Oh be! Nihayet bir "Bugünlerde" yazısı için oturdum bilgisayarın başına. Canım bir süredir hiçbir şey yapmak istemiyordu. Mental açıdan ağustos ayı o kadar berbat geçti ki anlatamam. Öyle büyük bir durum da yok çok şükür ama işte hepimizde olan, ufak tefek şeylerin birikimleriyle coşan, çevrende olup biten her şeyden etkilendiğin bir dönem... Mental diyorum ancak şimdi aklıma geldi, fiziksel bir durum da vardı. Grip gibi bir şey oldum, iki hafta süründüm. Covid'in yeni varyantı "Eris" olduğunu düşünüyorum. Şöyle ki eşim İngiltere'ye gitmişti. O sıra yeni varyant İngiltere'de coşmuştu. Güya bizde henüz görülmemişti. "Oradan virüsü kapıp gelmezse ben de bir şey bilmiyorum" dedim. Çünkü mümkün değil dikkat etmiyor ve benim abarttığımı düşünüyor. Nitekim İngiltere'den geldiğinin 4.günü hasta oldu, ondan 3 gün sonra da ben oldum. Onun pek sürmedi, ben 2 hafta halsizlikten kırıldım. Neden test yaptırmadınız diyeceksiniz. Vallahi çıkamadım, üşendim. İkimiz de kendi gidişatımıza uygun sürelerde kimseyle görüşmedik. Yani bence "Türkiye'de yok" denen zamanda da vardı. Yurt dışı gidiş gelişler bol bol işlediğine göre olmaması mümkün mü? Belirtilerine baktım, hepsini istisnasız yaşadığımı anladım. Merak etmeyin çok kötü yapmıyor:) Benim stresli günlerime ve bağışıklığımın düşük olduğu bir zamana denk geldiği için sarstığını düşünüyorum. Önümüz sonbahar. Herkes kendince ufak tefek önlemler alırsa sorun olmayacaktır.
Fiziksel ve mental olarak biraz kendime geldiğimde ufak bir Kıbrıs gezisi ayarladık. Dün döndük. Daha önce Kıbrıs'a gitmemiştim. Ama 32 sene önce, benden önce mektuplarım Kıbrıs'a gitmişti:) Eşim orada askerlik yaptı ve biz çok erken yaşta tanıştığımız için onun askerliğine de denk gelmiş oldum. O zaman cep telefonu yok, normal telefon sıkıntılı. E ben de yazmayı seviyorum. Deli gibi mektup yazardım. Hepsi duruyor. Benim mektuplar koca bir torba dolusu. Asker Bey'in gönderdikleri ise şöyle bir tutam:) Hiç unutmam, postanedeki adamla tanıdık olmuştuk. Kıbrıs cephesinde ise -biliyorsunuz asker mektupları okunur- benden gelenleri bir süre sonra okumadan vermeye başlamışlardı. Diğer askerleri bunalıma sokmuşluğum da vardır. Ne yapsın çocukcağızlar? "Senin sevgilin ne güzel mektup gönderiyor, benimkinden ses yok" diyorlarmış. Seneler sonra asker arkadaşlarından tanıdığım olduğunda da söylemişlerdi. Çok sevgiden değil de yazmayı çok sevdiğim için oldu bunlar:) Günlük tutar gibi yazıyordum, tanıdıklardan haber veriyordum, bol dedikodu yapıyordum. Velhasılı Kıbrıs'ın bende böyle bir anısı var. Fakat eşim orada 15 ay kaldığı için sonrasında pek gitmek istememişti. Ben de görmek istiyordum.
Orhun bir süredir yaşadığı İngiltere'den dönünce "Denizi özlemişsindir, Kıbrıs'a gidelim mi?" dedim, babamızı bırakıp gittik. O yine istemedi ne yapayım? Fakat bir de benimle gezmesi gerektiğinin bilincinde:) Uygun bir zamanda onu da yaparız umarım. Kıbrıs'a -aslında sadece Girne'ye- ayırdığımız birkaç günün yazısını ayrıca yazarım. Şu an benim için özel hâllerini aktarmış oldum. Bu daha samimi bir yazı. Diğeri seyahat yazısı olur.
Orhun demişken... Yavrucuğum biraz daha erken döndü çünkü en yakın arkadaşı, kardeş yerine koyduğu arkadaşı evlendi. Bizimki de gruplarından 2 arkadaşı ile birlikte nikah şahidi oldu:) Çok duygulandım.
Çünkü Doğa bizim ikinci oğlumuz gibi. İlkokuldan beri süren bir dostluk. Benim uçuk oğlumu dengeleyen, en zor zamanlarında yanında olan bir arkadaş. 25 yaşın evlenmek için çok erken olduğunu düşünsem de herkesin kendi hikâyesi olduğuna inandığım için işlerin her kişide ayrı işleyebileceğini biliyorum. Ve evlatlarımıza güzel hayatlar diliyorum.
Fotoğraflarını eklememe bir şey demezler. Şuraya mutlu bir çift ve halinden memnun bir nikâh şahidi bırakayım. Az daha şahitlik edemeyecek olsa da...:) Şöyle ki nikâh kıyılacağı zaman gelin ve damat geldi, nikâh memuru geldi ama şahitler ortada yoktu. "Şahitler nerede" diye bir dalgalanma oldu. Önce iki şahit elleri ceplerinde gülerek sohbet ede ede dışarıdan bahçeye girdiler. Herkesin onlara baktığını anlayınca panikleyip koşturdular. Ama diğer şahit, yani Orhun yine yoktu. İçeri girerken "Ben bir ellerimi yıkayayım" diye diğerlerinden ayrılmış. Damat "Orhun nerede?" diye seslenince diğer arkadaşları da "Orhun! Orhun!" demeye başladılar. Biz o sırada telefonla arıyoruz. Derken Orhun da sallana sallana geldi. Gözünde güneş gözlükleri. Sessizlikte "Koş! Gözlüklerini de çıkar!" diye bağırdım. Gözlükleri hiç tanımadığı bir masaya attı. Nikah memuru o sıra sanırım "Nasıl şahitler bunlar" demiş ama kusura bakmayacak. 25 yaşındaki gençlerin şahitliği böyle oluyor:) Dışarıda sohbet ediyorlarmış ve aslında tam onlara söylenen dakikada görev başındaydılar. Törenin birkaç dakika önce başlaması dengelerini bozdu:) Hadi Orhun biraz değişiktir ama grubun diğerleri gerçekten son derece aklı başında çocuklar. Yine de gençler. Hayatın başındalar. "Oğlum yine kendinden söz ettirmeyi başardın" dedim. Bir süre herkes susmuştu ve "Orhun? Orhun?" sesleri işitilmişti yalnızca. Bu sallana sallana ortaya çıktı. İnanın onu tanıyanlar için normal bir durum. Şimdi uzun uzun anlatamam ama o kadar farklı bir tip ki ve kendini her haliyle kabul ettirip sevdirmişliği var ki ne desem bilemiyorum. Hayatımıza renk katıyor diyelim:) Gelinimizin annesi bir ara "Meşhur Orhun sen misin? Tanışmak istiyordum" demiş. O günkü geç kalmışlığına değil, genel anlatılanlara istinaden. Orhun'da ise hep bir "Niye ki? Ne yapıyorum ki?" kafası. Ama çok tatlıdır, baldır:) Hepsinin yolu, bahtı açık olsun.
Çoğunlukla kabuğuma çekildiğim günlerde beni ister istemez hareketlendiren etkinliklere gelecek olursak... Bunlardan biri Kalyon Kültür'deki "Yeni Bir Dünyayı Hayal Edenler" sergisiydi.
Kuratörlüğünü can dostum, sırdaşım, başarılı sanat yönetmeni, en güzel sohbetlerimin baş kişisi Aslı Bora'nın yaptığı sergiyi 15 Ekim tarihine kadar gezebilirsiniz. "İyilik İçin Sanat Derneği" işbirliğiyle düzenlenen sergiyi ziyaret ederek genç sanatçılarla tanışmış olacağınızı belirtmek isterim.
Nişantaşı'ndaki Kalyon Kültür Merkezi'nin yer aldığı bina, geçmiş dönemde Taş Konak ismiyle biliniyormuş. Gençler belki çıkaramaz ama akranlarımın hemen tanıyacağı, Kemâni Sarkis Efendi'nin bestelediği "Kimseye etmem şikâyet" şarkısının şairi İhsan Raif Hanım da bu konakta yaşamış. Güncel sanat ve tarihin harmanlandığı mekânları seviyorum. İlgilisine tavsiye ederim.
Son zamanlarda beni sevindiren bir başka hareket, Beylikdüzü Belediyesi'nin senelerdir "Barış ve Sevgi Buluşmaları" başlığı altında düzenlediği, 30 Ağustos haftası boyunca konserden söyleşilere birçok etkinliği barındıran, geleneksel sahaf festivalinin de yer aldığı günlerdi. 30 Ağustos yürüyüşüne katıldım, stant açan sahaflardan kitaplar aldım. Hattâ kitaplarımı da ekleyeyim.
Eve gelip de her birini tekrar incelediğimde, farkında olmadan kadın yazarlara ve kadınlarla ilgili konulara yöneldiğimi anladım. Seçimlerim biraz bilinçli, çokça tesadüfiydi. Şöyle ki üniversitede Uygarlık Tarihi hocamızın ısrarla okuttuğu Louis Althusser'in karısını boğarak öldürdüğünü, bu sırada bilincini yitirmiş olduğunu söylediğini henüz birkaç gün önce öğrenmiştim. Ve sahafta gördüğüm "Gelecek Uzun Sürer", yazarın karısı Helene ile ilgiliydi. Hemen aldım. Yine kısa bir zaman önce Hitler'e hayran olan kadınların, onun uğrunda çocukları dahil her şeyi feda eden kadınların psikolojisini sorgulamıştım. "Hitler'in Şirret Kadınları"na rastlayınca onu da aldım. Nilay Örnek'in podcast serisinde Feride Çiçekoğlu'nu dinlemiştim, "Suyun Öte Yanı"nı görünce o dinleti aklıma geldi ve kitabı aldım. Sanırım dönemsel bir çağrışımla Oya Baydar'a yöneldim ve "Aşktan ve Devrimden Konuşuyorduk" kitabını satın aldım. Zeynep Göğüş "Oğluma Avrupa Mektupları" derken bir başka kadın yazara, Doris Lessing'e yöneldim. Feminist yazar olarak betimlenen Lessing'ten "Son Aydınlık Yaz"ı okumuştum ve bu kitabın kadınların gerçek sorunlarına dokunmadığını düşünmüştüm. Fakat madem ki feminist yazar olarak nitelendiriliyor ve seviliyordu, belki de ben onu eksik değerlendirmiştim. Tek kitapla yorum yapmak doğru olmazdı. Sahafta otobiyografik kitabı "Tenimin Altında"yı görünce, yazarı tanımak adına kayıtsız kalamadım. Verimli bir sahaf alışverişi oldu. Öyle bir denk geldi ki hepsini aşağı yukarı 20 dakika içinde hevesle toparladım. Planlamadığım halde yöneldiğim tüm bu kadın yazarlardan ve kadınlara dair konulardan bağımsız iki kitaptan "Melankoli"yi sırf konuya olan ilgimden dolayı satın aldım. Vedat Türkali'nin ilk romanı "Bir Gün Tek Başına" ise kapak resmi ile dikkatimi çekti.
Resme bayıldım. Kimin işi olduğunu anlamak için iç tarafa baktım ancak sanatçının isminin olmadığını fark ettim. Yine de etkileyici kapak tasarımı olan, 1980 basımlı bir romana sahip olduğum için mutluyum. Kitap kapaklarının yapay zekayla oluşturulduğu günümüzde insan ürünü tasarımlar daha çok dikkatimi çeker oldu.
İşte böyle... Bugünlerde daha iyiyim. Halbuki sonbaharda melankolik olunur, ben yaz mevsiminin yarısını böyle geçirdim. Hiçbir şey yapmadan, hareket bile etmeden tüketmek istediğim günler oldu. Şimdi enerjimi ve hevesimi toplamaya başladığımı hissettiğimden, umuyorum ki buraya daha fazla yazı gireceğim. Bir önceki Sakız Adası yazısına çok güzel yorumlar geldi. Mutlu oldum. O yazıyı tam bir ayda dura kalka yazmıştım. Fakat adayı o kadar sevdim ki ne kadar yavaş gitsem de, kendimi zorlayarak bilgisayar başına otursam da enerjim gibi yavan bir yazı çıkmadı ortaya. Demek ki bazen adım atmak, zorlamak gerekiyor. Yazıdan sonra gaza geldim ve Sakız'da çektiğim az sayıdaki videoyu ve fotoğrafları Orhun'a verip benim için kısa bir video hazırlamasını istedim. Önce haklı olarak bir miktar isyan etti. "Zaten az video var, onları da bir dikey bir yatay çekmişsin" dedi, "Videolarda sen yoksun, hep babamı çekmişsin" dedi, "Sadece fotoğraf koyarsak o powerpoint sunum olur" dedi:) Olduğu kadarıyla yap dedim. Benim kalitesi düşük fotoğraflarım ve minik tuhaf videolarımla yine de hoş bir şey çıkardı ortaya:) YouTube Shorts hesabıma ilk video olarak ekledim. Arada yine kısa kısa videolar eklemeyi düşünüyorum. Bakalım, hevesim geçmez umarım. Şimdi de becerebilirsem yazının sonuna ekleyeceğim:) 42 saniyelik minik ama heves dolu videoma göz atmak isteyen olursa bir tık yeterli.
Şimdi buradan uzak kaldığım vakitlerde kimler neler yazmış okumaya gidiyorum. Görüşmek üzere efendim...
ay ne güzel yazmışsınız, keyifle okudum. okurken aklıma gelenler şöyle:
YanıtlaSilmektup yazmayı ben de çok severdim, almayı da. ablam mardindeyken her hafta yazar, tıpkı sizin eşinize yaptığınız gibi buradan dedikodular, kitap-müzik-tiyatro etkinlik haberleri ve daha bir sürü şey anlatırdım. eminim saklıyordur, aslında isteyip bakmak gerek. kimbilir neler anlattı üniversite şulesi?
orhun çok hoş bir şahit olmuş :) gençler de hep mutlu olsunlar
"kimseye etmem şikayet"i ne kadar severim. hatta dilime dolandı bile :) İhsan Raif Hanımın da hüzünlü bir hikayesi var bildiğim...
kitaplardan vedat türkali çarptı tabii beni. ennnn sevdiğim. bir yerinde, 60 ihtilali öncesi İÜ'deki zamanın iktidarına başkaldıran öğrencileri anlatırken babamı tariflediği bir iki cümle vardır. okuduğumdaki heyecanımı hâlâ hatırlarım...
kıbrıs ve anne-oğul tatili şahane olmuş. keyfiniz bol olsun :)
Eski mektuplara bakın bence bir ara:) Genç yaşlarının saflığını görmek keyifli oluyor:)
Silİhsan Raif Hanım'ın o evde yaşadığı üzüntüler varmış evet. Çok eskiden bir yerlerden biliyordum ben de.
Vedat Türkali'nin bu kitabında mı babanızdan bahsediliyor Şule? Şimdi daha da dikkatimi çekti.
Aslında okumak için geç kaldığım bir roman. İyi ki rastlamışım. Demek zaman bu zamanmış.
Kıbrıs seyahati keyifliydi vallahi. Orhun'la kafamız uyar, güzel gezeriz de çocuklar büyüyünce azalıyor tabii. Bulunca değerlendirmek lâzım:)
Çok teşekkür ediyorum, kocaman sevgiler benden...
Sezercim selam, özlemiştik seni. Sıkıntıların bitip gündelik hayatın hayhuyuna döndüğüne sevindim. Memleket halleri özelde derdin olmasa bile insanı çok yorup depresif hale getiriyor. Kıbrıs gezi yazını da merakla bekliyorum.
YanıtlaSil"Bir Gün Tek Başına"yı görünce bin "Ah!" dedim. Yıllar önce ben de bu baskıdan okumuştum, çok severim bunu ve "Mavi Karanlık"ı. Cem Yayınevi benim gençlik yıllarımda çok faaldi, o kadar çok eski baskı Cem vardır ki kitaplığımda, sanırım kapandı ya da el değiştirdi. Pek rastlamıyorum artık. Hatta tam tekmil Nazım Hikmet serim vardı ki üzerine titrerdim, 12 Eylül sonrasının korku ortamına kurban gitti. Neyse ki bir arkadaş YKY'den toplu baskısını hediye etti ama o seriyi hala gözüm arar kitaplıkta. Kapak resmi demişsin de, Erkal Yavi ya da Sait Maden yapardı Cem'in kapak tasarımlarını daha çok ama bu kapak Mehmet Sönmez'in çizgilerine benziyor. Yine de emin değilim. Sanat tarihi okumuş biri olarak sen daha iyi değerlendirirsin.
Orhun'un şahitlik olayına çok güldüm, çok yaşasın Orhun Bey, hep gülsün, güldürsün. Yeni evlilere de mutluluklar, bizim çağın gençleri gibi davranmışlar. Ben evlendiğimde 22, eşim de 25 yaşındaydı, kendimizi de pek olgun sanırdık. Oğlum o yaştayken neredeyse çocuk muamelesi yapardık da "Vay be!" derdim. Şimdiki aklım olsa 30 demeden imza atmazdım :))) Oğlumu 31 inde zor razı ettik evliliğe :))
Kalyon Kültür Merkezi'nin binasına bayıldım, sanırım Nilay Örnek bir yazısında bahsetmişti bunun tarihçesinden. İhsan Raif Hanım neler yaşadı acep bu konakta da o hüzünlü şarkı sözlerini yazdı. Her insan ayrı bir hikaye.
Bu yorum senin Kıbrıs'a yolladığın mektuplara döndü Sezercim, uzadı gitti. Sevgiyle kucaklıyorum, arayı bu kadar uzatma diyorum...
Babamın kitaplığında da Cem Yayınevi baskıları vardı Nurşen Hocam. Ben de oradan hatırlıyorum daha çok. Kitap seçimlerimdeki çağrışımlarda şöyle bir şey de vardı aslında, atlamışım. Feride Çiçekoğlu'nu dinledim demiştim ya, Cem Yayınevi'nden bahsetmişti. Üzerine sahaftan farkında olmadan bu yayınevine ait bir kitap seçmişim. Beni mistik düşüncelere sürükleyen bir alışveriş oldu:) Hepsi bir şekilde birbiriyle ya da benim son zamanlarda fazlaca rastladığım şeylerle ilgili ve tak tak önüme çıktılar. Kapak konusunda da teşekkür ediyorum size. Sait Maden ve Erkal Yavi'yi biliyordum fakat sanat tarihi eğitimim nedeniyle değil, şu an açık öğretim olarak okuduğum Görsel İletişim Tasarımı dersleri sayesinde :) Şimdi biraz baktım da Mehmet Sönmez'i de birebir derslerden değil ama tabii ki sonrasında ilgim, eğitimim doğrultusunda aslında tanıdığımı fakat fazla bilgim olmadığı için aklımdan çıktığını anladım. Ve evet, kapağın tasarımı ona aitmiş:) Çok teşekkür ediyorum. Henüz araştırmamıştım ve bu vesileyle halletmiş oldum. Rahatladım:)
SilBiz de erken evlendik Nurşen Hocam. Erken tanışınca öyle ilerledi. Yine de şimdi ki aklım olsa daha beklerdim. Kızımız 25'ten de ufak. Tam sizin yaşlarda evlenmişler hakikaten:) Orhun ise evlenmeyecekmiş:) İmzaya gerek mi varmış. Bakacağız, kısmet:) Dilekleriniz için çok teşekkür ederim.
İhsan Raif Hanım, çocuk sayılacak yaşta bu konakta tacize uğramış, kaçırılmak istenmiş. Babası eski zaman adamı mâlum, eski kafa, bunu namus meselesi yapıp suçu günahı olmayan kızını erkenden evlendirmiş. Şarkı sözlerinde de etkisi vardır sanırım.
Benim mektuplara dönen yoruma ben de aynı şekilde cevap verdim:)
Çok çok teşekkür ediyorum. Sevgiyle kucaklarım Nurşen Hocam.
Kızım 19 yaşında ama hala bebek gözümde;) bu nesil daha mı geç olgunlaşıyor nedir. hiç bir şeyi de umursamıyorlar , dert etmiyorlar. kendi ilişkilerinde de çok fazla bencillik görüyorum. ben de bu yüzden bu kadar erken yaşta evliliği onaylamıyorum ama herkes dediğin gibi kendi yolunu çiziyor
YanıtlaSilUmursuyorlar aslında. Ama bizden farklı şeyleri:) Dediğim gibi tam saatinde oradaydılar ama saniyesi saniyesine olmasına gerek var mıydı bilemedim:) Biz önceden hazır bulunurduk mesela ama bu ince ayrıntılar sayesinde kafayı da üşütüyoruz belki de:) Onlar ise "İş görüldü mü? Görüldü" düşüncesindeler. Hepsi mutlu olsun dilerim.
SilSevgiler Buket.
Özleniyorsun haberin olsun. 🪷😊
YanıtlaSilGeçmiş gitmiş olsun, kesinlikle katılıyorum sana ülkemizde de salgın var ve henüz çok dillendiriliyor. Bizim sınıfta döküldü hastalıktan. Ateş, ishal, kusma gibi belirtiler ile.
Okurken bizi bile gülümsetti yahu Orhun🙈
Biz kadınlar seviyoruz mektupları bence. Bizde de durum aşağı yukarı benzer. Yazmışım mektupları göndermişim. Ama eşimden daha az geldi mektup 😊
Bazen erken evlenmek iyi oluyor diye düşünüyorum. Bizde geç evlendik eşimle. Ok keyifle geçiyor zamanımız ve o zamanlar diyorum ki keşke biraz daha erken evlenseydik. Daha çok zaman geçirirdik.
Selamlar sevgiler Sezer 🪷✌🏻
Hayat o kadar zor ve ikilemlerle dolu ki erken evlenmenin de geç evlenmenin de artı ve eksileri var. Erken yaşta çocuk sahibi olmanın da öyle:) Hepsi birden olmuyor, ya öyle ya böyle. Hayat hep bir seçim. Herkes seçimlerinde huzurlu, mutlu olsun. Çok tatlısın bu arada Gülşahcım. "Daha çok zaman geçirirdik" fikrine bayıldım:)
SilÇok teşekkür ediyorum. Öpücükler...
Merhabalar.
YanıtlaSilBilgisayardan uzak kaldığınız zaman diliminde yaşadıklarınızı, gördüklerinizi ve gezdiğiniz yerleri çok keyifli bir şekilde kaleme alıp, bizlerle paylaşmışsınız. Kaleminize ve emeğinize sağlıklar dilerim. Eşiniz İngiltere'den Covid'in yeni varyantı "Eris"i getirdiğini ve size bulaştırdığını sanıyorsunuz. Ancak, test için hastaneye gidemediğinizi yazmışsınız. Gitseniz bile test için sizden sürüntü almazlardı. Ben de sizin gibi bir sıkıntı yaşadım ve hastaneye gittim, "Covid olduysan, olmuşundur, artık test yapmıyoruz" dediler.
Videonuzu da izledim. Biraz hızlı bir video olsa da, izlenimlerinizi yansıtıyordu. Oğlunuzun emeğine sağlık.
Selam ve saygılarımla.
O da aklıma geldi Recep Bey. Test yapıp yapmayacaklarından emin olamadım yani. Size de geçmiş olsun.
SilVideo hızlı evet:) Gördüklerimi anlatmak gibi değil de, zaten anlattığım blog yazısının kısa tanıtımı gibi olur diye düşündüm. Bir nevi jenerik:) Video seyretmekten hiç hoşlanmam. Ancak kısa olursa tıklıyorum. Tercihim kendi videoma da yansımış.
Nazik sözleriniz için teşekkür ediyorum. Sevgiler...
Orhun ne kadar benziyor size. Allah mesut etsin gençleri. Benim oğlan 34 yaşında ama evlilik falan hiç düşünmüyor bazen hareketlerine baktığımda bu nasıl evlenir çocuk daha diyorum gerçi. Bizim nesil daha olgundu galiba. Hülya
YanıtlaSilOrhun bana benziyor, bazen babasına da çok benziyor. Eşimle ben de birbirimize benziyoruz aslında:)
SilOrhun da evlenmeyecekmiş. Ne gerek varmış. Sen bilirsin diyorum:) O da çocuksu:) Herkes farklı yapıda işte. Kısmet. Dilerim iyi insanlar çıksın karşılarına.
Çok teşekkür ediyorum Hülya. Sevgiler...
ha haaa blog yerine mektup yazıyordun yaniii çok tatlı anı bu :)
YanıtlaSilO kadar eskiyiz yani:) Fi tarihi... Jetonlu telefon zamanları:)
SilGeçmiş olsun.Bizde yaz başında o ismi lazım gelenden olduk sanırım,annem koku kaybı dahil tüm belirtileri yaşadı, babam biraz daha az eşim daha da az ben sadece ses kısıklığı ile hallettim. Yaz boyu saklayıp eylül gelince açıklıyor bu yetkililer sağlık işlerini. Önce turizm sonra sağlık geliyor artık.
YanıtlaSilMektup yazmak bizim neslin güzel bir özelliği, belki bu blogları da o eski sevgimiz sayesinde yazıyoruz.
Kısmetse bende görmeyi çok istediğim Kıbrıs'a önümüzdeki ay gidicem,bakalım nasıl olacak. Benim de babam ben küçücükken harekattan önce Kıbrıs'ta görevliydi.
Genç çifte mutluluk dolu bir evlilik dilerim. Darısı gençlerimizin başına:)
Hayatımda ilk defa tat kaybı yaşadım. Burun tıkanıklığından değil, dümdüz tat kaybı. Çok tuhaf bir şeymiş. Neyse ki düzeldi. Sizlere de geçmiş olsun Mehtap.
SilBence de mektup yazmayı, günlük tutmayı sevdiğimiz için seviyoruz buraları:)
Biz Girne'den başka yere gidemedik. Bir ara adayı daha kapsamlı gezmek isterim. Emekli asker de çok Kıbrıs'ta. Devamlı tatile gelenleri de var. Orada yakından gözlemiş oldum.
Girne'ye gideceksen, belki gözden kaçar diye hatırlatayım, eğer istersen Arkın Otel'in yanında, genel müdürlük binasında, "The Arkın Rodin Collection Gallery" var. Kişisel Rodin koleksiyonu sergileniyor. Ben de tesadüfen gördüm ve gezdim. Tavsiye ederim. Sana şimdiden iyi seyahatler dilerim.
Gençler adına teşekkür ediyorum. Orhun'un evlenmeye niyeti yokmuş ama bilemem artık:) Bahtları açık olsun.
Teşekkür ediyorum, kocaman sevgiler benden...
Yazı özlemine,yazma kültürüne büyük özlem,değerli etkinlikler; sosyal,kültürel katılımlar yine ve yeniden ayrı bir tat bırakmışsınız.Geçmiş olsun dileklerimle,yazı dünyasına tekrar hoş gelmiş olmanızı da alkışlıyorum..
YanıtlaSilNazik sözleriniz için çok teşekkür ederim Güven Bey. Kimse ayrılmasın buradan:)
SilKıbrıs gezisinin ve nikah şahitliğinin hikayeleri çok tatlı. :)
YanıtlaSilGenç çifte mutluluklar dilerim, darısı yakışıklı şahidimizin başına. :))
Kısmet:) Çok çok teşekkür ediyoruz. Kocaman sevgilerimle...
Silİnanılmaz keyifli bir yazıydı, yüzümde kocaman bir gülümsemeyle okudum :) Özellikle Orhun'un düğün macerası çok komikti, bana bir yakınımı hatırlattı hareketleri :)
YanıtlaSilKalyon Kültür'e 1-2 sene önce gitmiştim. Binanın mimarisi çok hoştu ama asıl içerideki duvar resimleri etkilemişti beni :) Sergiden çok binanın kendisine hayran kalarak dönmüştüm o zaman, ne yalan söyleyeyim. Sonra bir daha aklıma gelmedi orası, bu yazı hatırlamama vesile oldu :) Madem sergi de güzelmiş, mutlaka gitmeye çalışacağım.
Sahaf festivali çok verimli geçmiş, ne güzel. Ben de gittim ama geçen seneki verimi alamadım. Bu sene yerini değiştirmişler, ben de o taraflara çok yabancıyım, yeni alan hoşuma gitmedi :) Sakız Adası videosuna ise bayıldım! :) Son paragrafta anlattıklarını öyle iyi anlıyorum ki... Ben de çok zorlanıyorum bu konuda.
Kocaman sevgiler! :)
Orhun anlatılmaz yaşanır:) Anlatınca acayip oluyor, tanımak lâzım. Seversiniz:)
SilKalyon Kültür'ün binası hoş hakikaten. Arkadaşım orada yeni görev almaya başladı. Bundan sonraki sergiler için aklınızda olsun efendim:) Faydalı, ücretsiz etkinlikleri de oluyor. Atölye çalışmaları, söyleşiler... Binada daha fazla zaman geçirmek adına keyifli.
Bu sene kitapçılara az yer ayrılmıştı. Herkes bu durumdan şikayetçiydi. Bence de diğer stantlar çok gereksizdi. Ama ben kitaplarımdan memnunum:) Keşke haber verseydin, bir kahve içerdik:) Yine yolun düşerse haber beklerim.
Videomuz hoş değil mi?:) Kısıtlı materyalle fena olmadı:)Çok teşekkür ediyorum:)
Benden de kocaman sevgiler... Öpücükler...
spams :)))
YanıtlaSilSorry! Yine bakmayı unuttum :) Ya ne olacak bu spam durumları? Bu yorum normal geldi ama. Delireceğim:)
SilYaaaa çok tatlı, wedding crasher gibi görünen nikah şahidi candır can. Ben bayılıyorum gençlerin bu rahatlığına çünkü bizim nesil çok doğrucuyduk, ne oldu aferin eğilmedik.. Zaman nasıl değişiyor bak 70'lerde 25 yaş evlilik için normalmiş şimdi 30'dan önce kimse evlenmiyor özellikle erkekler ama bazen böyle erken evlenen ve sıra sıra bebekolar yapan çiftler görünce diyorum ki valla bunlarınki en doğrusu, bir yaştan sonra çocuğa enerji de kalmıyor :)))
YanıtlaSilÇok geçmiş olsun kesin covid geçirmişsiniz bence de, hem sonrasındaki bezginlik ve depresif duygudurum da belirtilerden biri... Neyse enerji gelmiş, geçmiş bitmiş, bu kış daha da uğramasın :)
Kitapçıları soymuşsun, ayyy ne güzel. Özendim... Keyifli okumalar.
:)) "Şahitlik ediyor musunuz?" diye sorulunca kendi aralarındaki bir espriyi yapabilirdi ya da ona çok doğru gelen felsefik düşüncelerinden birini de dile getirebilirdi:) Nikâha gitmeden "Oğlum, sadece evet diye cevap ver lütfen" dedim:) Gençler bence de abartmadan rahat olmalı. Abartı her şey için zararlıdır zaten. Onun dışında, gençliğin enerjisi baskılanmamalı diye düşünüyorum. Dediğin gibi biz umursadık da ne oldu:)
SilGörece ileri yaşta çocuk sahibi olunca enerji sorunu olduğunun farkındayım ama erken çocuk yapınca da en potansiyelli zamanını baskı altında geçiriyorsun. Üstelik en sevdiğin kişi söz konusu. Müthiş bir ikilem. Hayat kısa, her şeye yetmiyor. Neyse artık, öyle de olsa böyle de olsa yürüyor işler:)
Kocaman öpücükler Ceren...
Çok geçmiş olsun 🙏. Burada da vakalar arttı ama henüz riskli bir oran değilmiş. Aşı konusunda kararsızım henüz .
YanıtlaSilSonbahar gelince normal aslında. Kendimize dikkat edeceğiz, bağışıklığımızı güçlü tutmaktan başka çare yok:)
YanıtlaSilSevgiler Derya...