24 Ağustos 2022 Çarşamba

ÇOĞU İNSAN İYİDİR...

     Dışarıda öyle pis bir hava var ki... Yağacak mı yağmayacak mı bir türlü karar veremiyor. Biz yağmur beklerken araya dolu bile sıkıştırabilirmiş. Bazen acayip bir esinti oluyor, balkonun kapısı açılıp kapanıyor. Sandalyeyle desteklemek lâzım. "Bu yazdan hiçbir şey anlamadım" diyesim var ama diyemiyorum. Yazın çoğunu hastalıklarla geçirmiş olsak da diyemiyorum. Dilim varmıyor. Hep böyleyim. Mesela çok zor bir sene mi yaşandı? Konuşulduğu zaman "Ama hep kötü değildi ki, şu da olmuştu" diye ekliyorum. Bir insanın acayipliğini mi düşündüm? Aklımdan "Şu huyu iyi ama" diye geçmese olmuyor. Bazen bu özelliğim karşımdakini sinir etmiyor değil. Gazını almış giden kişiyi "Ama şöylesi de var..." diye frenlemek iyi olmayabiliyor:) Vallahi bunları çok iyi bir insan olduğumu belirtmek için söylemiyorum. İyilik değil bu, farklı bir şey. Yaşadığım hiçbir şeye, tanıdığım kimseye kıyamama duygusu... "Zor bir seneydi ama benimdi, benim hayatımdan bir parçaydı" hissi... "Bazen sinirlendiriyor ama o benim hayatımdaki insanlardan biri" düşüncesi... Örneğin ben kendini beğenmeyenleri asla anlayamam, özdeşlik kuramam. Fiziksel güzellik isteğinin ayyuka çıktığı bu dönemde birçok kişinin takır takır estetik müdahalelerde bulunmasına da anlam veremem. Yanlış anlaşılmasın, kınama değil bu. İsteyen istediğini yapar. Anlamlandıramıyorum sadece. Güzel olmadığımı biliyorum, kafama taksam çoktan burnumu, çenemi yaptırmıştım:) Ancak içimde öyle samimi bir "Bu benim. Ve Sezer'i çok seviyorum" duygusu var ki..:) 
Gel gör ki bu konularda aksi yönde sıkıntı çekenleri de çok iyi anlıyorum. Ben nasıl ki ilk anda her şeyin içindeki iyi ya da idare edilir yönlere dikkat ediyorsam, bunlar dikkatimi çekiyorsa, önce olumsuz tarafı görenlerin de elinde olmadan böyle davrandığını biliyorum. Sanırım bu konuda biraz şanslıyım. Çocukluğumdan beri böyleyim. Yaşarken zorluklar beni de etkilemiyor değil. O ayrı... İçine içine atan, bu yüzden zona olmuş, epileptik durumlar yaşamış da bir insanım. Hassasiyet üst seviyede ama işte bir noktada, fırtınalar dinince, her şeyi açıkça görebiliyorum ve olması gerekenin olduğu duygusunu da yoğun yaşıyorum, Kesinlikle zorlanmadan, hiçbir yaşadığıma kıyamayıp, bana ait olduklarını hissedip iç rahatlığına geçebiliyorum. Daha doğrusu kötüleyemiyorum. Salt kötü geçen bir zaman dilimini ya da salt kötü bir insanı kastediyor değilim. Pozitifliğiyle, negatifliğiyle harmanlanmış bir yaşanmışlığın önce pozitif tarafını hissediyorum. Negatif yönlerini kötüleyeceğim diye pozitif yönlerin unutulmasına gönlüm razı olmuyor. E insan da zıtlıklarla bezeli bir varlık. Onun da sırf olumsuz yanından bahsetmenin haksızlık olduğunu düşünüyorum.  Bilmiyorum anlatabildim mi?
    Şu sıra okuduğum kitap bu anlamda tam benlik çıktı dostlar! Rutger Bregman'dan "Çoğu İnsan İyidir". 

    Bregman insanların kötü doğasına dikkat çeken haberlerin, deneylerin bir kısmını yeni baştan incelemeye almış, bol bol araştırma yapmış, araştırmalarının sonuçlarını kaynaklarıyla ortaya koymuş. Benim de sürekli düşündüğüm gibi insan doğasının kötü yanını ön plana seren haberlerin ilgi çektiğini ve medyanın, siyasilerin de bunu çok iyi kullandığını anlatmış. Söz konusu kişilerin olayları olumsuz yönde köpürtmenin, çarpıtmanın kamuoyunu nasıl etkilediğini işlemiş. Bahsedilen olumsuz haberlerin karşısına, olumlu örnekleri koymuş. "Neden bundan da bahsetmiyorsunuz?" diye sorgulamış. Örneğin "Sineklerin Tanrısı" romanını ele alalım. Issız bir adaya düşen birkaç çocuğun nasıl canavara dönüştüğünü anlatan bu kitap kendisinden sonra birçok esere referans olmuştur. Kitabın yazarı William Golding bir öğretmendir ve karısına böyle bir durumda çocukların ne yapabileceklerini düşündüğünü, bu konuda bir kitap yazacağını söylemiştir. Bence bir öğretmen olarak çocuklar hakkında nasıl bu denli karamsar olduğu sorgulanmalıdır. Bregman da sorgulamış. Golding'in şiddete ve depresyona yatkın, alkol sorunu olan bir insan olduğunu söylüyor. Onun çocuklar hakkında çizdiği dünya, insan doğası hakkında sohbetler açıldığında söz ettiğimiz kaynaklardan biri. Çünkü çoğumuz buna inanmaya, çocuk da olsak zor şartlarda canavarlaşacağımıza inanmaya meyilliyiz. Bregman, bunun tam tersinin yaşanabileceğini ispatlayan bir örnek sunuyor okuyucuya ve Peter Warner'ı tanıtıyor. Kaptan Peter'ın hayatındaki diğer ayrıntıları geçelim. Önemli olan onun 1966 yılında, Büyük Okyanus'un ortasındaki bir adada kazazede çocuklara rastlaması. Nuku'alofa'daki bir yatılı okulda okuyan 6 erkek öğrenci, çaldıkları bir balıkçı teknesiyle denize açılırlar. Canları çok sıkılıyordur ve amaçları onları Fiji'ye ya da Yeni Zelanda'ya ulaştıracak bir macera yaşamaktır. Acemi çocuklar denizde kaybolurlar tabii. Kendilerini kimsenin yaşamadığı bir adada bulurlar. En küçüğü 13, en büyüğü 16 yaşındadır. Tam 15 ay bu adada kalırlar. Ve bu süre içinde kendilerine bir düzen kurarlar. Öyle ki derme çatma bir badmigton sahaları bile vardır. İkişerli bir sistem kurarak iş bölümü yapmışlardır. Hiç söndürmedikleri bir ateşleri ve devamlı değişen iki gözcüleri vardır. Kavga edenleri birbirlerinden uzaklaştırmaya karar vermişlerdir. Sakinleşinceye kadar birbirinden ayrılan, birkaç saat yalnız vakit geçiren taraflar, döndüklerinde birbirlerinden özür dilediklerini söylemişlerdir. Neyse ki Kaptan Peter Warner tamamen tesadüf eseri çocukların bulunduğu adadaki ateşi görür ve onları kurtarır. Bu gerçek bir olay. Yazar Rutger Bregman, Peter'ı ve adadaki en küçük çocuk olan Mano'yu bulmuş, görüşmüş. Onlar da zaten bağlarını hiç koparmamışlar. Issız bir adaya düşenlerin Sineklerin Tanrısı ve benzeri eserlerde olduğu gibi karmaşa yaşayacağını düşünmek çoğumuzun yaptığı bir şeydir. Öncelikle insanın içindeki kötü yanın ortaya çıkacağına inanırız. Dolayısıyla kötü haberler ilgimizi çeker. Onları bitmeyen bir merakla dinleriz. İyi haberler ise vasattır, birçoğumuz için haber değeri yaratacak ilginçlikte değildir. Nitekim Mano ve arkadaşlarının haberi de bir süre sonra unutulur gider. Çekilecek olan belgesel rafa kaldırılır. Oysa Sineklerin Tanrısı onlarca filme, diziye, hattâ psikolojik deneylere ilham olmuştur. "Çoğu İnsan İyidir"de böyle daha birçok örnek yer alıyor. 
    Hatırlar mısınız? Hangi kanalda olduğunu unuttum ama bir ara "İyi Haberler" diye bir haber programı başlamıştı. Sadece iyi haberlerden bahsedilecekti. Ömrü çok kısa olmuştu. Çünkü reyting getirecek bir program değildi. Aslında Bregman'ın bahsetmek istediği sadece "İyi olmak" değil. Yüzde yüz iyi yoktur zaten. Yüzde yüz iyi olmak ve bunu pratiğe dökmek çok ama çok zor. Bregman'ın kitabını okursanız doğamızın iyi yanının da var oluşuna inanmanın önemine, gerektiği zaman sağduyulu davranabilme özelliğimize dikkat çektiğini göreceksiniz. Böylece bizi manipüle edenlere karşı durabileceğiz diyor yazar. 
    Bregman'ın araştırdığı örneklerden biri de, Kitty Genovese davası. New York'ta bıçaklanarak öldürüldüğü gece, sokak sakinlerinden hiçbirinin bırak yardıma çıkmayı polisi bile aramadığı konusu haftalarca Amerika'yı meşgul etmiş. Görgü tanıklarının evlerinde perde arkasından olayı izlediği anlatılmış. Gazeteler, televizyonlar günlerce bu sokaktan ayrılmamış. Birçok psikolog, araştırmacı bu konuyu irdelemiş. Acaba gerçek bu mu? Onlarca insandan hiçbirinin o gece -hadi yardıma koşmakta tereddüt etse de- polisi dahi aramadığı doğru mu? Ben bir kişinin dahi polisi aramamış olabileceğine, mümkün değil, inanmayanlardanım. Peki siz hangi taraftasınız? 



32 yorum:

  1. Merhabalar.
    Çoğu insan iyi midir, kötü müdür bilmek çok zor ama, ben de yazara katılıyor ve çoğu insan iyidir diye düşünüyorum. İyilik de kötülük de ayırt edilebilen bir olgu olmakla birlikte dereceleri vardır. Öğretmenin kalme aldığı "Sineklerin Tanrısı" kitabı da çok ilginç geldi bana. "İyi Haberler" proğramını pek hatırlamıyorum ama, maalesef kalıcı bir proğram olamamış zaten.
    Gece bıçaklanarak öldürülen birinin olayına şahit olan sokak sakinlerinin fiilen yardıma gitmemiş olması olabilir ancak, mutlaka birinden biri polisi aramış olması gerekir. Ancak, bunun tam aksi de olabilir, yani polisi bile arayan birinin olmaması. Mantık olarak mümkün değil, ancak hiç kimse de gerçekten polisi aramamış da olabilir. Neden derseniz? Sokakta bu olayı perde arkasından tüm seyredenlerin her biri, polisi çağırma görevini diğerlerinden beklemiş olabilir.
    Güzel bir paylaşımdı. Kaleminize ve emeğinize sağlıklar dilerim.
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Polisi aramayı herkesin birbirine bıraktığı yorumu da yapılmış tabii. Epeyi deşilmiş bir konu.
      Polisi arayan da varmış bu arada. Önemli olan, sanki polisi arayanın, yanına inenin olmadığı yönündeki söylentilerin kabul görmesi. Uzun uzun yazamadım.
      Katkınız için teşekkürler Recep Bey.

      Sil
  2. bu kitabı okumalıyım! ben de çoğu insan iyidir diyenlerdenim sanırım...o insanlardan birinin bana ters gelen bir davranışını da parantez içi gibi görüp yoluma devam etmeye çalışırım. ama bazen arka arkaya öyle şeyler yapanlar çıkıyor ki (ya da affedilmez çok büyük bir kötülük) onları "kötü" sınıfına ayırır ve ilişkimi keserim. ama zaten çoğu insan iyi değil mi? hepsi değil :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Doğamızdaki iyi ya da sağduyulu ya da sorumluluk sahibi yönleri ısrarla kullanmayanları hayatımızdan çıkarmaktan başka çaremiz yok:) Bu diğer iyi davranışlardaki herkese haksızlık olur.
      Maalesef bir kötünün binlere, milyonlara bedel olma durumu da var ama yazının da içeriğine sadık kalarak onu şu an düşünmüyoruz, bir başka zaman irdeleyebiliriz:)
      Katkınız için teşekkür ederim Şule. Sevgiler...

      Sil
  3. Offf ne güzel bir blog yazısı. Aradığım blogculuk bu, biliyor musun? Eskiden çok keyifle okuduğum bloglar vardı. Bir yazı yazsalar da okusam diye beklerdim. Deneme tadında, anlamlı, insanda bir his bırakan yazılar... Öncelikle bunu söylemek istedim.
    Sonrasına gelecek olursam, bu sabah pek de iyi olmayan bir telefonla uyandım. Maddi açıdan ciddi bir zarar ama şöyle düşündüm "canımıza bir şey olmadı ya!" Gerçekten böyle düşündüm. Olacağın önüne geçmek zaten mümkün değil. Ama hayat dediğin bir yolculuk var, öyle ya da böyle ellilere doğru yürüyorum. Yakını görmek için gözlük takıyorum, Kuzey bambaşka bir yolculuk için yanımızdan ayrılıyor. İşler pek de iyi gitmiyor. Ama ne olacak? Ne olabilir? (sağlık yerinde olduktan sonra) En fazl nerdeyse 30 yıla yaklaşan iş hayatım sona erer, başka bir dönem başlar. Başlangıçlar hepsi zor! Ama elden bir şey gelmiyorsa kabul etmek gerekmiyor mu? (sana mı yazıyorum yoksa kendime mi?)

    İşe geldim. Bir çay demledim. Sanırım önce bir bardak çay içip sonra hayatı yeniden sorgulayacağım. Yok, olduğu gibi kabul edeceğim.
    Çok öpüyorum. İyi geldin sabah sabah bana.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Özlemciiim, niye "Adsız" olarak göründün? İsmin çıkıyordu oysa. "Tanıdığım biri ama kim?" derken Kuzey'i okudum da anladım:)
      Beğenmene sevindim. Tembellik etmesem, düşündüğüm anda yazsam çok çıkacak bu tip yazı da... Tembellik işte:) Bazen çok kızıyorum kendime.
      Sana mı yazıyorum yoksa kendime mi derken, aslında kendine konuşuyor olman mutlu etti. Bugün bunda minicik de olsa payım olduğu için gururlandım açıkçası. Dediğin gibi, hayat bir yolculuk ki seyahatlerde kimi zaman aksaklıklar yaşandığını -çok gezmiş biri olarak- iyi bilirsin.
      Yorumunu görünce sevindim çünkü özellikle Kuzey'in okulu için ne durumda olduğunuzu merak ediyordum ve sana mail atacaktım. Yine de yazacağım:) Görüşürüz.
      Sen de bana iyi geldin Özlem. Kocaman sevgiler...

      Sil
    2. Bunca zaman sonra anonim oldum. Neden bilmiyorum. Denedim ama değiştiremedim. Ben de blog yazılarına başlayıp sonra silip duruyorum. Bir şey kopuyor içimde. Hayatımız karışık bu aralar. Evde herkes gidiş stresi yaşıyor ama herkes bir diğerini üzmemek için susuyor. Bakalım nasıl olacak? İngiltere yolcusu Kuzey. 19 Eylül'de gidiyoruz. Bırakıp döneceğiz. :)

      Sil
    3. Hayırlı uğurlu olsun Özlemcim. Bunlar hüzünlü ama güzel heyecanlar. Üniversite yılları çok güzel geçecek, görürsün bak:) Kuzey'in yolu açık olsun. Her şey gönlünce olsun.

      Sil
  4. Sevgili Sezer,
    Yazıyı gülümseyerek okudum, çünkü olaylarla ilgili ifadelerin, hayata bakışın tam benim kafadan; her zaman iyimser, bardağın dolu tarafını gören ve bu nedenle belki biraz "saf" ya da "naif" kabul edilen insan...
    Olsun varsın, tıpkı senin gibi ben bu halimden memnunum. :)

    Sineklerin Tanrısı, beni çok etkilemiş bir filmdi. Hatta o kadar ki, filmi izledikten sonra klasik kabul edilen kitabı bir türlü okuyamamıştım. Şimdi senin yazdıkların bende bir aydınlanmaya neden oldu, haa demek yazarımız kendi içinde bulunduğu ruh halinden ötürü dünyayı böyle kötücül görmüş, dedim.
    Eminim "Çoğu İnsan İyidir"i okumak bana da iyi gelecek.
    Sevgiler. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bence bir ara görüşmeliyiz:) Saflık değil bu, öyle düşünen yanlış düşünüyordur, anlayamamıştır. Dediğin gibi... "Olsun varsın" :)
      William Golding'e gelince... Yani tabii her yazar mutlaka karakteri doğrultusunda yazmaz ya da bir yönetmen karakteri doğrultusunda filmler çekmek zorunda değildir. Örneğin ben yumuşak görünmeme rağmen inanılmaz şiddetli öyküler yazabileceğimi düşünüyorum:) Fakat Golding özelinde, öğretmen olup çocuklara potansiyel vahşiler gözüyle bakması ilginç. "Öğretmen olduğu için daha iyi gözlemiştir" diyenler de olabilir. Ben de öğretmenlik yaptım. Üstelik inanılmaz zor bir okuldu ama yine de en illallah dedirten çocuğu bile potansiyel vahşi görmedim. Hattâ tam tersini düşündüm. İşte yine de bakış açısı giriyor devreye. Az önce bahsettiğimle çelişmek istemem, "Golding de belki karakterine uymayan bir öykü yazmıştır, sadece kurgu olarak bakıyordur" denebilir. Ancak Golding insan doğasındaki kötülüğün çok çabuk kendini gösterdiğini, buna inanan tarafta olduğunu sözleriyle de belirtmiş. O yüzden karakterine bağlamak çok da yanlış olmuyor sanırım.
      Çok teşekkürler, sevgiler Ekmekçi Kız...

      Sil
  5. Valla ben diyemiyorum Sezercim "Çoğu insan iyidir" diye, çünkü iyi dediklerimin bile içinden canavar çıktığını gördüm bunca yılda. Ancak seviyorsam iyisiyle kötüsüyle kabul etmeyi öğrendim. Senin hayata ne kadar pozitif baktığın, yukarıdaki kendini tanımlamaların yüzünden bile belli, görür görmez bir sıcaklık yaratıyorsun insanda. Sevgiyle kucaklıyorum seni...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çoook teşekkür ederim, çok mutlu oldum Nurşen Hocam:) Benden de kocaman sevgiler...

      Sil
  6. aramıştır biri yaaa ::) iyi bir kitap seçmişsin aklımda olsun :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. :)))
      Kitabı, geçenlerde Can Yayınları'nın 10 TL. kampanyası vardı. Oradan almıştım. Normal fiyatı 70 lira:(

      Sil
  7. Ben seninle birebir aynı şeyleri düşünüyorum sevgli Sezer ama bunu dile getirdiğimde benimle Polyanna diye dalga geçiyorlar hatta enayilik bu bu devirde bile diyen çıkıyor. Umurumda değil ama neden bu kadar olumsuzu yücelten bir kültür var onu anlayamıyorum. Misal çocuğunu bile çok güzel akıllı kızım diye seven kaç kişi vardır, bırak sokaktakilere olumlu bir iltifatta bulunmayı? Bazı insanlara gülümsüyorsun böyle boş boş bakıyorlar.. Anlayamıyorum ve bazen demotive oluyorum, insanımız neden bu kadar mutsuz? Bu ülkede çok güzel şeyler de oluyor başarılar kazanıyoruz bunlar medyada felaketlerden saçma sapan dedikodu haberlerinden daha az yer buluyor. Mutluluk satmıyor azizim….. Ama amaaağn bize ne, biz kendi ufak hayatlarımıza bakalım böyle de devam edelim <3 Çok sevgilerimle!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Karamsarlığı, kaosu seven bir toplumuz. Karşı çıkar gibi görünüyoruz ama benimsemişiz içten içe. Senin de değindiğin gibi, bizde mutluluk satmaz. Pozitif düşünenlerin hisleri içinde patlar böylece:) Aklıma şu geldi: Hani geçen sene çok fazla orman yangını olmuştu ve insanlar birlik olup yardıma koşmuştu ya... Bunun gibi bir olay için "Ne güzel birlik olduk" minvalinde bir tweet atsan, altına "Bakalım ne kadar sürede unutulacak" vb. şeyler yazan muhakkak olur:) Yahu yazma işte. Neden önce o yardımlaşmayı görmüyorsun? Önce o yardımlaşmayı ön plana çıkardıkça iyilik katlanacak halbuki. Dediğin gibi Sevgili Ceren, biz ufak hayatlarımıza bakalım, ısrarla böyle devam edelim.
      Sevgiler, öpücükler...

      Sil
  8. Güncel,tam da bu güne,zamana uygun anlatılar,öğreti ve paylaşımlar; teşekkürler Sezer..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sözleriniz için ben teşekkür ederim Güven Bey.

      Sil
  9. Bu konuda dersini erken alanlardan biriyim sanırım. Tıfılım, mağazaya gelen insanlara bakıp yorum yapıyorum. Bu borcunu öder, bu ödemez diye. Bununla sınırlı olmasına rağmen babam bana "İnsanları seveceksin," dedi. Aslında ben sadece öder ödemezle sınırlı olmama rağmen uyarıyı düşündüm. Kaç yıl sonra şuraya bu anıyı yazdığıma göre dersi almışım demek ki. Elbette şairin dediği gibi hayat basit, yeter ki yürekte her şeye karşı sevgi olsun.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne güzel bir örnek vermişsin Sevgili Buraneros. "Bu borcunu öder, bu ödemez" diye yorum yaptığın zamanlar hayat yolunun başlarındaymışsın. Belli bir yaşa gelip tecrübesini arttıran insanın önyargılı olması asıl büyük sıkıntı. Kitapta değinilen konulardan biri de bu. Tam olarak sevgi değil aslında. Ne zaman nasıl davranmak gerektiğini bilmek, sağduyulu olmak, önyargılı olmamak vs.vs.vs. Hepsinin merkezinde mantık var. Benim de savunduğum gibi... Herkesi sevmem mümkün değil. İyi niyetliyimdir ama sevgi pıtırcığı değilimdir:) Bir gezegenin üzerinde hep beraber yaşıyorsak bunu sağlıklı bir şekilde sürdürmek için, işin iyi niyet kısmına ağırlık vererek mantıklı davranmamız gerektiğini düşünüyorum. Karamsarlığı değil, iyimserliği ön plana alarak. Zira iyi iyiyi, kötü kötüyü besliyor.
      Katkı için teşekkürler ve sevgiler...

      Sil
  10. Bu pandemi döneminde çok daha net gördüm insanların korkuya, endişeye nasıl da hemen teslim olduğunu. Hemen farklı görüşü olan insanları nasıl yermeye ve onlarla kavga etmeye hazırlandıklarını. Sağduyu, empati terk edilmiş bir şehir gibi, varsa yoksa gerginliğin kol gezdiği sokaklar.
    Sanırım ben de olumlu düşünenlerdenim. :)
    Yazı harikaydı, çok teşekkürler :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Haklısınız Sezer Hanım. Pandeminin sağduyuya sebebiyet vermesi beklenirken, daha çok panikle davranıldığını gördük sanki. İnsanlar bir süredir küresel sıkıntı yaşamayıp rahata alıştıklarından olsa gerek:) Ne kadar "Zor zamanlar" desek de aslında büyük savaşların yaşandığı, teknolojinin nimetlerinden yararlanılmayan eski zamanlardan uzağız. Biraz da bu şekilde düşünmemiz lâzım. Her şeyi zorlaştıran bizleriz. O zaman kolaylaştırmayı da biliriz :)
      Çok teşekkür ediyorum. Beğenmenize sevindim. Kocaman sevgiler benden...

      Sil
  11. Keşke ben de pozitif düşünebilen biri olsam... Başkalarının hayatlarına karşı daha olumluyken, genelde kendim için en kötüsünü düşünüp ona göre plan yapıyorum. Sanırım genelde de negatif yönlerini görüyorum, olayların üzerinden uzun zaman geçince bazen iyi yanları da aklıma geliyor. İnsanların da kötü olduğunu düşünüyorum, özellikle staj yaptığım bugünlerde insanları iyice gözlemlediğim için kibarlıklarının bile arkasında başka anlamlar gizlendiğini görüyorum. Sineklerin Tanrısı'nı da çok seviyorum, dışarıdaki çocukları gördükçe çok doğruymuş gibi geliyor :((

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Eğer içten gelen bir dürtü değilse, olumlu düşünmeyi öğrenmek çaba gerektiriyor sanırım. Pratik yapılmalı, alışkanlık haline gelmesi için uğraşılmalı diye düşünüyorum. Dile kolay olduğunun farkındayım. Mesela benim oğlum da zorlanır bu konularda. Ona da aynı şeyleri söylüyorum. Ama bazen hak veriyor bana, o zaman "ümit var" diye seviniyorum:)
      İş ortamındaki ilişkilerin yoruculuğunun da farkındayım. "He he" de geç:) Kolaylıklar dilerim.
      Teşekkürler, sevgiler...

      Sil
  12. Güzellik konusu o kadar göreceli ki. Her yanı estetik ama beyni boş kişiler de bana bir şey vermiyor bunaltıyor. Kitabı merak ettim listeme alayım ☺️

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Göreceli tabii. Demek istediğim tam da bu:)
      Teşekkürler Derya. İyi okumalar.

      Sil
  13. Son derece kötü bir duygu olan egoizmin insanların doğuştan gelen bir özelliği olduğuna inanıyorum. Herkeste var egoizm duygusu ama değişik seviyelerde. İnsan iradesiyle bu özelliğini bastırıp iyi özelliklerini öne çıkarabilir. Çevre şartları, bu durumu olumlu ya da olumsuz yönde etkileyebilecek tek değişkendir. Aile, toplum, eğitim, ekonomik durum ve daha pek çok faktörü çevre şartlarına dahil etmek mümkün. Bu yüzden çoğu insan iyidir argümanı bana pek gerçekçi görünmüyor. Fakir ve eğitimsiz iyi bir insana hak etmediği makamı ve para gücünü verirseniz geçmişinde çektiği sıkıntıları göz ardı ederek en zalim kişiye dönüşebilir. Bu yüzden insana güvenmek yerine adil ve sağlıklı işleyen kurumları tesis etmek toplumun mutluluğu ve refahı ve huzuru için elzemdir. Eğer çoğu insan özünde iyi olsaydı, böyle bir hayali gerçekleştirmek kolay olurdu. Bence....:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kitap, tam da sizin bahsettiğiniz gibi "toplumun mutluluğu, huzuru ve refahı için" yani iyi olanı ortaya çıkarmak için "adil ve sağlıklı işleyen kurumları ön plana çıkarmak"tan bahsediyor aslında. Başlığına bakıp kişisel gelişim kitabı gibi algılansa da dünyayı yönetenlerin yöntemlerine dikkat çeken aktivist bir kitap:)
      Son cümlenize katılmıyorum. Nedeni de maalesef bir kötünün çok fazla zarar verme kapasitesinin olması:) Yani bence iyi çoktur da az sayıdaki kötü herkese yetiyor maalesef:) İşte iyiler de duygusallığı bırakıp mantıklı davranmalı. Yazarın söylemek istediklerinden biri de bu.
      Katkınız için çok teşekkür ediyorum. Sevgiler...

      Sil
  14. Yazıyı ve yorumları okuyunca düşündüm de iyilik ve kötülük nedir? Bana göre kötü olan başkasına göre olmayablir mi? Tamamen iyi bir insanım diyenin başkasına kötülüğü dokunmuş olamaz mı? Kişiden kişiye değişir sanki.Nereden bakıldığına bağlı , pek çok şeyde olduğu gibi.
    Sevgiler.
    Bu arada ıssız bir adada kalan insanların zorluk karşısında gayet iyi anlaşıp geçineceğini dşünürüm. Ama yıllar geçer de bir düzen kurarlarsa huysuzluklar başlar:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İnsanlara rahat batar değil mi? :) Hele hele son cümlene fazlaca hak verdim.
      Teşekkürler, sevgiler...

      Sil
  15. Daha önce bu kitabı hiç duymamıştım. Konusu çok ilgici. Sineklerin tanrısı kitabı hep içimde bir yaraydı. Beni çok etkilemiş ve bir çok umudumu söndürmüştü. Oysa gerçekte tam aksine yaşanan bir olayın olması çok çarpıcı. Açıkçası bende iyiliğin güçsüz ve sade bir karizması olmasından dolayı çok üzgünüm. Okulöncesi öğretmeni olduğum zamanlarda hikayelerin sonunda iyiler kazansa bile kötülerin daha eğlenceli ve zeki olarak hikayelerde yer aldığını, en azından çocukların öyle algıladığını fark etmiştim. Garipti. Bu yazıyı okuyunca onu anımsadım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. O kadar haklısınız ki! Kötü karakterlerin hikâyesi daha ilgi çekici oluyor. Kendileri ise daha karizmatik:) Dolayısıyla daha çok ilgi çekiyorlar. Şimdi düşündüm de bu ancak sanat yapıtlarında böyle olsa gerek. Gerçek hayatta Hitler'e sempati duymak pek mümkün değil. Gerçi sempati duyan da vardır ama geneli kapsamaz. Yani kötülük sadece filmlerde, kitaplarda kalmalı. Gerçek hayatta iyiliği seçmek aslında daha pratik:) Kitap bunu anlatıyor; aptal olmayın, kullanılmayın diyor.
      Katkı için çok teşekkürler, sevgiler...

      Sil

Yorumu olan?