27 Mart 2013 Çarşamba

NICKOLAS MURAY PERA'DA...


    
    "Amerika her zaman resmin öneminin bilincindedir" der Nickolas Muray. Bu tespit, kendisine Amerika'da 20.yüzyılın en ünlü portre ve ticari fotoğraf sanatçısı olma yolunda yardımcı olmuş olmalıdır. 20.yüzyılın ilk yarısında en ünlü Amerikan dergilerinin sayfalarını süsleyen, en büyük markaların reklam afişlerinde yer alan hep onun fotoğraflarıdır. En güzel kadınların, en yetenekli dansçıların, oyuncuların, ressamların, yazarların fotoğraflarını çeken de odur.

   


     
Aslen Macaristan doğumlu olan Muray, 21 yaşında Amerika'ya ayak basar. Kendisine küçük bir stüdyo açar. Yakışıklıdır, çekicidir. Sporcudur, eskrimle ilgilenmektedir. Bu özellikler yetenekle birleşince en güzel portreleri çekmek kaçınılmaz olur. Bir çok sporcu, aktris, tiyatrocu, ressam,dansçı Muray'in objektifi aracılığıyla ölümsüzleşirler. Kendi deyimiyle "insanların içindeki iyiliği" ortaya çıkarmaktadır. Ama en çok Frida'nın fotoğrafını çeker. Çünkü bu farklı kadına aşık olmuştur. Frida, hayatının aşkı Diego'dan hiçbir zaman vazgeçmez ama ona duyduğu sevgi, Nickolas ile aşk yaşamasına engel değildir. Şöyle der Frida: "Çapkınlıklarım arasında bir gözde edindim. Bu tercih giderek bir aşka dönüştü, adı Nickolas Muray'di. Onunla ikimizin de -onun benden biraz daha fazla- Macar asıllı olduğumuzu keşfettiğimiz bir gün Mexico City'de tanışmıştım. Bir fotoğrafçı olarak ona hayrandım. Bu hayranlık ünüyle değil, görüntüleri karşısında duyduklarımdan kaynaklanmaktaydı; yapıtının yumuşaklığını, güzelliğini, insancıllığını ve bir insan olarak canlılığını seviyordum. Orada, New York'ta birbirimize bağlandık".*** Frida-Nickolas aşkı en güzel Frida fotoğraflarının ortaya çıkmasını sağlar. 


Frida ve Nickolas
   

    
    Başarılı portreleriyle ünü gittikçe artan Muray, 1930'larda ticari fotoğrafçılıkta da zirveye oturur. Çünkü ilk doğal renkli fotoğrafı çekmiştir. Muray'e kadar dergilerde yer alan renkli reklamlar elle boyanmışır. Sanatçının renkli fotoğrafları dergileri süslemeye başlar. Amerika'nın Camel, Dodge, Coca Cola, Lucky Strike gibi büyük markaları tarafından aranan bir isim olur Nickolas. Tam bir başarı öyküsüdür bu...
   


    Eserlerini çok çok beğendiğim Nickolas Muray,  21 Nisan tarihine kadar Pera Müzesi'nde. "Bir Fotoğrafçının Portresi" isimli sergi, George Eastman House ailesinin yönetimindeki Nickolas Muray arşivinde yer alan fotoğraflardan oluşuyor. Sanatçının gözünden Elizabeth Taylor'u, Greta Garbo'yu, Marilyn Monroe'yu, Monet'yi ama en güzeli Frida'yı görmek; bir zamanların reklam dünyasına göz atmak isterseniz harika bir sergi sizi bekliyor. Bildiğiniz, tanıdığınız bir çok fotoğrafın Muray tarafından çekildiğini fark edecek ve şaşıracaksınız. Kaçırmayın derim. 



    
*** Rauda Jamis, Frida Kahlo/Aşk ve Acı (Everest Yayınları)


22 Mart 2013 Cuma

KADINLAR VARDIR... GENÇLERDEN "KADINA ŞİDDET" YORUMU...



    Bugün Beykent Koleji'nde gençler çok güzel bir tiyatro oyunu sergilediler. Bendeniz de 9 yıldır her zaman olduğu gibi, sanat merkezimizde kuruldum koltuğuma keyifle seyrettim gençleri. Veli olarak, oğlum içinde yer alsın almasın her etkinliği muhakkak izlerim. Hem gençlerin sosyal olmaları, sanatla vb. işlerle uğraşmaları bana mutluluk verir; hem de ne kadar çok veli kendilerini seyrederse, yaptıklarını takdir ederse o kadar mutlu olduklarını bilirim. Herkes aynı inceliği gösteremiyor ve ben buna çok kızıyorum. Hadi yalnızca ve yalnızca kendi çocuklarının etkinliğinde bulunanları geçtim. Bir de, örneğin bir oyunda, dinletide, dans gösterisinde sadece kendi çocuğunu seyrettikten sonra gösterinin ortasında salondan çıkanlar var ki onları şiddetle kınıyorum. Sona kalan çocukların üzüleceğini düşünmeyen insanı anlamam mümkün değil. Aynı frekansta değiliz. (Çalışan ve vakti olmayan veliler lütfen üzerlerine alınmasınlar. Çalışan veli tabii ki hafta içi gerçekleşen her etkinliğe katılamaz. Fakat yarıda çıkıp gitmenin çalışıp çalışmamakla alakası yok o ayrı...)
    Her neyse... Yine lafı uzattım. Bugün ki oyunu anlatıyordum. Sosyal Bilimler Bölümü 10.sınıf öğrencileri "kadına şiddet" konulu çok güzel bir oyun hazırlamışlar. Hem yazmışlar, hem oynadılar. Az sayıda veli, bolca öğrenci ve öğretmenin önünde sergilediler. Öğrencilerin önünde bu tip şeyleri sergilemek zordur. En ufak bir hatada aşırı tepki verir acımasızlar:)) Fakat bu sefer çok yerinde tepkiler verdiler. Beğendiler. Gençler de çok başarılıydı. Güncel bir konuda hem yazdılar hem sahnelediler. Afişinden, dekoruna kadar emek harcadılar. Annelerin demesine göre hazırlanırken epeyi birbirlerini yemişler (hatta bir ara küsüşmüşler, vazgeçmişler:) ) ama en sonunda orta yolu bulup başarılı bir oyun çıkardılar ortaya. En önemlisi de bu zaten. Ve günümüzde birçok okulun kazandırmaya çalıştığı şey tam da bu. Paylaşmak, beraberce üretmek. 


    
    Ben bayılıyorum gençlerin sosyal olmalarına, güncel konulara ilgi duymalarına, kültürel faaliyetlerde bulunmalarına. Her şey ders değil, not değil. Bir kere genç olur insan. Bugün bu çocuklar oyunun sonunda yaşadıkları mutluluğu nasıl unutabilirler? Sınav odaklı sistemin içerisinde yarış atı gibi yol alırken, arada mola verip farklı faaliyetlerde bulunan gençleri destekleyen anne-babaları ve okulları yürekten tebrik ediyorum. 



14 Mart 2013 Perşembe

HAYAT PAYLAŞINCA GÜZEEEEL!!!



    Orhun Yunanistan'dan döndü. Çok da keyifli döndü. Her şey çok iyi geçmiş. Onu misafir eden aileyi çok sevmiş, bir çok yeni arkadaş edinmiş, toplantı başarılı geçmiş vs. vs. vs... Her şey iyi hoş da... Oğlumuzu ilk kez yanında annesi ya da babası olmadan yurt dışına gönderdik. Haliyle merak ediyoruz.  Çok fazla rahatsız etmek istemediğimizden, makul saatlerde telefonla arıyoruz, konuşuyoruz. Daha doğrusu konuşuyorduk... Birinci ve ikinci gün sorunsuz görüştük. Üçüncü günün akşamında tam konuşurken bağlantı kesildi. Ve ertesi günü kesinlikle ne Orhun'a ne de öğretmenine ulaşabildik. O gün Selanik'i gezecekler ve akşam otobüse binip İstanbul'a döneceklerdi. Arada okulumuz olduğu için çok da endişelenmedim açıkçası. Üstelik o gün okulun Kadınlar Günü kahvaltısı vardı ve orada Müdür Bey'le görüşüp bilgi alabildim. Ve tam otobüse bineceklerken öğretmenimiz beni aradı, yola çıkmak üzere olduklarını bildirdi. Sorun yok yani. Fakat telefon bağlantısının kesilmesinden İstanbul'a ulaştıkları saate kadar 1,5 gün Orhun'la konuşamadık. Bunu niye özellikle belirtiyorum? Bugünlerde Turkcell'in bir reklamı dönüyor hani? Çok sevdiğim Hülya Koçyiğit'in pimpirikli bir anneyi oynadığı reklam. İşte o reklamı gördükçe o 1,5 gün geliyor aklıma. Yunanistan dediğin şurası. Fazla uzak değil. Nasıl oluyor da bağlantı yapılamıyor? Hani sevdiklerimize dokunabilelim diye 6000'den fazla noktadaydınız? Reklamda izlediğimiz anne karakteri var ya? Ömrü mutfakla oğluna telefon etmek arasında geçen hani? İşte o kadıncağız benim yerimde olsaydı yemin ediyorum kafayı yerdi :) Soruyorum size "Anne'ye yapılır mı bu?":)



8 Mart 2013 Cuma

GEL PAZAR GEL!




    Benim küçük oğlum büyüdü de ilk kez yanında biz olmadan yurt dışına çıktı. Çarşamba akşamı okuldan 4 öğrenci ve bir öğretmeniyle birlikte, 3-4 günlüğüne Selanik'e uğurladık Orhun'u. Aslında eşim çalıştığı için ben uğurladım.Ondan sonra da eşimi arayıp "Orhun şimdi yola çıktı" diyerek ağladım:) En sevmediğim hareketlerden birini yapmış oldum ama ne yapayım? Dayanamadım. Evet, ev onsuz çok boş! Evet, çok merak ediyorum, dakika başı aramamak için zor duruyorum ama zamanı geldiğinde çocuklarımızı kendi yollarını bulma konusunda desteklememiz gerektiğinin farkındayım. İlk gittiğinde çok sık konuştuk ama o alıştıkça telefon trafiği azaldı. Selanik'e bir lisede düzenlenen uluslararası bir toplantı için gittiler. Birleşmiş Milletler modelini oluşturacaklar ve dünya sorunlarını tartışacaklar. Orhun Malta delegesi oldu:) Otelde değil, oradaki öğrencilerin ailelerinin evinde kalıyorlar. Beni meraklandıran asıl konu buydu. Neyse ki aileyi çok sevdi. Buradan bin bir tembihle ve hediyelerle yolladık "Sen Türkleri temsil ediyorsun, öyle yapma, şöyle davranma" diyerek:) 
    İlk gün öğlen saatlerinde aradı, aynen şöyle dedi: "Anne! burada çok dilenci var. Biri yanıma geldi Yunanca bir şeyler söyledi. Ben sandviç yiyordum. Anlamadım, arkamı döndüm, sonra anladım dilenci olduğunu. Üzgün görünüyordu. Neden ben ona yiyecek vermedim ki?" :( Yan gelip yatmayı seven, şimdi onun sıkıntısını çeken Yunanlılar ilk etapta böyle bir şok etkisi yarattılar çocukta. Bir de hırsızlardan şikayet etti. Herkes dikkatli olması gerektiğini söylemiş. Ha bir de Somalili çokmuş. Bir şeyler satmak için yanaştıklarında bizimki "No English!" demeyi öğrenmiş:) Ortama uyum sağlamaya başlamış yani.
    Böyle böyle hayatı öğrenecekler işte. O farklı kültürleri öğrenip deneyimlerken, biz burada pazar gününü iple çekeceğiz o ayrı:) 
 




 

1 Mart 2013 Cuma

SULU BOYA ZORMUŞ:)


 

    Resim kursunda sulu boyaya geçtik. Bu aşamada biraz moralim bozuldu. Çünkü sulu boya ile resim yapmak zor. Renkleri tutturmak, renk geçişlerini sağlamak çok kolay değil. Geri dönüşü yok çünkü. Suyun kurumasını beklemek, ya da tam tersi gerekirse beklemeden yeni rengi sürmek vs. işleri de cabası. Ama ben yine de seviyorum sulu boyayı. Deneye deneye öğreneceğiz sonuçta. İlk 1-2 boyamamdan nefret edip buruşturup attım ama yapmaktan vazgeçmedim. Ama daha çalışmak lazım, o kesin. Az laf, çok iş diyorum ve en son yaptığım bu iki resmi beğenilerinize sunuyorum efenim:)