maria Bourbon del Monte tarafından satın alınır. Del Monte, Roma'nın etkili isimlerinden biri olup Caravaggio'nun hamisi olacaktır. Entelektüel kardinal, fikirleriyle tıpkı Caravaggio gibi sistem dışı bir insandır. Sanatseverdir, aynı zamanda bilime de meraklıdır. Sanatçı zaman zaman onun sarayında misafir olmaktadır. Anlaşıldığı üzere çok güçlü bir ismin himayesinde popüler bir ressam olan Caravaggio asla rahat durmaz. Aynı zamanda emniyet güçlerinin de yakından tanıdığı bir isimdir. Karıştığı kavgalar, kavgalar sonucu yaralanmalar derken onun ismi bol bol hastane ve emniyet kayıtlarında yer alır. Nihayetinde Roma'daki yaşamının sonunu getiren büyük bir çatışma olur. Ölümlü çatışmanın sonucunda, kendisi de ağır yaralandığı halde Roma'dan kaçmak zorunda kalır. Colonna Ailesi'nin ve nüfuzlu dostlarının yardımıyla şehirden şehre gezecektir. Önce Napoli'ye gider, sonra Malta'ya geçer. Napoli'de büyük bir ressam olarak coşkuyla karşılanmıştır. Papa'nın hakkında ölüm kararı vermesine rağmen çalışmaya, üretmeye devam eder. Ondan istenen budur. Malta'da şövalyelik ünvanı dahi alır. Şövalye olmak için soyluluk şartı vardır. Malta Şövalyelerinin üstadı, Caravaggio için Papa'dan özel izin alır. İzni kimin için istediğini söylememiştir ancak bunun kim olduğu bellidir. Papa'nın ölüm emri yürürlükteyken şövalyelik izni vermesi üstün yetenekli bir ressam söz konusu olsa da ilginçtir. Yetenek ve başarının yanında sanırım Caravaggio'da şeytan tüyü de mevcut. Peki bunca destekle şövalye ünvanı alan bu huzursuz insan işlerini biraz hâle yola koymuş mudur? Tabii ki hayır. Bir başka şövalyeyi yaraladığı için mahkûm edilir. Yine soylu dostlarının yardımıyla hapisten kaçar. Malta şövalyeliğinden çıkarılır. Bu karar Aziz Yahya Şapeli'nde henüz tamamladığı eserinin önünde okunmuştur ancak yaratıcısı suçlu olsa da yapıtı duvardan indirilmez.
Hayatının son iki yılını Malta ve Sicilya arasında kaçak yaşayan sanatçının en büyük isteği tekrar Roma'ya dönmektir. Bu amaçla 1610 yazında Napoli'den Roma'ya gitmek için bir tekneye biner. Bundan sonra yaşananlar hâlâ çözülmesi için uğraşılan bir muammadır. Aynı yılın temmuz ayında Toskana'da, Porto Ercole'de bir hastanede öldüğü ilan edilir. Neden öldüğü belirsizdir. Pek çok görüşe göre bir suikast sonucu ağır yaralanmıştır. Nitekim kollandığı kadar düşman da kazanmıştır. Tifüsten, sıtmadan, frengiden öldüğü gibi farklı görüşler de vardır.
Film gibi, roman gibi bir hayat... Yan yana düşünmekte zorlandığımız sanatsal yetenek ve şiddet dolu kişilik, destek ve düşmanlık, saraylar ve sokaklar, soylular ve düşmüşler, onlarca okumaya açık muazzam tablolar, gizemli bir son... Her biri ilgimi çekiyor. 400 yıldır hâlâ pek çok insanın ilgisini çektiği gibi. Fakat sanırım en çok belli kurallarla yapılması şart olan tablolara, son derece cesur davranarak, herkesin sırt çevirdiği insanları yerleştirmesini, onlara kutsallık ve ölümsüzlük kazandırmış olmasını seviyorum. Bu insanlar bir zamanlar Roma'nın arka sokaklarında kaybolmuşlardı, bugün Caravaggio sayesinde binlerce ziyaretçi onları görmek için müzeleri doldurmakta.
Yazıda adı geçen kaynak kitaplar: Portreler, John Berger
Caravaggio'nun Sırrı /Sanatın Gücü , Costantino D'Orazio
Ayrıca Barok Sanat konusunda sevgili hocam Nilüfer Öndin'in "Barok Resim ve Heykel Sanatı" adlı kitabını tavsiye ederim. Sıkmadan, yormadan, örneklerle anlatır.