8 Şubat 2021 Pazartesi

BİR RESSAM, BİR RESİM (2)

     EREN EYÜBOĞLU (1912-1988) - OTO-PORTRE

    1912 yılında Romanya'da "Ernestine" olarak doğar, Bedri Rahmi Eyüboğlu'yla evlenerek "Eren Eyüboğlu" adını alır ve yaşamına İstanbul'da devam eder. Türk sanat dünyasının önemli isimlerinden biridir Eren Eyüboğlu. Sanatının temelleri Romanya ve Paris'te resim eğitimiyle atılır, ilerleyen yıllarda mozaik, seramik gibi farklı alanlarda da eserler üretecektir. İstanbul ve Ankara'daki çeşitli binalarda yer alan duvar mozaikleri bu konuda imza niteliğinde örneklerdir. Büyük kentlerin sanatla buluşmasında izi olan Eyüboğlu'nun asıl gayreti Anadolu ile sanatı buluşturmak ve sanatına Anadolu motifleri katmaktır. Onu bu konuda etkileyen oluşum, kendisinin de katıldığı, 1938-1943 yılları arasında CHP tarafından düzenlenen yurt gezileridir. Evrensel plastik değerlerle yerel konuları kaynaştırmayı, böylece halkın yararına işler yapmayı benimsemiş D Grubu'na da dahildir sanatçı. D Grubu Zeki Faik İzer, Nurullah Berk, Elif Naci, Cemal Tollu, Abidin Dino ve Zühtü Müridoğlu tarafından kurulmuş ve farklı sanatçıların katılımıyla büyümüştür. İzlenimciliğe ve akademizme karşı çıkarak geç kübist anlayışta eserler veren, "Yeni Sanat" akımını benimsemiş bir topluluktur bu. Görüldüğü üzere sanat adına faâldir Eyüboğlu, çalışkandır. Şöyle der: "Bildiğim tek şey var, çalışmak. Yarım yüzyıldır sürdürdüğüm çabamı, ölüm elimden fırçayı alana değin sürdürmek. Bugün duyduğumdan kuşku duyarak, yarın güvenerek. Bugün başarısız bir resimle, yarın daha iyicesiyle." 

    "Bir Ressam, Bir Resim" dizisi için bu hafta, Eren Eyüboğlu'nun çok sayıda ürettiği oto-portreden birini seçtim. Sanatçının oto-portrelerine güçlü bir desen anlayışı hakim. Kendini çoğunlukla 3/4 profilden betimlemiş. Tıpkı bu çalışmada olduğu gibi, yağlı boya oto-portrelerinde arka planı nötr bırakmıyor. Söz konusu resimde Matisse etkisi görülüyor ki sanatçının ustaya hayranlığı bilinmekte. Burada onun gibi iri bitkisel motiflerin ve doygun ana renklerin dikkat çektiği bir arka plan oluşturmuş. Kendini sağ alt köşeye yakın yerleştirmiş. Tuval başında çalışırken bir an dönüp seyirciye bakar gibi. Kısılmış ağzı ve keskin yüz hatları, figüre sert bir ifade vermekte. Hakim renk olan kırmızı, dinamizmi arttırarak ifadeyi güçlendiren unsurlardan biri. Oldukça üretken olan, farklı tarzları deneyen ve farklı malzemelerle çalışan Eren Eyüboğlu, eserlerinde kendini tekrarlamamıştır. Renk paleti oldukça geniştir. Özellikle oto-portreleri, üslupsal deneyimlerinin rahatlıkla gözlendiği örneklerdir. 
    Sanat ve bilim tarihi -aslında her alanda bunun örnekleri görülür- erkek partnerinin bile bile gerisinde bırakılmış kadınların varlığıyla doludur. Ünlü kocasının resimlerini yapan odur ya da romanlarını yazan; sevgilisinin yerine heykelleri o yontmuştur; bilimsel bir buluş için birlikte çalışılmıştır ancak onunki değil kocasının ismi geçer kayıtlara. Çünkü ya dönemin şartları gereği kadın çeşitli yasaklarla karşı karşıyadır ve kendi ismiyle üretemez veya partnerinin tahakkümü altındadır ya da sadece kadın olduğu için dikkate alınmamaktadır. Bu yüzden, başka bir ülkede doğup bu ülkede bir kadın olarak sanatıyla var olduğu için Eren Eyüpoğlu'nu seviyorum. Çok yerde rastlandığı üzere eşiyle olan ilişkisine hiç girmeden anıyorum onu. Ve bize sunduğu o renk renk oto-portrelerindeki güçlü kadını yürekten selamlıyorum!







20 yorum:

  1. Eren Eyüboğlu güzel olduğu kadar yetenekli de. Kendisini resmettiği kırmızı ağırlıklı tablo harika gerçekten. Eşiyle ilişkisine değinmeden anma kararın için kutlarım. Zira Rodin'in adını ne zaman duysam direkt Camille Claudel'e uyguladığı zulüm gelir aklıma ve hissettiğim yoğun nefret duygusu yeniden uyanır.
    Eline sağlık Sezer.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Haklısın Zeugma. Camille, bahsettiğim konunun en iyi bilinen örneklerinden biri. Çok teşekkür ediyorum . Sevgiler...

      Sil
  2. Bence de şahane bir kadın. Eyüboğlu soyadına rağmen diye düşünürüm ben de hep, çünkü bir ailede hele ki kan değil evlilik yoluyla girilen bir ailede ikinci bir yeteneğin öne çıkabilmesi bence normal şartlarda bile çok zor.. Çok büyük keyifle okudum bu derlemeyi.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kesinlikle haklısın Ceren. Çok teşekkür ediyorum.
      Kocaman sevgiler...

      Sil
  3. Bedri Rahmi' yi biliyorum ama Eren Eyüboğlu'nu bu yazıyla öğrendim. 2021 de bile kadınları geri planda bırakmaya çalışıyorlar, Uğur Şahin-Özlem Şahin gibi:( bir de o dönemlerde sanatçılar Anadolu aydınlansın diye çok uğraşmış. Anadolu'nun umurunda olmamış:( Yazı çok güzeldi. Yazılarınızı okurken profesyonel bir dergi tadı alıyorum. Umarım bir gün ben de böyle yazabilirim:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne güzel sözler, çok teşekkür ederim:) Beğenmenize sevindim.
      Anadolu aydınlanması için gayret devam etseydi çok şey farklı olabilirdi. Köy Enstitüleri' nin kapatılması örneğin. Büyük kayıp.

      Sil
  4. Bu yazi dizin cok iyi oldu coook. Insanda merak uyaniyor, ve arastirmaya basliyor. Bilgilendirici ve ögretici yazi:))

    YanıtlaSil
  5. Sanatçı eşler, sevgililer arasındaki kimi çekişmeler, kimi haksızlıklar biraz sanatçı egosunun çatışmasıyla ilgili olsa da çoğunlukla erkeğin egemenliğinin etkisinde sürmüş olmalı. Günümüzde belki biraz daha eşitliğe yönelmiş olduğunu umut ediyorum. ;)
    Resim çok güzel ve Matisse etkisi olsa da bu ona olan sevginin yansıması gibi daha çok.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ego çatışmasından ileri giden örnekler aklımdaydı bunları yazarken. Partnerlerinin emeğinin üstüne konanlar. Camille'e heykellerini yaptıran Rodin, Margaret'e resimlerini yaptıran Walter Keane örneğin. Edebiyatta ve bilim alanında da örnekler var malûm. Günümüz için umudunuza katılıyorum ancak bazı yaklaşımlar toplum nezdinde değişmiyor. Covid19 aşısını bulan bilim insanları örneğinde olduğu gibi... Gazeteler Özlem Türeci ve Uğur Şahin diyeceklerine, Uğur şahin ve Eşi diye manşet atıyorlar. Karamsar olmayayım, değişecek muhakkak:) Teşekkürler, sevgiler...

      Sil
  6. Resme, tuvale ailecek ilgili olmaya başladık, zaten aileye bakınca herkesin bir sanat unsuru ile uğraştığını görünce ne zaman bu hale geldik diyorum. Neyse konuyu dağıtmadan babam resimle ilgilidir. Genelde yağlı boya manzara resimleri çizmektedir. Yakında inşallah blogda yer vereceğim. Resme gelince sanatçıyı sayenizde tanımış oldum. Bu bir seri miydi?, geçmişi var mıydı?, bilmiyorum ama özellikle bu tarz paylaşımların takipçisi olacağım. Kaleminize, emeğinize sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sanatla ilgilenmek ne iyi, ne güzel. Hele böyle ailecek olunca:)
      Her pazartesi resim tarihinden bir örneğe yer vermek amacıyla bir seri başlattım. Henüz 2 hafta oldu. İlk yazıda sebebine yer verdim. Sayfanın sağında Şubat ayının yazılarına bakarsanız, orada göreceksiniz. İlginize teşekkür ederim. Sevgiler Arif...

      Sil
  7. Merhabalar bu paylaşımınızda Eren Eyüpoğlu'nu tanımış oldum. Bedri Rahmi Eyüpoğlu'nun adını ve sanatını hep duyduk. Ancak onun eşinin bir Romanya'lı olduğunu, asıl isminin Ernestine olup, B.R.Eyüpoğlu ile evlenerek Eren ismini aldığını ilk defa sizin bu paylaşımınızdan öğrenmiş oldum. İşte bizim gibi insanların sanata duyduğu ilgi bu kadardır. Daha ne doğru dürüst sanatı, ne de sanatçılarımızı tanıyoruz. Sizin gibi sanat severlerin sayesinde buralarda sanatla ilgili bir şeyle öğreniyoruz. Yazınızın tamamını okuyarak Eren Eyüpoğlu ile ilgili bilgi sahibi oldum. Kalemimize, emeğinize ve yüreğinize sağlık ve mutluluklar dilerim.

    Eren Eyüpoğlu'nun isminin ve sanatının Bedri Rahmi Eyüpoğlu'nun gölgesinde kalmasının sebebini de açıklamışınız. Sanata zaten şeytan işi diyerek karşı çıkan Osmanlı ve onun küllerinden yeniden dirilen genç Türkiye Cumhuriyeti'inin ilk yıllarında da sanata karşı tavır öyleydi. Ben 66 yaşındayım ve çok iyi biliyorum, bisiklete binenleri kınarlardı ve bisikletin adı o zamanlar "şeytan velesbiti"ydi. Bağlama enstrümanının nasıl çalındığını öğrenmek ve icara etme hevesim için bağlama enstrümanını bir hırsız gibi gözlerden uzak oradan oraya nasıl taşıdığımı ben bilirim. Yöremizde bağlamanın adı da şeytan icadı bir şeydi ve bir de düğünlerde Abdallar dediğimiz ve hor gördüğümüz bir aşiret gurubu icra ettiği için, bu müzik aletine karşı milletin tahammül edilemez bir alerjisi vardı. Aradan yıllar geçtikten sonra, herkes bağlama çalmayı öğrendi ve icra etti, ancak zamanında bu işin çilesini çekenler çekti.

    Konuyu tekrar Eren Eyüpoğlu'na bağlayarak sonuca varmak istiyorum. Eren Eyüpoğlu'nun o zamanki durumunu yazınızda en iyi siz açıkladığınız için müsaadenizle yazınızdan şu alıntıyı burada tekrar paylaşmak istiyorum. "...Sanat ve bilim tarihi -aslında her alanda bunun örnekleri görülür- erkek partnerinin bile bile gerisinde bırakılmış kadınların varlığıyla doludur. Ünlü kocasının resimlerini yapan odur ya da romanlarını yazan; sevgilisinin yerine heykelleri o yontmuştur; bilimsel bir buluş için birlikte çalışılmıştır ancak onunki değil kocasının ismi geçer kayıtlara. Çünkü ya dönemin şartları gereği kadın çeşitli yasaklarla karşı karşıyadır ve kendi ismiyle üretemez veya partnerinin tahakkümü altındadır ya da sadece kadın olduğu için dikkate alınmamaktadır..."

    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aslında Eren Eyüboğlu kendi işleriyle tanınan bir sanatçı. Tamamen gölgede gibi anlaşılmamıştır umarım. Bedri Rahmi Eyüboğlu daha çok tanınıyor tabii, bunda da şairliğinin etkisi büyük. "Karadutum, çatalkaram, çingenem" dizesini kim bilmez ki? :)
      Sözleriniz için teşekkür ederim Recep Bey. Herkesin ilgi alanları farklı farklı. Bu mecrada birbirimize destek oluyoruz, paylaşıyoruz. Siz de sanatsever bir insansınız ki bu bağlama çalmak için kararlı oluşunuzda belli ediyor kendini. Ben bir müzik aleti çalamıyorum ve içimde kalanlardan biridir bu.
      Sevgilerimle...

      Sil
  8. Merhabalar.
    Bu sayfanızı ziyaret ederek yazınızı okuduğumu ve yorum yazdığımı hatırlar gibiyim. Emin olun yaşımız da ilerledi ya, acaba okudum da yorum yazacağım zaman bir başka işe mi yöneldim diye tereddüt etmeye başladım. Hani böyle evlerden çıkarken, "ütünün fişini çekmiş miydim?", "ocağın altını kapatmış mıydım?" gibi tereddütlerimiz nedeniyle tekrar eve çıkıp, tereddüt ettiğimiz şeyleri tekrardan gözden geçiririz. Benim ki de öyle oldu.

    Hatta şu anda yazınıza hiç bakmadım bile, B.R.Eyüpoğlu'nun eşinin bir Romen olduğunu ve Türkiye'de "Eren" ismini aldığı ve yaptığı resimlerle ilgili okuduğum satırları da çok iyi hatırlıyorum. Hayli uzun bir yorum olduğunu da biliyorum. Bizim zamanımızda bağlama çalanları kınarlar ve bisiklete de şeytan velesbiti derler diye bahsettiğimi hatırlıyorum. Herhalde teknolojik bir kazaya kurban gitti.
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Recep Bey, yorumlarda sorun yok:) Telefonumda sorun olduğu için yorumları oradan yayınlayamadım, son birkaç gündür bilgisayarı açma fırsatım da olmadı. O yüzden yeni yorumları yayınlamakta ve cevaplamakta geç kaldım. Normalde daha seri davranırım ama bu sefer böyle oldu, merakta bıraktım sizi. İlginiz için teşekkür ederim.

      Sil
  9. Camille Claude, Frida gibi eşinin gölgesinde kalmamış, erkek egemen sanat dünyasında
    savaş vermiş kadınlara öyle hayranım ki. ne yazık ki hayatları da ilişkileri de çok sancılı
    olmuş hepsinin. sanatçı egosu ayrı bir şey bir de. onlara katlanmaları sevgileri adına
    hep sorunlu olmuş.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Camille zamanında çok çekti ama. Rodin onun eserlerini de kendine mâl etti. Frida ise çok ama çok güçlü bir kadın. Her açıdan. Son yıllarda fazla popülerleşmesi bazen küçümsense de bu onun gücüne hayran olmayı engellemiyor değil mi? Örnek alınacak bir insan.
      Sevgiler, selamlar Buket...

      Sil
  10. severim tabii, saygım büyük, ah ah istanbul modern, mimar sinan, salt, pera, resimleri özlediim :)

    YanıtlaSil
  11. Yazın rahatız, yaza göreceğiz hepsini:)

    YanıtlaSil

Yorumu olan?