27 Eylül 2012 Perşembe

HAFTA SONUNDA ÜRGÜP-GÖREME

 
    Bazen Facebook'a laf atanlar, küçümseyenler oluyor ya hani... İşte ben onları her zaman kınamışımdır:) Facebook sayesinde ilkokul arkadaşlarımı buldum mu? Buldum! Yeniden bir araya geldik mi? Geldik!     Seneler sonra Facebook sayesinde yeniden buluştuğum çocukluk arkadaşlarımdan birinin düğünü için Ürgüp'teydim geçtiğimiz hafta sonu. Ve bu çok güzel bir duyguydu. Hem arkadaşımın mutlu gününü paylaşmış oldum -ki beni gördüğüne gerçekten çok sevindi- hem de eşimle ben oğlumuzu anneanneye bırakıp küçük bir kaçamak yapmış olduk. Cumartesi sabah erkenden Kayseri'ye uçup, oradan Ürgüp'e geçtik. 1 gece Ürgüp'te kalıp pazar akşamı İstanbul'a döndük. Kısa bir geziydi ama ben her zamanki gibi görebileceğim kadar yer görme gayretiyle koşturup durdum eşimi:)
   
  Cumartesi sabahı erkenden Kayseri'ye uçtuk. 

Kayseri göründü...
    Nevşehir üzerinden de gidebilirdik ama benim Kayseri'de görmek istediğim tarihi bir yapı vardı (ki onu daha sonra anlatacağım). Kayseri-Ürgüp arası yaklaşık 1 saat. Nevşehir-Ürgüp arası daha kısaymış. Ürgüp'te sohbet ettiğimiz bir taksici, Kapadokya'ya Nevşehir üzerinden gelinmesini tercih ettiklerini söyledi. Ne de olsa kendi şehirleri. "Bizim hava alanımız çok daha güzel ve daha büyüktür" dedi. Benden söylemesi. (Fakat İstanbul-Kayseri arası sefer sayısı daha fazla, onu da belirteyim.) Akşam saatindeki düğünümüze kadar Ürgüp'ü gezdik.

   Ürgüp, doğal sebeplerle oluşmuş peribacalarıyla, kaya evleri ve kaya kiliseleriyle meşhur masalsı Kapadokya bölgesinin önemli merkezlerinden biri.

  Ürgüp manzarasına hakim Temenni Tepesi görülüyor aşağıdaki fotoğrafta. Burada yer alan 2 kümbetten biri olan türbede Selçuklu Sultanı IV.Rüknettin Kılıçarslan ve III.Alaaddin Keykubat'ın yattığına inanılıyor ama işin aslı öyle değilmiş. Aslında türbe 19.yy'da yaptırılmış. Moğollarla savaşırken buradaki mağaralara sığınmak isteyen III.Kılıçarslan bir süre Ürgüp'te yaşamış. Türbe bu yüzden kendisine atfedilmiş olmalı.
    Temenni Tepesi'ne tırmanıp Ürgüp manzarasını seyretmek ve yine burada yer alan kafeteryada bir şeyler yiyip içmek mümkün fakat tarihte bu tepenin birkaç kez yıkıldığını belirteyim. Ben de sonradan öğrendim:)




   
   Hasandağı ve Erciyes dağlarının püskürttüğü lavlarla oluşan yumuşak kayalara insan eliyle oyulan evler...




    Ürgüp'te birçok güzel bina var. Örneğin Öğretmen Evi ve Akşam Sanat Okulu binası. Yanlış anlamadıysam sadece personele yönelik olmayıp dışarıdan da misafir kabul eden bir konaklama mekanı.


    Bir başka güzel yapı. Tahsin Ağa İlçe Halk Kütüphanesi. Cumartesi günü bile açıktı. Ürgüplü Tahsin Ağa, Abdülmecid zamanında sarayda kütüphaneciymiş. Padişahın iznini alarak, sarayda birden fazla nüshası bulunan 800'den fazla el yazması eseri Ürgüp'e getirmiş. Bunları Temenni Tepesi'nde yaptırdığı kümbete yerleştirmiş. Ve bugün de o tepede bulunan kümbet, kütüphane ve medrese olarak kullanılmış. Peki 1952 yılında Temenni Tepesi'ndeki eserleri bu binaya getiren kim olmuş biliyor musunuz? 7 katır ve 3 atı ile 36 köye seyyar kütüphane hizmeti götürdüğü için "Eşekli Kütüphaneci" olarak bilinen Mustafa Güzelgöz... Ne güzel bir insanmış... Bir yandan Ürgüp'ün kütüphanesi geliştirip Tahsin Ağa Halk Kütüphanesi'ni kurmuş, bir yandan da buraya gelemeyen vatandaşların ayaklarına kadar taşımış kitapları. (Mustafa Güzelgöz'ün hikayesi hakkında daha fazla bilgi edinmek için şu kitap okunabilir: "Eşekle Gelen Aydınlık, Tayfun Talipoğlu-Aydın İleri")


    Dikkatimi çeken bir diğer bina. Ürgüp T.H.K Binası. Kapının üzerinde şöyle bir ibare var: "Gökte uçanların yerde yuvası, ufak yardımlarla oldu burası". Bina, Cumhuriyetimizin ilk yıllarında yardımsever Ürgüplüler tarafından yaptırılmış        ve Hilal-i Ahmer'e, yani Kızılay'a bağışlanmış. Sonraları bina bir şekilde T.H.K'ya devredilmiş. Bir ara Halkevi olarak kullanılmış, Ürgüp'e gelen önemli misafirler hep burada ağırlanmış. Bina bugünlerde restorasyonda. Nevşehirli bir işadamı tarafından butik otel ve restoran yapılmak üzere satın alınmış.


    Bir de Ürgüp El Sanatları Çarşısı'nın girişinde yer alan şu heykel çok hoşuma gitti. İlk figür "üreten" (ki elinde iplik var), ortadaki "satan" (galiba elinde kağıt var), en sondaki de "satın alan" (elinde artık dokunarak son haline gelmiş kumaş var). Heykel, 1970 yılında Derinkuyulu sanatçı Hakkı Atamulu tarafından yapılmış.


    Gezebildiğimiz kadar gezdik Ürgüp'ü. Akşam da düğünümüzü yaptık. Pazar günü dönüş uçağı saat 17.20'de. Sefer saati gelene kadar Göreme'yi gezelim dedik. Bu bizim Kapadokya'ya 2.gelişimiz. Daha önce turla gezmiş olduğumuz için görülebilecek bir çok yer yarım kalmıştı. Göreme de bunlardan biriydi. Şarap evlerine, doğal taş atölyelerine ve seramik atölyelerine alışveriş için ayrılan bol vakit; Kapadokya'nın asıl güzelliklerine ancak baktım-kaçtım şeklinde uğramamıza neden olmuştu. Bu yüzden hiç sevmiyorum tur olayını. Kesinlikle kendin gezeceksin. Gerçi yine tam anlamıyla gezemedik ama en azından bu sefer Göreme Açık Hava Müzesi'nde aklım kalmamış oldu.
    Ürgüp-Göreme arası yaklaşık 15dk.sürüyor. Çift saatlerde Ürgüp'ten, tek saatlerde Göreme'den minibüsler kalkıyor. Biz minibüsü kaçırdığımız için taksi kullandık. Taksi şoförüyle sohbet ede ede yolculuk yaptık. Arada bir durup bize bilgi verdi, fotoğraf için bekledi sağ olsun. Bir daha Ürgüp'e gelirsek sabahtan akşama kadar gezdirebileceğini söyleyerek kartını da verdi. Günübirlik tur için turistlerden 150 lira alıyorlarmış ama bize daha uygun olurmuş.

  Ürgüp-Göreme arasında rastladık bu peribacası ailesine... Annesi, babası ve oğlusu:) (Küçükken Orhun kullanırdı "oğlusu" lafını)


    Göreme, Kapadokya'nın en güzel bölgelerinden biri. Peribacalarıyla ve 7-13.yy'lar arasında Hıristiyanlığın önemli merkezlerinden biri olması nedeniyle kaya kiliseleriyle ünlü. Göreme Milli Parkı,  UNESCO Dünya Mirası Listesi'nde yer alıyor. Bence fotoğraflar anlatsın durumu...



    Pek adetim değildir ama bu ağacı görüp de nazar boncuğu bağlamamak, dilek dilememek mümkün mü?


Güzel Atlar Ülkesi'nin güzel atları...











    Aşağıdaki fotoğraflar da Göreme Açık Hava Müzesi'nden... Bölge, Aziz Basil tarafından 4.yy'da kurulmuş. O tarihte başlayan manastır hayatı yaklaşık 1000 yıl sürmüş. Kayalara kiliseler, yemekhaneler, mezarlar oyulmuş. Kaya kiliselerinde görülen duvar resimleri 10.yy-13yy. tarihli.






Mezarlar




Yemekhane



    Kapadokya masal gibi bir yer. Tam manasıyla dünya harikası... 
Görülecek daha çoook yer var Kapadokya'da. Avanos, Uçhisar, Ortahisar, Güvercinlik var... Derinkuyu, Kaymaklı, Ihlara Vadisi, Çavuşin, Zelve var.
 Ufak ufak tamamlıyorum işte:)
 2.seferimdi bu... 3 olsun, 4 olsun, 5 olsun... Yine olsa yine giderim. 

13 Eylül 2012 Perşembe

YAZ BİTMEDEN BÜYÜKADA


    Sevgili dostum Aslı ile Büyükada'ya uzandık dün. Lefter Sergisi'ni gezdik, Aya Yorgi'ye çıktık, Yücetepe Kır Gazinosu'nda Bozcaada üretimi şarap içip sohbet ettik bol bol. Vakit öyle çabuk geçti ki... Yine aklımızda kalanlarla -Vallaury'nin yapmış olduğu Büyükada Rum Yetimhanesi gibi- döndük şehre...
    Bizim gözümüzden güneşli, denizli, martılı, vapurlu, şaraplı Büyükada görünümlerine ne dersiniz?

    (Bu arada Fenerbahçeli olan benim. Aslı Galatasaraylı. Söylemezsem kızar belki. Ama hakkını yemeyeyim Lefter'i sever. Her futbolsever gibi... Benim de mesela Metin Oktay'ı sevmem gibi... Bu arada bugün Metin Oktay'ın ölüm yıl dönümü. Bu vesileyle anmış olalım kendisini.) 


Ada'nın güzel konakları...




Faytonları...


Zeynep, Perihan ve biz:) 


Aya Yorgi'ye doğru...






    Aya Yorgi Kilisesi... St.George adına yapılmış.



    Aya Yorgi Kilisesi, Ortodoks Hıristiyanların hac noktalarından biri. Özellikle 23 Nisan ve 24 Eylül tarihlerinde ziyaret edilirmiş. Aya Yorgi'ye çıplak ayakla yürüyerek ve konuşmadan çıkan insanlar yarı hacı sayılırlarmış. Bu tarihlerde aynı ritüeli gerçekleştirerek kiliseye çıkanlar, orada dileklerini dileyip çan veya anahtar alırlar, dilekleri gerçekleşince de aldıkları objeleri geri getirirlermiş. Bahsettiğim kişiler Ortodoks Hıristiyanlar aslında ama bizden de aynı ritüeli gerçekleştirenler var. Hatta fazlasını yapan var. Aya Yorgi'ye çıkan yolda sık sık Türkçe yazılmış tabelalara rastlanıyor "ağaçlara kumaş vs. bağlamayın" şeklinde. Fakat yine de rastlanıyor kumaş bağlı dallara. Bir de yol boyunca uzayan ipler var. Çünkü bir inanışa göre de kiliseye giden yolu bir makara ipi aça aça çıkarsan -tabi konuşmayacaksın bu arada- sorunların çözülüyor ve dileklerin gerçek oluyormuş. Ha bir de kısmetleri açılıyormuş. Öff! Ben yazarken yoruldum. Millet nasıl suyunu çıkardıysa artık, kilisenin kapısında şöyle bir yazı var.


Aya Yorgi'nin içine göz atalım mı? 



    Dilekte bulunup kişisel eşyalarını bırakanlar da var. Tokalar, saatler, bilezikler... Koltuk değnekleri de var:(


Bir de böylesi var:) Hızını alamayıp bir de yazılı beyanda bulunmak isteyenler için.



 
Aya Yorgi Kilise'nin bulunduğu tepede güzel bir restoran var. Yücetepe Kır Gazinosu... Mola yerimiz bu mekandı. Muhteşem bir manzara eşlik etti bize. 




    Adımızı tahta masalara yazdık:) Aslı-Sezer 2012




Aşağıdaki fotoğraflar da Fenerbahçeli dostlarım için:) Yok yok... Aslında tüm futbolseverler için... Büyükadalı Lefter Küçükandonyadis'in Haziran 2013'e kadar sürecek olan sergisinden... Sergi, Adalar Müzesi Çınar Dergi Alanı'nda.










Sergiyi de gezdik. Artık şehre dönüş vakti... Güneş yavaş yavaş yüzünü gizlemeye başladı. İşte orada, iskelenin ucunda Barış Manço isimli vapur bizi bekliyor. Koştura koştura biniyoruz. Prens Adaları'nın en heybetlisi Büyükada'ya şimdilik veda ediyoruz. 
İstanbul gerçekten çok güzel:)