10 Ekim 2020 Cumartesi

2019'DA KAYGILARDAN AZADE... BUDAPEŞTE...

     Geçen sene, şimdi bize hâyâl gibi görünen 2019 yılında ne kadar çok gezmiştim. Düşündükçe içimi daraltan bazı sıkıntılı zamanları olsa da seyahat açısından şahane bir seneydi. Öyle ki üst üste gelmelerinden dolayı bu seyahatlerden birini yazıya dökememiştim bile. Tam bir sene önce, ekim ayının birkaç gününü, çok sevdiğim arkadaşım Aslı'yla Budapeşte'de geçirmiştik. Hava şahaneydi, güneşliydi. Bugün ise Covid tehlikesiyle kapanmış olduğum evimde ne zaman dolu yağacak diye bekliyorum, gidip gelip camdan dışarıyı seyrediyorum. Asabım iyice bozulmadan bu seyahatten bahsedeyim mi biraz? Aslında aylar önce Budapeşte seyahatimi yazmaya başlamıştım. Bir iki paragraf taslak halinde duruyordu. Şimdi baktım ve bulamadım. Herkes gibi benim de şikayetçi olduğum yeni arayüzün azizliği! Neyse... Zaten o yazı her seferinde olduğu gibi deneyimlerin yanında bolca tarihi ve turistik bilgi içerecekti. Onu yazdığım zaman Covid falan yoktu. Şimdi işler değişti. Bu sefer seyahat yazısı tam da yıl dönümünde, sadece anılara geri dönüş olacak. Bir de bol fotoğraflı olabilir, şimdiden söyleyeyim.
    Mesela bakınız, şu fotoğraftaki bina, kalacağımız daireyi kiraladığımız hostelin bulunduğu binaydı. Anahtarımızı buradan aldık ve kendi dairemize geçtik. Sağda ve solda dışarıda oturmuş sohbet edenleri 
fark ettiniz mi? Maske yok, mesafe yok. Moral bozmak gibi olmasın ama geçen sene böyleydik. 


    Bunlar da binanın içinden görüntüler. Halı sermişler gibi yayılmışım basamaklara. Tabii o zaman daha rahatız. Bir daha seyahatlerde bu şekilde merdivenlere, yerlere oturabilir miyim bilmem? Fakat insanız, çabuk unutuyoruz değil mi? İçinde bulunduğumuz günleri unutmak zor ancak bu sıra edindiğimiz bazı alışkanlıkları gözardı etmeye başlayacağımız kuvvetle muhtemel.

    Budapeşte'de olduğumuz süre içinde konakladığımız daire bu hostelin arka sokağındaydı. Kolaylık olsun diye Peşte kısmında, merkezden bir daire bakmıştık. O yüzden manzaramız Aziz Stephen Bazilikası'ydı. Heykel sanatını severiz. Her sabah bazilikanın heykelleriyle karşılaşmak güzeldi. Tarihi bilgi pek olmayacak dedim fakat hiç olmayacağını kastetmedim. Tam şu noktada Aziz Stephen'in Hıristiyanlığı kabul ederek taç giyen ve Macar devletini kuran ilk kral olduğunu eklemeliyim. 

    Pencereden baktığında başını biraz sola çevirdiğin zaman manzara buydu. Yalnız herhalde yakınlarda hastane vardı ki geceleri caddeden ambulans sesleri yükselir ve bizi aniden uyandırırdı. 

    Bazilikanın içinden fotoğraflarım pek başarılı değil. İçinin de ihtişamlı olduğunu belirtip, net olan tek fotoğrafımı eklemek isterim.

    Aziz Stephen'in önündeki alanda, hemen her Avrupa şehrinde olduğu gibi turist kalabalığı olurdu. Şehirdeki ikinci günümüzde bu alanda birkaç gün sürecek bir tatlı festivali başladı. Çikolata, şeker, pasta kokuları arasında güne başlardık, akşam da enfes kokular eşliğinde bitirirdik günü. 

    Budapeşte'deki ilk günümüzde odaya yerleşmemiz biter bitmez dışarı attık kendimizi. Aslı daha önce birkaç gün burada bulunmuştu. Ancak gezip görmediği yerler de vardı. Pek plan yapmadan, kasmadan, yorulmadan gezecektik. Zaten şehrin her köşesi görmeye değer nitelikteydi. İkimiz bir olunca, özellikle çok çok önceki yıllarda delicesine müze tamamlama gayretine girerdik. Bunu biraz törpüledik. Gönül istiyor fakat sadece müzelere odaklanınca şehrin diğer sunduklarını gözden kaçırıyorsun. Artık hem beraberken hem de diğer seyahatlerimizde seçerek geziyoruz müzeleri. O an bırakmak zorunda kaldıklarımızı belki bir başka sefer görme umudunu da beslemiş oluyoruz.

    Budapeşte caddeleri, sokakları çok keyifli. Tuna Nehri, şehri Buda ve Peşte olmak üzere ikiye ayırıyor. Tarihi bölge Buda tarafı. Biz ilk gün, öğleden sonrayı da bulduğumuz için Buda'ya geçmiyoruz, Peşte kısmındayız. Geniş caddeleriyle, müze ve tiyatro binalarıyla, heykelleriyle, kafeleriyle Avrupa havasının daha fazla hissedildiği yer burası. 



    Yorulunca Tuna kıyısına yakın hoş bir kafe-restoranda  mola veriyoruz. Hava sıcak. Limonlu bira ve patates kızartması sipariş ediyoruz. Yaşlıca garsonumuz "Bu kadar mı?" dercesine bir ifadeyle memnuniyetsizliğini belli ediyor. Fazla acıkmadık, ne yiyebiliriz ki? Hem akşam gulaş yiyeceğiz. Garsonun tavrına anlam veremiyoruz, zira öğleden sonra saatlerindeyiz ve genelde herkes bir şey içiyor ya da dondurma yiyor. Fakat ortam o kadar güzel ki asla keyfimizi bozmuyoruz.

    Siparişimizden memnun olmayan garsona bakarak Budapeşte'deki herkesin turistlere böyle davrandığı düşünülmesin. Tam tersi hep sıcak karşılandık. Hâttâ Türk olduğumuz anlaşılınca daha da dikkat çekiyorduk. Türkçe konuştuğumuzu anlayıp, Türkçe ufak tefek cevaplar verenler oldu ancak fazla uzatmıyorlardı. Küçük bir jest gibiydi Türkçe kelimeler. Macarlar Türk mü? Hunlar Türk mü? Macarlar Hun İmparatoru Attila'nın soyundan mı geliyor gibi tartışmalar bu yazının konusu değil ancak Macaristan'da bu konularda araştırmalar olduğunu, Macaristan'ın Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği'ne katıldığını, Macarlar'ın bir kısmının Türkler'le akraba olduklarını düşündüklerini haberlerden takip ediyorum. Ancak bir turist gözüyle şunu söyleyebilirim ki Budapeşte'de çok rahattım. Macarların Türk olduğumuzu anladıkları andaki samimiyetlerine inandım. Macaristan'ı tekrar görmenin hâyâlini kuruyorum. Şimdi tekrar dönelim 2019'daki seyahatimize.

    Budapeşte'deki ilk günümüzü ısınma turlarıyla tamamladık. Bol bol fotoğraf çektik. Gulaşımızı da yedikten sonra ertesi güne enerji toplamak için dinlenmeye çekildik.

    Ertesi sabah çok da erken olmayan bir saatte uyandık. İlk uğramak istediğimiz yer meşhur New York Cafe'ydi. Yer bulursak burada kahvaltı yapacaktık. Fakat bulamadık. Kapısından girince uzunca bir kuyruk karşıladı bizi. Önce beklemeye karar verdik. Biz masalarda oturanlara bakıyoruz, onlar bize bakıyor. Kalkmalarını bekliyoruz. Zaman akıp gidiyor. 

    Bakıyoruz olacak gibi değil, 120 yıl önce açılan ve bir zamanların sanatçılarının, yazarlarının mekânı olan bu yerde vakit geçirme hevesimizi yarınlara bırakıyoruz. Hâl böyle olunca önünden bir fotoğrafla ve birkaç estetik ayrıntıyla yetinmek durumunda kalıyorum.




        New York Cafe hayalimiz suya düşünce elimizdeki haritadan bir başka mekân aramaya başladık ve filozof Spinoza'nın ismini almış bir kafenin hoş olabileceğine karar verdik. Spinoza Cafe'ye ulaşınca şehrin Yahudi Mahallesi'ne de geçmiş olduk. 

    Spinoza sadece bir restoran değil canlı tiyatro ve müzik performanslarının da yapıldığı, duvarlarındaki eski fotoğraflar ve afişlerle dikkat çeken hoş bir mekân. Biz geç kahvaltı için oradaydık, cam kenarındaki küçük masamızda kahvemizi yudumlarken bölgenin canlılığını gözleme fırsatı bulduk. Güzel saatlerdi.

    Spinoza'nın karşısında bir pasaj girişi dikkatimizi çekmişti. Kahvaltıdan sonra o tarafa yöneldik ve kendimizi akşam saatlerinde coşacak olan yeme içme mekânlarının karşılıklı sıralandığı bir eğlence bölgesinde bulduk. O saatlerde bir kısmı eski eşyaların ve el yapımı hediyeliklerin sergilendiği tezgâhlara ayrılmıştı. Ufak tefek bir şeyler satın aldık fakat üzerinden zaman geçtiği için düşünüyorum ve ne aldığımızı kesinlikle hatırlayamıyorum.

    Bugün Yahudi Mahallesi oldukça hareketli bir bölge. Oysaki 1944 yılında çokça acıya sahne olmuş. 
O günlerin izini Büyük Sinagog'da, müze haline gelmiş evlerde, sokak aralarında karşımıza çıkan anı heykellerinde görmek mümkün. 

    Yahudi vatandaşların terk etmek zorunda kaldıkları bazı binalar "Ruin Pubs" denen barlara dönüştürülmüş ki bugün onlar ayrı bir dünya. Birkaçına gündüz vakti sadece göz atmak amacıyla girdik. Geceleri keyifli olacağına eminim. Bu bölgedeki sinagog ve müzelere de vakit ayıramadık. O günkü planımız Buda'ya geçmek, Imra Varga Müzesi'ni ve Vasarely Müzesi'ni görmekti. Bunun için acele olmayan bir yürüyüşle, gördüğümüz her şeyin tadını çıkararak yola koyulduk. 

    





       İlk önce biraz Tuna'nın Peşte kıyısında yürüdük. Biz yollara düşmüşken kimi gençler Ekim güneşinin keyfini çıkarmaktaydılar.

    Keyifli görüntülerin yanında hüzün verenlerine de rastladık. Tıpkı bu yerleştirmede olduğu gibi... 

    1944'te Almanlar tarafından işgâl edilen Macaristan'da Yahudiler'in durumunu çarpıcı şekilde özetleyen bir iş bu. Kurşuna dizilmeden önce ayakkabılarını çıkarmaları istenir onlardan. Çünkü ayakkabılar insan hayatından daha değerlidir. 

    Bu da günümüz Macaristan'ının Parlamento Binası. Kadraja giren otomobil olmasaymış güzel bir fotoğraf olacakmış aslında:) Ziyanı yok! O günü, o anı anlatan samimilikte bir fotoğraf bu.

    Fakat Parlamento Binası gerçekten etkileyici! Budapeşte manzaralarını tamamlayan, özellikle Tuna'nın diğer kıyısından şahane görüntü veren bir yapı. İçini de görmek isteyenler, toplantı olmadığı günlerde rehberli turlara katılabiliyorlar. Bakınız aşağıdaki fotoğraf akşama doğru dönüş yolunda binayla aynı kareye girme çabamı yansıtan bir çalışmadır ve kendisini pek severim.

    Şimdi Budapeşte'nin sekiz meşhur köprüsünün birinden karşıya geçme zamanı. 

    Zincirli Köprü, şehrin en tanınan köprüsü. İki yakayı birbirine bağlayan, dubalarla geçişten kurtaran ilk köprü. 1849 tarihli. Budapeşte köprüleri ne yazık ki yüzde yüz orijinal halleriyle günümüze gelmiş değiller. 2.Dünya Savaşı'nda ağır hasar gördükten sonra restore edilmişler. Yakın zamanda okuduğum, olayların Budapeşte'de geçtiği "İşin Aslı Judith ve Sonrası" romanında köprülerin geçmişini ve bugününü çok güzel özetleyen, bir şehri gezerken tarihini bilmenin ve saygı göstermenin önemini vurgulayan satırlar var. Şöyle diyor Judith: "Sonraları, yurt dışında yaşayan Macarlar Amerika'dan ziyarete gelip de şahane arabalarıyla demir köprülerden vızır vızır geçerken daima ağzımda acı bir tat oldu, çünkü bu yabancıların yeni köprülerimizi bu kadar kayıtsızca kullanmaları beni üzüyordu. Çok uzaklardan gelmiş ve savaşın sadece şöyle bir kokusunu almış, onu uzaktan, film izler gibi izlemişlerdi. Ne güzel yaşıyorsunuz ve köprülerinizde gidip geliyorsunuz, demişlerdi. Bunu duyduğumda kalbim sızlamıştı. Siz ne bilirsiniz, diye düşünmüştüm. Ve anladım ki burada yaşamamış, o zamanlar bizimle birlikte olmayan biri, o harikulâde eski Tuna köprülerimiz bir bir havaya uçarken bir milyon insanın ne hissettiğini bilemezdi. Ve günün birinde nehri tekrar ve ayağımız kuru geçebilince neler hissettiğimizi..." 
    

    Ve Victor Vasarely Müzesi'ndeyiz. Koleksiyonuyla çok keyifli bir müze burası. Victor Vasarely Optik Sanat'ın öncü ismi. Hayatını Fransa'da sürdürmüş olsa da Macaristan doğumlu.

    Aynı geometrik biçimin farklı düzenlemelerle oluşturduğu yanılsamalara dayalı eserler her açıdan incelemeye değer ve bu durum müzede epeyi bir vakit geçirmemize neden oluyor. Devinimin ve rengin sürekliliğinden yorulunca mola veriyoruz, bizden başka sadece yaşlı Fransız bir çiftin olduğu boş müzede gönlümüzce fotoğraf çekerek eğleniyoruz.





     Vasarely, grafik tasarımlarıyla, heykelleriyle, daha pek çok ikonik çalışmasıyla sanatını her kesime ulaştırabilmiş bir isim. David Bowie'ye ait albümün kapağında, yukarıda görüldüğü gibi... 2017 yılında İstanbul MSGSÜ Tophane-i Amire Kültür ve Sanat Merkezi'nde ve İzmir'de Arkas Sanat Merkezi'nde sanatçının eserleri sergilenmişti ancak fazla reklamı olmadı, çok kişiye ulaşamadı. Önemli bir sergiydi.
    Budapeşte'deki o gün ayrıca görmek istediğimiz İmre Varga Müzesi ne yazık ki kapalıydı. Müze civarındaki sokaklarda yer alan bazı heykelleriyle yetindik.




    Bu gezdiğimiz yerler "Eski Buda" anlamına gelen "Obuda" bölgesiymiş ve Budapeşte'nin 3.kısmını oluşturuyormuş. Müzeleri ararken tamamen tesadüfen bulduk ve hayran kaldık. Romantik sokaklarıyla, evleriyle canım Tallinn'ime benzettim ben burayı. 




    Soluklanmak için şirin mi şirin bir restoran seçip oturduk. Bir Avrupa şehrine göre çok çok az hesap ödediğimiz bu mekânda peçeteden tabağa her şey o kadar zarifti ki... Budapeşte'ye yolunuz düşerse Obuda bölgesini görmeden dönmeyin derim.

    Buda'nın kale kısmını ertesi güne bıraktık. Akşama doğru yine köprüleri aşmak, Peşte'ye dönüş, turist kalabalığıyla yenen akşam yemeği, sohbet muhabbet...

    

    Budapeşte'nin o kadar hoş tarihi kafeleri var ki her birine bir gün ayıracak olsan epeyi bir zamanını burada geçirmen gerekir. Şehirdeki üçüncü günümüzde kahvaltıyı bunlardan birinde, Callas Cafe Restaurant'da yapmak istedik. Yine haritayı elimize alıp düştük yola. Şık Andrassy Bulvarı'nda, Devlet Opera Binası'nın karşısında bulduk kendisini. Aslında burası bir otel. 1880 yılında ev olarak inşa edilmiş. Kafe kısmı girişte yer alıyor. Bugünkü ismini Maria Callas'ın 1964 yılında Macaristan Operası'nda sahne almasından alıyor olsa gerek. Şehre gelen ünlülerin tercih ettiği otellerden biri imiş.

    "O kadar anlattın, hani fotoğraf?" denebilir:) Hava iyi olduğu için dışarıda oturduk ve içeriden fotoğraf almadık, Japon turist moduna girmek istemedik. Merak edenler için internette sayfası mevcuttur efendim.
    
    Callas'da leziz sebzeli omletlerle enerji depoladıktan sonra Buda tarafına geçtik. Yine bol bol yürüdük. 
Kale kısmına çıkmak için füniküler var. Ancak orada olduğumuz sıra çalışmıyordu. Çalışsaydı da bizim için fark etmezdi çünkü yürüyerek çıkmaya karar vermiştik. Aşağıdaki fotoğrafta yeşilliklerin arasında füniküler görünüyor.

        Kale bölgesine ulaşana kadar tarih kokan sokaklardan, bir başka zamanın insanlarına yuva olmuş güzel evlerin önünden geçtik. Yükseldikçe geriye dönüp, her seferinde ayrı güzellikte manzaralar sunan Tuna'ya tekrar tekrar bakmayı ihmâl etmedik. 
 
    Buda Kalesi, 13.yy.'da Macar kralları tarafından kullanılmaya başlanan, çeşitli binalardan oluşan bir saray kompleksi. Bu bölgede bugün en çok ziyaret edilen yerler Matthias Kilisesi, Balıkçı Tabyası, Ulusal Galeri, Tarih Müzesi ve Askeri Müze'nin de içinde olduğu müzeler. 
    Kaleye doğru rastgele çıktığımız yolumuz ilk önce bizi bir masalın içinde hissettiren mimarisiyle Balıkçı Tabyası'na ulaştırdı.


    Balıkçı Tabyası'ndan doyasıya seyrettiğin Peşte ve Tuna manzarası muhteşemdi. Peki Macarların bu topraklara gelişinin 1000.yılı şerefine 1895'te yapımına başlanan tabyada balıkçıların ne işi vardı? Söylentiye göre Buda savaş tarihinde balıkçılar loncasının desteği nedeniyle bu ismi almıştı. 

    Masalsı görünümü tamamlayan önemli yapılardan biri de Matthias Kilisesi. Yaklaşık 700 yaşındaki kilise nice taç giyme törenine, kraliyet nikâhına tanıklık etmiş. 

    


    Kale Meydanı'nın zamanı aşan, dünyanın her yerinden insanları kucaklayan renkli ortamında epeyi bir vakit geçirdikten sonra Hungarian National Gallery'ye uzandık. Tabii duraklaya duraklaya, etrafı izleyerek, bol bol fotoğraf çekerek...



    Ulusal Müze'de o sıra bir de Sürrealistler'in sergisinin olduğunu gördük. Dayanamayıp ona da girdik. Magritte ve ben mutluyduk.

    Müze kapanmadan yetişip yapabildiğimiz kadarıyla kalıcı koleksiyona da göz attıktan sonra eski şehir bölgesine veda ettik ve Tuna kıyısına inmeye başladık. Akşama kavuşmakta olan şehir yine nefis manzaralar sunmaktaydı. 


    10 ülkeyi kateden güzelim Tuna Nehri Budapeşte'ye ayrı yakışıyor. Nehirde yol alan turistik teknelerle gezip gezmemek konusunda çok kararsız kalmıştık ancak en sonunda dışarıdan izlemenin daha iyi olacağını düşündük. Şu manzarayı dikkate alırsak, haksız olduğumuzu kim söyleyebilir ki? 

    Şehirdeki son gecemizde akşam yemeği için Yahudi Mahallesi'ne gitmeye karar verdik. Gündüz saatlerine göre daha kalabalıktı. Dışarıya atılmış masalardan sohbetler, kahkahalar yükseliyordu. Dikkatimizi en çok bekarlığa veda turları yapan kadın grupları çekti. Fakat sadece genç kadınlardan oluşan bir grup gelmesin aklınıza. Anne, kayınvalide, teyze oldukları belli orta yaşlı kadınlar da vardı gruplarda. Gelinlerin kafasında küçük duvaklı bir taç, süslenmiş genç kızlar... Hep beraber, sakin sakin bir bardan çıkıp diğerine giriyorlardı. Bir nevi kına gecesi yani:) 
    Geldiğimiz günden beri ortasından geçtiğimiz, yukarıdaki satırlarda bahsettiğim tatlı festivalinden artık bir şeyler tatmak istiyorduk. Onu da son geceye bıraktık. Porsiyonu epeyi büyük olsa da bu coğrafyanın meşhur makara tatlısından yemeye karar verdik. Közün üzerinde tatlılar döndükçe enfes kokular saçılıyordu etrafa. Kayıtsız kalmak pek mümkün değildi doğrusu. 

    Bu tatlı, sıcak ve karamelli bir simit gibi. Simit tadı aldım ben. İstanbul'da olup merak edenler Taksim'de Narmanlı Han'ın içindeki Hansel&Gratel Şekerci Dükkanı'nda deneyebilirler. Orada olduğunu gördüm fakat bu kez tatmadım. 
 
    Efendim bir önceki günü tatlı bitirmiştik, ertesi güne de tatlı başladık. Nasıl olsa bol bol yürüdüğümüz için tatlı yeme hakkımız vardı:) Önceki iki güne göre daha mütevazı geçiştirdiğimiz kahvaltıdan sonra meşhur gül dondurmayı denemek istedik. Daha doğrusu galiba en çok ben istedim:) 

 

    Aslında tek ayırt edici özelliği gül şeklinde olması olan bir dondurmayı, o kadar renk varken neden kahverengi yani çikolatalı aldığımı hiç bilmiyorum. Bazen çeşit karşısında kalakalıyorsun ya, aynen öyle oldu.

    Budapeşte'de artık sayılı olan saatlerimizi Kahramanlar Meydanı civarına ayırmıştık. Akşam üzeri İstanbul'a dönüş vardı. Yine başladık yürümeye. Opera'nın, Callas Cafe'nin yer aldığı Andrassy Bulvarı'nı boydan boya katettik.



Kahramanlar Meydanı Macaristan'ın en büyük meydanlarından biri. Meydan 1896'da inşa edilen Milenyum Anıtı'yla tanınmakta. 

    Milenyum Anıtı'nda Macarlar'ın ilk liderlerinden sonraki krallarına ve devlet adamlarına kadar önemli isimlerin heykelleri yer alıyor. Heykellerin alt kısımlarındaki rölyeflerde de bu kahramanların tarihteki önemli anlarını anlatan sahneler var. En üstte baş melek Cebrail...

    Meydanın sağında ve solunda müzeler... 

    Kahramanlar Meydanı çevresinde dolaşırken Şehir Parkı'nı fark ettik (Varosliget). Parkın yapay gölünde sandallarla, deniz bisikletleriyle gezenlere heveslendik. Dört gündür sabahtan akşama yürümekten artık o kadar yorulmuştuk ki o bisikletlere binip gölde sallana sallana gezinmek istedik. Atladık birine. 
     
    O kadar iyi geldi ki. Güneş pırıl pırıl tepemizde. Sanki sonbahar değil de yaz mevsimindeyiz. Tam ortada durduk, yüzümüzü güneşe verdik, uzattık ayakları dinlendik:)

    

Şu şato görünümlü binanın önünde de epeyi bir vakit geçirdik. Zira pek dikkat çekici pek romantikti.

     O sırada bilmiyorduk, ancak dönünce öğrendik ki burası Vajdahunyad Kalesi'ymiş. Yine bin yıl kutlamaları için geçici olarak yapılmış. O zaman malzemesi ahşap ve kartonmuş. Halk bu kaleyi çok sevince kalıcı hale getirilmiş. Şöyle ilginç bir özelliği daha var ki o da tamamen eklektik bir yapıda olması. Macaristan'ın her yerindeki önemli yapılardan ve tarihsel dönemlerinden ayrıntılar bir araya getirilmiş. Macaristan'ın mimari tarihini yansıtıyor diyebiliriz kısacası. Kışın bu küçük göl donduğunda üzerinde buz pateni yapılıyormuş. 
O kış sahnelerini düşününce nasıl romantik bir ortam oluştuğunu hayal etmek hiç de zor değil.
    Ancak ucundan kıyısından görebildiğimiz şehir parkında hamam, eğlence parkı, hayvanat bahçesi, bit pazarı gibi bölümler varmış. Arkadaş gez gez bitmiyor Budapeşte! Az önce hamam dedim ya, şehirde sıcak su kaynakları olduğu için tarihi Roma hamamları da var ki fena halde aklımızda kalmasına rağmen onları da göremedik. Girmediğimiz müzelerde aklım kaldı ve oturamadığım tarihi kafelerde... Buda kısmının her yerini gezemedik. En yüksek noktasına çıkamadık. Kalenin altında mağaralar vardı örneğin. Oraya da inemedik. Margaret Adası'nın çevresinde dolaştık dolaştık da kendisine ulaşmaya vaktimiz yetmedi. Yahudi Mahallesi'nde pek çok görülesi yer kaldı. Daha çok şeyi koştura koştura yapabilirdik ama onu istemedik. Sindire sindire dolaştık tarihi sokakları. Çok da güzel oldu. Ah! Bir de o aklımızda kalanlar olmasa! Budapeşte turistlere çok fazla imkân sunan bir şehir. Nasıl olur, ne zaman olur bilmem ama yolu bir daha düşürmeli buraya. "Euro almış başını giderken nasıl olacak o?" diyebilirsiniz tabii. "Ben kura bakmıyorum" esprisini yapmayacağım:) Bal gibi de bakıyoruz kura. Bilemiyorum. Sağlık olsun da, seyahat hayallerimden vazgeçmeye niyetim yok. Belki eskisinden daha kısa süre için çıkacağız dışarı, otelde kalmayıp zaten ara sıra yaptığımız gibi daire kiralayacağız, daha uygun yerlerde yiyeceğiz vs. İnsanız, gayret edeceğiz fakat birilerinin hayallerimizi öldürdüğü kesin. Neyse... Şu salgın bitip normale döndüğümüzde seyahat edecekler için Budapeşte'nin bazı Avrupa kentlerine göre daha hesaplı olduğunu söyleyebilirim. Yeme içme ucuza getirilebilir. Kiralık daire de çok. Bizimki beş kişinin kalabileceği kocaman bir daireydi, tertemizdi. Fotoğrafta görüldüğü gibi eski, romantik bir binadaydı.

    Uçak yolculuğunu çok özledim. Bazı ülkelerde benim gibi özleyenler için seferler düzenlenmeye başlamış. Birkaç saat uçuyormuşsun, dönüp dolaşıp aynı havalimanına iniyormuşsun. Böylesini de istemem doğrusu. Tamam yolculuğun kendisi güzel ama farklı yerler görmeyi de özledim. Bu yazıyı yazmak benim için terapi gibi oldu. Son zamanlarda, belki yaz mevsiminin de bitiyor olmasının etkisiyle herkesin yine karamsarlığa kapıldığını görüyorum. O yüzden farklı bir yazı yazayım istedim. Gitmesek de gitmiş kadar olalım dedim. Vallahi iyi geldi. Fotoğraflara dalmak üzmedi. Bazen Pollyanna olmak işe yarıyor. Bol bol kendi fotoğrafımı da ekledim bu sefer. Çünkü nedense bu fotoğraflarda normalden uzun çıkmışım:) Instagram'ı da bıraktım ya, buraya sarmış olabilirim, idare edin artık:) Ve sağlıkla kalın. Gelecek güzel günlerin umudunu hiç kaybetmeyin. 



40 yorum:

  1. İyi bir tarafı da var :) şöyle ki, bunca yeri gezip, gördün, benim gibi kedisi ya da köpeği ya da başka sebeplerden hiç gezemeyenler de var. Bu fotoğraflara bakarsın, yadedersin. İyi ki gidip görmüşsün zamanında. :) İnşallah bu salgın bitince yine gezersin, yine gidersin üzülme. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Üzülmüyorum, önce sağlık olsun:) İyi ki yapmışız gerçekten. Hayatta ne olacağı belli olmuyor.
      Benim halam da senin gibi Müjde. Köpeği onu bırakmadığı için 17 sene hiçbir yere kıpırdamadı. Bırak gezmeyi kimsenin düğününe, cenazesine dahi katılamadı. Bir tek babaannemle dururdu köpek, o da kısa süreli. Şimdi de kedileri var, hem evde hem sokakta:) Önceliklerimizle mutlu mesut olalım, herkesin gönlüne göre olsun:)

      Sil
  2. Merhaba Sezer Hanım,
    Yazınızın akışı da, üslubunuz da güzel.
    Fotoğraflar da güzel yerleştirilmeleri de...
    Satır aralarında verdiğiniz kısa bilgiler de yararlı.
    Sayenizde ben de gezmiş gibi oldum.
    Daha oturduğu çevreyi bile doğru dürüst tanımayan birini blog sayesinde gezdirebilmek elbette ki büyük bir marifet.
    Güzel alışkanlıklarınızın, becerilerinizin artarak devam etmesi ve de mutluluk dileklerimle saygılar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok çok teşekkür ederim Sevgili Hocam. Gezdirebildiysem ne mutlu bana. Beğenmenize sevindim.
      Sevgiler...

      Sil
  3. Oh oh oh oh :) İçimiz açıldı. Tekrar Macaristan yollarına döndük. Oturduğumuz yerde :D Orta Avrupa ve Balkanları, Avrupa'nın diğer yerlerine göre (İtalya ve Fransa hariç) daha çok sevdiğimi hissediyorum. Bilmiyorum. Hoş bir havası var o bölgelerin. Budapeşte, Prag'tan bile daha hoş gelir bana. Sebebi de yok yine :)

    Ben uçak kokusunu özledim desem? Geçen gün farkettim. Cidden o bunaltıcı koku, gürültü ve hengameyi bile özledim. Neyse. Gelen gideni aratmasın ve 2021 haddini bilsin :D

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Budapeşte hakkında İlber Ortaylı'nın çok güzel sözleri vardı ama kütüphanem bağımsızlığını ilan etmiş, kitabı bulamadım:) Gerçekten güzel şehir.
      Ben uzun uçak yolculuklarını bile özledim. 11 saat, 13 saat:)
      Olacak, 2021 daha güzel olacak:)

      Sil
  4. bu yazıyı okumak öyle iyi geldi ki. pırıl pırıl güneşli günler. budapeşte çok şey vaad eden bir şehirmiş, gez gez bitmiyor gibi. şehir hakkında çokça şey öğrendim. güzel bir seyahat olmuş, bir yıl geçmesine rağmen ayrıntıları unutmamışsınız. fotoğraflar, yazı, hepsi güzeldi. teşekkürler..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Fotoğraflar telefonumda duruyor. Sırasıyla hepsine tek tek baktıkça hem içlendim hem her şeyi hatırladım, tekrar oralara gitmiş gibi oldum:) Yapılacak daha çok şey var Budapeşte'de. Dediğin gibi vaadi çok.
      Ben çok teşekkür ediyorum. Kocaman sevgiler...

      Sil
  5. Gezmeye hasret kaldık bu sene :(
    Ne harika bir gezi olmuş.Çok da tatlı anlatmışsın.Darısı başıma diyeyim :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İsteyen herkes istediği her yere gitsin:) Dilerim çabuk geçsin bu salgın günleri.
      Çok çok teşekkür ediyorum. Sevgiler...

      Sil
  6. Şahane! :)
    Acaba bir daha ne zaman yurt dışına çıkabileceğiz? ://

    YanıtlaSil
  7. Ya ne güzel oldu:) Ne çok fotoğraf çekmişiz, ne çok gülmüşüz, ne çok yürümüşüz ve ne acayip şeyler de olmuş:))) Ben de paylaşıyorum hala. Daha nice yollara inşallah...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Güzel sohbetlerimin diğer yarısı; hep hatırlanacak seyahatlerin yoldaşı; hayran olduğum bir saygı ve sevgiyle kurduğumuz dostluğun sırdaşı Aslı'm... Sağlıkla, huzurla nice yollarımız olsun.

      Sil
  8. Durup dururken aklima Budapesteyi soktun iyi mi?:) Seninle birlikte dolasiyor insan okurken.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Arkadaşınla çıktığınız yolculukların bir sonraki durağı Budapeşte olsun o zaman:)
      Çok teşekkür ederim Berfin. Anlatırken tekrar yaşıyorum, tekrar yola çıkmış gibi oluyorum, o hissediliyordur belki:)
      Sevgiler...

      Sil
  9. Sezercim bloguna bakınca seyahat diye bir şey vardı hayatımızda diye hatırladım valla, o kadar uzaklaşmış ve unutmuşum. Açıkçası bakınca güzel ama ben ruhen ve zihnen de pek sevdim bu durma halini. Seyahati çok özlediğimi söyleyemem, tabi ki ayarlarımız değişecek yine zamanı gelince :) ama demek istediğim bu tüm dünya durmuşken durmak, durduğun zamanı içsel seyahat için kullanmak, bedenen ve zihnen ve ruhen daha dingin olmayı öğrenmeye çalışmak falan iyi geldi bana. Zaten içe dönük hobilere ve yaşam tarzına sahip bir tiptim, artık iyice evim evim güzel evim, kitaplarım ve internetim kafasına dönüştüm bir süredir. Bakalım ne kadar gidecek böyle merak içinde bekliyorum. Yazın ve fotoğraflar şahane olmuş, ama Instagram'ı bırakmayaydın iyiydi. :) Öpüyorum çok.
    Sevgilerimle

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Uzun zamandır ilk defa seyahat yazısı yazdım, yedekte varmış bir tane:) Evde vakit geçirmeyi ben de seviyorum fakat hareketi de özledim. Bir de İmgecim biz çok beton beton bir yerde yaşıyoruz, o çok bunaltıyor. Kaş'ta mesela siz dışarıda da yerseniz arada, deniz kenarında:) İstanbul'da cesaret edemiyorum. Yemek düşünmekten fenalık geldi. "Bu dönemde ne öğrendiniz?" diyorlar ya? "Pizza yapmayı öğrendim, ne öğreneceğim" diyorum:) Geçer mi bu durumlar, aman hastalanmayalım, çocuk işi gücü ne yapacak vs. derken kafa da dolu, okumaya bile zor konsantre oldum ilk zamanlarda. Şimdi biraz daha iyiyim.
      Sen de tekrar yazmaya başladın, tekrar hoş geldin diyorum İmge:) Öpüyorum çok. Sağlıkla kal!

      Sil
  10. oh içim açıldı valla resimlerinizle bayıldım

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Budapeşte iyi fotoğraf veriyor:) Çok teşekkür ediyorum.

      Sil
  11. ah ah eveey senin geziler evet yaa :) bu yaz ben de amalfi ve capri de kalayım bir süre diyodum ama hayat işte büyükadaya bile gidemediim :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Deep, seviyorum seni:) Benim gözüm de turistik olmayan Yunan adalarındaydı ama bu yaz kendi ülkemize bile hasret kaldık:) Sağlık olsun, ne diyelim!

      Sil
  12. Sevgili Kilo,
    Budapeşte merak ettiğim ve henüz kısmet olup göremediğim bir şehir. Sayenizde keyifle gezdim. Ne kadar açık alanlar var şehirde hem de kalabalık değil sanki.
    Şimdilik anılardaki gezilere sığınıyoruz, dilerim kısa zamanda rahatça gezebeileceğimiz günler gelir.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Pek tenha değildi aslında ama tekrar baktım da ortamın boş olmasına dikkat edip çekmişim fotoğrafları:) Şu günler geçsin, sağlıkla Budapeşte'yi ziyaret edersiniz umarım. Çok teşekkür ediyorum.

      Sil
  13. bir seyahat yazısına hasret kalmışız, ne güzel oldu, fotoğraf ve bilgiler sayesinde gezdik dolaştık Budapeşte'de. Fotoğraflara bayıldım öncelikle, çok güzeller, sizinle dolaşmış gibi oldum. Yazı sayesinde bir şehir hakkında birçok bilgiyle doldum, çok teşekkür ederim. Umarım şu durumdan kurtulur da yine gezer dolaşırız, evde durmak birçok yönden iyi olsa da insan gezmeyi, yeni yerler görmeyi özlüyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yedekte bir seyahat tutmuşum, bana da iyi geldi Levla:) Beğenmene sevindim. Dediğin gibi yeni yerler görmeyi özlüyor insan. Herkesin huyu suyu ayrı olsa da genel anlamda harekete programlıyız, oturup kalmak insan doğasına aykırı:)
      Ben teşekkür ediyorum. Sevgiler...

      Sil
  14. ah görmeyi çok istediğim yerlerden birisi. siz de hakkını vermişsiniz. kitap arabasına tutuldum :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Şu karmaşa geçsin, umuyorum göreceksin Burcu:) Kitap arabası çok çekiciydi gerçekten:)

      Sil
  15. Kaç yıl önce kışın ortasında gitmiştik tam 1 hafta kalıp o soğukta
    ne gezmiştik. Bana Avrupanın iyi ülkelerinden sonra Budapeşte çok üzücü gelmişti
    nedense. Belki kışın soğuk yüzü yüznden bilemiyorum. ama tekrar gitmek isterdim hatta
    bahar olsun isterdim bu sefer. çok sevmiştim birçok yerini. fiyat olarakta makuldu. belki
    hala öyledir şu euro çılgınlığıyla kıyaslayınca. new york cafe de biz oturup
    ne keyif yapmıştık bu arada :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Dediğin gibi kışın etkisi olsa gerek:) Ben de cıvıl cıvıl hatırlıyorum Budapeşte'yi. Bir daha baharda görmeli o zaman. Şu dönem bir geçsin de.
      New York Cafe'de bekleyip otursaydık bile, o kuyruktakiler masalara masalara bakarken asla rahat edemezdim:) Kışın daha boştur, iyi olmuş sizin için.
      Sevgiler Buket...

      Sil
  16. 2021'de de kaygılardan azade olacağız, içini rahat tut bence.
    Fakat ne iyi geldi bu post. Ellerine sağlık. Budapeşte'yi görmemiştim.
    Sevgili Aslı'yla ne keyifli olmuştur gezmesi. Harikasınız:)
    Sevgiler Sezer...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Rahatım aslında. Sıkıldım sadece:)
      Çok naziksin Zeugma, çok teşekkür ediyorum. Sevgiler...

      Sil
  17. Çok güzel bir yazı olmuş. Fotoğraflar da çok güzel. Seyahat edemediğimiz günlerde iç çektiren bir yazı:)

    YanıtlaSil
  18. Bunun için anı biriktiriyoruz. Gerektiğinde çıkarıp anmak ve iyi hissetmek için:)
    Teşekkür ediyorum.

    YanıtlaSil
  19. Ne güzel bir gezi olmuş. Bu salgın hepimizin hayatını etkiledi. Bu yıl tatilimizi iptal etmek zorunda kaldığımızda yaşadığımız hayal kırıklığını unutamıyorum. Her detayı planlamıştık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Umarım bu hayal kırıklığını gideren daha güzel tatilleriniz olur Derya. Şu dönemi hayırlısıyla atlatalım da:)
      Sevgiler...

      Sil
  20. Oh, biz de gezdik birlikte böylece, mis :) Yeni yerler görmek, yeni şeyler öğrenmek mutlu ediyor beni :) Budapeşte'nin Buda ve Peşte diye iki kısımdan oluştuğunu tahmin etmezdim :) Neşeli sevgilerle :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gezmek de güzel, gezi yazısı okumak da... :) Ben de çok severim. Teşekkür ediyorum.
      Benden de sevgiler... :)

      Sil
  21. Geçen sene Ağustos'ta biz de Budapeşte'ye gitmiş ve çok keyifli bir gezi gerçekleştirmiştik. O güllü dondurmayı ben de kaymaklı çilekli gibi bişi almıştım :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Fırsat olsa da tekrar gitsem:) Çok sevdim Budapeşte'yi :)
      Dondurmacı bizim kaldığımız yere çok yakındı. Her gün önünden geçiyorduk, döneceğimiz gün denedik nihayet:)

      Sil

Yorumu olan?