4 Kasım 2016 Cuma

SAFRANBOLU'DAN AMASRA'YA...

   Safranbolu, Amasra, Bartın, Ereğli vb. merkezleriyle Batı Karadeniz çoğu kimsenin gezip gördüğü yerler diye düşünüyorum. Hele hele Safranbolu'yu ziyaret etmeyen bir ben kalmışımdır herhalde. O yüzden tarihi ve coğrafi özelliklerine pek değinmeden 
ya da değinemeden genel izlenimlerime dayanan bir yazı olacak bu. Mesela... 
Neler gördüm? İlk kez katıldığım "tur" deneyiminde neler yaşadım?
    Her zaman olduğu gibi serbest olarak kendimiz gezmiş olsaydık vereceğim farklı bilgiler olurdu mutlaka. Gitmeden araştırırdım, Safranbolu ve Amasra'nın altını üstüne getirip farklı deneyimler edinmeye çalışır ve paylaşırdım. Ancak topluca gezilen bir tur programına dahil olduğumuz için nereye götürdülerse orayı gördük, ne anlattılarsa onu dinledik. Sevmiyorum ben bu tur işlerini. Ha alanında isim yapmış kimselerin rehberlik ettiği, katılması faydalı gezilerin düzenlendiği özel tur şirketleri de var ancak onlar maddi açıdan bizi zorlayacağı için en iyisi kafana göre takılmak. Kendi kendine araştırıp öğrendiklerin, zorlama olmadan gönlünce gezdiğinde gördüklerin kesinlikle daha kalıcı yer ediyor kafanda. Kimse dikkatini dağıtamıyor.

    1 gece konaklamalı Safranbolu-Amasra turumuzu gerçekleştirmek için ETS turu tercih ettik. Artık birbirimize saygımız azaldığı için seyahatin seyrini aksatan katılımcılar olur diye düşünüyordum zira böyle şeyler duyuyordum. Fakat tam tersi her şey saatine uygun gerçekleşti. Tüm kararlara ve akışa dikkat eden gezginlerdik. 
Bu durum oldukça hoşuma gitti doğrusu.
    Sabahın erken saatlerinde İstanbul'dan yola çıktık, öğlen saatlerinde Safranbolu'ya ulaştık. UNESCO'nun kültür mirası listesinde yer alan tarihi merkeze girmeden önce Hıdırlık Tepesi'nden seyrettik bu bölgeyi. Şansımıza o hafta sonu cömertçe ışıklarını ve sıcaklığını saçan güneşle birlikte manzaranın tadını çıkardık.

    Orhan Gazi zamanında yaşamış bir kumandan olan Hıdır Bey'in türbesinin yer aldığı Hıdırlık Tepesi, tarihi Safranbolu'yu en mükemmel haliyle gözler önüne seren bir seyir terası konumunda.


   
    Tekrar otobüse binip ilçe merkezine ulaştığımızda önce tur programına dahil olan İmren Restoran'da yemeğimizi yedik. Arkasından ekonomiye katkıda bulunması gerekli ve zorunlu turistler olarak İmren Lokumları'na yöneldik:) Kronik tatlısever olarak lokum alışverişine hiçbir itirazım yok aslında. Bölgenin meşhur baharatı safranı da yok sayamazdım. O yüzden lokum çeşitlerinden safranlı olanını satın aldım. 
Tadı çok farklı gelmedi bana.
    
    İmren Lokumları'ndan bir arkadaşın tanıtımıyla  hakkında daha fazla bilgi edindiğim Safran enteresan bir bitki. Tatlı mor renkli yapraklarından nasıl oluyor da kendi ağırlığının 100.000 katı miktarda suyu sarıya boyayan bir baharat çıkıyor? Enteresan.

    Safranbolu küçük bir ilçe olabilir ancak 1500 civarında tarihi yapıyı bünyesinde barındıran bir zenginliğe sahip. Ne yazık ki o gün kısıtlı sürede her yerini gezme imkanı bulamadık. Önde rehberimiz arkada biz, koştura koştura Yemeniciler Çarşısı'ndan geçip Kaymakamlar Evi'ne vardık.

    Safranbolu evleri, günümüze kadar gelen bozulmamışlıklarıyla, 18 ve 19.yy Osmanlı konut mimarisini en iyi yansıtan örnekler. Ve bugün müze olarak düzenlenmiş olan Kaymakamlar Evi de bunlardan biri.





    Burası Yarbay Hacı Mehmet Efendi'nin eviymiş. Kendisi kaymakam değil bir asker. Osmanlı'da Kaim-i Makam meğer yarbay demekmiş. Kaymakamlar Evi ismi oradan geliyormuş.
    Evin pencerelerinden baktım baktım da hemen karşımda duran fakat vakitsizlikten gezemeyeceğim Kent Tarihi Müzesi, Saat Kulesi ve eski hapishaneye doğru iç geçirdim. Aslında içinde bulunduğumuz bu müzeyi ziyaret bitince 1 saat serbesttik ancak o sürede annem karşı tepeye koşturamayacağı ve zaten yorulmuş olduğu için vaktimizi müze bahçesinde kahve içerek geçirdik.

    Belli bir saatte ekiple Cinci Hamamı'nın önünde buluştuk ve Yörük Köyü'ne gitmek için otobüsümüze doğru harekete geçtik. Grubun hareketlenmesiyle benim "e hani bu hamamı görecektik?" demem bir oldu. Sayın tur rehberimiz "serbest zamanda isteyen girer demiştim ya ayrılırken" diye cevap verdi. Hıdırlık Tepesi'ndeyken "şu karşıdaki hamama da gireceğiz, şöyle güzel böyle güzel" demişti halbuki ve daha sonra çarşı kalabalığı içinde koştura koştura giderken "isteyen girer" demiş. Sakin bir yerde herkesi toplayıp söylemediği için duymayan çok kişi oldu haliyle. Cinci Hamamı'ndan da kalmış oldum.

    Fakat her şeye rağmen turizm şirketleriyle gezmenin şöyle bir avantajı var ki merkez dışındaki yerlere rahat rahat gidebiliyorsun. Safranbolu'daki Yörük Köyü gibi...

    Osmanlı zamanında yerleşik düzene geçen Anadolu yörüklerinin yerleştiği köylerden biri burası. Yerel dokusunu koruyan, sokaklarında gezerken tarihi bir film platosunda olduğun hissini yaşatan bir köy.
Bu fotoğraf için annem konu mankeni olsun:)
    Köydeki ilk durağımız 300 yıllık bir çamaşırhane oldu. Köylü kadınların belli günlerde toplanıp çamaşır işini hep beraber hallettikleri çamaşırhanenin düzeninde yer alan Bektaşilik simgelerini, az sonra gezeceğimiz Sipahioğlu Konağı'nın 8.kuşak sahibi anlattı bizlere. Çamaşır taşının 12'ye bölünmesinin 12 İmam'ı temsil etmesi gibi...


    
    Çamaşırhanenin ardından istikamet Sipahioğlu Konağı. Köyde 450 yıllık konaklar da varmış ancak burası orijinal haliyle günümüze kalan 300 yıllık bir konakmış. Az önce de belirttiğim gibi konağın 8. kuşak sahibi olan -ne yazık ki ismini hatırlayamadığım- bey grubumuzu gezdirdi ve 650 yıldan beri yaşanan köy hayatını, yörüklerin geleneklerini anlattı.


    
    Çocukluğumdan kalan ahşap evli hatıraların kokusunu getiren bir mekandı burası. Şimdi çevremde olmayan ancak zamanında İstanbul ve Bursa'da eski ahbaplara, akrabalara gittiğimizde görebildiğim ve o günlerde bile kokusuna bayıldığım ahşap evleri düşünürüm bazen. Artık böyle turistik gezilerde rastlayabiliyorum onlara.


   
   Ahşap tavan süslemeleri, kalem işi bezemeler, aynı zamanda Bektaşi köyü olması nedeniyle her yerde bu inanca ait simgeler, daha fazla ışık vermesi için yapılmış olan pek meşhur aynalı küre... Her biri geçmişten birer hatıra.


    
    Yukarıdaki fotoğrafta hoş bir ayrıntı var. Duvar süslemesini bitiren usta işini tamamladığı saati de resimlermiş.


   
   Ve İstanbul manzarası... Yanlış hatırlamıyorsam İstanbul'dan gelen bir gelinin hasretini gidermesi için kondurulmuştu o duvara.

    Safranbolu'daki Yörük Köyü bugün bize ne denli hoş gelse de yerlilerin çoğu artık İstanbul'da veya diğer büyük şehirlerde yaşıyorlar. Konağın web sitesinden okuduğuma göre köyün nüfusu 250'ye yakınmış, daimi olarak yaşayan kişi sayısı 60 civarındaymış. Bunu o gün gezerken konuştuğumuz yaşlılar da doğruladılar, gençlerin gittiğinden yakındılar. İnsanlar ne şartlar altında başka şehirlere göç ediyorlar konusunu iyice öğrenmeden eleştiri yapmamak lazım. İlkokulda katıldığım bir münazaranın konusu geldi aklıma: "Ülke refahı için önce köyleri mi kalkındırmak gerekir? Yoksa şehirleri mi?"

    Yörük Köyü'ne veda edip taşlı yollarından otobüsümüze doğru ilerlerken 
Leyla Gencer'e bir selam çakmayı ihmal etmedik.  Dünya sahnelerinde "La Diva Turca" olarak tanınan efsane opera sanatçısı Leyla Gencer'in babası bu köyün eski ailelerinden biri. Kendisinin büstünü ihmal etmemiş Safranbolu halkı.



    Gezimizin ilk günü bu şahane köyle son buldu. Akşam yemeğini de alacağımız Bağlarsaray Otel'e ulaştık. Her kalemi düşünüp bu otele vereceğim puan 10 üzerinden 7.5 olacak. Bir gece konaklama için yeterli bir puan diye düşünüyorum.

    Ertesi sabah erkenden, kahvaltının ardından toparlanıp yola çıktık. 
Tokatlı Kanyonu'na gidecekmişiz. Daha doğrusu kanyon manzarasını seyredebileceğimiz Cam Teras'a...


     
    Cam Teras'tan Tokatlı Kanyonu manzarasını izlemek benim gibi bir miktar yükseklik korkusu olanlar için zor olsa da keyifli bir deneyimdi. Ayaklarımızın altındaki cam taban çok temiz olsaydı ve güneş ışığına maruz kalmasaydı, yani uçurum net bir şekilde görülseydi asla çıkamazdım oraya. Her zaman böyle değilmiş yalnız. Daha önce görmüş olanlardan biliyorum. Onu belirteyim de olumsuz bir intiba yaratmış olmayayım. Muhakkak temizleniyordur ve günün belli saatlerinde ışık yansıması da olmuyordur. Benim için o gün yarı mat görüntü gayet yeterliydi:)
  
   Teknik hesaplardan dolayı hafif bir sallantı da var, işte böyle minik adımlarla sarsak sarsak ulaştım köşeye:) Annem daha rahattı:)


    
    Kanyonun güzelliklerinden yararlanmak sadece bu şekilde olmuyor. 9 km'lik parkurunda yeşili bol bir yürüyüş gerçekleştirmek mümkün. Yaklaşık 2 saat sürüyormuş. Bir bahar zamanı Safranbolu'ya eşimle gelmeyi ve bu kez kanyona inmeyi yazdım bir kenara.



    Safranbolu'ya doyum olmaz ancak sırada Amasra var. Kanyon'dan sonra yaklaşık 1,5 saatlik bir yolculukla Amasra'ya vardık. Aynı zamanda şehir değiştirmiş olduk. Safranbolu Karabük iline bağlı, Amasra ise Bartın'a. Bunu yazdım çünkü ben bu yeni iller konusunu feci karıştırıyorum:)

    Yine merkeze inmeden önce şehir manzarasına hakim Bakacak Tepesi'nde fotoğraf molası verildi.


    
    Şehir merkezi yukarıdaki fotoğrafta görülüyor ve mola verdiğimiz yerin sağ tarafında kalıyor. Ancak ben, zannediyorum görüntüyü bozan bina sayısı daha az olduğu için sol taraftaki manzarayı daha çok beğendim. Bakınız alttaki foto:
      
    Amasra küçük fakat tarihsel geçmişi, coğrafi güzellikleri ve tam da bu yüzden turistik özellikleriyle dopdolu bir ilçe. Yaz mevsiminde kalabalık olduğunu tahmin ettiğim sokakları ve plajları Ekim ayında oldukça tenha ve tam da gezilebilecek kıvamda.
   
    Rehberimiz bizi yine koştura koştura Roma İmparatorluğu zamanından kalma Kemere Köprüsü'ne götürdü ve ne yazık ki yine dişe dokunacak bilgiler vermedi.


    
    Oysa ki 3000 yıllık bir geçmişe sahip Amasra'dan Amazonlar geçmiş, Fenikeliler geçmiş, İyonlar, Persler, Romalılar, Bizans, Cenevizliler geçmiş. Nihayetinde 
Fatih Sultan Mehmet tarafından topraklarımıza katılmış. Fatih Sultan Mehmet'in Bakacak Tepesi'nden gördüğü şehir için "Lala, Lala, çeşm-i cihan bu mu ola?" dediği rivayetini bir de ben hatırlatayım mı bilemedim? :) Zira Amasra dendiğinde her yerde karşımıza çıkan budur. Rivayet de olsa haklı sebeplere dayanmaktadır. Yani Amasra "Dünya'nın Gözü" sıfatını fazlasıyla hak etmektedir. Aslında Amasra için bu deyimi kullanan ilk kişi Bizanslı tarihçi Niketas'mış. Fatih Sultan Mehmet ise çok okuyan, çok araştıran entelektüel bir sultan. Muhtemelen "Niketas'ın bahsettiği Dünya'nın Gözü burası mı?" anlamına gelen bir sorudur Sultanın sorduğu.


    
    Köprüden geçerek fakat kuleye girmeyerek hemen kapının önünden topluca geri döndük ve Fatih Cami'i görmek için ara sokaklara daldık. 


    
    Fatih Cami adından da anlaşılacağı gibi, Fatih Sultan Mehmet Amasra'yı aldığında kiliseden camiye çevrilmiş bir ibadet yapısı. Dış mekanı Bizans yapısı olduğunu belli ediyor ancak iç kısımda tarihi hiçbir özellik kalmamış. Beyaz sıvalı duvarlara gömülü tek bir apsis kemeri göze çarptı gözüme.
    
    Aşağıdaki ev hemen caminin karşısında yer alıyor. Fotoğrafta belli olmuyor ama oldukça çekici bir ev. Buralara yabancı bizler için fantastik bir özellik taşıyor. Herkes hayran hayran bakıp fikir belirtirken, öylesi tarihi sıcaklıkta bir evin hayalini kurarken, bahçeyle ilgilenen sahibi Baltalı İlah tavrıyla çatır çutur bölüyor hevesleri:) "Herkes beğeniyor aman iyi bakın diyor da biliyorlar mı buraya bakmak ne kadar zor?" 
Öyle yapılmıyor, böyle edilmiyor, şu kadar masraf vs. O da haklı kendince. 
Tarihi eser konumundaki evlerde her istediğin düzenlemeyi yapamıyorsun malum. Yapmaya kalktığında, iznini aldığında da epeyi bir masraf yapmak gerekiyor.

    Amasra'nın her evinden çiçekler taşan sokaklarını az da olsa gördükten -ve çok beğendikten- sonra öğle yemeği için anlaşılan balık restoranına yöneldik. İsteyenlerin ayrılabileceğini söyledi rehberimiz fakat Mavi Yeşil Restoran'ın Amasra'nın en iyilerinden biri olduğunu defalarca vurguladı. Biz de o yüzden gruptan ayrılmadık. Epeyi yürüyüp vakit kaybettiğimiz gibi bizden sonra gelen bir başka grupla kesişerek curcuna içinde yedik balıklarımızı. Kalabalık nedeniyle geç yapılan servis de cabası. Gruptan ayılıp daha önce gezerken gördüğümüz hoş restoranlardan birine girmediğimiz için çok pişman olduk. Bir daha böylesi bir tura katılırsak aklımızda olacak.

    Yemekten sonra yaklaşık 1,5 saat serbest takılma hakkımız vardı bu kez. Bir miktar çarşı içinde oyalanıp Arkeoloji Müzesi'ne gittik bir hevesle. Fakat her gezide illaki önemli bir müze kapalı olacak ya bu kez sıra bu müzedeydi. Restorasyonu henüz bitmemiş ama haberiniz olsun çok az kalmış. Zaten dışarıdan da belli oluyordu neredeyse hazır olduğu. Bu durumda sadece bahçesini gezebildik.




    
        Geri dönüş saati gelene kadar Küçük Liman manzaralı çay bahçesinde birer Türk kahvesi içip manzaranın tadını çıkarmaya karar verdik. Roma, Ceneviz, Osmanlı izleri ve şahane maviliğiyle Karadeniz gözlerimizin önündeydi. Fotoğraflarım iyi değil, Amasra manzarasının eşsizliğini yansıtmaktan uzaklar. Ve inanın sözlerim de yetersiz kalıyor. Bir burunun iki tarafında yer alan her iki koy da gönlümü fethetti. Ruhumun dinlendiğini hissettiğim ve düşündükçe bu hissi hatırladığım lokasyonlardan oldu Amasra kıyıları. Ancak belirtmek isterim ki benim bahsettiğimden çok daha fazla gezilecek görülecek yeri var. Kısıtlı zamanda, kalabalık bir grupla, bireysel olarak da annem bana göre daha çabuk yorulduğu için aslında görebileceğim bazı yerleri atlamak durumuyla bu kadar oldu. Şikayet amacında değilim. Bu kadarı bile mutlu etti beni. Bir başka sefere dolu dolu gezmek kısmet olur belki. Kim bilir?
    
    Benim için Ekim ayına hoş bir başlangıç oldu Batı Karadeniz gezisi. Yeşilin, mavinin tadını çıkardık. Rahat bir yolculukla döndük fakat İstanbul'a girince sinir bozucu bir trafik olmuyor mu? İşte o, yaşanan tüm güzellikleri bir süreliğine kafadan siliyor. 
3-4 saatte şehirler değiştirirken, aynı vakitte birkaç semt aşabiliyorsun ancak. 

    Ufak tefek serzenişlerim oldu fakat böylesi turların enteresan bir yanı oluyor ki bu da farklı farklı insanlar tanımak. Bir otobüs dolusu birbirini daha önce görmemiş insan bir süre birbirine katlanıyor mu  desem? Kaynaşıyor mu desem? Tanıdıkça şaşırıyor mu desem? Ne desem bilemedim. Annemle yolculuğumuz arkamızdaki arkadaşların hallerine mecburen tanık olmakla geçti. Dönüşte annem uyuyunca asıl atraksiyona ben şahit oldum. 3 kadın arkadaş olarak geziye katılan koltuk komşularımız devamlı surette hiç sakınmadan konuşarak özel hayatlarını iyice öğrenmemize sebep oldular. Özellikle kulak kabartmadım. Hatta kitap okumaya çalıştım ama ne mümkün. Bağıra çağıra konuşup rahatsız ediyor değiller ancak sakınmıyorlar da ve koridorun diğer tarafındaki arkadaşlarıyla da sohbet ettikleri için her şey duyuluyor. Bu arkadaşlarımız efendim, Safranbolu'da konakladığımızda biz yorgunluktan yattığımız yeri bilmezken gece dışarı çıkmışlar. Çıkabilirler, gayet doğal. İlginç olan şuydu ki bir tanesi o gece sevgili yapmış. Ertesi gün bizim otobüs önde, adamın ve arkadaşlarının arabası arkada yolculuk ettik. Molada buluştu sevenler, İstanbul'da da devamı gelecekti. Dönüşte tüm yol boyu kadının nasıl aşık olduğunu, kadınlardan birinin bu durumu onaylamayışını ve itirazını, diğerinin destek oluşunu dinledim. Sevgililer yazışıp durdular yol boyu ve kadın hepsini ara ara sesli şekilde okudu arkadaşlarına. Dediğine göre ihtiyacı varmış böyle bir heyecana. Olan biteni ben rahat rahat duyduğuma göre arkadakiler vs. bir çok insan duydu bunları. İlginçti. Çok ilginçti. Ve sevgili yapan kadıncağız evliydi. Arada çocuğuyla, eşiyle konuştular.  Kim nasıl yaşarsa yaşasın beni ilgilendirmiyor. Yolculuk boyunca ulu orta konuşmalarını tuhaf buldum sadece. Yoksa her şey insanlar için. O kadar roman, hikaye boşa yazılmıyor. Filmler nereden alıyorlar konularını? 
İnsanları gözlemlemek istiyorsan arada böylesi kalabalıklara da karışacaksın demek ki.











21 yorum:

  1. Benim oraları gezdin desene:)) Ezbere bilirim nerdeyse.

    Şu otobüsteki sevgili muhabbeti de ilginçmiş yalnız:))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hep aklımdaydın zaten Semi...
      İlginçti ya sorma:)

      Sil
  2. Ah,hemen oralara bir tur ayarlamalıyım dedim kendi kendime :) Safranbolu'da kardeşim askerlik yapmıştı, yemin törenine gitmiştim. Ama kırk günlük bebek ve üç buçuk yaşındaki kıskançlığın doruklarındaki bir çocukla olunca pek bir şey anlayamamıştım tabi :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. O zaman bir de şimdi gezin Handan:) Karadeniz şahane ama değil mi?

      Sil
  3. Tek kelimeyle muhteşem bir yermiş. Hele kanyona bayıldım. Çok teşekkürler Sezer'ciğim, eline sağlık...böyle bir yerde evim olsun 1 milyon borcum olsun diyeceğim neredeyse:))
    Sevgiler

    YanıtlaSil
  4. Birkaç arayla aynı turu yapmışız. Rehber de çok etkili bu turlarda, artık turun söylediği hiçbir yerde yemek yemeyip, boş zaman verildiği anda gruptan uzaklaşarak turun eksikliklerini kapatıyoruz biz de alıştık:) Özellikle uzun turlarda turdaki insanlar saçma bir şekilde muhabbet kurmak için hayatınızla ilgili soru sorup her şeyi irdelemeye, kendileriyle ilgili zerre merak etmediğim şeyler anlatmaya başlıyorlar. Bir gecelik turlarda doğru dürüst muhatap olmamaya çalışarak bundan biraz kurtulabiliyoruz. Normalde rota karışık değilse araba kiralanmadan gezilebiliyorsa turla gitmem ama uğraşmayalım diyip yazın gittiğimiz 1 haftalık etsyle balkan turundan sonra asla uzun tura gitmem dedim, o kadar illallah ettirdiler turdakiler. En güzeli bireysel geziler*-*

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Uzun tura annem gitmişti. Mikrofon veriyorlarmış herkesin eline kendini tanıt, fıkra vs.anlat diye:) Hayatta bana gelmez o şarkı türkü durumları:) Kısa turlar bir nebze daha çekilebilir bence de. Bu bize tecrübe oldu bir daha katılırsam daha serbest takılırım diye düşünüyorum.

      Sil
  5. Buraları gezdim ve çok sevdim. Manzaralar, tarihi evler harika. Memleketimiz çok güzel güzel de...insanlar ne hale getirdi...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok güzel sahiden. Ama dediğin gibi kıymet de bilmek lazım Ebru:(

      Sil
  6. Eksik yerlerimi tamamladım sayende, nasıl da güzel anlatmışsın...
    Tekrar hatırladım gittiğim yerleri...
    Ne güzel olur o arastalarda sakin sakin gezmek dimi...

    Turlarda bende grup dışına çıkmayı seviyorum çoğunlukla, kalablıktan ne yediğimi anlıyorum ne içtiğimi... Birde millet sağa doğru gezmeye başlıyorsa ben ters istikamete gidiyorum. Dolayısıyla aynı yerleri farklı zamanlarda gezdiğimizden dolayı biraz daha rahat ediyorum ;)

    Kalabalığa karışmayı seviyorum ama bu kadar aleniyeti de sevmiyorum :))

    Bu arada senden ne kadar güzel bir rehber olacağını düşündüm bu yazıyı okurken, ne dersin belki de başlarsın böyle bir deneyime ;)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Eksiği çok aslında bu gezinin ama buna da şükür:)
      Çok teşekkür ediyorum güzel sözlerin için canım Şebnemcim. Rehberliğe gelince...Yazarken daha iyi anlatıyorum galiba gezileri, tekrar tekrar yaşıyorum:)

      Sil
  7. Safranbolu'yu da bu güzergahı da görmeyenlerdenim, yanılıyorsunuz efenim:)
    Beypazarı'nı görmüştüm. Oranın evleri Safranbolu'dakilerden sonra 2. sırada deniyor ama ilgisi yok bence. Bunlar harika.
    Eh, o kadar güzel gezdim ki sayenizde gitmeye gerek yok artık dermişim:) Ama öyle oldu şu an. Turla gezmek mi avantaj bireysel mi daha iyi bilemedim. Rehber eşliğinde olması bir güzellik aslında. Konya okul gezimizde girdiğimiz bir kebapçıda buz gibi gelmişti tabaklarımız. Bir de şişirmişler aceleden. İğrençti açıkçası. Kimse yiyemedi, bırakıp çıkmıştık öylece, hiç unutmam. Yeme içme açısından turlar kalabalıklar dezavantaj, kesin...
    Cam terasa asla çıkamazdım ben. Tebrik ederim:)
    Ve kocaman bir de teşekkür ederim bu güzel ve kapsamlı post için, emek için...
    Sevgiler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Daha kolay ulaşılabilir olduğu için gitmemişsinizdir benim gibi. Sıra gelmemiştir. Bizim gezi eksik oldu, görülecek daha çok yeri var, bir ara uğrayın bence:)
      Beypazarı'nı gördüm. Orası da güzel ama Safranbolu'yla ilgisi yok bana kalırsa. İyi fotoğraf ćekemedim. Yoksa inanın evler, sokaklar şahane.
      Biz de okulla Kapadokya'ya gitmistik. Devamlı sigara ve kahve molası verdiriyordu bazı veliler. Kalabalıkta zor hakikaten. Teşekür ediyorum Zeugma.

      Sil
  8. Siz anlatin, biz okuyalim. Ben cok seviyorum boyle guzel gezi anlatimlarini.
    Cok tesekkurler. Yine bilgilendik, keyiflendik ve heveslendik :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Nazik sözleriniz için çok teşekkür ediyorum Tülin Hanım. Benden sonra gidenler "aman bu da ne kadar övmüştü, o kadar da değil" demiyorlardır inşallah:))) Fakat gerçekten ilk defa gördüğüm her yerden keyif alıyorum.
      Sevgiler...

      Sil
  9. Henüz bende gitmedim oralara.Sırada ama artık bu havalarda gitmeyi düşünmüyorum,kısmet bahara :) Sizin yazınızda bana ön tanıtım oldu, iyi de oldu.Gidersem turla giderim çünkü otelin, lokantaların, gezilecek yerlerin ayarlanması hoşuma gidiyor,bir de rehber var daha ne olsun.sevgiler..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Benden de sevgiler... Gönlünüzce bir gezi olur umarım.

      Sil
  10. Ne güzel fotoğraflar çekmişsiniz, harika bir gezi olmuş.Yazınızı okuyunca oralara bi daha gitmek istedim :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sadece telefonla çekiyorum,en iyilerini eklemeye çalışıyorum.Çok iyi değiller aslında ama olsun:) Çok teşekkürler.

      Sil
  11. ayy ya hiç görmediğim bi yer iyi aklıma getirdin bi gitsem artıkın :)

    YanıtlaSil

Yorumu olan?