15 Mayıs 2022 Pazar

BUGÜNLERDE...

     Son yazım epeyi depresifti. Şimdi daha iyiyim. Bunda muhakkak güneşli havaların etkisi var. Mesela arkadaşlarımla buluşma planlarımız arttı, gün belirlemeler başladı, kimiyle buluşuldu, kimiyle buluşulacak, sohbetler edilecek. Niye? Çünkü hava iyi, evler sıktı, gönlümüzce dışarı çıkabiliriz. Ayrıca bayramda küçük bir İzmir seyahati yaptık. İzmir'in her yeri ayrı güzel. İlk kez ziyaret ettiğimiz Foça da güzeldi. 2-3 günlük bir kaçamak ne iyi geldi. Çanakkale üzerinden, boş olacağını tahmin ettiğimiz yeni köprüden gidip döndüğümüz için trafiğe takılmadık. Sanırım bayram zamanı şehir dışına ikinci çıkışımız bu. Bayram kalabalığından, zamanı trafikte geçirmekten hep korkardım. Bu yıl okulların tatil olmaması, Çanakkale köprüsünün yoğun olmayacağı tahmini ve ne yazık ki bilet fiyatlarının, benzinin uçukluğu yola çıkanların daha az olacağını düşündürmüştü. Nitekim yanılmadık. Hakkımızı bu sene kullandık, sakin sakin gidip döndük. Dönüşte Troya Müzesi'ne de uğradık. 
Bir ara anlatırım...

    Dün akşam Cem Adrian konserine gittik. Dönüp kontrol ettim, ilk albümünü 2005 yılında çıkarmış. İlk iki albüm zamanı hiç sevmezdim, abartılı bulurdum. Sonradan sonradan öyle bir sardım ki devamlı dinler oldum. Geçen gün yine açmışım dinliyorum, bir yandan da "Acaba konserleri ne zaman?" diye düşünüyorum. 24 saat geçmedi, hani artık korkmaya başladığımız o şey oldu ve Turkcell'den Cem Adrian'ın hafta sonundaki konseriyle ilgili bir mesaj geldi. İndirimli bilet alabilirmişim. Yine düşüncelerim okunmuştu:) E alalım o zaman dedim. Açık hava konseri ve sıcaklık ne zamandır ilk defa makûl seviyelerde. Kendisini o kadar seviyorum sevmesine de konserine ilk kez gittik. Güzeldi tabii. Yalnız Cem Adrian'ın yeteneğini ve tarzını biliyoruz da eşlik eden müzisyenlerin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha anladım. Onlar ayrıca şahanelerdi. Şarkıları farklı yollardan yürüten, onlara taklalar attıran sanatçıyla uyumlarına bayıldım. Sanırım bizim için Cem Adrian konserlerinin devamı gelecek. Kendisinin konser sonunda söylediği ve teşekkürlerini ilettiği üzere bu zamanda böylesi etkinliklere bütçe ayırmak kolay değil. Çoğumuz gibi birtakım ayarlar çekerek, kimini çok isteyip kimini erteleyerek bakacağız durumlara. Zira her insan hoş vakit geçirmeye ihtiyaç duyar. Ve onca kızgınlığıma rağmen yadsıyamayacağım bir gerçek var ki İstanbul çok hareketli, çok canlı, her köşesinde ayrı bir etkinliğin olduğu bahar ve yaz aylarına son sürat giriş yapmış durumda. Ücretli, ücretsiz bir dolu etkinlik. Hepsine yetişmek mümkün değil, herkes kendine uyanları yakalayacak bir şekilde. Bir de önümüzdeki hafta gençlik bayramı var ya, gençlere yönelik çok güzel programlar görüyorum. Gençler bir göz atsın derim. Dün konser için toplu taşımayı kullandık. Mayıs ayının bir cumartesi akşamında İstanbul'un farklı yerlerindeki bir dolu etkinlikten dönen gençleri görmek güzeldi. Uzun zamandır böyle bir hava yoktu buralarda. Holifest'ten çıkmış, üstleri başları renkli boya içindeki gençler ayrı gülümsetti. Orhun'un da lise zamanlarında katıldığı geldi aklıma. Gençler hep eğlensin istedim, her şeye rağmen gençliklerinin tadını çıkarmalarını diledim. 15-20 yaş arası benim açımdan pek kolay değildi. Anne ve babamın ayrılığıyla sonuçlanan sıkıcı bir dönemdi. Ancak şimdi düşünüyorum da çocukluktan beri arkadaşım bize geldiğinde ya da ben onlara gidip kaldığımda sabahlara kadar konuşup gülerdik. Dışarıdayken de aynı şekilde saçma sapan gülme sebeplerimiz olurdu. Yani diyeceğim o ki gençlik her şeye karşın hayattan keyif almanın tavan yaptığı bir dönem ve kimsenin bunu elinizden almasına izin vermeyin. Umursamaz olun demiyorum. Tepki vermek istiyorsanız verin, değişmesini istediğiniz şeyler varsa elinizden geldiği kadarını yapın ancak her ne şartta olursa olsun gülmekten ve umut etmekten vazgeçmeyin. İnanın bunlar klişe değil, yaşanmışlıkların sonucu ortaya çıkan sözler. İleride dönüp baktığınızda "Yine de güzeldi" diyeceksiniz. Şu hayatta en çok kıymeti bilinmesi gereken şey "Gençlik"
   Az önce bahsettiğim çocukluk arkadaşımla hafta içi tiyatroya gideceğiz. Bakın yine gençlere bağlayacağım. 
Şehir Tiyatroları'nın 36.Genç Günler kapsamındaki oyunlarından birine biletimiz var. Üniversiteli öğrencilerden Keşanlı Ali Destanı'nı izleyeceğiz. Belki geleceğin ünlü oyuncularından olacak birini ilk kez sahnede görmüş oluruz değil mi? Aslında "Genç Günler" etkinliklerinden daha önce bahsetmek, rastlamamış olan varsa haber vermek gerekirdi. Örneğin bugün Kadıköy Gazhane'de Cos-Power vardı. Demek ki bugün Kadıköy sokaklarında kostümlü gençlere rastlanacak:) Güzel işler bunlar. Oradan oraya atladığımın farkındayım ama tam yeri gelmişken önümüzdeki hafta 19-22 Mayıs tarihleri arasında yine Gazhane'de gerçekleşecek olan Karikatür Festivali'ni de hatırlatayım. Etkinlik sırf gençler için değil. Öyle düşünen varsa kusura bakmasın, biz Gırgır-Fırt çocuklarıyız. Zaten festivalde eski-yeni neredeyse tüm karikatüristler olacak. Ne yazık ki o tarihlerdeki hava durumu hakkında olumlu şeyler söylenmiyor ancak yine de gitmek istiyorum. Bakalım... 
    Tiyatroya gideceğimiz gün, arkadaşıma erken çıkıp önce SSM Müzesi'ne gitmeyi teklif edeceğim. SSM'de yepyeni bir sergi, David Hockney'in "Baharın Gelişi, Normandiya 2020" sergisi açıldı. Yollara düşmüşken zamanı dolu dolu geçirelim. Biliyor musunuz, o gün çocukluk arkadaşımla beraberken yine güleceğiz ama gençlik yıllarımızdaki gibi olmayacak. Bazen düşünüyorum da bir zamanlar ne aptaldık ve aslında ne güzeldik:) 
     Oradan oraya atlayarak kafaları karıştırmadım umarım. Bilinç akışının eseri konumundaki bu karmaşık yazıyı dönüp dolaşıp yine İstanbul'a bağlayacağım. En son yazımda İstanbul'un düşürüldüğü durumdan epeyi bir şikâyet etmiştim ve benim açımdan gidip gitmemek arasında kararsız bıraktığından bahsetmiştim. Tam onun üzerine kütüphanemden Selim İleri'nin "İstanbul'un Tramvayları Dan Dan!" kitabını çektim, okumaya başladım. Şehrin eski zamanlarında yolculuk yapmanın iyi geleceğini düşündüm. Öyle de oldu. Selim İleri, Türk romanlarındaki İstanbul satırlarını bize sunup yorumluyor bu kitapta. Her bir satır birer belge niteliğinde. Canım nasıl İstanbul'u anlatan eski romanları okumak istedi anlatamam. Bahsettiği çoğu romanı okudum ama o zamanlar neredeyse çocuktum. 
Şu anki bilinçle tekrar okumam lâzım. 

    Selim İleri "İstanbul'un Tramvayları Dan Dan"da Ahmet Hamdi Tanpınar'ın "Lâle" konusunda ikircikli kaldığından bahsediyor. Lâlenin İstanbul için git git bir hevesten, boşuna geçmiş bir zaman özleminden ibaret kaldığını söylüyor. Ta 1953 yılında şöyle demiş Tanpınar: 
    "Bugün İstanbul'da belki eskisinden çok lâle yetiştiriliyor. Fakat her türlü dikkatten, şahsi çalışmadan uzak olarak. Çünkü lâlenin zevkteki yeri kayboldu. O artık hiçbir şeyin sembolü değildir."
    Bu satırları okuyunca Tanpınar'ın bir de bugünün İstanbul'unu görse ne diyeceğini düşündüm. Geçtiğimiz günlerde sosyal medyada dolaşan videoyu hatırlarsınız. Lâle zamanı için hazırlanan alanların nasıl talan edildiğine dair bir videoydu. İstanbul'da değişen görgü konusunda iç çektirmişti. Birkaç gün sonra küçük bir mola için, İstanbul'un keşmekeşinden az da olsa uzak kalıp nefes almak için İzmir'e uzanırken, Çatalca'da ve devamında Çanakkale'de gelincik tarlalarına rastladık. Doya doya izledik. Oh! dedik. Başka bir alem! İhtiyacımız vardı! 
Ve hemen akabinde yine aynı kitapta Tanpınar'ın şu sözlerine rastlamaz mıyım?
     "... ben bile eski ve bırakılmış şeylerden gelen hülyayı o kadar sevmeme rağmen çoktan beri rüzgârda bir ipek mendil gibi buruşan bir gelincik tarlasını artık lâle bahçelerine tercih ediyorum". 
    Bu cümleyi okudum ve gündelik yaşam içindeki tesadüflere bir kez daha hayret ettim. İstanbul'un geldiği nokta beni bunaltmıştı, eski hâllerini anlatan bir kitaba sarılmıştım, aynı sırada selfi çekmek uğruna üzerine basılan lâleleri görmüş ve bir kez daha hayıflanmıştım, biraz uzaklaşmak iyi gelir diye düştüğümüz yollarda gelinciklerle nefes almıştım, o sırada zihnimde tarttığım lâle-gelincik görüntülerinin hissettirdiklerini ertesi gün yine aynı kitapta sözcük sözcük okumuştum. 1953'ten 2020'ye... İstanbul kafa karıştırmaya devam ediyordu. Ben bunları düşünürken açıyordum bir Cem Adrian şarkısı. Hemen üzerine telefonuma bir mesaj düşüyordu. Cem Adrian konserine gitmek ister miydim? İstersem indirim kodum hazırdı. E bir noktada bıraktım düşünmeyi, aldım biletleri. Trafik çekilmez şimdi. Öyleyse metrobüs, metro düştük yola. Konser, Vadi İstanbul'da. Vadi İstanbul ne? Koca bir yaşam alanı ve koca bir AVM. Kocaman bir AVM ise önüne kadar giden ulaşım da vardır. Evet, Havaray kondurmuşlar kapısına kadar. Onu da deneyelim bakalım. Ne de olsa battı balık yan going... Ve görüldüğü üzere... Benim zihin halâ karmaşık...