30 Nisan 2014 Çarşamba

ATATÜRK VE GAZİANTEP... Gaziantep'ten İki Müze Daha... Atatürk Anı Evi ve Kendirli Gazi Kültür Merkezi

     "Ben Gaziantepliler'in gözlerinden nasıl öpmem ki,
      onlar yalnız Gaziantep'i değil Türkiye'yi de kurtardılar".
                                                                 Gazi Mustafa Kemal Atatürk


    Gaziantep'te geçirdiğimiz bir hafta sonu, bu vatanın emperyalist güçlerden nasıl kurtarıldığını, Türkiye Cumhuriyeti'nin hangi şartlarda kurulduğunu bir kez daha anlamamızı sağladı. Şehrin diğer bölgelerini bilemiyorum ama en azından merkezinde, turistleri çeken tarihi bölgesinde Gaziantep savunmasının, Atatürk'ün, Kurtuluş Savaşı şehitlerinin anıları her yerde. Müzeler, anıtlar, sokak heykelleri ve çeşitli etkinliklerle; sokakların, caddelerin, kültür merkezlerinin isimleriyle milli duyguların yaşatıldığını, Cumhuriyet'e ve Türkiye'ye sahip çıkılması gerekliliğinin vurgulandığını hissettim. Gaziantep Belediyesi'nin bu konudaki tavrının değişmeyeceğini umarım. Savaş Müzesi, Kale ve Panoroma Kahramanlık Müzesi tadilatta olduğu için gezemedik. Savaş Müzesi'nin çok beğenilen bir müze olduğunu duymuştum. Bu sefer göremediğim için üzgünüm ancak sırf bu müze için tekrar Gaziantep'e gitmeyi düşündüğümüzü belirtmek isterim. Yenilenmiş halini görmek kısmet olur umarım. Yani bu dediğim müzelerden şu anda bahsedemeyeceğim ancak beni çok etkileyen iki mekana, Gaziantep savunmasına, Atatürk-Gaziantep ilişkisine az da olsa değinmek isterim. "Az da olsa" diyorum çünkü Kurtuluş Savaşı sırasında Antep halkının Fransızlar'a karşı nasıl savunmaya geçtiğini, olağanüstü şartlarda nasıl direndiğini imkan yok kelimelere dökemem. Bu yüzden sürç-ü lisan edersem affola diyorum ve başlıyorum.
    1.Dünya Savaşı sonunda Osmanlı Devleti ve İtilaf  devletleri arasında Mondros Ateşkes Antlaşması imzalanır. (30 Ekim 1918). Bu antlaşmanın 7.maddesine göre, itilaf devletleri kendi güvenliklerini tehdit edecek herhangi bir durum ortaya çıkarsa istedikleri stratejik bölgeyi işgal edebileceklerdir. Yani istedikleri bölgeyi rahatlıkla işgal edebilecekleri anlamına gelmektedir bu. Nitekim İngilizler 17 Aralık 1918 tarihinde "kışı geçirelim" bahanesiyle gelip Antep'i işgal ederler. Fransızlar'ın da gözü Antep'tedir. Bu duruma karşı çıkarlar ve çeşitli anlaşmalar neticesinde, 5 Kasım 1919 tarihinde İngilizler'in yerine geçerler. Antep bu sefer Fransız işgali altındadır. Annesini korumaya çalışırken 2 Fransız askeri tarafından öldürülen 14 yaşındaki Kamil'in şehitliği ile başlayan ve peş peşe gelen olaylar, 1920 yılının Nisan ayında, Antep halkının Farnsızlar'a karşı 11 ay sürecek müthiş savunmasını başlatır. Fransızlar tam bir çember içine alırlar Antep'i. Atatürk'ün emriyle Antep'e gelen Kılıç Ali'nin Kuva-yi Milliye'yi organize etmesi, Şahin Bey ve Karayılan'ın kahramanlıkları ile Fransızlarla çemberin dışında süren savaş; Antep halkının direnişiyle içeride de devam etmektedir. Antep halkı yokluk içindedir ama kadınıyla, erkeğiyle, genciyle, yaşlısıyla son ana kadar direnir. Bir yandan yokluk içinde kendi kendilerine silahlar yapmaya çalışırlar, bir yandan da açlıkla mücadele ederler. 10 ay 9 gün boyunca kahramanca direnirler. 6000'in üzerinde şehit verirler. Ancak açlık öyle büyük boyutlara ulaşmıştır ki savunmayı bitirmek zorunda kalırlar. 25 Aralık 1921'de, Ankara Anlaşması neticesinde Fransızlar Antep, Adana ve çevresini boşaltmak zorunda kalırlar.
   
Gaziantep savunması kahramanlarından Şahin Bey. (Görsel:sahinbey.gov.tr)


    6 Şubat 1921'de Türkiye Büyük Millet Meclisi, tüm yokluklara rağmen işgal kuvvetlerine karşı olağanüstü bir savunma gerçekleştiren Antep halkına "Gazi" ünvanını verir. Dikkat edilecek olursa TBMM bir tek Atatürk'ü ve Antep'i "Gazi" ünvanı ile onurlandırmıştır.

    Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Gaziantep'e ancak 26 Ocak 1933'te gelebilir. O gün Ramazan Bayramı arifesidir ve bayramı Gaziantep'te geçirmek ister. Atatürk'ün şehre gelişi bir bayram gibi kutlanır. Gaziantep gezimde benim gözlemlediğim, bugün de Ata'nın ziyaretine aynı önemin veriliyor olması ve anılarının yaşatılıyor olması. Özellikle Atatürk Anı Evi'nde ve Kendirli Gazi Kültür Merkezi'nde.

    Atatürk Anı Evi, Gaziantep'in Bey Mahallesi'nde geleneksel Antep evlerinden birinin restore edilmesiyle müze haline getirilmiş ve 19 Mayıs 2013 tarihinde ziyarete açılmış. Anı Evi'nin Bey Mahallesi'nde olmasının ayrı bir önemi var çünkü Atatürk'ün nüfus kaydı burada. Gaziantepliler Atatürk'ü fahri hemşehri ilan etmiş ve nüfusunu Bey Mahallesi'ne 41 hane numarası ile kaydetmişler. (Anıtkabir'deki hüviyet cüzdanında görülebilir).

    Neler mi var bu anlamlı müzede?
    Atatürk'ün Gaziantep'e geldiği güne ait fotoğraflar, belgeler, o günleri yaşayanların anıları var.






    Ata'nın Gaziantep'e geldiğinde kullandığı eşyalar var.





   Çok güzel bir kütüphanesi var.

Kütüphane bölümünde Gaziantep savunmasını anlatan digital ekranlar var.
    Savunma sırasında Gaziantep halkının icat ettiği, Fransızları aldatmak için makineli tüfek sesi çıkaran tahta alet var. Ki bu alet savunma hakkında çok şey anlatıyor.


 
    Atatürk Anı Evi, Gaziantep'te mutlaka görülmesi gereken yerlerden biri. Hem Kurtuluş Savaşı sırasındaki, hem de Cumhuriyet'in ilanından sonraki Gaziantep'e dair çok önemli bilgiler yer alıyor müzede. Müze binası, Oyuncak Müzesi ve Ali İhsan Göğüş Müzesi ile yan yana. Yani Bey Mahallesi'ne gidenler bu 3 müzeyi aynı gün içerisinde gezebiliyorlar. Üçü de ücretsiz ve her gün 17.00'ye kadar açık.
   
    Gelelim Kendirli Gazi Kültür Merkezi'ne... Bugün kültür merkezi olarak kullanılan bu tarihi yapı, 1860 yılında Katolik Ermeniler tarafından yaptırılmış bir kilise. Kilisenin yapımına 3.Napolyon da katkıda bulunmuş. Cumhuriyetin ilanından sonra Halk Evi, Öğretmen Evi Lokali olarak kullanılan yapı, daha sonra bir süre Turizm ve Otelcilik Lisesi olarak hizmet vermiş. 
    Atatürk, 26 Ocak 1933 yılında Gaziantep'e geldiğinde bir süre halkla birlikte yürümüş ve o zaman Halk Evi olarak kullanılan bu binaya gelmiş, bitişiğindeki Öğretmen Evi'nin balkonundan halka seslenmiş. O tarihten bu yana her 26 Ocak günü Atatürk'ün Gaziantep'e gelişi törenlerle kutlanmakta. O günün anısına yapılan yürüyüş Kendirli Gazi Kültür Merkezi ile Öğretmen Evi'nin bulunduğu bölgede son bulmakta. 
   
    Gaziantep'e gitmeden önce araştırma yaparken Kendirli Kilise dikkatimi çekmişti. İçerisinde Atatürk'le ilgili özel bir gösterimin olduğunu ise okumuştum ancak bilgilendirmenin yetersizliğinden dolayı nasıl bir şey olduğunu, hangi saatlerde görülebileceğini anlayamamıştım. Bu yüzden aklımdan uçtu gitti. Gaziantep'te birkaç kere kilisenin önünden geçtik gittik. Artık İstanbul'a dönmemize birkaç saat kalmışken, aslında başka bir mekana doğru giderken sadece kilise binasının fotoğrafını çekmek için bahçesine girdim. Kapıdaki tabelada Kendirli Gazi Kültür Merkezi yazdığını o zaman anladım. Kapının açık olduğunu görünce içeriye girdim ve görevlilerden belli saatlerde özel bir gösterim olduğunu öğrendim. Gaziantep savunması kahramanlarının, kurtuluş mücadelesinin, Cumhuriyet döneminde Gaziantep'in 3 boyutlu bir sunumu ve Atatürk'ün Gaziantep'e geldiğinde Öğretmen Evi'nin balkonundan yaptığı konuşmanın animatronik robotla, Ata'nın kendi sesiyle canlandırıldığı bir gösteri. Şansımıza bir sonraki sunum yarım saat sonraydı. Yarım saat kilisenin bahçesinde vakit öldürdükten sonra yaklaşık 20-25 kişilik bir gurup olarak gösteriyi izlemek üzere koltuklarımıza oturduk. 



    Sahne açıldı. Gaziantepli dede-torun çıktı karşımıza. (Dede, Yabancı Damat dizisinde Memik Usta olarak tanıdığımız Arif Erkin Güzelbeyoğlu'ydu). Torunu sordu, dede anlattı Gaziantep tarihini. Arada Antep savunmasının kahramanları, o günleri yaşayan halktan kişiler, işgalci güçlerin komutanları da karıştı sohbete. Cumhuriyet dönemine geçildi. Ticaret Odası'na kayıtlı ilk kadın tüccar Fehime Ünver bile çıktı karşımıza.



   3 boyutlu çok güzel bir gösteriydi ancak asıl sürpriz en sonundaydı. Dede ve torunun görüntüsü sahneden çıktı, binanın yan duvarlarına taştı. Bizler başımızı sağa doğru döndürmüş onları dinlerken, yani dikkatimizi başka yöne vermişken, birden sahne aydınlandı ve Öğretmen Evi'nin balkonundaki Atatürk çıktı karşımıza. Üstelik konuşuyor ve hareket ediyor. O an salonda nasıl bir heyecan oldu anlatamam. Böyle bir sunum olduğunu bilmediğimiz için çok şaşırdık. Şimdi bu yazıyı okuduktan sonra Gaziantep'e gidecekler için sürprizi bozdum, üzgünüm:) Ama anlatmakla olmaz tabii, yerinde görmek ayrı bir keyiftir. Zaten buradaki fotoğraflar gerçeğinin güzelliğinden çok uzak, yetersiz. 



    Mutlaka görülmesi gereken bu gösterimi, Gaziantep'e gidenler ihmal etmesinler ne olur.Gerçi pek sanmıyorum ama yine de "Gelen az" diyerek iptal edilmesini istemem. Tanıtımı daha iyi yapılmış olsa daha çok insan gider diye düşünüyorum. Örneğin bizim için burası tamamen sürpriz oldu. Son anda tesadüf ettik. Meraklı meraklı binaya gittiğimde öğrendim ancak.
   

    Gösterinin saatlerini sordum ama not etmediğim için çok net hatırlamamakla beraber 8.30 veya 9.00, 14.00 veya 14.30 ile kesinlikle 16.00 (biz girdiğimiz için eminim bu saatten) saatlerinde olduğunu söyleyebilirim. En iyisi bir ara girip sormak. Zaten Gaziantep'i gezerken binanın önünden geçmemeniz mümkün değil. 
    Kurtuluş Savaşımız, Atatürk ve mücadele arkadaşları bizim ortak değerimiz. Atatürk sevgisi bugün çok farklı yerlere çekiliyor ve ben bundan çok rahatsızım. O gün, Gazi Kültür Merkezi'nde bizim önümüzdeki koltuklarda 10-15 tesettürlü genç kız oturuyordu. Gösterim bitince öyle duygulandılar ve alkışladılar ki. "E ne var bunda?" diyeceksiniz. Bence hiçbir tuhaf yanı yok bunun. Ancak bazılarına göre var. Eski bir arkadaşımla aramızda bu konuda bir konuşma geçmişti. Farklı siyasi görüşlerdeyiz. "Atatürkçüler" diyerek bir saptama yaptı konuşma sırasında. "Atatürk'ü karıştırma, muhafazakarların arasında Atatürk'ü sevenler yok mu?" dedim. "Vaaar!" dedi. "Eeee!" dedim. Atatürk siyasete kesinlikle karıştırılmamalıdır bana göre. Anıtkabir'e gidenler "Kapalılar da vardı" diyorlar mesela. Yahu niye olmasın? Onlar bu ülkenin vatandaşı değil mi? Görmüyorlar mı, bilmiyorlar mı Atatürk'ün emperyalist güçleri ülkeden atmak için bu millete nasıl önderlik ettiğini? Atatürk, ayırıcı değil, birleştirici gücüdür bu ülke insanının. Ayrıştırıcı güç olarak kullanmak isteyenlere asla ve asla müsaade edilmemelidir.
    İşte böyle. Kurtuluş mücadelemizde Gaziantep'in yeri çok önemli. Gaziantep için Atatürk çok önemli. Bu toprakları nasıl elde tutabildiğimizi tekrar hatırlamak için herkesin Gaziantep'i ziyaret etmesini dilerim. Gaziantep Belediye'sini ve Şahinbey Belediye'sini de milli duyguları canlı tutabilmek adına yaptıkları tüm etkinliklerden dolayı tebrik ederim.

Hamiş: Gaziantep'e gidince Öğretmen Evi'nde de kalınabilir. Sivil ziyaretçilere açık. Biz sonradan öğrendik, orada kalsak hoş olurdu aslında. 


Gaziantep gezisi ilgili diğer yazılar: Müzeler Kenti Gaziantep'te Hafta Sonu
                                                           Zeugma Mozaik Müzesi
                                                           Gaziantep Oyun ve Oyuncak Müzesi



ONKOLOJİ HASTANESİ İÇİN LÖSEV'E DESTEK!






26 Nisan 2014 Cumartesi

GAZİANTEP OYUN VE OYUNCAK MÜZESİ

    Gaziantep'te müze çok dedik, müzeler kenti dedik. Öyle ki bir oyuncak müzesi bile var. Koleksiyonundaki oyuncaklarla, yer aldığı tarihi binasıyla, sokağıyla şahane bir müze. Çok keyifli, çok sevimli.
    Gaziantep Oyun ve Oyuncak Müzesi, geçtiğimiz yıl kurulmuş genç bir müze. Son seçimlerden önceki Belediye Başkanı Asım Güzelbey'in, İstanbul Oyuncak Müzesi kurucusu, şair ve yazar Sunay Akın'a ricasıyla başlamış her şey. Şehre bu sevimli müzeyi kazandırmak için danışmanlık yapan Sunay Akın, Avrupalı koleksiyonerlerden 1700-1970 yılları arasına tarihlenen 591 adet el yapımı oyuncağın toplanmasını sağlamış. Kendisi bu konuda şöyle diyor: "Ben sadece bu müzenin açılması için bir köprü oldum. Muhteşem bir zenginliği var. Özellikle tarihi bir mekanda açılması ziyaretçileri bir kat daha sevindiriyor. İnsanlığa vesile olan bu eserin şu anda dünyanın en önde gelen müzelerinden biri olduğunu söyleyebilirim". (*)


    Evet, Gaziantep Oyun ve Oyuncak Müzesi tarihi Bey Mahallesi'nde, tarihi bir binada yer alıyor. Bey Mahallesi Gaziantep'in görülmeye değer bölgelerinden biri. Restore edilerek konut, kafeterya, atölye ve sanat merkezi olarak kullanılan 200 Gaziantep evi var bu mahallede. En güzeli birkaç tanesinin müze olarak hizmete açılması. Atatürk Anı Evi, Oyuncak Müzesi, Hasan Süzer Etnografya Müzesi, Ali İhsan Göğüş Müzesi aynı bölge içinde yer alıyorlar.

    Amaaa! Bey Mahallesi'nin en önemli özelliği, Antep'e "Gazi" ünvanını veren Atatürk'ün fahri hemşehri ilan edilip, nüfus kaydının Bey Mahallesi'ne yapılmış olmasıdır. Ata'nın Anıtkabir'de yer alan hüviyetinde ilinin "Gaziantep", mahallesinin "Bey" olduğu görülmektedir. (Atatürk Anı Evi'ni anlatırken bu konuya tekrar değineceğim).

    Bey Mahallesi işte böyle tarihi ve güzel bir mahalle iken Oyuncak Müzesi bu güzelliği daha da arttırmış diyebiliriz. Müzenin olduğu sokağın hoşluğuna bakar mısınız? İnsan daha binaya girmeden heyecanlanıyor ve çocuk gibi seviniyor. Gülüşen, fotoğraf çektiren küçük büyük ziyaretçilerle dolu bu incecik sokak.


    Bir tarafta iki çocuk saklambaç oynuyorlar. Biri ebe olmuş, duvara yaslanmış, gözlerini yummuş. Diğeri gizli gizli bir köşeden ona bakıyor. Diğer tarafta iki çocuk oturmuşlar ellerini birbirine vurarak oyun oynuyorlar. Sol duvarda uçan halısı üzerinde Sinbad onları izliyor. Dayanamadım ben de katıldım onların oyunlarına:)


   


    
    Oynadık, eğlendik. Şimdi müzeye girip birbirinden güzel oyuncakları görme vakti. İşte böyle bir binada yer almış oyuncaklar.


      
    İçeride neler mi var? Biraz göz atalım. Çok oyuncak var tabii. Seyretmeyi, hayallere dalmayı tercih ettim, çok fazla fotoğraf çekmedim. Ancak şu kadarı bile fikir verebilir sanırım. Şu nefis tekerlekli atla başlayalım. 1860 tarihli. Almanya'dan gelmiş.




    Şu arabalar ne kadar tanıdık. Benim yaşımdakiler bilirler:)




Hasbi Tembel Er:) Hatırladınız mı?




Şu asılı çamaşırlara bayıldım.




    Amerika'nın başkanları. İlginç.



Çok tanıdık isimler. Charlie Chaplin ile Lorel ve Hardi. 




Şu kasap dükkanına ne demeli? 1880-1890 tarihli. 



    En çok buna bayıldım. Kuşlar filminin Barbie'sini yapmışlar. O kadar benim olsun istedim ki anlatamam!



    Bilgi oyunu. Dayımda vardı bunun aynısından. Demir çubuğu kendi cevabına değdiriyordun da bilemezsen ötüyordu galiba. Öyle bir şeydi.
   
   İşte böyle. Daha çoook oyuncak var. Kuruluşunda emeği geçen herkesi tebrik etmek lazım, Gaziantep ziyaretlerinde mutlaka görülecekler listesine eklemek lazım. Oyuncaklar zaten cezbedici. Bulunduğu sokağın sevimliliği de işin ekstrası oluyor. 




    Müzede çocuklar için çeşitli etkinlikler, atölye çalışmaları da var. Örneğin bir resim yarışmasının ilanı asılıydı benim görebildiğim kadarıyla. Müze her gün 8.30-17.30 saatleri arasında açık ve ücretsiz. Bu bakımdan da tebrik etmek lazım.
    Gaziantep'ten döndükten sonra müze hakkında araştırma yaparken, restorasyon sırasında binanın alt kısmında mağara bulunduğunu ve bu kısımların da müzeye dahil edildiğini okudum ve hatta fotoğraf da gördüm ancak biz öyle bir bölüme rastlamadık. Görevliler bize nereleri gezmemiz gerektiğini söylediler, alt katta bir yer tarif etmediler. Belki kapalı şu an. Bilemiyorum. Fotoğraflarda çok da hoş görünüyor. Umarım atlamamışızdır, çok üzülürüm. Müzeye bundan sonra gideceklerin sormalarında fayda var bence.
    Son olarak... Çok artsın, çok çok artsın böyle keyifli müzeler diyorum ve herkese oyun tadında oyuncak güzelliğinde günler diliyorum.

(*) www.dunyalilar.org

    
Diğer Gaziantep yazıları:  Müzeler Kenti Gaziantep'te Hafta Sonu
                                                    Zeugma Mozaik Müzesi
                                                    Atatürk ve Gaziantep





25 Nisan 2014 Cuma

23 NİSAN TÖRENLERİNİN ARDINDAN...

    Milli bayram törenlerinde -en son 23 Nisan törenlerinde- tanık olduğum ve gözüme oldukça batan bir durum var. Tören kıyafetlerinin altına giyilen "Ni.., Ne. Ba....." vs. marka spor ayakkabılar... Çocuklar, örneğin, pırıl pırıl bando kıyafetlerinin altına bu dediğim ayakkabıları giyerek törenlere katılıyorlar artık. Hepsi değil belki ama neredeyse yarısı... O kadar çirkin duruyor ki. 
    Birincisi, her ortamda giyilecek kıyafet ayrıdır. Nasıl ki bir düğünde, iş toplantısında, sporda vs.'de giyilecek belli bir tarz varsa, milli bayram törenlerinde de belli bir tarz olmalıdır. Eskiden vardı. Biz çocukken.
    İkincisi, milli bayramların "anlamına" uygun giyinmek önemlidir. Sen emperyalist güçlere kafa tutacaksın, milletçe kenetlenip işgalcileri ülkenden atacaksın, senin torunların seni anmak için tören yaparken o emperyalist güçlerin markalaşmış sembollerini gözümüze sokacaklar. Aynı emperyalist güçler -çok afedersiniz- bir taraflarıyla gülüyorlardır bize. Ben bunu kabullenemiyorum.
    Moda, giyim kuşam zevki ayrı bir şeydir. Çok şükür takıntım yok ama modelini beğendiysem, rahat bulduysam ben de giyerim o markaları. Ama çocuğuma milli bir törende, tören kıyafetinin altına asla giydirmem. Bu sadece belli okullarda rastlanan bir durum değil. Genelde böyle artık. Özeli devleti hiç fark etmiyor. Öğretmen arkadaşlarım da üzerlerine alınmasınlar, onlarda kabahat olmadığının (ya da çok az olduğunun) farkındayım. İş velide bitiyor. Bayramlarda, özel milli günlerde Facebook hesaplarında bayrakları profil resmi yapan, "Çanakkale Savaşı'nda askerin günlük yiyeceği sadece şu kadardı" minvalinde paylaşımlarda bulunan veliler, iş bayramda çocuğunun tören kıyafetini ayarlamaya gelince "aman canım ne olacak?" şeklinde bir vurdumduymazlıkla hareket edebiliyor. Oysa ki her öğrencinin siyah bir ayakkabısı vardır değil mi? Ya da var mı? Artık onu bile bilmiyorum. Okul formasının altında fosforlu yeşil, fosforlu turuncu ayakkabılar dikkatimi çekiyor. 
    Velhasılıkelam... Bazı değerleri sözde değil özde yaşamak lazım. İçselleştirmek lazım. Biz çocukken 23 Nisan törenlerine ayrı bir heyecanla hazırlanırdık. Törende giyeceğimiz kıyafetlerimizi astığımız yerden çıkarır çıkarır seyrederdik. Ayakkabılarımızı pırıl pırıl temizlerdik. Ciddiyetle, heyecanla ve sevinçle hazırlanırdık bayramlara. Aynı coşkuyu günümüzün çocuklarında göremiyorum. Ama bu kesinlikle onların elinde olan bir şey değil. Bayram sevincini hissetmelerine fırsat vermeyen, milli değerleri içselleştirmelerine zemin hazırlamayan büyüklere benim lafım. 
    







24 Nisan 2014 Perşembe

ZEUGMA MOZAİK MÜZESİ...

    Bugün Gaziantep'in Nizip ilçesine bağlı Belkıs köyünde, bundan yaklaşık 2000 yıl önce bambaşka bir yerleşim vardı. M.Ö 300 yılında Büyük İskender'in komutanlarından biri olan Selevkos, Fırat Nehri kıyısındaki bu bölgede kendi adına bir şehir kurdu. Kendi ismiyle Fırat'ın ismini birleştirerek "Selevkos Euphrates" dedi bu şehre. Hemen karşı kıyıya karısı Apameia adına kurduğu şehirle arasına bir köprü yerleştirmeyi ihmal etmedi. Bir süre sonra bir evlilik dolayısıyla Kommagene Krallığı'na geçen şehir, M.S 1.yy'da Roma hakimiyetine girdi. Ve "Zeugma" adını aldı. "Zeugma", köprü, geçit anlamına gelmekteydi. Belki karşılıklı iki şehrin arasındaki köprüden dolayı, belki de Fırat'ın geçilebilir en sığ yerinde olduğu için verilmişti bu isim. Fırat'ın geçilebilir noktasında bulunması ticari trafiğin işlerliği bakımından çok önemliydi. Zeugma gitgide zenginleşti. Hem ne de olsa şehrin koruyucusu, kader ve talih tanrıçası Tyhke'ydi. Şehirleri adına sikkeler bastırdılar ve üzerine Tyhke'nin resmini yerleştirdiler, koruyucu tanrıçaları için büyük bir tapınak yaptırdılar. Karşı kıyıdaki kent, bu popülariteyle baş edemeyip yok olup giderken, Zeugma büyüdükçe büyüdü. 80.000 nüfusuyla bir zamanların en büyük kentleri arasında yer aldı. Aynı zamanda Roma'nın 4.Lejyon bölgesiydi. Ticari parlaklığa askeri önem de eklendi. Şehrin zengin tüccarları ve askerleri, Fırat manzaralı villalar yaptırdılar şehrin yükseklerine. Villaların tabanlarını, havuzların içlerini mozaiklerle süslettiler. Duvarlar renksiz kalamazdı, fresklerle bezettirdiler. Mutlu mesut yaşayıp giderken, gün geldi Sasani saldırılarına yenik düştüler. O güzelim şehir yakılıp yıkıldı. Bir de üzerine büyük bir deprem yaşayınca eski ihtişamını kaybetti ve 7.yy'da tamamen terk edildi. Bugünkü Belkıs Köyü 17.yy.'da kuruldu.
   
www.panoramio.com
    Sasani talanının külleri ve depremin tozları altında yüzyıllarca bekleyen Zeugma kenti 1987 yılında gün yüzüne çıkmaya başladı. Tarihi eser kaçakçılarının ihbar edilmesiyle başlayan kazılar, 1993-1994 yıllarında Birecik Barajı yapımının gündeme gelmesiyle hareketlendi. Zeugma, barajın yapımı bitince sular altında kalacaktı. Durumun farkında olanların desteğiyle 2000 yılında Zeugma Girişim Grubu kuruldu. Zamana karşı bir yarış başlamıştı. Dünyanın farklı yerlerinden gelen arkeologların da çabasıyla 2000 yılının Temmuz ayında kurtarma kazıları başladı. Zaman çok kısıtlıydı. Barajın su tutmaya başlamasıyla birlikte 2000 yılının Ekim ayı başında kazılar durduruldu. Öyle ki bazı mozaikler son anda alınabildi, suyun etkisiyle bazı kısımları zarar gördü.    
www.aktuelarkeoloji.com.tr
    Zeugma kenti kazı çalışmaları A,B ve C kısımlarına ayrılarak ilerledi. İlk olarak A ve B kısımları kazıldı çünkü bu bölümler su altında kalacaktı. A ve B kısımlarının 1/4'ü kurtarılamayarak sulara gömüldü. Kurtarılan mozaikler, freskler, heykeller, mezar stelleri vb. her türlü kültür mirası Gaziantep Arkeoloji Müzesi'ne doğru yola çıktı. Burada bulunan yaklaşık 100.000 mühür, Gaziantep Arkeoloji Müzesi'ni dünyanın en büyük mühür koleksiyonuna sahip olma ayrıcalığına kavuşturdu. Bu mühürler şehrin idari, ticari, askeri bakımlardan işleyişi konusunda çok önemli bilgiler barındırıyordu.   
    C kısmı ise halen kazılıyor. Burada caddeler, tiyatro binası, hamam, tapınak, agora vb. gibi kent yaşamına ait binalar mevcut. Çok önemli. Yıllar yıllar sürecek bir kazı söz konusu. Neyse ki su altında kalma tehlikesi yok. Bu bölge, çalışmalar ilerledikçe açık hava müzesi olarak değerlendirilecek. İki adet villanın restorasyonu devam ediyor. Bittiğinde bu iki villayı yerinde görme şansına sahip olacağız. 

    Girizgah uzun oldu. Şimdi gelelim Zeugma Mozaik Müzesi'ne... Güzelim Zeugma'nın güzelim villalarından çıkarılan mozaikler bugün bu özel müzede sergileniyorlar. Zeugma Mozaik Müzesi, deyim yerindeyse Gaziantep'in gurur kaynağı.
   
    Gaziantep ziyaretimizin ikinci gününde gezdik bu etkileyici ve hayranlık uyandıran müzeyi. İlk günün yorgunluğuyla gezmek istemedim, her eseri ayrı ayrı incelemek, bol vakit ayırmak istedim çünkü. Gaziantep merkezden bir taksiye bindik, kısa bir yolculuktan sonra müzeye geldik. Gezmeye başlamadan önce Zeugma'nın tarihini anlatan 3 boyutlu gösteriyi izlemek istedik. Kişi başı 3 lira olan bu gösteriyi herkes izlemiyor ama ben kesinlikle tavsiye ederim. Zeugma'nın zamanında nasıl bir kent olduğunu anlamak, hayal etmek açısından müthiş bir deneyim oldu. Gösteriyi izledik, müzeye geçmeden önce sesli rehber sisteminden satın aldık. Bunu da tavsiye ederim. Her mozaiğin yanında aynı bilgiler yazılı olarak yer alıyor ama eserleri incelerken bir yandan dinlemek daha keyifli ve akılda kalıcı oluyor. (Sesli rehber de 5 lira). 
    Kulaklıklarımızı taktık. Artık Zeugma'nın canım mozaikleri görmeye hazırız. 
Önce Okeanos ve Tethys karşılıyorlar bizi. Fırat Nehri tanrısı Euphrates'in anne ve babası.  Çevrelerinde Fırat Nehri'nin balıkları ve yunusların üzerinde Eroslar...
    
    İçeriye doğru ilerliyoruz ve zamanda yolculuğa başlıyoruz. Biz şimdi Zeugma'dayız. Villaların zeminlerini süsleyen her bir sahnenin hikayesiyle antik dünyayı adım adım geziyoruz.


    Düzenleme çok başarılı. İşte bir villanın avlusu.



Bu fotoğraftakiler de odaların, salonların duvarlarını süsleyen freskler.


    Müzenin ilk katında Poseidon ve Euphrates villalarının mozaikleri sergileniyor.


    Mozaiklerin konusunu mitolojik hikayeler ve tiyatro oyunlarından sahneler oluşturuyor. Akhilleus'u görüyoruz örneğin. Annesi ve babası onun Troya Savaşı'na katılmasını istemiyorlar. Bu yüzden kendisini Kral Lykomedes'in sarayına yolluyorlar. Akhilleus kadın kıyafeti giyerek saraydaki diğer kızların arasına karışıyor. Ancak bir söylenti var. Eğer Akhilleus savaşa katılmazsa Troya alınamayacak. Bu yüzden Odysseus onu aramaya başlıyor. Kral Lykomedes'in sarayına gidiyor. Akhilleus'un savaşçı ruhunu çok iyi bildiği için kızların önüne renkli kumaşlar, takılar ve birkaç silah koyuyor. Dayanamayıp silahlara yönelen Akhilleus'un kimliği ortaya çıkıyor. Aşağıdaki fotoğrafta yer alan mozaik tam da bu anı anlatıyor.



    Bir tarafta Eros ve Physke oturmuş tartışıyorlar.Biri aşkı simgeliyor, diğeri ruhu. İkiliyi çevreleyen bordürde Fırat Nehri Kralı Akheloos ve bölgede yetişen meyveler... Üzüm, incir, armut, ayçiçeği... Fotoğrafta çok net belli olmasa da renkler oldukça canlı. Ayrıntılar müthiş. Physke'nin elbisesinin şeffaflığı, sanki bir yağlı boya tabloda olduğu gibi belirgin. Halbuki kullanılan malzeme, Fırat Nehri'nden toplanan taşlar ve renklendirilmiş cam. 


     
    Aşağıdaki mozaikte gördüklerimiz ise, ölümsüz aşıklar Partenope ve Metiox. Bekaret yemini eden Partenope ve asla kavuşamadığı sevgilisi Metiox, mitolojik dünyada olduğu gibi bu dünyada da badireler atlatmışlar. Bu mozikte yer alan aşıkların gövde kısımları, tarihi eser kaçakçıları tarafından sökülerek Amerika'ya kaçırılmış. Huston Rice Üniversitesi Menil Koleksiyonu'nda olduğu duyarlı bir mozaik uzmanı tarafından tespit edilip fotoğrafları ülkemize yollanınca, yazışmalar başlamış ve Partenope ile Metiox artık hiç ayrılmamak üzere Gaziantep'te tekrar buluşmuşlar. 
    Görüldüğü gibi bazı parçalar yerine konamamış. Çoğu mozaik kaçakçıların kurbanı durumunda. Neler olduğu görülebilsin diye boşluklar tamamlanmadan, restore edilmeden bırakılmış.

       Belli bir kısmı yurt dışına kaçırılmış olan eserlerden biri de Dionysos'un Düğünü. Aşağıdaki fotoğrafta görüldüğü gibi, eksik olan kısımlar lazer tekniğiyle tamamlanmış ve aslında eserin nasıl görünmesi gerektiği vurgulanmış. Sahnedeki 12 figürden 9 tanesi yerinden sökülerek yurt dışına kaçırılmış. 1992 yılında bulunan bu mozaik, 6 yıl boyunca yerinde sergilenmiş ve 1998 yılında çalınmış. Kısacası korunamamış. Geçtiğimiz günlerde change.org'da yer alan bir kampanyaya imza verdim. Zeugma'dan kaçırılan ve Ohio Bowling Green State Üniversitesi tarafından satın alınarak aynı üniversitenin bazı binalarında dekor amaçlı kullanılan mozaiklerin tarafımıza geri verilmesi konusunda idi bu kampanya. Yazının sonunda paylaşacağım linke tıklayarak siz de imza verebilirsiniz. En azından buradan gittiği kesinleşmiş eserler konusunda ufacık da olsa bir şeyler yapmış oluruz böylece.




    Sıradaki "Kahvaltıdaki Kadınlar" mozaiği. Bu kez konu mitolojiden değil. Bu kez bir tiyatro oyunundan bir sahne işlemiş mozaik ustası. Oyunun ismi ve yazarı da belli. Menandros'un Kahvaltı Sofrası isimli oyunu. Bu mozaiğin özelliği, mozaik ustasının imzasını barındırması. Alt kısımda görüldüğü üzere eser Samsatlı mozaik ustası Zosimos'a ait. Müzede Zosimos imzalı 3 adet mozaik var ve bu imzalar bu müzeyi bir kez daha özel kılıyor.


    
İkinci kata çıkalım ve bir de yüksekten bakalım Poseidon ve Euphrates villalarına.



      
       İkinci katta özel bir odada Gaziantep'in simgesi haline gelmiş olan Çingene Kızı bizi bekliyor. Karanlık içerisinde özel bir aydınlatmayla sergilenen esrarengiz Çingene Kızı doğrudan gözlerimizin içine bakıyor gibi. 
   
  
    Gerçekten bir Çingene Kızı mı? Belirsiz. Ait olduğu mozaiğin çoğu parçası yok. İsim de yok. Bulunduğunda başındaki eşarbı ve kulaklarındaki küpeler nedeniyle Çingene Kızı olarak adlandırılmış ve öyle kalmış. Haklı  ve yerinde bir hareketle Gaziantep'in simgesi haline gelmiş Çingene Kızı.
    
    Bu müze bir mozaik müzesi ama burada farklı fakat çok önemli bir eser daha var. 
Mars heykeli. 

    Zeugma Mars'ı bronz malzemeden yapılmış. 1.50 m.boyundaki bu heykel, bir villada toprağa gömülü şekilde bulunmuş. Üzerinde yanık izleri varmış. Bu yüzden Sasani saldırıları sırasında zarar gördüğü ve kurtarılarak saklandığı düşünülmekte. 
    Mars, Yunan mitolojisindeki savaş tanrısı Ares'in Roma'daki karşılığı. Mars figürü savaş tanrısı olduğu için çok sert tasvir edilir. Ancak Zeugma'daki Mars biraz farklı. Sağ eliyle bir mızrak tutarken, sol elinde tuttuğu kıvrık dal bereketi simgelemekte ve bu tasvir dünyadaki tüm Mars heykelleri arasında onu özel kılmakta.

    İşte böyle. Dünyanın en büyük mozaik müzesi sayılan Zeugma Mozaik Müzesi birçok insan için Gaziantep'i ziyaret etme nedeni. Her bir eser görülmeye değer. Değinemediğim daha birçok örnek, birçok hikaye var. Güzel Zeugma kentinin mozaikleri burada ama kazılarla çıkarılan diğer eserler Gaziantep Arkeoloji Müzesi'nde sergilenmekte. Onları da görmeyi çok isterdim ancak müze restorasyon nedeniyle kapalıydı. Mozaik Müzesi'nin açık olduğu saatler hakkında ne yazık ki net bir bilgi veremeyeceğim. Müzeye ait bir internet sitesi bulamadım. İçeriye girerken de heyecanla bir heves daldığımız için broşür vs. almayı unuttuk:( Asla böyle bir şey yapmazdım, yani ziyaret saatlerinin yazılı olduğu plakanın fotoğrafını çekerdim, muhakkak broşür alırdım. Resmen heyecanıma yenildim bu sefer. Genelde arkeoloji  müzeleri hangi gün ve saatlerde açıksa o saatler burada da geçerlidir diye düşünüyorum. Müzekart ile girişler ücretsiz, 18 yaşa kadar öğrencilere ücretsiz. Müzekart'ınız yoksa giriş 10 lira.

    
    Son olarak... İlgilenen herkesin Gaziantep'e yolunun düşmesini; hangi ülkede olduğuna bakmaksızın insanlığın ortak kültür mirasına sahip çıkarak, son ana kadar canla başla çalışanların gayretleriyle temeli atılan bu müzeyi ziyaret etmesini; Zeugma'nın ihtişamını hissetmesini, Çingene Kızı'na ve Zeugma Mars'ına benden selam götürmesini dilerim.
   
NOT: Amerika'ya kaçırılan Zeugma mozaikleri için imza:BURADAN

Diğer Gaziantep gezi yazıları:  Müzeler Kenti Gaziantep'te Hafta Sonu
                                                   Gaziantep Oyun ve Oyuncak Müzesi
                                                  Atatürk ve Gaziantep