22 Haziran 2019 Cumartesi

SEVDİĞİM ŞEYLER...

    Seyrettiğim filmlerle ya da dizilerle okuduğum kitaplar arasında bağlantı bulduğumda, 
bu sebeple yeni şeyler öğrendiğimde mutlu oluyorum. Bunu en son Zeytin Ağacının Gölgesinde Yunanistan'ı okurken yaşadım. Kitabın bir bölümünde rastladığım satırlar beni en sevdiğim filmlere götürdü. "Filmler" diyorum çünkü bu bir üçleme. Richard Linklater'ın aynı oyuncuları kullanarak 9'ar yıl arayla çektiği Before Sunrise, Before Sunset ve Before Midnight, tartışmasız 
en sevdiğim filmler. Defalarca izleyebilirim. 

  Hatırı sayılır derecede hayranı olan bu üçlemeyi henüz seyretmemiş olanlar da vardır muhakkak. Onlar için bu filmlerde Ethan Hawke ve Julie Delpy'nin rol aldığını; gerçek zamanlamayla 9'ar yıl arayla çekildiğini; böylece Celine ve Jesse'nin 20'li 30'lu 40'lı yaşlarına hem fiziksel hem duygusal olarak tanık olduğumuzu; ilk filmin Viyana'da, ikincisinin Paris'te, üçüncüsünün Yunanistan'da çekildiğini; bu mekânların şahane görüntülerini izlediğimizi; diyaloglar üzerine kurulu bir film olduğunu ve seyirciye aşkı, hayatı, gençliği, yaş almayı sorgulattığını söyleyebilirim. İlk filmin sonunda birbirlerinden ayrılan genç Celine ve Jesse 9 yıl sonra Paris'te karşılaşırlar, bir 9 yıl sonra tekrar Yunanistan'da görürüz onları. Eğer filmleri vizyona girdikleri seneler olan 1995, 2004 ve 2013 yıllarında seyrettiysek zaman onlar için akarken bizim için de aynı şey yaşanmıştır. Oyuncuların yüzüne eklenen çizgiler etkiler bizi. Tüm bu nedenlerden çok ama çok farklı bir seridir, Linklater'ı yürekten alkışlamak gerekir. 
(Boyhood'da da benzer bir şey yapmıştır. Bu filmle ilgili bir başka yazımın linkini aşağıda paylaşacağım.)
    

    Nazlı Gürkaş'ın yazdığı Zeytin Ağacının Gölgesinde Yunanistan'da, serinin üçüncü filmi 
Before Midnight'ın çekildiği evi anlatan satırlara rastladım. Bir dönem Selanik'te Türkçe öğretmenliği yapan Nazlı Gürkaş, bu ülkede bulunduğu süre içinde pek çok yeri gezmiş ve bu seyahatlerini  kitaplaştırmış. Yunanistan'ı tanımak konusunda her açıdan zengin, şahane bir rehber çıkarmış ortaya.
Görsel: Instagram - #sezerinkitapları

    Nazlı Gürkaş'ın Yunanistan'da gördüğü onlarca yerden biri Mora Yarımadası'ndaki Kardamili. Taygetos Dağı eteklerine kurulmuş, güzel plajlara sahip Kardamili, Before Midnight'ın çekildiği yer. Filmi seyredenler Celine ve Jesse'nin mavi-beyaz sokaklarda dolaşarak yaptığı konuşmaları, arkadaşlarıyla yemekler yedikleri o güzel Yunan evini hatırlayacaklardır. İşte o evi bulmuş 
Nazlı Gürkaş. Hem filmden bahsetmiş hem de filmin çekildiği evin sahibinden. Hoş bir süpriz, Kardamili'deki bu evin sahibi Britanya'nın gelmiş geçmiş en iyi seyahat yazarı sayılan 
Patrick Leigh Fermor imiş. Ne yazık ki eserleri Türkçe'ye çevrilmediği için aşina olmadığımız bir yazar. Oysa kendisi modern seyahat yazınına standart getiren isimmiş. 


    Seyahat yazılarını, kitaplarını çok seven ve okuyan biri olarak Fermor'un ismini yeni öğrendiğime üzüldüm doğrusu. Fakat neyse ki öğrenmek için hiçbir zaman geç değil. 1933 yılında, 18 yaşındayken Avrupa'yı yürüyerek gezmek için yanına sadece birkaç kitap alarak yola çıkan bu seyahat tutkununu tanımama sebep olan bir başka gezgine, genç bir Türk kadınına, Nazlı Gürkaş'a selam olsun. Yine kendisinin satırlarından öğrendim ki Kazancakis, Zorba karakterine ilham veren kişiyle yine Kardamili'de tanışmış, hâttâ Zorba'yı burada yazmış. 
Bu ayrıca bir konu. Oysaki ben Before Midnight'ı taşımıştım yazıma. O halde yazarın söz konusu evi anlattığı satırların bir bölümüyle sonlandırayım:

     "... Biz de tam olarak bu evin önündeyiz. Mavi ahşap kepenkli taş ev bakımlı ancak ziyarete açık değil. Çitleri çok alçak olmasa da azmimiz sınır tanımıyor ve evin bahçesine atlıyoruz. Pencerelerinden içeri baktığımızda evin oldukça bakımlı ve düzenli olduğunu fark ediyoruz. Burası o kadar aydınlık ve ferah ki... Bu güzel ortamda yazarın daktilo tuşlarına basarken yarattığı melodiyi duyar gibi oluyorum. Bahçesindeki yaşlı zeytinlerin her biri Fermor'un başka bir hikâyesini fısıldıyor kulağıma. Parmak uçlarım yaseminlerden alıyor havadisleri, sırtımı zeytin ağaçlarına dayayıp yazarın dünyasına dalıyorum.
    Ancak bahçenin önündeki manzara hayallerimin de ötesine geçiyor. Taşlık bir patikadan ıssız bir plaja iniliyor. O kadar nefes kesici bir manzara var ki burada... Suyun dibindeki çakıllar uzaktan bile seçilebiliyor. Adeta özel bir Akdeniz havuzu burası!
    İyi ki bu kadar uğraşıp bulmuşuz bu evi diyoruz birbirimize. Bir kitap kurdu için sevdiği yazarın dünyasına fiziksel yakınlık duymak ne kadar doğal bir şeymiş, bir kez daha anlıyorum. Fermor'un muhteşem seyahâtnamelerinin bir gün Türkçe'de de yayınlanmasının hayalini kurarak ayrılıyorum buradan. 
    Kardamili'den mutluluktan afallamış şekilde ayrılıyoruz. Fermor'un şu satırlarında bahsettiği gibi:
    'Ne kadar süreceğini hesaplamadan yaşa,
     ve öl zamanını bilmeden,
     git, neresi olduğuna önem vermeden'   "




      İlgili Yazı: Boyhood