30 Kasım 2021 Salı

BİR RESSAM, BİR RESİM (32)

 JOHN DOS PASSOS (1896 - 1970) - MAĞARA 


    Bu yazının konuğunu bu kez farklı bir yolla belirledim. Geçtiğimiz günlerde, bu mecrada en sevdiğim blog dostlarımdan, daha doğrusu büyüklerimden biri olan Nurşen öğretmenim ( Leylak Dalı ), doğum günüm için bana iki güzel kitap gönderme inceliğinde bulundu. O kadar tatlı bir şekilde "Lütfen itiraz etme" diyerek aklımdaki kitaplardan seçmemi istedi ki bana yalnızca gönülden gelen bu hediyeyi kabul etme ve keyifle okuma işi kalmıştı. Kütüphanemde özel bir yeri olacak bu kitaplardan biri John Dos Passos'a ait olan Doğu Ekspresi. Bir süredir listemde beklemekteydi. Daha önce Passos'un hiçbir kitabını okumamıştım. Bir başka kitap referans olmuştu ve Doğu Ekspresi'ni aklıma yazmıştım. Yazarın Doğu'ya yaptığı seyahatin rotasında İstanbul da vardı. Kitabın ön sözünü okuduğumda yazarın hayatı ilgimi çekti. Aynı zamanda ressam olduğunu da öğrendim. Evet bilmiyordum. Zaten bu şekilde ün kazanmamıştı. Manhattan Transfer ve A.B.D Üçlemesi adlı kitaplarıyla biliniyordu. Bu eserler Amerikan hayatının başarılı bir panaroması sayılmıştı, çok seviliyorlardı. Ancak Passos'un yazarlık kariyeri de tıpkı resim kariyeri gibi -bu konudaki önemli isimlere göre- çağdaşlarının gerisinde kalmıştı. T.S Eliot, Steinbeck, Joyce gibi çağdaşı yazarlar edebiyat dünyasında ön plana çıkarken, Passos daha çok siyasi fikirleriyle tanınır olmuştu ve bu konuda görüşlerine değer verilen bir isimdi. Birinci Dünya Savaşı'na gönüllü olarak katılmış ve İtalya'da ambulans şoförlüğü yapmıştı. Bu sırada savaşa karşı tüm tavrı değişti, savaşın yıkıcılığına yoğunlaştı ve düşüncelerini romanlaştırdı. Sol görüşün ateşli destekleyicisiydi. Erken yaşta tanıdığı İspanya'ya bağlılığı, İspanya iç savaşındaki gayretleri hayatının önemli bir kısmını kapladı. Ancak onu bir noktada sol görüşten uzaklaştıran İspanya'da yaşadıkları oldu. Hemingway'le iç savaş hakkında bir belgesel çekimi için İspanya'da bulundukları sırada, yakın arkadaşı solcu aktivist yazar Jose Robles Pazos'un Rus gizli servisi tarafından öldürülmesi farklı düşünmesine yol açtı. Hemingway'le dostluğu da bu sırada bitti. Zamanla sağ görüşe yakınlaştı. 
    20.yüzyıl gibi aslında beklentinin fazla olduğu, yaklaşırken zihinlerde bambaşka bir dünyayı vaat eden bir zaman diliminde iki büyük savaşı yaşamış faal insanların hayatları ve görüşleri inanılmaz ilgimi çekiyor. Bana kalırsa biz bu yüzyılda fazla ah vah edip dram yaratıyoruz. Bir önceki yüzyıl çok daha kaotik. Modernizm heveslerinin yanı sıra ilerleyen savaşlar ve savaşlardan sonra hep bir toparlanma gayreti. Bu yazıyı bir kadeh şarabın eşliğinde, dışarıda deli bir fırtına varken sığındığım konforlu evimde yazıyorum; küresel salgına rağmen bana sunulanlarla korumaya çalıştığım zihnimle okuyup inceleyerek ve damıtarak yazdıklarımı internet aracılığıyla geniş bir evrene sunuyorum. Bugün olumsuzlukların yanında olumlu durumlar da var. Kısacası iki dünya savaşını yaşamak istemezdim. O zamanın insanının arayış içinde olması, bir ruh halinden diğerine sürüklenmesi günümüz insanına kıyasla bana daha makûl geliyor. Gerçi yüzyılın devamında ne olur bilemem. Ben şu 21 yıl için tespitte bulundum. Dilerim yöneticiler uslu durur. 
    Şimdi gelelim John Dos Passos'un hayatında en çok ilgilendiğim kısıma... Çok seyahat etmiş. Hem de çocukluğundan itibaren. Portekiz asıllı, Amerika Chicago doğumlu sanatçının babası varlıklı bir avukatmış. Bir başkasıyla evli olduğu için, Virginia'lı soylu annesiyle evlenmeleri ancak John 16 yaşındayken gerçekleşmiş. John çocukluğunda annesiyle birlikte ülke ülke gezmiş. Üniversite seçimi yapmak için bile tüm Avrupa'yı dolaşan şanslı çocuklardan biri o. Hayatının devamında da Meksika'dan Orta Doğu'ya görmediği yer kalmamış. Harvard Üniversitesi'nde okurken sanata eğilimi nedeniyle özel bir öğretmen eşliğinde bu konuda deneyim kazanmak için yine 6 aylık bir Avrupa seyahati ayarlanmış. Daha sonra sanat ve mimarlık okumak için İspanya'ya gitmiş. İspanya sevgisi böylece başlamış. Ambulans şoförlüğü yaptığı ilk dünya savaşı sırasında ve tüm seyahatlerinde devamlı yazmış ve resim yapmış. Sulu boya hızlı kuruduğu için, hızlı çalışmaya elverdiği için çalışmalarını bu teknikle oluşturmuş. Gözlemlerini aktardığı resimleri bir anlamda belgesel nitelik kazanmış. Gezi resimleri dışındakileri de dikkate alırsak, Matisse ve Picasso gibi sanatçılardan etkilendiğini, izlenimci, dışavurumcu, sürreal ve kübist eserler çalıştığını söyleyebiliriz. Önceki yazılarda zaman zaman bahsetmiş olduğum 20.yüzyılın ilk yarısındaki gelenekten kopuş ve yeni ifade arayışlarının oluşturduğu zengin ortamın sanatçısı olarak farklı üretimlerde bulunmuş. 
    Yazının görseli olan resim, sanatçının meşhur seyahatlerinden birinde gördüğü bir mağaraya ait. Passos, Bahamalar'daki bu ışıl ışıl deniz mağarasından çok etkilenmiş. Ve duygularının yoğunluğuyla oldukça renkli bir resim meydana getirmiş. Mağaranın içindeki kayığı ve iki yolcuyu resmin ortasına, ancak oldukça aşağı kısma yerleştirerek geri kalan alanı geniş tutmuş. Böylece renklerle rahatça oynamanın ve duygularını serbestçe yansıtmanın yöntemini bulmuş. Nesneden bağımsızlaştırılan renklerle, mağaranın sanatçıda yarattığı hislerin dinamik ve renkli dışa vurumuyla bunun ekpresyonist bir resim olduğunu söyleyebiliriz. Mağaranın tepesindeki açıklıktan yansıyan güneş ışığı, turkuaz rengi deniz, beyaz kayık, kayığın motoru, yazlık giysileriyle iki figür bize konu hakkında oldukça yeterli bilgi vermektedir ancak tüm bunların ifade tarzı tamamen sanatçıya özgüdür. Onun dünyası içinde yer almaktayızdır. Passos'un o gün o mağarada hissetmiş olduğu coşkuyu bu resimle anlamış olduğumu düşünüyorum. Ancak Passos mağaranın büyüsünü tam olarak yakalamadığı için hayalkırıklığı duyduğunu söylemiş. Belli ki tutkulu bir karakter. İçinde yaşadığı dünyada hakim kaosa kayıtsız kalamayacak kadar gözlemci ve katılımcı olup, aynı dünyanın insandan bağımsız doğal güzelliklerinin bilincinde ve etkisinde bir insan. Ve yolu İstanbul'dan da geçmiş. Hattâ Trabzon'da da bulunmuş. Doğu Ekspresi'nde İstanbul'u öyle canlı betimlemiş ki kendimi tarihi bir resmin içinde hissettim. Yıl 1921. Anadolu'da kurtuluş mücadelesi verilirken İngiliz, Fransız ve İtalyan askerlerin cirit attığı İstanbul sokakları... Kafası karışık bir seyyah... Bu vesileyle kitabı da tavsiye etmiş olayım. Yeni baskıları olmasa da Manhattan Transfer ve A.B.D Üçlemesi'ni de edinip okumak istiyorum. Passos'un tarzını sevdim. Hayranı olduğum, huyum olmamasına rağmen iki kere izlediğim "Mad Men"deki canım Don Draper karakterinin A.B.D Üçlemesi'ndeki bir karakterden esinlenerek yazıldığı söyleniyor. Biraz inceleyeyim dedim, bu konuda pek bilgi bulamadım ancak dizinin bir sahnesinde üçlemenin bir kitabının yer aldığını öğrendim. Fotoğrafı gördüğümde sahne hemen aklıma geldi. Bir buhran sonucu yollara düşen Don'un rastgele girdiği boş restoranda kadın garson bir kitap okumaktaydı. Don'u görünce kitabı önlüğünün ön cebine yerleştirdi. Sonrasında gelişen olaylar dizide:) Yani dizinin yazarlarının Don Draper'ı yaratırken Passos'tan etkilenmeleri olası görünüyor. İş Bankası tekrar basımını yapsa da A.B.D Üçlemesi'ni okusak.
    Daldan dala konduğum bir yazı oldu bu. Konumuz sadece resim değil, aynı zamanda ressamdı. Bir parça dünya halleri, biraz kitaplar, biraz dizi, çokça sanat. Ve en güzeli, dostluk! Doğum günüm için yapılan bir jestin güzel sonucudur bu yazı. Belli ki yeni yaşım çok iyi geçecek!



20 yorum:

  1. Leylak Dalı her zamanki gibi ince davranmış :) Biz böyle kuru kuruya yazıyoruz :D Kötü hissettim.

    John Dos Passos ressam mıymış?? Ufak çaplı bir şok geçirdikten sonra devam..

    U.S.A. üçlemesinin Türkçe'ye kazandırıldığını da yeni öğreniyorum. Bugün her satır sürprizli :)) Ne kitaptır ama. Tam benim kafada yazılmış. Epik şehir kitaplarını çok seviyorum ki hele de bilinçakışı tekniğini de yanında kullandıysa. Yazar ne şanslı ki doya doya her yeri dolaşıp durmuş. Ben de çok kurtluyum ama pandemi saolsun durulduk.

    Güzel bir yeni yaş dileğiyle :) Umarım dilekleriniz gerçekleşir.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Basılmış ve tükenmiş bile:) Uzun süredir hep aklımda ve aslında tam seveceğim türde, niye ihmâl ettim bilmiyorum. Tekrar bassalar keşke. İkinci elleri epeyi bir pahalı. Passos pandemi dinlemeyip durmazdı belki:) Çöllerde çekindiği zamanlar da olmuş mesela ama vazgeçmemiş. Yine de bir yerde durmayı bilmek gerekiyor, mecbur kaldık ne yapalım:)
      Kötü hissetmek ne demek, öyle dersen asıl ben kötü hissederim:) Aslında çok utanırım böyle şeylerden. Dileklerin ve tebriğin için teşekkür ediyorum. Hepimizin anlamlı istekleri gerçek olsun:) Sevgiler Zihin...

      Sil
  2. Nice güzel senelere Sevgili Sezer, yeni yaşın gönlünce güzel sürsün. :)

    Kitap, yazar/ressam, resim hepsi bilmediğim diyarlara götürdü beni, çok kapsamlı harika bir yazı olmuş. keyifle okudum. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Her zamanki nezaketiniz için çok teşekkür ediyorum. Yazının keyif vermesi de mutlu etti:)
      Kocaman sevgiler benden...

      Sil
  3. Merhabalar.
    Yazınızı okudum, bana göre çok müthişti. Kitabını okuduğunuz yazarın, aynı zamanda bir ressam (PASSOS) olduğunu sonradan öğrenmişsiniz. Doğum gününüz nedeniyle blog arkadaşınızın size hediye ettiği kitabın yazarının bir ressam olduğunu öğreniyorsunuz ve yazarı anlatırken de çok ilginç konuları ele alıyorsunuz. Sizin bu yazılarınızı okuyup anlamak için, en azından şöyle yüzeysel bir seviyede güzel sanatlara ilgi duyulması ve belli bir birikimin olması gerekiyor.

    İki Cihan Savaşı görmüş sanatçılara duyduğunuz ilgiden bahsederken günümüz insanlarına da: "Bana kalırsa biz bu yüzyılda fazla ah vah edip dram yaratıyoruz. Bir önceki yüzyıl çok daha kaotik." gibi bir göndermede bulunuyorsunuz. Evet, gerçekten çok haklısınız.

    Passos'un mağara tablosuna gelince, yine o günkü resim tekniği ve tarzına ilişkin sanat diliyle değerlendirmeniz de övgüye değer. İşte biz okuyucularınız olarak resim sanatı ile ilgili aynı bilgilere sahip olamadığımız için, biraz geride kalıyoruz. Ama her şeye rağmen resimleri seviyorum. Sizin bakıp da gördüğünüz şeyleri bizler göremiyoruz; ama her şeye rağmen, herkes kendine göre bir şeyler görüyor ve gördüğüyle de yetinmek durumunda kalıyor.

    Ben bu tabloyu herhangi bir yerde görmüş olsaydım. Çok acemice bir çocuk tarafından resmedilmeye çalışılmış suluboya çalışması olan bir resim olarak değerlendirirdim. Tabloda kullanılan renklerin ve çizgilerin dilinden ancak, en az çocuğunun dilinden anlayan annesi gibi bir şey olmak gerekiyor.

    Duygu ve düşüncelerimi paylaşırken sürç-ü lisan ettimse, affola. Sanatla ilgili güzel paylaşımlarınız için teşekkür eder, sağlıklı ve hayırlı günler dilerim. Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
  4. Sürç-ü lisan edecek bir durum yok Recep Bey, her zamanki nezaketinizle sunmuşsunuz değerlendirmenizi. Bu serinin yazılarını seviyorsanız ne mutlu, farklı alanlarda da okumalar yazmak güzeldir. Örneğin ben ısrarla bilim yazıları okurum:) Çok anlamam ama zaman zaman merak ettiğim konular çıkar karşıma. Bir yandan okurum, bir yandan daha iyi anlamak için kendi araştırmamı yaparım. Aklımda ne kalsa kâr sayarım. Her konuda her şeyi bilmemiz mümkün değil.
    "Çocuk tarafında resmedilmeye çalışılmış" sözlerinizde haklı bir gözlem var aslında. "Ham Sanat" denen bir olgu vardır ki sanat eğitimi almamış olanların, örneğin çocukların, delilerin vb. kişilerin yaptıkları resimleri anlatır. Bile isteye ham sanatı kullanan sanatçılar da vardır. Yani bu resim üzerinden ham sanata bakış açısıyla da bir yazı oluşturulabilirdi. Gördüğünüz gibi izleye izleye çok farklı deneyimlere ulaşabiliyor insan.
    İlginiz ve yorumunuz için çok teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
  5. Canım Sezer, iyi ki doğmuşsun! Seni bu blog sayesinde tanıdım ve bu yazılardan çok şey öğreniyorum, benim için bir bağımlılık :)
    Yine dolu dolu, daldan dala atlamak değil aynı daldaki en ufak yaprağa bile dokunarak, derinlemesine işlediğin bir konu olmuş. Ben Passos'un ressamlığını hiç duymamıştım, şaşırdım. Orhan Pamuk gibi o da sanatı çok yönlü alıyor demek ki. Yazdığı eserlere de yansıyor sanki bu "görsel anlatım"..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Cerencim, çoook teşekkür ederim! Blog dostlarımın da hayatımda olduğu güzel senelerimiz olsun:)
      Yazıları beğenmen beni mutlu ediyor. Seriye bir sene zaman biçmiştim ama böyle dedikçe bırakamayacağım galiba:) Passos resim sanatına epeyi özenmiş belli ki. Başka eğitim alırken mimariye ve sanata yönelmesi, sanat gezilerine çıkması bu yüzden. Hem ressam, hem yazar, hem aktivist birçok arkadaşı var. Epeydir aklımda olduğu halde Doğu Ekspresi hariç diğer kitaplarını okumadım. Doğu Ekspresi'nde de aynen değindiğin gibi görsel anlatım güçlü. Bazı bölümlerde okuyucunun zihninde oryantalist bir tablo canlanıyor. Diğer kitapları da okumam lâzım:)
      Tekrar teşekkür ediyorum, sevgiyle kucaklıyorum seni...

      Sil
  6. Yazdıklarınız kadar size gelen yorumları okumak da çok güzel. Doğu seyehati sırasında İstanbul'a da uğramış olmasını es geçmemişsiniz. Bunu şuna bağlıyorum, yabancı bir film izlediğimizi düşünelim ve filmde yalnızca şu halıları da Türkiye'den aldım konuşması geçsin. Hemen algılarımız açılıp "Oooo, Türk halısı!" deyip mutlu oluruz. Yabancıların gözünden kendimize bakmak, her zaman heyecanlı gelir bizlere.

    Ayrıca tablolar üzerinden gittiğiniz bu seri benim için şu an daha anlamlı. "Atina Okulu" tablosunu detaylıca inceleyen bir kanal izledim. Tabloların bu kadar ayrıntı barındırdığındam elbette hanerdardım yine de içinde bulunmakla heyecanım ateşlenmiş oldu. Sevgilerle.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de bir arkadaşıma yorum yazdığımda diğer yorumları okurum:) Gerçekten o şekilde daha tamamlayıcı oluyor.
      O kitabı zaten İstanbul hakkında ne düşündüğünü öğrenmek için de istiyordum. Eski zamanın gezginlerinin ülkemiz hakkındaki görüşlerini okumak hem keyiflidir hem de oldukça bilgilendirir. Kurtuluş Savaşı sırasında işgâl altındaki İstanbul'u bir yabancının gözünden görmek tarihi merakımı arttırdı. Sebep buydu yani. Yoksa İstanbul bir metropol, günümüzde filmlerde, dizilerde ondan bahsetmeyecekler de kimden bahsedecekler?:)
      Heyecanınız çok hoş. Resimlerin dünyasında daha pek çok keyifli gezintiler dilerim. Çok teşekkür ediyorum.

      Sil
  7. Bu ders daha kolay, daha eğlenceli ve keyifliydi. Yalnış anlaşılmasın, bütün dersleri ciddiyetle takip ediyorum ama buradaki karakterin yaşamı daha zengin, renkli ve çeşitlilik içeriyordu ki Sevgili Öğretmenimiz, dersi çok da eğlenceli ve renkli bir hale getirmişti. Kendisini laf aramızda bir kez daha takdir ettim. Öğrenci halinden anlıyor ki arada bir nefes ister öğrenci denen -bazı tembel- şahıslar, bu ara motivasyonlar derse ilgilerini fişekler, gelecek dersi heyecanla beklemelerine sepep olur. Teşekkürler Sevgili Öğretmenin, yorumlarıyla katılan arkadaşlar ve sizin sayenizde çok şey öğrendiğim, çok keyfifli bir dersti yine, ilgim daha daha arttı:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aa, diğerleri zor muydu? Sen böyle dersen olmaz ki?:) Passos'u diğerlerinden daha çok sevdiğini, yakınlık hissettiğini düşünüyorum:) Doğrudur. Herkes kalbimize, fikrimize farklı dokunuşlarda bulunmaz mı?
      Ama ben daha gelecek derste ne anlatacağımı bilmiyorum:) Bu ara tembelliğim üzerimde. Buraya bile günler sonra döndüm. Neyse ki senin gibi enerji veren dostlar var. Çok çok teşekkür ediyorum.

      Sil
  8. Nice sağlıklı mutlu yıllar dilerim ☺️. Yine bilmediğim bir sanatçı tanımış oldum sayende.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çoook teşekkür ederim Derya:) Kocaman sevgiler benden...

      Sil
  9. Sezercim öncelikle özür dilerim, bana ithaf edilen bu güzel yazıyı atladığım için. Çok blog takip edince bazen böyle karışıklıklar oluyor, affeyle. İyi ki haber verdin ve bana ithaf edilmiş bir yazının mutluluğu da farklı bir şey. Blog açtığım için sevinmeme tekrar sebep oluyor ve bu sayede sizleri tanıdığıma.
    Bilmeden bir ressam yazarın kitabını yollamışım demek ki, benim bilmemem normal de sana da sürpriz olması hoş olmuş. Kimbilir o mağara ne güzeldir maviliğiyle ve bence Passos çok şanslıymış. Ama biz de şanslıyız, güzel bir blog çevremiz var değil mi :) Sevgiyle kucaklıyorum, bir kez daha mutlu yaşlar...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Özür ne demek, rica ederim:) Ama hakikaten hatırlatmadan da geçmek istemedim:) Güzel bir anı bu ve dediğiniz gibi sizinle ve diğer dostlarla iyi ki bu mecrada tanıştık.
      Tekrar teşekkür ediyorum ve kocaman sarılıyorum.

      Sil
  10. bu yazın şimdiye dek yazdıkların arasında en sevdiğim oldu, aynı zamanda ilginç bulduğum :) şöyle ki, passos müthişli bir yazar, amerika üçlemesini okudum, ben de demokrat olarak biliyordum, demek sonradan değişmiş :) hemingway ile arkadaşlığı da ilginç olmuş bak. resim yaptığını bilmiyordum, ya evet böyle çok yazar var, resim de yapan, doğu ekspresi aklımda olsun madem, istanbula gelmiş yani, 1920 lerde, ayrıca çok gezmiş dünyada, teşekkürleer :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben teşekkür ederim. Böyle geri dönüşler çok faydalı. Bu yazının niye en sevilenlerden biri olduğunu sorguluyorum örneğin. Bu yazıda resim bilgisi az. Resim söz konusu olunca çok mu karmaşık yazıyorum?:) Bence öyle değil ama bu konuyu düşünmeye devam edeceğim:)
      Amerika Üçlemesi'ni okudun demek. Darısı başıma:)

      Sil
    2. hayır hayır, dur ya, ondan değil :) bu yazıdaki tema passos ya, onun hakkındaki bu detaylı bilgileri bilmiyordum, bilmediğim bir dolu şey olduğu için bu yazıda, yanii passos un resim yapması, gezileri, istanbula gelmesi, bu üçü diyeyim, yeni oldu bana, bu yüzden en sevdiğim oldu, senin düşübdüğün değil yani, resim bilgisi çok ve karmaşık yazmıyon, düşünme :)

      Sil
    3. Genel olarak tutuldu, ben de algılamaya çalışıyorum. Kamuoyu araştırması gibi bir şey :)

      Sil

Yorumu olan?