21 Eylül 2021 Salı

BİR RESSAM, BİR RESİM (27)

 EDGAR DEGAS (1834 - 1917) - BALE SINIFI 


    Bir önceki paylaşımda, Rusya'da 1800'lü yıllarda eğitimden uzak kalan bir çocuğun betimlenmesi üzerine lâflamıştık. Henüz okuduğum "On Dört Yaşındaki Küçük Dansçı" kitabı bunun üzerine öyle bir denk geldi ve paylaşım isteği yarattı ki bu yazıya "O sırada Avrupa'da" başlığı atsam yeridir. Bu kez aynı yılların Avrupa'sında, Edgar Degas'nın tablolarındayız. Paris Operası'nda sahne alan balerinlerin ressamı o. Bu yazı için seçtiğim resme bir bakın! Küçük kızların zarif giysiler içinde bale çalıştığı bir stüdyoyu gösteriyor. Akıllara ilk anda sanatı, tazeliği, zarafeti getiriyor. Ancak işler pek öyle değil. Görünen güzelliğin ardında erken yaşta heba olmaya mahkûm hayatların izi var. 
    19.yy.'da Fransa'da alt sınıfa mensup erkek çocukları beden gücü gerektiren işlerde çalışırken, kız çocukları için en geçerli para kazanma yollarından biri Paris Operası'nda dansçı olmaktı. Opera, altı yaşından itibaren kızları işe alırdı. Altı ile on üç yaş arası çocuklar için ilköğretimi zorunlu kılan Ferry yasaları 1881-1882 tarihlerinde yürürlüğe girecekti ancak öyle olsa bile dansçı kızlar bundan muaftı. Onlar için ilk eğitim 1919'da zorunlu hale gelecekti. Çamaşırcılık, ütücülük, satıcılık gibi işlerle karınlarını doyurmaya çalışan anneler kızlarını erken yaşta Opera'ya dahil etmeye çalışırlardı. Kabul gören küçük kızlar oldukça az bir paraya yıllarca zorlu çalışma temposuna ayak uydurmaya çalışır ve ancak on üç, on dört yaşlarında sahne almaya başlarlardı. Bu küçük kızlara "Fare" denirdi. Sebebini tahmin edersiniz. Çünkü çok küçükler ve dans etmediklerinde oyun için koşuşturup duruyorlar. Bu kızlara lâyık görülen bir başka isim de "Yürüyüşçü"dür. Yürüyüşçü kelimesi onların sokaklara düşeceğini imâ eder. Gerçekten öyledir de. Kızların pek azı dansçılık kariyerinde ilerler. Belki eğitmen bile olur. Ancak hatırı sayılır bir kısmı sokaklara düşecektir, şanslıysa (!) bir zenginin metresi olabilir. Daha önce on bir olan cinsel erişkinlik yaşının, 1863'te on üç olarak belirlendiğini dikkate alırsak kız çocuklarının ne kadar erken yaşta zor durumlarla karşılaşmış olabileceğini düşünmek zor değil. Babalarının genelde ortalıkta olmadığı küçük kızlar anneleri eliyle yönlendirilirler bu yola. Geçinmek zorundadırlar, hayatta kalmak zorundadırlar. Hem az da olsa bir umut vardır. Belki kızları aradan sıyrılıp ünlü bir dansçı olacak ve sınıf atlayacaktır. Camille Laurens'ın "On Dört Yaşındaki Küçük Dansçı"da Theophile Gautier'den alıntıladığına göre "Bütün köle pazarları Osmanlı'da değildir ya". Annelerin kızları adına bugün bize oldukça dehşet verici görünen çabalarını tüm açıklığıyla anlatan Gautier, şunu da ekler: " 'Bir gün mutlu olduğunda anneni unutmayacaksın' cümlesi, opera kulislerinde en çok duyulan cümledir". 
    Degas'nın bu yazıya görsel oluşturan tablosunda dansçı kızların çalıştığı bir sınıf görmekteyiz. Yaşları çok küçük değil gibi. Sahneye çıkma yaşına yaklaşmışlar sanırım. Durumun çarpıcılığını belirtmek açısından yazmak zorunda kaldığım için utanç duyuyorum ancak bu kızlar "yaşlı fareler". Koca koca insanların ne yazık ki 13 yaşına erişen dansçı kızlara taktıkları bir başka lâkap bu. Figürlerin dizilimiyle diyagonal şekilde ikiye bölünmüş resmin sol üst kısmındaki dansçılar bir ayna önünde çalışmayı sürdürürken, sağ kısımdaki dansçıların sıralarını beklediklerini görmekteyiz. Bekleyen kızların hemen önündeki dans eğitmeni dilerim çok sert değildir. Bana kalırsa bu resimde dikkatleri çekmesi istenen figür, ön planda gazete okurken gördüğümüz kadın. İlk anda sol üst köşedeki dansçılara uzanan bakışlar bir noktada ister istemez kadına kayıyor. Üstelik giysisi diğer figürlerin giysilerinden daha net fırça darbeleriyle oluşturulmuş. Giysinin deseni, kumaş kıvrımları, yakanın dantel dokusu, şapkanın tüyleri, kızların kıyafetlerinin uçucu çizgilerine zıt. Gençlerin dinamikliği ile yetişkin kadının ve eğitmenin statik duruşları da zıtlık oluşturmakta. Bu kadın kızlardan birinin annesi olsa gerek. Rahat davranan anneler olduğu gibi kızını asla yalnız bırakmayan anneler olduğu da biliniyor. Örneğin Degas'ya meşhur "On Dört Yaşındaki Küçük Dansçı" heykeli için modellik eden Marie Genevieve Van Goethem'in annesi de onu yalnız bırakmak istememiş. İlk günlerde yan odada beklemiş kızını. Ancak Degas'ya güvendikten sonra vazgeçmiş bu beklemeden. Marie de küçük farelerden biri. Hem dansçı, hem Degas'nın modeli. 
    Degas, Opera'nın her gösterisini izlermiş, hiçbir konseri kaçırmazmış. Bankacı babasının evde düzenlediği müzik geceleri sayesinde erken yaşta edindiği müzik zevkine sahipmiş. Müzisyen ve libretto yazarı arkadaşları sayesinde kulislere de girer olmuş. Dolayısıyla kızların çalışmalarını, sahne arkasındaki yaşamlarını, annelerin tutumlarını, kızlara alıcı gözle bakmak için operanın koridorlarını turlayan erkekleri, erkek hayranlar ile kızlarına gelecek çizmek isteyen anneler arasında arabuluculuk yapan ve neredeyse yarı resmi bir statüye sahip olan kadınları gözlemlemiş. Sahnedeki gösterileri zarafetle resimlediği gibi sahne arkasını da anlatmayı ihmâl etmemiş. Camille Laurens, Degas ve küçük modeli hakkında yazdığı kitabında sanatçının bu tutumunu sorgulamış. Evet, gösteri dünyası onun harekete duyduğu ilgiyi yansıtan; ışık, perspektif ve kompozisyon açısından çalışma imkânı sağlayan verimli bir alan. Ancak tüm bunların ötesinde o, küçük kızların karşılaştığı zorluklara da dikkat çekmek istiyor olabilir mi? Bu varsayım Empresyonist ressamlar (İzlenimciler) arasında sayılan ancak gözlerindeki rahatsızlık nedeniyle asla onlar gibi açık havada çalışmayan ve aslında pek de tercih etmeyen, onlar gibi kırlarda dolaşmak yerine başkentin bulvarlarında gezinen, akademik anlayışı kırmak isteyenlerden biri olarak "İzlenimciler" yerine "Uzlaşmazlar" tanımını öneren, özel hayatında da uzlaşmadan uzak bir huysuz olarak tanınan, alaycı, sanatı ve sanatçıyı üstün saymayan, "Ünlü ve tanınmış olmamayı tercih ederdim" diyen, asla maddi zorluk yaşamamış, hiç evlenmemiş Edgar Degas'yla bağdaşmayan bir durum gibi görünüyor sanki. Ancak hepimiz biliyoruz ki görünenin altında farklı gerçekler olabilir. Öyle ya da böyle onun bugün birçok müzede aslından dökülmüş haliyle yer alan 
On Dört Yaşındaki Dansçı Kız heykellerine ve sahne arkasındaki halleriyle de betimlediği balerinlere baktığımızda arkasındaki hikâyeleri düşünüyorsak ve sorguluyorsak, bu huysuz adama teşekkür etmemiz gerekir. 
    Bir önceki paylaşımda Asya'dan bir ressam, bu kez Avrupa'dan bir başkası. Nerede olursa olsun, hangi zamanda yaşanırsa yaşansın hayat bazıları için daha zor. Kırılamaz bir döngü içerisinde, yaşadığı zamanın şartlarına yenik düşüyor bazı çocuklar. Geçmişe bakıp küçümsediğimiz davranışlar şekil değiştirip günün hengâmesi içinde normalleşiyorlar. Bugün kanıksadığımız bazı davranışlar yıllar sonra ayıplanacak belki de. Bizim eskiye bakıp dehşet duyguları içinde anlam vermeye çalıştığımız gibi biz de yargılanacağız günü gelince. Genelinde insanlık sürekli yinelenen, şekil değiştiren ama özünde aynı olan bir döngüye dahil. Bari bireyselliğimizi kurtaralım. Akılla, mantıkla, vicdanla hareket edenlerden olalım. Belki böyle böyle değişir bir şeyler.  






   * Yazıya ilham ve bilgi kaynağı olan On Dört Yaşındaki Küçük Dansçı'yı ilgilisine tavsiye ederim. 
       Camille Laurens / YKY Yayınları
   * Degas İzlenimciler'in sergilerine katılmıştı. İzlenimcilerden sayılmıştı. Modernlik, anlık görüntülerin yakalanması gibi konularda benzer davranıyordu belki ama stüdyoda çalışması, gün ışığına bağlı kalmaması, desene önem vermesi gibi konularda ayrılıyordu. Burada tekrar İzlenimciler'i anlatmak istemedim. İzlenimciler için Bkz. Bir Ressam, Bir Resim (19) - Madam Monet ve Oğlu 
   * Bir önceki yazı: Bir Ressam, Bir Resim (26)
   




12 yorum:

  1. Offff çok çarpıcı. Aslında benim gözüm ilk olarak bekleyen anneye takılmıştı, onunla aynı konumda çocuklarım spor yaparken iç odada beklediğim ve birşeyler okuduğum çok olduğu için algım direkt onu seçti. Bale gerçekten zor bir spor, küçük kızlar çok meraklı oluyor, benim kızım da tabii ama ben 5-6 sene bale yapan bir anne olduğum için kızımı vaz geçirmek için herşeyi yapıyorum yalan yok :) Onun yerine dans etsin, hiphop mesela ya da modern jazz çok isterim.. Çünkü kızlara bir "güç" veriyor bu danslar, kendini ifade etme, kendin gibi olma şansı veriyor.. Bale ise ne bileyim tamamen estetik üzerine kurulu ve fazla disiplinli sanki kişiliği öldürecek derecede..
    Güçlü bir tablo gerçekten çok düşündürücü....

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de Orhun'u Aikido kursunda beklerdim:) Çok küçük yaşta değildi gerçi, beraber gidip gelmeyi, yürümeyi severdik. Beklerken spor salonunun altındaki kafede kitap okurdum:)
      Sıfır yetenek olarak bir eğitim yılı boyunca okuldaki bale kursuna gitmişliğim var:) Bence de modern dans türleri daha keyifli ve sportif, üstelik şimdiki çocuklar çok seviyorlar. Kızın bence baleden moderne kayacaktır, sanırım yaşla ilgili. Kuzenimin kızında aynısı oldu çünkü:)
      Bale hakikaten adanmışlık istiyor. Ancak bahsettiğim dönem ve mekândaki dansçılar için ön planda sadece sanat yok ne yazık ki. Neyse ki bugün durumlar daha değişik.
      Sevgiler Ceren... Ve teşekkürler...

      Sil
  2. Sevdiğim dönem, sevdiğim ressamlar, harika yazı! :)
    Bir de üstüne İş Sanat'tın You-Tube kanalındaki Şefin Mutfağı'nda Müzik ve Resim başlıklı bölümü dinleyince, orada da izlenimcilere denk gelince harika oldu. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Fırsat bulunca ben de izleyeyim o zaman:) Çok çok teşekkür ediyorum. Kocaman sevgiler...

      Sil
  3. Bu benlik bir tablo değil. Tüm bu gerçeklikleri bilmekle birlikte, yaş söz konusu olmaksızın üstelik ve üstelik hayatın her alanında... Ayrıca duvarımdaki bir tablonun bunu bana sürekli hatırlatmasını istemem. Mesele tablonun hüzün yansıtması değil ki bir öncesindeki de hüzündü. Ancak bundaki güçlünün güçsüze eziyeti. Ve ne yazık ki erkek egemen toplumlarda bunun bir çaresinin olamaması. İşte tam da bildiğimiz bu gerçeklikler ve çaresizlik nedeniyle evimde ve duvarımda sürekli bunu bana hatırlatan bir şey olsun istemem. Ama bir öğrenci olarak dersimi yine de dikkatlice takip ettim, ayrıca sanatçı sorumluluğunun gereğini yerine getiren ressamın duyarlı tavrının da farkındayım ve alkışladım.

    Eğitim güzel bir şey.:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Duvarında istememe konusunda tamamen haklısın. Örneğin Degas'nın "Waiting" isimli tablosu da bu konuları anlatır ve bence çok çok etkileyicidir. Çok severim fakat duvarıma asamam. Beni üzer. Ha başkası farklı düşünür o ayrı.
      Eğitim bitmez, öğrenmek, araştırmak güzel şey:) Az ya da çok ilgimin olduğu konularda sürekli öğrenmeye çalışıyorum ve aynı şekilde düşünen kişilerin çevremde olmasını seviyorum. Seçerek oluşturduğumuz blog dünyamız bunun için şahane bir ortam. Şevkimiz hiç kırılmasın.
      Tekrar teşekkür ediyorum, kocaman sevgiler...

      Sil
  4. küçük balerin kızların zor hayatları bana sanayi devriminde baca temizletilen küçük çocukları hatırlattı. nerede okuduğumu tam hatırlamıyorum ama bedenleri küçük olduğundan bacalara sokuşturulup çalıştırılıyorlarmış. o zamanlarda yaşamadığım için şükrediyorum.
    resimdeki kadın anne gibi gelmedi bana. kadını sevmedim. bence kursun sahibi, para kazanmak için orada, soğuk ve ilgisiz :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne yazık ki çocuklar ve kadınlar her zaman diliminde kolaylıkla sömürülen kesim. Bunun sona erdiğini görmek mümkün mü bilmem. Dilerim olur.
      Resimdeki kadının anne olduğunu kabul etmemek senin güzel yüreğini yansıtıyor. Ancak dönemi ve mekânı bilince bu pek mümkün değil gibi. O kadının kızlardan birinin annesi ya da eşlikçisi ya da kızlarla varlıklı erkekleri buluşturan aracılardan biri olması ihtimali çok daha kuvvetli. Şartlar diyelim...
      Çok teşekkür ediyorum, sevgiler benden...

      Sil
  5. hımm bale gibi zarif bir sporun böyle acımasız hikayesi varmış. günümüzün kore dizi ve film sektörü gibi yani, orası da çok acımasız, sürekli estetik yaptırıyorlar, bir anda şöhretleri gidebiliyor, büyük baskı var :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Devirler değişiyor, saçmalıklar bitmiyor. İllâ olacak.

      Sil
  6. Ne kadar üzücü 😞. Şimdi de çok büyük çabalar gerektiriyor balerin veya dansçı olmak ama bu yazdıkların gerçekten dehşet verici.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Öyle ne yazık ki. Bahsettiğim kitap daha ayrıntılı anlatıyor. Üzücü.

      Sil

Yorumu olan?