2015 yılında sosyal medyada ortaya çıkan bir tartışma vardı. Halâ ara ara karşımıza gelir. Bir kadın kızının düğününde giyeceği elbisenin fotoğrafını kızına ve damadına göndermiştir. Kızı elbiseyi sarı-beyaz renkte algılarken, damadı mavi-siyah olduğunu söyler.
Ben o zaman "Olur öyle, beyin bu!" deyip geçiştirdiğim duruma dair yorumları hiç okumamıştım. Kısa bir süre önce bitirdiğim "Sanatta ve Beyin Biliminde İndirgemecilik" isimli kitapta tekrar bu konuya rastlayınca hem ufacık bahsedeyim hem de kitabı tavsiye etmiş olayım istedim.
Renkleri algılama serüvenimiz insana dair en çok hayret ettiğim şeylerden biri. Tamamen ışıkla ilgili. Bir şeyin üzerine düşen ışık, dalga boyuna göre yansıyor ya da soğuruluyor, önce retinaya gönderiliyor, ardından beynimiz değerlendirmeyi yapıyor. Her rengin dalga boyu farklı. Mesela kırmızının dalga boyu maviden daha uzun. Beynin karar vermesinde, gelen ışığın şiddeti, yönü, miktarı ve daha önce kaydettiklerimiz önemli. Muazzam bir bilgisayar saydığımız beynimiz dümdüz algılasaydı şafak vaktinde rastladığımız bir yaprağı kırmızı görebilirdik. Ancak "Renk Sabitliği" denen duruma göre yaprağı yeşil görürüz çünkü beynimizin yaprağın asıl rengini algılamayı sürdürme özelliği vardır. Elbiseye dönecek olursak... Kitaptan anladığıma göre, iki fotoğrafı da baz aldığımızda elbiseyi aydınlatan ışık oldukça muğlak. Loş mu? Sarı ışık mı? Mavi ışık mı? Net değil. Bu nedenle "Bu muğlaklık, beynimizin belirli algısal kararları alırken bilinçdışı şekilde kargaşadan düzen yaratmasıyla birlikte, elbisenin rengine ilişkin olarak izleyicilerin de ulaştığı farklı yargıların sebebi". Aslında elbise mavi-siyahmış.
Fakat sarı-beyaz göründüğü fotoğrafa baktığımızda haddinden fazla ışıkla aydınlanmış olduğunu çözebiliriz. Fotoğraf çekimi sırasında fazla ışığa maruz kalan elbise normalde daha koyu olmalıdır. Bunu ilk anda bilinçli düşünmeyiz. Ancak beyni bu karara bilinçdışı ulaşmış olan insanlar, elbiseyi otomatik olarak mavi-siyah görürler. Muğlak durumda, farklı insanların farklı deneyimlerdeki beyinleri farklı yargılara ulaşırlar. (Tam şu noktada "Yani bazı insanlara ne desen boş" diyesim geliyor da her ne kadar bağlantılı olsa da şu an için gereksiz :) )
Elbisenin rengi konusu bende böylece netleşti. Madem konu açıldı, bir de şu bağlamayı yapabilirim.
Bazı resimlere baktığımızda "Ne var ki? Bunu ben de yapabilirim" diyoruz ya hani? İlk aklıma gelen Rothko gibi, Mondrian gibi sanatçıların resimleri örneğin... Basit gibi görünseler de bu tarz eserlerin renk konusunda, denge, ritm vs. konusunda defalarca tekrarlanan deneyimlere ve araştırmalara dayanan eserler olduğunu bilelim.
Bir renk bir diğer renkle yan yana geldiğinde kendinden ne alır, ne verir? İzleyicide biyolojik ya da psikolojik ne gibi etkileşimler yaratır? Işığın farklı değerleri, farklı yansıması rengi nasıl değiştirir? Ve daha bir çok şey...
Yazının kaynağını oluşturan kitap tüm bunları bilimsel açıdan irdelemiş. Figüratif ya da soyut her iki tarzın beyinde farklı bölgeleri çalıştırması, bir eserden alınan hazzın her bir izleyicide farklı olabileceği gibi konular mevcut. Bilimdeki indirgemeci, yani basite inerek sorunu çözmek durumu ile soyut eserler üreten sanatçılar arasında bağ kurulmuş. Meraklısına tavsiye ederim. Eğer soyut sanatı sevmiyorum diyenlerdenseniz, kitabın sonunda fikrinizin yumuşayacağına inanıyorum:)
Kitabın içeriğine dair ilginç bir örnek daha vererek yazıyı tamamlamak isterim. Yukarıda fotoğrafı görülen kitap kapağındaki resim Chuck Close'a ait. Close, prosopagnoziden, yani yüz körlüğünden muzdaripmiş. Yüzlerin yüz olduğunu anlıyor ama birinin yüzüne baktığında onu tanıyamıyormuş. Yüzlerin 3 boyutluluğunu ayırt etmekte güçlük çekiyormuş. Yüz körlüğü sorununu portre resmetme arzusuyla uzlaştırıp yeni, indirgemeci-sentezci bir teknik geliştirmiş. Buna göre önce modelinin büyük formatlı Polaroid bir fotoğrafını çekip, ardından fotoğrafın üzerine yarı saydam bir levha sermiş ve bu levhayı küçük küplere bölmüş. Küplerin her birini ayrı tarzda süslemiş, son adımda bunları tuvale aktarmış.
Eric R.Kandel'ın kitabı Koç Üniversitesi Yayınları basımı. Yaz başında Beyoğlu'ndaki küçük mağazalarından almıştım. Bunu ve birkaç şahane konulu kitabı daha... Öğrendiklerime minnettarım. Beyin bilgisayar dedik; alır, saklar, analiz eder, harekete geçer dedik fakat unutmayalım ki onu doğru deneyimlerle beslemesi gereken bizleriz.
Güzel rastlantı oldu, ben de Tübitak'ın benzer konulu bir kitabını almıştım, yakında başlayacağım. Bir mühendis ve yazar olarak ( ayrıca resimsever) ışık ve renk olayının bütününü irdelem zamanım çoktan gelmişti:) Kitabı da not aldım, teşekkürler.
YanıtlaSilBen çok teşekkür ediyorum:) Keyifli okumalar, sevgiler...
SilBöyle eğitici, bilgilendirici paylaşımları çok seviyorum. Tanıdığım sanatla ilgili arkadaşları da haberdar etmeyi düşündüm. Özellikle okurken, yazarken tam başımızın üstündeki beyaz ışık yayan lâmbaların çok rahatsız edici olduğu söylenir. Kenarlardan yayılan sarı ışığın gözler için daha dinlendirici olduğu belirtilir. Gece lâmbaları da tepedeki avizelerden daha uygun geliyor bize.
YanıtlaSilBugünlerde algıda seçicilik konusunun en belirgin örneklerini yaşıyoruz. Göz ve görme ile ilgili her şey dikkatimizi çekiyor.
İyi bir okuyucu olan eşimin maalesef iki gözünde de sarı nokta kanaması oldu. Göze yapılan iğneler tedavi edici değil. Daha sonra, edindiğimiz bilgileri paylaşmak istiyorum. Önerdiğiniz kitabı mutlaka alacağım.
Detaylı açıklamalarınız için çok teşekkürler.
Güzel yorumlarınız için çok teşekkür ediyorum Makbule Hocam.
SilGörme eylemi çok ilginç geliyor bana. Yaşla birlikte gözlerde çıkan, çıkacak olan sorunlar çok endişe verici. Neyse ki gün geçtikçe bu konularda teknoloji ilerliyor. Eşinize şifalar diliyorum. Umarım daha iyi olur. Verdiğiniz bilgileri okuyacağım.
Tekrar teşekkürler, sevgiler...
Merhabalar.
YanıtlaSilGörme konusunda benim en çok merak ettiğim, biz insanlar acaba baktığımız nesneyi hep aynı şeyleri ile mi görüyoruz, yoksa, az da olsa farklı şeyler mi görüyoruz? Resim, ışık ve renkler üzerinde gerçekten beynimizi beslememiz gerekiyor., bu tespite katılıyorum.
Çok güzel bir konu ve paylaşımdı. Kaleminize, emeğinize ve gönlünüze sağlıklar dilerim.
Selam ve saygılarımla birlikte sağlıklı ve esen kalın.
Çok bilgim yok ama okuduğum, dinlediğim, izlediğim birçok şeye dayanarak, bazen "Gerçek ne ki? Herkes farklı görüyor, farklı hatırlıyor, farklı algılıyor zaten. Demek ki bu hayatta çok da kasmamak lâzım" diyorum:) Beyin çok enteresan bir organ.
SilÇok teşekkürler Recep Bey. Sevgiler...
Chuck Close'un rahatsızlığı ne kadar ilginç ve kendisi bununla ne kadar ilginç bir yöntemle savaşmış ve bir yol bulmuş, bravo.
YanıtlaSilDezavantajı avantaja çevirmek:) Bayılırım böyle insanlara.
SilKitap içeriği ile verdiğiniz bilgiler için teşekkürler. Oldukça ilgi çekici bir konu yüz körlüğü.
YanıtlaSilBilgisayarıma yeni bir kitap tanıtımı ve ilginç konu eklendi sayenizde :)
Sevgiler,
Ben çok teşekkür ediyorum Sezer Hanım. Keyifli okumalar:)
SilSevgiler...
Her zamanki gibi yine güzel bir yazi. Bir gün ben de "ne var ki, bunu bende yapabilirim" demistim Rothko nun eserlerini gördügümde. Elimde iki yildir üzerine calistigim Rothko tarzi resim bitmiyor, bitemiyor. Gercekten hic kolay degil.
YanıtlaSilNe güzel! Bitince bizimle de paylaşsan ne iyi olur!
SilTeşekkür ediyorum Berfin, kocaman sevgiler... :)
Ben ben de internette böyle paylaşımlar görüyorum Gerçekten çok ilginç bir konuya parmak basmışsınız. Insan inanamıyor ama gerçek.
YanıtlaSilBeyin, henüz tam çözülmemiş muhteşem bir organ. İnanamamazlığımız o yüzden:)
YanıtlaSilTeşekkür ediyorum...
iyi bilgiydi saol :) kitabı duymadımdı olur piku, okunur :)
YanıtlaSilMerhabalar.
YanıtlaSilSayfanızı ziyaret ettim ve merak ettiğim için bu paylaşımınızı tekrar okudum. Malum ışıkları iyi kullandığımızda güzel fotoğraflar çekebiliyoruz. Bu nedenle ben bir şeye bakarken, ışığı mümkün olduğu kadar doğru açıdan ve doğru yerden kullanmaya gayret ediyorum. Tabi ne kadar doğru yapabiliyorum, o da tartışılır.
Selam ve saygılarımla.