OSMAN HAMDİ BEY (1842 - 1910) - VAZO YERLEŞTİREN KADIN
Ören yerlerini gezebiliyoruz fakat kapalı alanlara kurulmuş klasik müzeleri de özledik değil mi? Ne zamandır ziyaret etmediğim İstanbul Arkeoloji Müzesi'ni fena halde gezesim var. Dünyanın en iyi müzelerinden biri ve bunun için ileri görüşlü Osman Hamdi Bey'i tekrar tekrar anmak gerekli. Bu yazıda onun aydın kişiliğinden ve az sayıdaki resimlerinden bahsetmek istiyorum.
Osman Hamdi Bey, Saray'ın öncülük ettiği Batılılaşma hareketlerinin yoğun olduğu bir dönemde, 1842'de İstanbul'da doğdu. Babası Edhem Paşa, Avrupa'da eğitim gören ilk Türk öğrencilerinden biriydi ve sadrazamlık görevi de yapmış önemli bir devlet adamıydı. Haliyle Osman Hamdi Bey de iyi bir eğitim aldı. Önce hukuk eğitimi için Paris'e gitti ve 9 yıl burada kaldı. Türkiye'ye döndüğünde hukukçu değil, Paris Güzel Sanatlar Yüksek Okulu'nda Boulanger ve Gerome'dan dersler almış bir ressam ve arkeologdu. 1881 yılında Müze-i Hümayun'un yani bugünkü İstanbul Arkeoloji Müzesi'nin müdürlüğüne atandı. Kendisi hakkında kapsamlı bir eser yayınlamış Mustafa Cezar'a göre müze müdürlüğüne atandığı tarih onun ikinci doğum günüydü. 30 küsur yıldır mevcut olan müze, az sayıda esere sahip ve düzenden yoksun bir haldeyken, gerçek bir idareci, kültür ve hizmet adamı olan, detaycı ve yorulmak bilmez kişiliğe sahip yeni müdürü sayesinde dünyanın en iyi müzelerinden biri durumuna gelmeye başladı. Osman Hamdi'nin müdürlüğüyle birlikte müze adına arkeolojik kazılar da başlamıştı. İlk milli kazı Nemrud Dağı'nda gerçekleşti. O tarihe kadar arkeolojik kazılar yabancıların elindeyken Osman Hamdi Bey sayesinde bu durum değişti. Kazıların bizzat başında bulunduğu gibi eski eserlerin yurt dışına çıkışını önleyen koruma tüzüğünü, yani Asar-ı Atika'yı da kendisi hazırladı. Osmanlı topraklarındaki Lübnan'ın Sayda kentinde gerçekleştirdiği kazılarla üne kavuştu. Fenike krallarına ait 20 civarında lahit buluntusuyla, İstanbul Arkeoloji Müzesi'nin en büyük lahit koleksiyonuna sahip olmasını sağladı. Alman İmparatoru müzeye ziyarete geldiğinde, olur da yurt dışına çıkarır diye, görmemesi için İskender Lahdi'nin üzerini örtüyle kapatacak kadar pratik fikirler üretmek durumunda da kalmıştı. Müzeye tutkuyla bağlıydı. Modern müzecilik anlayışına uygun görkemli bir yapı olan bugünkü binayı, dönemin ünlü mimarı Vallaury'ye yaptırdı. 1883 yılında -benim de öğrencisi olmaktan mutluluk duyduğum- Sanayi-i Nefise Mektebi'ni yani Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi'ni kurdu. Okulun kurulmasında Paris Güzel Sanatlar Akademisi örnek alınmıştı. Okulun ilk binası Arkeoloji Müzesi'nin karşısında yer alan, bugün Eski Şark Eserleri Müzesi olarak kullanılan binaydı. Bunun pratik bir amacı vardı zira o dönemde çıplak modelden çalışılmadığı için resim öğrencileri müzeye geçerek antik heykelleri model alırlardı. Anlatması kolay ancak müzenin ve okulun kurulması, dünya standartlarına getirilmesi kolay işler değildi. Osman Hamdi Bey, her iki kurum için canını dişine taktı, karşılaştığı engeller karşısında yılmadı, Osmanlı ekonomisinin zorda olduğu bir dönemde, gerektiğinde maaşından vazgeçerek, gerektiğinde babasının yardımıyla kampanyalar düzenleyerek topladığı paralarla görevini tamamladı. Sanat Tarihçisi Prof.Zeynep İnankur'a göre, Kaplumbağa Terbiyecisi'ni bürokrasinin ağır işleyişine ve karşılaştığı güçlüklere tepki olarak yapmıştı. O her iki kurum için, ülkemiz sanatı için, kültür mirasımızı korumamız için bir şanstı.
Tam bir Osmanlı aydını olan, arkeoloji ve resim dışında fotoğrafçılıkla da ilgilenen Osman Hamdi Bey, idareci kimliğiyle gerçekleştirdiği onca işin arasında doğaldır ki resim sanatında yoğunlaşamamıştır. Bu yüzden günümüze gelen tablosu azdır ancak bunlar önemli eserlerdir. Osmanlı insanını ve onun günlük yaşantısını resimlediği için Oryantalist eserler üretmiştir. Ne var ki bunlar aynı üslubun diğer resimlerinden farklıdır. O, Türk resmine kadın figürünü getiren ilk ressamdır ve bunu Batı'nın ön yargılarına cevap olacak şekilde betimlemiştir. Batının fantezilerine hitap eden hayali harem sahneleri görülmez onun eserlerinde. Tıpkı, bu yazının resminde olduğu gibi, iç mekânlarda zarif ve modern, dışarıda ise çarşaflar ardında olsa da bakışları izleyiciye dönük Osmanlı kadınlarını görselleştirir.
Vazo Yerleştiren Kadın isimli tabloda, sırtı izleyene dönük şık ve genç bir kadını evini güzelleştirirken görmekteyiz. Vazoya yerleştirdiği çiçeklerden arta kalanlar rastgele sedirin üzerine saçılmış. Sarı ve yeşil, yani sıcak ve soğukla oluşturulan renk dengesi dikkat çekiyor. Yükseğe uzanan figürün statik dengesi oldukça başarılı bir şekilde kurulmuş. Bunun sebeplerinden biri, Osman Hamdi Bey'in fotoğraf kareleme tekniğiyle çalışıyor olması. Modellerini tabloda göstermek istediği şekilde fotoğraflayan ressam, daha sonra bu fotoğrafı karelere bölüyor ve kare kare tuvale aktararak resimliyor. Bunun için ailesini de kullanıyor. Atölyesinde çok sayıda geleneksel kıyafet, geleneksel gündelik eşya mevcut ve resme başlamadan önce bunlarla farklı kompozisyonlar oluşturuyor. Öyle ki figürün üzerindeki sarı elbise, bugün Sadberk Hanım Müzesi koleksiyonunda yer alan, birkaç resimde kullanılmış bir aksesuar. Şamdanları, kandilleri, çinileri, kapıları, nişleri, İslam sanatına ait objeleri defalarca kullanıyor ve ayrıntıyla, görkemle yansıtıyor ki bu da diğer Oryantalist tablolarda yıkık, dökük, özensiz, yalan yanlış yerleştirmelere bir cevap niteliği taşıyor. Vazo Yerleştiren Kız'ın iki versiyonu mevcut. Aynı resmi ikilemek de sanatçının özelliklerinden biri. Batı'nın Doğu'ya bakışının klişelerini kırmak isteyen Osman Hamdi Bey'in bu doğrultuda resimler yapması, yüzünü Batı'ya çevirmiş imparatorluğun mevcut ortamı içinde rahatlıkla hayat bulan bir hareket. Öyle iddialı resimleri var ki bugün bile tartışma konusu ancak kadını yerleştirdiği konum açısından dikkate değer. Ne demek istediğimi, sonradan "Mihrap" olarak adlandırılan, asıl ismi "Yaradılış" olan resmini bilenler ya da merak ederek inceleyecek olanlar anlayacaktır.
Osman Hamdi Bey 24 Şubat 1910'da Kuruçeşme'deki yalısında hayata veda etti. Bu özel insanın ölümü ülkemizde olduğu kadar yurt dışında da büyük üzüntü yarattı. Cenazesi büyük bir törenle kaldırıldı ve vasiyeti üzerine Eskihisar'daki arazisine gömüldü. Çok sevdiği Ayasluğ'dan Selçuki bir mezar taşı, özel izinle müzeden çıkarılıp mezarına dikildi. Kocaeli'ne bağlı Eskihisar'da yazlarını geçirdiği evi bugün müze konumunda. Tadilat vs. derken ne ara açık ne ara kapalı bir türlü anlayamadım ve henüz ziyaret edemedim. Yaklaşık bir ay öncesinin haberine göre "Prestij Müzesi" olarak hazırlanacakmış. Bu demektir ki daha düzenli bir ziyaret takvimi olacak, geleni gideni çoğalacak.
Bu topraklar Osman Hamdi Bey gibi bir Rönesans insanını yetiştirdiği için mutluyum. Fark yaratanların, işine tutkuyla bağlı olanların, zamanın ilerisinde düşünenlerin hayranıyım. Şu malûm kapanma bitsin, hasta sayıları azalsın, soluğu çok özlediğim Arkeoloji Müzesi'nde alacağım ve Osman Hamdi Bey'in eğer yurt dışına çıkarılmaya teşebbüs edilirse üzerinde intihar edeceğini söylediği İskender Lahdi'nin önünde ona bir selam çakacağım.
çok güzel bir hayat yaşamış yaa :)
YanıtlaSilDolu dolu.
SilOsman Hamdi Bey'in bu resmini gerçekten çok seviyorum. Şimdi resmi teknik olarak daha iyi anlamış oldum, teşekkür ederim.
YanıtlaSilMüze gezmeyi ben de çok özledim, İstanbul Modern, Pera, Sabancı her sene en az ikişer kere gittiğim yerlerdi. Çalışırken, İstanbul Modern'e oturup manzara izlemek için de çok giderdim.
Arkeoloji Müzesine bir kaç sene önce kızımla gitmiştik, pandemi bitse de müzenin ve bahçesinin keyfini çıkarsak.
Şehir içinde yaşasam ufak ufak giderdim aslında ama çok uzak kalıyorum ben ve ulaşırken riski arttırmış oluyorum ne yazık ki. Bakalım, umuyorum bu yaz.
SilBen çok teşekkür ederim. Sevgiler...
bize ait oluşundan gururlandığım şahsiyetlerden biridir, ve evet gerçekten muazzam işler... ve keşke yeniden gezme şansı bulabilsem ama ...
YanıtlaSilKaramsar olmayalım, müzeleri gezeceğiz yeniden:) Sevgiler Eylem...
SilSadece ''Kaplumbağa Terbiyecisi'' tablosuyla tanıdığım Osman Hamdi Bey hakkında ne çok şey öğrendim. Ve ona hayranlığım arttı. Nur içinde yatsın...
YanıtlaSilÇok kişi yeterince tanımıyor aslında ve daha iyi bilinmesi gerek değil mi? Bu da tanıtması gerekenlerin ayıbı sanırım. Belki ben de buna dahilim ama en azından bahsettim ve yine bahsederim:) Çok ama çok severim Osman Hamdi Bey'i.
SilTeşekkürler Zeugma... Ve sevgiler...
Artık kendimi yüksek lisans öğrencisi gibi hissetmeye başladım. Güzel yol almışım ve alıyorum, hissettim bunu iyicene. Hatta bir fikrim oluştu, kitaptan okuma hayalimle ilgili; öncelikle kitabı bekleyeceğim ama:) Popüler tablosundan kaynaklı olarak bir bilgim vardı ama yazarın kapsamlı ama kasılmayan ve son noktaya kadar okutan anlatımı sayesinde şimdi kendisini daha iyi tanıyor ve artık üzerine ne çok biliyor algısı yaratacak düzeyde konuşabileceğimi hissediyorum:)
YanıtlaSilVe...
Eşine, oğluna ve sana iyi bayramlar dilerim:)
Ne mutlu, ne mutlu bana! :) Tekrar tekrar teşekkür ediyorum.
SilGeçen gün Twitter'da gördüm. İlker Canikligil kendisine atılan bir tweeti paylaşmış. Yorumu yapan, Flu TV'nin bahsettiği konulardan biraz biraz verdiğini, derine inmediğini, bu yüzden tam öğretmediğini söylemiş. Bu beni kendi yazılarım açısından düşündürdü. (Bir Flu TV olmasam da:)) Düşündüm ancak yorumu yapana hak vermedim. Ana bilgileri kafa karıştırmadan verip, okuyucuyu ya da izleyiciyi araştırmaya sevk etmek önemli değil midir? Bence öyledir. Ben bir okuyucu ve izleyici olarak böyle davranırım çünkü. Severim de bunu. İnsanlar neden armut piş ağzıma düş düsturunu bu kadar benimser oldular? Ayrıca dediği şu açıdan da mantıksız. Her şeyi bir yazıyla, bir videoyla, bir filmle nasıl vereceksin? Örneğin bu yazıda, bu mantıkla benim Osmanlı'nın o zamanki haline, kadına bakışına vb. birçok konuya ayrıntılı girmem gerekir ki bu konuların ucu bucağı yok. Ayrıca o şekilde akademik, sıkıcı bir yazı olur. İpuçları vermeye çalışıyorum, dikkat çekmeye çalışıyorum. Derin ilgilenenler araştırmalı. Ki bunu yapan arkadaşlarım var. "Açtım baktım" diye yorumlar da yapıyorlar sağ olsunlar. Bilmiyorum haksız mıyım?
Ve bayram tebriği için çok teşekkürler. Bir hafta buraya uğramadım, geciktim:) Senin de huzurla, mutlulukla yaşayacağın nice bayramların olsun. Sevgiler...
Bem 2. Univ kapsaminda Kulturel Miras ve Turizm okuyorum ilk dinem dersimizde bunları okumuştum. Skmdi burada da okuyunca mutlu oldum ya
YanıtlaSilNe güzel bir bölüm seçmişsin. Başarılar diliyorum. Sevgiler...
Sil