29 Mart 2021 Pazartesi

BİR RESSAM, BİR RESİM (9)

   SEMİHA BERKSOY (1919-2004) - AĞLAYAN OTO-PORTRE

     Bir yıldır süren malûm salgın -virüsün adını dahi ağzıma almak istemiyorum- bizleri kültür sanat faaliyetlerinden uzak bıraktı. Aklım müzelerde, yavaş yavaş hayata geçmeye başlayan sergilerde. Birkaç gün önce Sabancı Üniversitesi'ne bağlı Kasa Galeri'de düzenlenen "Renk Ver Bana" başlıklı güncel serginin haberini okudum ve bu hafta Semiha Berksoy'dan bahsetmeye karar verdim. Marguerite Bornhauser, Semiha Berksoy ve Çınar Eslek'in eserlerinin sergileneceği "Ten ve renk ilişkisi" temalı bu sergiyi, tüm korunma tedbirlerini uygulayarak, 
23 Nisan'a kadar ziyaret edebilirsiniz. Ben ne mi yapacağım? Bilmiyorum. Şehrin kalabalığına karışma konusunda hâlâ kararsızım.
    Semiha Berksoy ilk önce opera sanatçılığıyla tanınır. 1934 yılında ilk Türk operası olan Özsoy'da başrol oynamıştır ve ardından Atatürk'ün desteğiyle Berlin Devlet Yüksek Müzik Akademisi'ne burslu gönderilmiştir. Birincilikle bitirir bu okulu. Türkiye'de ve yurt dışında pek çok opera ile tiyatro sahnesinde başrol oynar. Aynı zamanda ressamdır. Berlin'den birkaç yıl önce, 1929'da Güzel Sanatlar Akademisi'nde Namık İsmail atölyesine kabul edilmiştir. Resim yeteneğini daha çocukken İspanyol gribinden kaybettiği annesi ressam Fatma Saime Hanım'dan almış olmalıdır. Güzel sesinin ise maliye katibi ve şair babası Ziya Cenap Bey'den geldiği söylenmektedir. Hem müzik hem de resim alanında uluslararası üne kavuşmuş sanatçılarımızdandır. Öyle ki ölümünün hemen ardından 51.Venedik Bienali'nde meşhur Arsenale Salonu'nda eserleri sergilenir. 
    İlginç bir karakterdir Semiha Berksoy. Farklı makyaj tarzıyla, her iki yanağına kondurduğu yuvarlak elma şekerleriyle, renk renk giysileriyle, kocaman şapkalarıyla hafızalarda yer etmiştir. Sanatına da yansır bu durum. Çocuk yaşta yazmaya başladığı sürrealist hikâyelerinde olduğu gibi resimlerini de hiçbir yere konamayan tarzıyla, içinden geldiği gibi çizmiştir, boyamıştır. Kimi eserlerinde hayal gücünün ürünleri olan fantastik imgeler, kimisinde de birebir yaşamış oldukları vardır. Resimlerinin başlıca konularını annesi, aşk, opera, kurgusal öyküler, tiyatro ve aile oluşturur. Her birini saf bir duygusallıkla ifade etmiştir. 
    Bu yazıya konu olan oto-portre'de acıyla ağlayan figürü görmekteyiz. Öyle acıyla ağlamaktadır ki iri gözlerinden kanlı gözyaşları akar. Resme kırmızı ve sarı egemendir. Sıcak renkler daima formu izleyiciye yaklaştırır. Burada da kırmızı ve sarı gibi iki sıcak renkle betimlenen figür, izleyiciye doğru yaklaştırılmış, hüzün ve acı daha belirgin duruma getirilmiştir. Aslında sarı renk ilk anda akla güneşi ve aydınlığı getirir, anlamca mutlulukla özdeşleşmiştir. Berksoy belki de sarıyı sık kullanan Van Gogh gibi, resmine baskın olan sarı renkle, umutsuzluğun içinde umudu arama peşindedir. Resimdeki figürün Semiha Berksoy olduğu kesindir çünkü burada kendisini yanaklarındaki ve alnındaki kendine özgü makyajıyla betimlemiştir. Kullanılan renklerle, dinamik fırça hareketleriyle izleyicide oldukça güçlü etkiler bırakan bu eserde ifadeyi güçlendiren bir diğer unsur, sanatçının pek çok resminde olduğu gibi burada da kullandığı yazıdır. Ressam Wassily Kandinsky'nin "Sanatta Ruhsallık Üzerine" kitabındaki şu sözleri, içinden geldiği gibi resimleyen Semiha Berksoy'un duygusal üslubunu tanımlamada yardımcı olacaktır: "Sanatçı, kabul edilmiş ve edilmemiş form gelenekleri arasındaki ayrımlara kör, çağının fani öğreti ve isteklerine sağır olmalıdır. Sadece içsel ihtiyacı izlemeli ve onun sözlerini duymalıdır. O zaman, çağdaşları tarafından onaylanan ve yasaklanan araçların tümünü güvenle kullanacaktır. İçsel ihtiyacın gerektirdiği tüm araçlar kutsaldır. İçsel ihtiyacı gözden saklayan tüm araçlar günahtır."
    Semiha Berksoy'u daha yakından tanımak için Fikret Mualla ile yazışmalarından oluşan İki Aykırının Mektupları'nı önerebilirim. Dış görünümü ve resimleriyle çılgın bir imaj çizen bu şahane kadının ne kadar duygusal, anaç, tahminlerin ötesinde maneviyata düşkün olduğunu söz konusu kitapla keşfettim. Paris'teki Fikret Mualla'ya bir anne şefkatiyle öğütler vermesini, yiyecekten gazete ve sigaraya dek devamlı ihtiyaçlarını gönderdiğini, yetenekli bulduğu kızını (Tiyatro ve sinema sanatçısı Zeliha Berksoy) Berlin'de okutmak için para biriktirdiği halde belli ki yardım amacıyla Mualla'nın resimlerini satın almaya gönüllü olmasını, "Paris'e gelince sana Bursa havlusu, bir yeşil tespih, bir de Kuran getireceğim" sözlerini, hayran olduğu Bursa'da türbelerde tüm garipler için mum yaktığını öğrendim. Mektuplarından, resimlerinden, sesinden taşan hassasiyetiyle sevdim. 

     "Fakirlikten bahsediyorsun. Dünyanın bütün sanatkarları fakir. Almanya'daki ressamlar ve heykeltraşlar da -değerlileri- sürünüyor. Sanattan ziyade, açıkgöz, iş psikolojisi üstün olanlar para kazanıyor. Ama onlar da tam sanatkar değil. Van Gogh da fakirdi. Böylesi daha iyidir emin ol. Becerikli olmaya, sanatkar olmayı tercih ederim. Yeter ki hürriyetime sahip olacak bir param olsun, kimseye muhtaç olmayayım."
                                                     Semiha Berksoy'dan Fikret Mualla'ya (İki Aykırı'nın Mektupları)



16 yorum:

  1. Kitabı hemen not ettim Sezercim. Yaşanmışlıkları izi olan bu tarz kitapları seviyorum. Okumak eminim ki çok kıymetli olacaktır.
    İyi haftalar arkadaşım ♥

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Keyifli okumalar o zaman:) İyi haftalar, kocaman öpücükler Şebnemcim ♥

      Sil
  2. Bir zamanlar İstanbul'a geldiğimde Semiha Berksoy'un yaşamı ile ilgili
    bir sergiyi gezmiştim. öyle etkileyiciydi ki. zaten sıradışı bir kadın..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Odasıyla sergilenenlerden biri değil mi? Güzeldi.

      Sil
  3. Harika serini ilgiyle takip ediyorum Sezer’cim. Kitabı da listeme ekledim çok teşekkür ederim.İyi haftalar dilerim.Sevgilerimle 💕🌸

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben teşekkür ederim Esincim. Kitabı beğeneceksin:)
      İyi haftalar, sevgiler...

      Sil
  4. Yıllar önce, (şimdi aradım, (sanırım 2003-2004 sezonunda İş Sanat'ta İş Kulelerinde) Semiha Berksoy'un bir retrosfektif sergisini görmüştüm. İlham geldiğinde tuvali boş verip, kapılara bile resim yapan bir sanatçı!
    Sanatıyla ve özellikle bu resimle ilgili bilgiler benim için çok doyurucu oldu, teşekkürler. :)
    Hepsi bir yana, Fikret Mualla'yı koruyup kollaması ve mektuptaki satırlar beni ayrıca etkiledi.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sonrasında Yapı Kredi Kâzım Taşkent Sanat Galerisi'nde de sergilenmişti. Güzeldi. Artık bir an evvel kavuşsak böyle etkili sergilere.
      Ben çok teşekkür ediyorum, kocaman sevgiler...:)

      Sil
  5. Güzel bir yazı, teşekkürler:)

    YanıtlaSil
  6. kandinsky nin o kitabını okudum hatta kitabı tophane i amire den almıştım, miro sergisi vardı, hey gidi günler hey :), resim en sevdiğim sanat yaa, resim üzerine ne kitap bulsam okurum, bak instamda var bir dolu resim kitabı okuduğum, örneğin 3 mart 2020, resim yapamam ama severim sergi gezerim okurum, en önemli sanat kabul ederim ama bizim ailede resim yapan çok :) berksoy da ne egzantrik bir kişilik, kızı da ne büyük oyuncu ama :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sahte Miro eserlerinin geldiği sergi mi?:) Ondan da bahsedeceğim:)
      Instagram'a girmiyorum ama resim sanatına ilgini tahmin edebiliyorum Deep.
      Teşekkürler sana, sevgiler...

      Sil
  7. Emeğinize sağlık, kitabı araştırıp okuyacağım :)

    YanıtlaSil
  8. Kitap annemde yoksa ona alayım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bol resimli, katalog tarzında, kocaman bir kitap:)

      Sil

Yorumu olan?