13 Mart 2021 Cumartesi

BUGÜNLERDE...

     


    Geçtiğimiz pazartesi günü yazımı yayınlamış ve hemen ayrılmıştım buralardan. Bugün nihayet geri döndüm ve takip ettiğim blogları birer birer ziyaret ettim. Herkes ne güzel şeyler yazmış. Bazen sanırım herkese topluca bir ilham geliyor, bazen de topluca enerjimiz düşüyor:) Kimi yazı pozitif bir coşku içindeydi, kimi hüzünlüydü, kimi sadece bir konuda bilgilendirme amaçlıydı, şu salgın günlerinde pek rastlamadığımız ufak tefek gezi yazıları bile vardı. Her ne şekilde olursa olsun hepsi çok iyiydi. Hepsine yorum yapamadım belki ama inanın her birini sevdim, günümü şenlendirdiniz. Sonra düşündüm: "Ben ne yazabilirim?" Açıkçası hiç romantik bir havada değilim, süslü bir yazı çıkmaz bu ara. Son günlerde izlemelere doyamadığım ve pek huyum olmadığı halde sesli güldüğüm "The Good Place" olmasa neşeli olduğum da söylenemez. Ama hüzünlü ya da gergin de değilim açıkçası. Kızgın ya da üzgün bir yazı da yazamam. Meşhur salgınımızın birinci yıl dönümünde, artan hasta sayılarına rağmen geçilen "Normalleşme" nedeniyle millet açıldı, biz tam tersi ve tam da bu sebepten iyice kapandık. Yani gezi yazısı da yazamam. Fakat her şeye rağmen yazasım varmış ki buradayım. Şu ara hayatımızdaki en heyecan verici olay, annemin Covid aşısının ilk dozunu olmasıydı:) İkinci doz için yeterli aşı vardır umarım diye dua ediyorum şu an. Zira Sağlık Bakanı daha geçenlerde 20 yaşına kadar herkesin Mayıs bitimine kadar aşılanacağını söylemişti, dün bir baktım "Sonbahara kadar herkesi aşılarsak" diyor. Mayıs deyince nasıl mutlu olmuştum anlatamam. Her şeye şüpheyle bakan ben, bu ayın sonuna kadar aşılanacağımıza ciddi ciddi inanmıştım. Kendime kızdım. Aşı, normalleşme falan derken... Bizim burada meşhur bir ciğerci var. Dışarı çıktığımda muhakkak önünden geçiyorum. Normalleşme dendiği an yine doldu. Geçen haziranda da aynı şey olmuştu. Ciğere hasret mi kaldınız arkadaş? Anlamıyorum ki. Üç tarafı cam fakat yine de kapalı bir mekân. Kışın kapı da hep kapalı. Ve masalar birbirine o kadar yakın ki. Gösterilen cesaret enteresan. Neyse... Bu yazı kızgın bir havaya bürünmemeli. Bugün yine güzel bir yürüyüş yaptım. Hava ne sıcaktı, ne serin. Yaşam Vadisi pek kalabalık da değildi üstelik. En son Elif Batuman'ın "Budala" romanını bitirdim. Bu roman Pulitzer Ödülü finaline kalmış bir roman. Yazar, Amerika doğumlu bir akademisyen ve gazeteci. Dolayısıyla eserin orijinali İngilizce. Kitapta çeviri hatası değil de o kadar çok baskı hatası var ki okurken zaman zaman dikkatim dağıldı. Bir kelimede bazen bir harf fazla ya da bir harf eksik yazılmış ve defalarca tekrarlanmış. Oysa ki ne çok severim Elif Batuman'ın tarzını. Yeni tanışacaklar için önce Ecinniler'i tavsiye ederim. Yalnız o bir deneme kitabı. Budala'da Harvard Üniversitesi'nin ilk senesindeki Selin'le Amerika'da yaşamıştım, şimdi İran'dayım. Hayatının baharındaki bir insanın yaşamından, sona yaklaşmakta olan bir başkasının düşüncelerine geçiş yaptım. Goli Taraghi'nin "Kış Uykusu'na" başladım. İranlı yazarlarla tanışmak açısından bu kitabı seçmek iyi mi, bilmiyorum? Henüz karar veremedim. Internete şöyle bir göz attım, "Israrla okumaya devam edin, bırakmayın" diyenler var. Bir kitabı yarım bırakmak huyum değildir zaten. Bakalım, göreceğiz. Nasıl olsa bahsederim bir ara. En olmadı yıl sonunda okuduklarımın listesini yaparken anlatırım. Annem aşı olurken bir parça endişelendim. Zamanında penisilin iğnesi yüzünden yarım saat civarında geçici körlük yaşamışlığı var. Yine bir başka iğneye karşı da alerjik reaksiyon göstermişti. Çok tuhaf şeyler gelir başına. O yüzden daima endişelenirim. Aşı günü daha "Benim şöyle alerjim var, böyle vs. var" derken vuruverdiler iğneyi:) Ben annemin genç yaşından beri yaşadığı hastalıkların ve hayatına dair bilumum sorunların baş dinleyicisi olduğum için geliştirdiğim endişeyle, kardeşime "Annem bugün birimizde kalsın" dedim. Kardeşim aynen şu cevabı verdi: "Bir şey olmaz":) 
Fakat yine de aklına şüpheyi sokmuşum ki evleri birbirine daha yakın olduğu için annem o gün onlarda kaldı. İkimizin arasındaki farkı gösteren bir örnek bu. Anneme göre, çocukluğumdan beri onun en yakın arkadaşı oldum. İyi, kötü her şeyi anlattı, anlattı, ağladı, güldü, ağladı. Bu tabii ki beni çok sevmesinden, hep yakınında tutmak istemesinden ve benim de akıllı uslu, dinleyen, anlayan bir çocuk olmamdan kaynaklanıyordu. Oysa benim fikrime göre anne annedir, çocuk çocuktur. Siz siz olun, çocuğumla arkadaş gibiyim diye düşünerek, ona taşıyabileceğinden daha ağır duygusal yükleri yüklemeyin. Pozitif bir coşkuyla başladığım bu yazı, galiba kızgın ve üzgün dediğim tarzda bitiyor. Hoş görün. Sanırım bu ara empatinin dibine vurdum, herkesten bir duygu kaptım gidiyorum.



26 yorum:

  1. Anneye geçmiş olsun. benimkiler iki dozlarını da oldular. Şifa olsun, darısı başımıza.Biz de ümitler sonbahara artık.Kısmet ne görücez belli değil.
    Anne kız ilişkilerini anlatan son paragraflarda duygulandım. Her çocuk farklı her annenin her çocuğuna davranışı farklı. Ben de anne kız ilişkisinin arkadaş gibi olmamasından özellikle annenin çocuğu kendi sorunlarıyla boğmamasından yanayım. Tabii ki iyi ki varlar ,allah başımızdan eksik etmesin.
    Kitapları bir zamanlar bende sonuna kadar bitirmeye çalışırdım ama şimdi sarmadı mı beni, bırakıyorum:)
    Vakit değerli sonuçta.
    Bende Menajerimi Ara dizisine başladım , yerli versiyonu. Sevdiğim oyuncular var, eğlenceli gidiyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Büyüklerin antikoru bol olsun, sıra bize de gelsin:)
      Anne-evlat, baba-evlat... Tüm hayatını etkileyen derin konular... Herkesin hikâyesi ayrı.
      Aslında yarım bırakmamı gerektirecek nitelikte kitaplarla pek karşılaşmadım. Gençken belki. Yaşla birlikte daha dikkatli oluyoruz malûm. Kış Uykusu'nun kaliteli bir okuma sunacağı belli. O yüzden devam ediyorum, şu an daha bütünleşmiş durumdayım:)
      Menajerimi Ara dizisine eşim bayılıyor:) Bazen onunla izliyorum ben de. Netflix'teki Menajerimi Ara'dan mı uyarlama acaba? Oyuncular tip olarak birbirlerine pek uymuş.

      Sil
  2. Ah anneler, hem onsuz olunamayan, hem sürekli didişilen (ama açık, ama gizli), annem öleli 15 yılı geçti, hala hem gözlerimiz dolar, hem de kardeşimle şöyle yapmasaydı böyle olurduk diye kendimize terapi yaparız. Yaşayanlara sağlık versin, evlatlarının başından eksik etmesin, gidenlere de rahmet olsun. Ben Cevriye ve Tevriye yüzünden kış boyu hapis kaldım, merdivenler de ekstrası. Klinik dışında evden çıkmadım, oraya da arabayla eşim taşıdı. Salı günü ikinci aşıyı olacağım ve uzun zamandır ilk kez yürüyerek gideceğim aşı yapılacak yere, bakalım Cevriye ve Tevriye ne diyecekler bu duruma :) Aslında bizim yerimize kalabalık yerlerde çalışan gençlere yapılsaydı keşke bu aşı, bir şekilde kendimizi koruyoruz, dışarı çıkma zorunluluğumuz yok en azından. Kısmi çalışma sona erince oğlum da gelinim de her gün gidip gelmeye başladılar, aklım onlarda, Ne diyeyim, Allah herkesi korusun, öncelikle de gençleri. Çok sevgiler Sezercim, çenem, pardon klavyem düştü :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yaa, ne güzel klavyenizin düşmesi:) Annem de önce öğretmenlere aşı yapsalardı diyor. Kardeşimin kızıyla ilgileniyordu ama kardeşim bu süreçte evden çalışmaya başlayınca onlara da pek gidip gelmemeye başladı. Nasıl olsa biz evdeyiz diye düşünüyor o da. Ne diyelim? Umarım herkese yetecek aşı bulunur.
      Cevriye ve Tevriye artık uzaklaşsalar Nurşen Hocam. Epeyi zorladılar sizi. Sağlık diliyorum, kocaman sevgiler benden.

      Sil
  3. Ben hayretle seyrediyorum. Haftaiçi bir burgercinin önünden geçerken şöyle bir göz gezdirdim de içeride herkes alt alta üst üste. Covid kapma ihtimali bir yana dursun insanlar neden "çöp" yemek için bu kadar hevesliler? Aylardır bu sağlıksız şeyleri yemenin hayalini mi kurmuşlar? Üzüldüm. Çünkü büyük çoğunluğu 15-20 yaş aralığındaydı. Ya hastalanırlarsa? Ya o yedikleri şeylerin uzun vadede bünyelerine verecekleri zararlar? Ah gençlik. Yine gördüğüm kadarıyla internat kafeler, kahveciler curcuna. Hes sorgulaması yapılıyor mu bilemiyorum artık. Şu aşılama tamamlansaydı ben de biraz rahatlayabilir ve haftasonları temkinli bir şekilde sokaklara dönebilirdim. Ama şu sahneleri gördükçe aman diyorum.

    İran edebiyatında okuduğum romanlar arasında en çok etkilendiğim kitap Kış Uykusu'ydu. Epey ilginç bir kitap ve kimi yerlerde beni zorlamıştı. Ama sonuyla bağlanmıştım. Sadık Hidayet'in yazdığı şeylerin birçoğunu okudum. Onu da önerebilirim rahatlıkla. Özellikle de Kör Baykuş romanını. Fakat hepsi melankolik kitaplar. O yüzden her an okunabilecek şeyler değil. İncelikli ama hüzünlü bir yaşamı olmuş Hidayet'in. Sonu üzücü... İlginç bir edebiyat. Fakat dilimize kazandırılan eser sayısı çok kısıtlı. Yanıbaşımızda olan bir ülkeye neden bu denli uzağız hayret ediyorum. İsfahan'da bir gün köprüleri gezerken yerli bir amca yanaştı. Çok iyi bir İngilizce ile (bizdeki çoğu akademisyene nazaran!) nereden geldiğimi sordu. Söyleyince de "Türkiye bizim komşumuz, kardeşimiz, ama neden bu kadar az turist geliyor" diye dert yandı. Bir şey söyleyemedim. Başım eğildi. Sonra tekrardan yüzüne tebessüm oturdu ve köprüye dair hiçbir yerde duymadığım bilgiler paylaştı. Hayret ettim. Orada bulunan onca yabancı turist arasından sadece benimle bunları paylaşması ayrı bir mutluluk oldu :)

    Geçmişler olsun diliyorum ve benim evin asisi annemi ne zaman ikna edebileceğim onu düşünüyorum :D Çocuk gibi aşıdan kaçıyor.

    Not: Ben de bir önceki yorumcuya katılıyorum. Eskiden bütün kitapları tamamlamaya çalışırdım. Ama otuzumdan sonra ama zaman azlığından ama belki de yaşın verdiği deneyimle o kitaptan bir şeyler alamayacağımı hissettiğim zaman bırakıyorum. Hiçbirimiz sonsuza dek yaşayamayacağız ve tüm kitapları okuyamayacağız. En iyisi elimizdeki zamanı verimli kullanabilmek :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben yanı başımızdaki ülkenin insanlarına uzak olduğumu söyleyemeyeceğim Zihin. Bu civarda o kadar çok İranlı yaşıyor ki hep iç içeyiz. Markete dahi giderken Türkçe'den çok daha fazla farklı dilleri duyuyorum. İran'ı gidip görmeyi ise çok istiyorum. O müthiş mimari eserleri görmek için olduğunu tahmin edersin. Eşim bir hafta İran'da çalışmıştı, bir gün belki ben de giderim. Buradan turist gitmemesinin sebebi baskıyla karşılaşma korkusu olsa gerek.
      Gençlerin yediklerinin uzun vadedeki zararlarından bahsedince irkildim. Benim gençken ne saçma şeyler yediğimi bilemezsin:) Çocukken de sadece tatlı şeyler yerdim. Bazen düşündükçe rahatsız oluyorum ama ne yapalım, olan oldu artık.
      Teyzem de aşı olmak istemiyordu. "Denek değilim ben" diyordu:) Garibim Biontech aşısını bekliyormuş. Bodrum'da yaşıyor, aile whatsapp grubunda yazışırken ikna ettik. Bir baktık, annemden önce gidip aşı olmuş:)
      Ben her kitaptan bir şey alabileceğimi düşündüğüm için yarım bırakmam. Köpük tabir ettiğimiz kitapları okumadığım için, dikkatli seçim yapmaya çalıştığım için kiminden az, kiminden çok çok memnun kalıyorum en nihayetinde. Gençken beyaz dizi vs. okumuşluğum var, o ayrı:) Kış Uykusu'nun kaliteli bir roman olduğu belli. Şiirsel bir havada ilerliyor. O yüzden bırakmadım. Bugün çok az okuyabildim, şu an aramız iyi. Kör Baykuş, epeyi bir süredir alınacaklar listemde duruyor fakat devamlı unutuyorum. Melankolik olmaları benim için engel değil. Aksine, ustaca yazılmışsa çok da severim.
      Teşekkür ediyorum, sevgiler...

      Sil
  4. yazının başında sonuna türlü türlü duygularda gezdirdin beni de. geçen bi arkadaşım telefonda annesinden bahsederken, çoğul kullandı. "kontrollerimiz yapıldı." gibi bi de bunun anne versiyonu var, bazı anneler de çocukları henüz bebekken doktora gittiklerinde, doktora bebeğin durumunu çoğul kullanarak anlatır. "mamayı çok yemiyoruz" gibi. ben de düşünüyorum bir yaştan sonra anne ve babalarımıza çocuğumuz gözüyle mi bakacağız. bu bana tuhaf geliyor ve kestiremiyorum.
    aşı konusunda ben de sözlerine kandım ya da kanmak istedim. en ufak bi umut ışığını bile arar vaziyetteyim şu sıralar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben çok uzun süredir annemin arkadaşı ve annesi gibi olduğum için, daha doğrusu annem bunu benimsediği için zihnen yorgunum. Yanlış anlaşılmak da istemem, onu çok seviyorum. Ve sevdiğim için bu kadar etkileniyorum. Onun bana anlattığı üzüntülerini fazla içselleştirdim. Kardeşime anlatmazdı. Belki de kardeşim ilgilenmediği içindi bu. Çocuk çocukluğunu yaşamalı, anne anneliğini, baba da babalığını. Annem artık yaşlanmaya başladığı için gerçek anlamda ilgileneceğim, yalnız bırakmamam gereken günler geldi. Oysaki bunu kendimi bildim bileli yapıyordum. Anlatabilmişimdir umarım. Çok teşekkür ediyorum Burcu, sevgiler...

      Sil
  5. Nasıl içten, duygusu derinde bir yazı olmuş. Başımı evet evet temposunda sallayarak filan okudum.
    Anne kız ilişkileri konusu derin, özellikle bizim toplumun çoğu kere kapalı oluşunun ilişkilerin tümüne yansımaları da var.
    Açık oturum filan yapmalı, ya da en iyisi grup terapisi. ;)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bizim annelerimizin duygusal baskısı yoğun oluyor. Bizler bunu bildiğimiz için çocuklarımıza karşı daha dikkatli olmaya çalışıyoruz. Örneğin ben çocuğuma manevi yük olmamama konusunda takıntılıyım ki bunun da altyapısı çocukluğumda gizli. Ha annemin annesiyle olan ilişkisi de onu etkilemiş. Bunun farkındayım. Yani grup terapisi konusuna katılıyorum:)

      Sil
  6. Benim annem de ilk dozu oldu. İlk aldığımız randevu ortadan yok olduğu için iki kere gitmek zorunda kaldık :/

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Nasıl bir aksilik olmuş o da öyle. Sonucu iyi olsun inşallah.

      Sil
  7. Anne, her çocuk için farklı bir kavram, ben de hayatım boyunca empati yapmaya çalışarak sabrettiğim halde babam gittikten sonra tahammülsüz biri oluverdim, ne acı hiç arkadaş ta olamamıştık zaten :( kan bağı son zamanlarda çokça düşündüğüm bir şey zaten bilmiyorum bu yazıya neden bu şeklde yorum yazyorum, aslında çok ağlayasım var ya da çekip gidesim, yine de gidemeyenlerdenim...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hiç yakınlık kuramayanları düşününce -ki çok fazla var- kendimi aslında şanslı sayıyorum, olumlu bakmaya çalışıyorum. Gel gör ki yorulmuşum. Kendini rahatsız hissetme Eylem, ben de dökülebilen bir insan değilim ancak bazen bir şeyler taşıveriyor.

      Sil
  8. Çok geçmiş olsun.Seher teyzem ya, maşallah.
    Benim anneme ve babama sıra gelmedi henüz. Kronik hastaların öncelikli olması gerekiyordu ama...Babamın hastalıkları yeterince kronik değil sanırım. Babaannem oldu 2 dozu da; diyor ki önce gençler olmalıydı, ben zaten bahçeden eve gidiyorum, kimseyle de muhatap olmuyorum.
    Kafamda deli sorular, bizimkilere sıra gelmeyişine çok gerginim...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Annem de "Öğretmenler olsaydı önce, ben çıkmıyorum ki" diyor. Mantıklı ama işte, karışık konular. Babana da sıra gelse bir an önce, kronik hastalıklarını düşünmekte haklısın canım Aslıcım.

      Sil
  9. ay demek böyle bir durum da var. annenin kızına fazla yük bindirmesi, arkadaş gibi görüp. geçmiş olsun ona. menecerimi ara, 2 yıl önce nette izlemiştim, fransız dizisi orcinali, dix pour cent, yüzde 10, daha komikli orcinali, bizimkiler biraz daha dramlı yapmış galiba, ben de maraşlı dizisine bayılıyom :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Arkadaş, sırdaş... Uzun konular.
      Bize uyarlanan bütün diziler drama bağlıyor zaten. Huyumuz. Bir uçak yolculuğunda Mucize Doktor'un orijinalini seyretmiştim. Daha sonra bizde de yerlisi başladı. Nasıl öyle ağlak bir şey yapmışlar inanamadım. Orijinali gayet normaldi.

      Sil
  10. Ne doğru yazmışsın.. Bir arkadaşım annesiyle hep arkadaş gibiydi. Ben ergenliğimde annemle çok sorun yaşadığım için imrenirdim ilişkilerine. Yıllar geçti iyi ilişkileri ve arkadaşlıkları simbiyotik bir bağa dönüştü, çeşitli endişelerle arkadaşım annesini bırakamadı annesi de bu endişeleri biraz körükledi açıkcası. Sonuçta arkadaşım ne bir eş seçmek istedi ne annesinden ayrılmak ve annesi geçen sene vefat edince çok büyük bir boşluğa düştü, çok zorlandı.. O nedenle ben de hep ileride kızım olursa onu özgürce başına buyruk olmasını destekler şekilde yetiştireceğim dedim durdum :) göreceğiz başarabilecek miyim çünkü çocuğun kişiliği de var bu denklemde...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çocuklarımızın arkasında hep güçlü bir destek olarak kalmalı ama kendi hayatlarında özgür bırakmalıyız. Bizimki bire bir yanında tutmak üzerine değil de daha farklı manevi bir bağ. Burada anlatması zor.
      Teşekkürler Ceren, sevgiler...

      Sil
  11. Söz annelere gelince 'hiçbir şey olmasa bile mutlaka bir şeyler oluyor':)) Benim annem de oldu aşısını, 2.si 20'sindeymiş. Kastan yapıldığına ikna etmeseydim ''damardanmış'' diye olmayı düşünmüyordu. İtirazla başlamasaydı şaşardım zaten. Neyse "The Good Place"'ı kaptım gidiyorum, teşekkürlerimle. Sevgiler Sezer:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Geçmiş olsun:) Annem de ufak bir itiraz etti, bir heyecan yaptı ama benim sözüme çok bakıldığı için iknası kolay oluyor.
      The Good Place'e çok gülüyorum. Basit ama etkili:)
      Sevgiler Zeugma, teşekkürler.

      Sil
  12. Salgın öncesindeki güzel günlerin birinden:)

    YanıtlaSil
  13. Çok teşekkür ederim:) Sevgiler...

    YanıtlaSil

Yorumu olan?