12 Ağustos 2020 Çarşamba

BUGÜNLERDE...

  Bugün "Sevgili Günlük" havasındayım. Günler birbirini tekrar eden aynılıkta akıyor ve ben bir şeyler bekleyen ama bunun ne olduğunu bilemeyen ergenler gibi yazmak istiyorum. Zamanında çok yazdım, oradan biliyorum. 

    Gerekmedikçe dışarı çıkmamak, en kötüsü buna alışmak canımı çok sıkmaya başladı. Alıştığıma inanamıyorum. Normal şartlarda her daim sergi kovalardım, hangi film vizyona girmiş takip ederdim, kardeşimle birbirimize konser haberleri atardık. Hepsini çoook özledim. Sanki hiçbiri tekrar yaşanmayacakmış gibi geliyor. Fakat geçtiğimiz kış aylarında bu sene denize girmeyeceğimi de düşündüğüm için ve akabinde birkaç gün de olsa denizle buluştuğumdan içimde bir umut kendini gösterip gösterip geri çekiliyor. Yine sinemaya, tiyatroya, konserlere gideriz değil mi? Aslına bakarsan tiyatro konusunda düzenleme yapılmalı ve salonlar tedbirli şekilde açılmalı diye düşünüyorum. Uçakla birkaç saat yan yana yolculuk yapılıyorsa, bir boşluklu oturma düzeniyle, çok uzun olmayan oyunlar pekala izlenebilir. 

    Bak şimdi aklıma geldi. Her Ağustos Beylikdüzü'nde "Barış ve Sevgi Buluşmaları" olurdu. Paralelinde Sahaf  Sokağı açılırdı. Yazarların, oyuncuların biri gelir biri giderdi. Ahmet Mümtaz Taylan ve Hakan Günday konuşmasını Yekta Kopan sunardı mesela. Bunun gibi toplantılar... Vaktim oldukça konuşmaları kaçırmazdım, muhakkak sahaflardan alışveriş yapardım. Her akşam bir konser olurdu. Edip Akbayram'ı ilk kez burada dinlemiştim. Bu sene hiçbiri yok. Üzücü... 

    Hava çok sıcak, pencereler, balkon kapısı devamlı açık. Yakındaki bir evden sürekli zurna sesi geliyor. Birisi azimle zurna çalmaya çalışıyor. Sebat edenlere saygımızdan ses çıkarmıyoruz ama devamlı aynı ezgileri çalıyor, arada kesiyor başa dönüyor, bazı notaları tekrar tekrar basıyor ve bu benim gerçekten başımı şişiriyor. İlk anlaşılır parçası "Kandıramazsın beniii, susturamazsın beniii" diye bir şarkı vardı ya, o oldu. Üstüne bir de evde Orhun klasik gitar çalışıyor:) İlkokuldaki gazlama zamanlarına döndük. Çalışıp çalışıp bize "Nasıl?" diye soruyor. "Aferin oğlum" diyoruz:) Hakikaten fena da gitmiyor. Kulağı var çünkü çocukken 2-3 sene piyano çalışmıştı. Gençken ben de gitara heveslenmiştim ama becerememiştim. Şartlar bugünle aynı değildi tabii. Şimdi internetten her şeyi izleyip öğrenebiliyorsun. Neyse... Şuna bağlayacağım. Zurna gitardan daha çok ses çıkarıyor.

    Geçenlerde birkaç gün telefonsuz kaldım. Sebep dezenfekte ederken içine sıvı kaçırmak. Ekranı bozuldu. Durduk yere gereksiz bir masraf çıktı. "Üstüne biraz daha ekle telefonu değiştir" diyenler oldu ama telefonumdan memnundum, tamiri tercih ettim. Devamlı telefon değiştirenlerden değilim çok şükür. Bilinçsizce tükettiğimiz her elektroniğin atığı bize çevre kirliliği anlamında geri dönüyor. Tam şu noktada Netflix'teki "Down To Earth With Zac Efron" adlı belgeseli tavsiye edeceğim. Bugünlerde onu seyrediyorum, son bir bölümüm kaldı. Zac Efron -ki isimden tanımasanız da yüzünü görünce oyuncu olduğu aklınıza gelecek- süper gıda uzmanı arkadaşı Darin Olien'le dünyanın özellikli bölgelerine gidiyor, tarım konusunu, yenilenebilir enerjiyi, sağlıklı yaşamı ve bunun gibi konuları anlatıyor, gösteriyor. Son derece bilgilendirici. Örneğin Peru'daki bölüm çok iyiydi. Olası bir felaket durumunda tarımın devam etmesini sağlamak için kurulan merkezlerden biri Lima'daymış. Kıtlık zamanı kullanılacak en pratik yiyecek hangisi? Tabii ki patates. Burada yüzlerce çeşit patates üzerinde çalışılıyordu. Dünya üzerindeki bu gibi noktaların yer aldığı bir haritayı gösterdiler. Böylesi kurumların varlığı beni mutlu ediyor. Ancak birileri insanlık adına çalışırken birilerinin kafasının da yalnızca kötülüğe çalışması ayrıca düşündürüyor ve üzüyor. Adamlar oturmuşlar "Dünya bir felaket yaşarsa insanlığın devamını nasıl sağlarız?" diye kafa patlatıyorlar. İşi gücü boş işlerle uğraşmak olan komplo yanlıları da herkese şüpheyle bakıyor, herkesten kötülük bekliyor, her yenilikten korkuyorlar. Neyse... Konu derin, fikrim bol. Bir başka zamana... Belgesele dönecek olursak, Down To Earth'ün bir parça turizm yönü de var. Programı küresel iklim krizi açısından da izleyebilirsiniz, sadece bir turist olarak da aynı şekilde ilginizi çeker. Bu bakımdan çok başarılı buldum. Sıkmadan, yormadan aktarmak, uyarmak en güzeli. Bir yandan böyle şeyler seyrediyorum, üzerine çokça düşünüyorum. Bir yandan Covid 19 korkusundan telefonumu sabunlayıp bozuyorum. Kendimi çok salak hissediyorum.

    Bugünlerde izlediğim bir başka dizi Marcella. İngiliz polisiyesi. Marcella başarılı fakat inanılmaz sorunlu bir polis. Dizinin havası, başroldeki kadın dedektifin farklı kişilik özellikleri bana İsveç-Danimarka ortak yapımı Bron/Broen'i hatırlattı (Bu diziyi yazmıştım daha önce çünkü çok severim). Bir baktım ikisini de Hans Rosenfelt yazmış, yönetmiş. Bron/Broen'i karamsar bulanlar bunu da sevmeyebilirler fakat tam benlik diziler bunlar. Sorunsuz insan var mı ki, diziler, filmler, romanlar güllük gülistanlık olsun?

    Haydi bir de ne okuduğuma değineyim. "Tatar Çölü'nü" bitirdim, Huysuz Virjin biyografisi olan "Katina'nın Elinde Makası'na" geçtim. Biyografi uzun süredir kitaplığımdaydı. Arkadaş hediyesiydi. Seyfi Dursunoğlu'nun zaman içinde çok röportajını okuduğum için yeterince tanıdığımı düşünüyordum, biyografiyi bekletiyordum. Yakın zamanda hayatını kaybetmesi beni üzdü ve kitaba yöneldim. Tatar Çölü'ndeki -her ne kadar kurgu karakter olsa da böyle insanlar da var malûm- Drogo'nun basiretsizliğinden, çakılıp kalmışlığından sonra Seyfi Dursunoğlu'nun ne istediğini bilip bunları gerçekleştirme gayreti bana çok iyi geldi. Düzenin dışındaki insanlar iyi ki varlar. 

    İşte böyle. Oradan biraz, buradan biraz oldu... Böylesi yazılarda yorumlar çok ilgimi çekiyor. Çünkü herkes kendisine yakın gelen kısımla, ilgilendiği kısımla ilgili yorum yapıyor -tıpkı benim yaptığım gibi-  ve ben hemen otomatik analize girişiyorum:) Çok insan var, çok fikir var. Dolayısıyla herkesin huyu farklı, psikolojisi, beğenisi, zevki farklı. Bu güzel bir şey. Yazının paragrafları arasındaki boşluk için kusura bakılmasın. Neden oldu bilmiyorum. Teknik değişiklikler olduğundan beri zorlanıyorum. Baktım baktım, paragraf aralığını düzeltme yolunu bulamadım. O yüzden aynen yayınlayacağım. Şu an fazla uğraşmak istemiyorum. Geçen yazıda da fotoğrafları silememiştim. Telefonum bozulduğu için fotoğrafları bizimkilerden istemiştim. Örneğin denizdeki o el benim değil, kardeşimin:) Sonra telefon geldi, fotoğraflar geldi. Bence kimse benim kadar güzel çekememiş:) Değiştirecektim fakat kaldıramadım hiçbirini. Yazı karakteri ve puntosu hakkında da sıkıntılarım var. Büyük punto tercih ediyorum. Ancak değişiklikler olduğundan beri, daha önce tercih ettiklerim iyice bir büyüdü. Küçültünce de fazla küçülüyor. Bakalım. Umarım bir ara hallederim. Şimdi ben gideyim, hazır zurna sesi de kesilmişken Down To Earth'ün son bölümünü izleyeyim.

    

    

 

33 yorum:

  1. Bırakın fotoğraflar öylece kalsın. Herşey kusursuz olmak zorunda değil ki. Kaygılar, korkular aynı. Dün aile hekimimize ilaçlar için gittim. 5 ayda sdece 7,8 kez dışarı çıkmama kızdı. Çıkın ama kalabalığa karışmayın dedi. Haklı...
    Konserler, sergiler başlarda tv den iyi gidiyordu ama son zamanlarda o da sıktı.
    Ne olacak böyle bilmiyorum. Alışamayanlardanım ben de.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kusursuzluktan değil Tülin Hanım, benim gözümden olan dursun diye:)
      Hayata karışmamak da başka sıkıntılara sebep oluyor sahiden. Doktorun söylemesi işin ciddiyetini gösteriyor aslında. Dikkat edin kendinize. İnşallah konserlerin, tiyatroların da zamanı gelecek.
      Sevgiler...

      Sil
  2. Bloğum yok ama yazılarınızı takip ediyorum. Bugünlerde üst üste gelen bazı olaylardan ve bu hastalıktan dolayı çok sıkıntılı günler geçiriyorum. Sizleri okumak iyi geliyor. İnsan bazen sadece ben mi böyle hissediyorum diye düşünüyor ama başkalarınında aynı şeyleri yaşadığını görünce biraz rahatlıyor. Her şeyden önce sağlık geliyor diğer her şey boşmuş aslında. Kendinize iyi bakın. Hülya

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çoğumuz aynı şeyleri yaşıyoruz, hissediyoruz. Bunu bilinci faydalı şeylere sebep olsa keşke.
      Sıkıntılarınızdan su gibi sıyrılmanızı dilerim Hülya. Nazik sözleriniz için çok teşekkür ederim.
      Sağlıkla kalın! Sevgiler...

      Sil
  3. Tiyatro konusunda endişeliyim. Çünkü salonlarda hepa filtresi yok ve en azından Ankara'dakilerin birçoğu normal zamanda bile havasız kalıyordu. Şimdi düşünmek bile istemiyorum :D Kavga çıktığını bilirim. Kapıları geç açtıklarından dolayı fuayede biriken insan kalabalığı isyan etmişti. Tam koronaya davet olur şu dönemde. Ama bir yandan da sektörün ayakta kalabilmesi için salonların açılması gerek. Onların yerine koyduğumda gerçekten sıkıntılı bir dönem. Berbat hissediyorum artık (uçak yolculuğundan garip bir şekilde çeknimiyorum, neden bilmiyorum).

    Bahsettiğiniz buluşmların çok benzerleri Fransız Kültür'de oluyordu normal zamanda ve güzel sohbetler yakalıyorduk. En son işte Hakan Günday'la tanışmıştık. Şimdi hiçbiri yok. Online sohbetler vardı yanlış hatırlamıyorsam. Ben her şeyi özlüyorum ya :(

    Geçenlerde Kızılay'a indim yazımda basettiğim gibi. İyi hissettim. Pandemi öncesi "Kızılay işte yahu" diye geçiştirebileceğimiz şeyler bile lüks oldu bu dönemde. Allah'ın beton sokaklarını dahi özlüyorsunuz.

    Telefon işi de işkence. Fiyatlar almış başını gitmiş. Ta Fizan'a kadar :/ Yeni almak istemiyorum (çünkü mevcut telefonun bile tüm özelliklerine vakıf değilim:)) ama whatsapp'tir diğer uygulamalardır android güncellemesi zorbalığıyla yeni telefon almaya itiyorlar. Teknolojinin bu yanı berbat. Almaya zorlanıyorsunuz.

    Üstünüze afiyet bu sabah müthiş bir kırgınlık ve hafif ateşle uyandım. İnşallah "korono" olmamışımdır :/ Paranoyak etti bizleri.

    O zaman belgesele de göz atalım. Herkese sevgiler selamlar. Evinde gitarıyla pandemiye direnenlere selam olsun :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bazı salonların düzeni iyi değil gerçekten. Ben de "Şu an yangın çıksa ne yaparız?" diye çok düşünmüşümdür:) Ancak gerekli tedbirleri gerçekleştirirlerse açılmalı. Yoksa kapalı alan her türlü sıkıntı. Uçaktaki hepa filtre sistemi iyi tabii. Çok uzun olmayan yolculuklar sorun yaratmaz sanırım. Sadece o dip dibe olma durumu psikolojik bir etki yapıyor bende:)
      Hakan Günday her sene gelirdi Beylikdüzü'ndeki buluşmalara:) Kaçırmazdım.
      Teknolojik aletlerin bir noktada yenilenme durumu benim de canımı sıkıyor. Beyaz eşyadan tut, bilgisayara kadar aynı. Ve fiyatlar gerçekten uçtu.
      Beton sokakları dahi özledim diyorsun Zihin, ben metrobüsü bile özledim. O derece:)
      Umarım şimdi daha iyisindir. Kendine iyi bak. Sağlıkla kal!

      Sil
  4. Yazıdaki iç döküş çok tatlıydı, umutsuz olamayalım ve bukalemun özelliğimizi kullanalım bu süreçte:) Yeni arayüzü kullanmak zorunda değiliz ki ben eskiye döndüm ve onu kullanıyorum:) Broen demişken sen, ki bayılarak izlemiştim, BBC First'de yayınlanan, yan hikayeleri de doyurucu polisiye Unforgotten'ın altını çizmek istedim:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Umut bir geliyor, bir gidiyor:) Gününe bağlı.
      Eski arayüz mü? Bakayım. Teknik konularda çok zayıfım burada. Yine iyi idare ediyorum:)
      Saga Noren'in hastasıyım. Kuzey polisiyelerini de çok seviyorum. Unforgotten'i duydum sanki. Bakacağım. Çok teşekkürler, sevgiler...

      Sil
  5. Ben ilk önce tabi ki Orhuncuğumdan başlamak istiyorum yoruma :)) Gitar çalmaya başlamasına çok sevindim. Gaza devam bence. Zamanında isteyip gerçekleştiremediklerimden... O sebeple çok hoşuma gidiyor çalabilenler.

    Telefon temizliği feci hakikaten. Geçen gün kardeşim foto yollamış bana da.. su geçirmeyen plastik kılıflar varmış. abla bunlardan kullan, yıkarsın kılıfı demişti... Bak aklıma geldi bakayım ben onlardan. Bir de çözüm olarak ben dışarıya çıktığımda telefonu hiç çantamdan çıkartmadan kulaklık kullanıyorum.

    Tiyatro, konser, gezme tozma o kadar çok özledim ki... Acil tiyatrolara bir çözüm bulunması lazım, bir çoğu kapanmak zorunda kalabilir yoksa...

    Öpüyorum seni ♥

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Orhun takılıyor, İspanyolca çalışıyor, gitar çalışıyor:) Kafasındaki planları yürürlüğe koyması için şu dönemin geçmesi, sınırların açılması gerek. Sağlığını yeni kazanmışken biz de hemen atılmasını istemiyoruz. Bir şekilde değerlendiriyor bu zamanı.
      Ben de gitar almıştım 13-14 yaşlarımda ama çalamamıştım:)
      Aslında az çıkıyorum ve çok gerekmiyorsa yanıma telefon almıyorum ama dışarıda bir kullansam fenalıklar geçiriyorum:) O kılıf olayı iyiymiş, denemek lâzım. Çok teşekkür ediyorum. Öpücükler benden de sana ♥

      Sil
  6. Zurnanın kabalığı,hünersiz ve zorlama ile yapılan her işin,durumu berbat ediciliği gülümsetiyor insanı:)) Yaşamın aksilikleri edebi,felsefi düşünceyle anlam,değer kazanıyor; ve tiyatro,bence acilen girmeli devreye; ne çok şeydir onlar; bir sahne ve bir topluluk,bir devrimdir insan ruhunda; çıkmazın içinden çıkabilme devrimi...Teşekkürler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. :) Yazıdan zurnayı küçümsediğim anlaşılırsa üzülürüm. Bir müzik aleti çalmak için gayret gösterene saygı duyarım. Sorun, yaş aldıkça gürültüye iyice hassaslaşıyor olmam ve apartmanlarla dolu bir bölgede yaşamamız:)
      Kültür-sanat faaliyetleri olmadan olmuyor. Ruhun gıdası. Umarım mümkün olan en kısa zamanda normal düzene döneriz. Teşekkürler Güven...

      Sil
  7. Valla ben de sabunlu bezlerle siliyorum, üstüne duruluyorum, üstüne kolonyalı peçeteyle siliyorum. Arada kafası gidiyor bozacağım:( keşke eski, minik, akılsız telefonumu kaybetmeseydim. Telefonunu sabunlayanlar ve bozanlar klübü mü kursak?:))))Sevgiler:)

    YanıtlaSil
  8. Zurna, davulun yanına pek de yakışır. Bizim halkımız davul zurna sesi duymaya görsün, başlayıverir göbek atmaya:) Fakat, evde zurna provası yapıldığını hiç duymamıştım. Bu da senin şanssızlığın olmuş Sezer. Gitar çalmayı ben de beceremeyip bırakmıştım öylece. Fakat bu aralar hazır boşluk çokken ve evdeyken yine yeniden denenebilir, neden olmasın?
    Tiyatroların açılması için akılcı çözümler üretmişsin. ''Yakında başlatırlar zaten,'' diyeceğim ama pek sıcak bakılan bir şey olmadığı için öteleniyor olabilir. İBB bir şeylere el atacak ama beklemede bence.

    Kısa bir süre sonra ''Vay be ne günlerdi'' diyerek bu yazdıklarımızı geriye dönüp gülümseyerek okumak en büyük dileğim ve hayalim. Sevgiler Sezer...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. "Vay be ne günlerdi" diyeceğimiz zamanların bir an önce gelmesi dileğiyle:) Sevgiler Zeugma...

      Sil
  9. zac efron pek severim, bi bakiyim, marcella sevdiysen, deadwind, 13 emir de seversin. kuzey polisiyelerini kaçırmam hiç, wisting de çok iyi. normal hayata döneriz herhalde ama bu sene değil. ben daha market ve park dışında evden çıkmadım. konser deniz filan seneye artık :) yunan adalarına gitcem yüzmeye artık seneye yaz :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Zac'i görünce tanıdım, ismini bilmiyormuşum:)
      Haydi gönlüne göre olsun deep, seneye gezelim bol bol:)

      Sil
    2. talinn özlemiştir seniiiii :) feriha hanım teyze de geldiii :)

      Sil
  10. Pandemi sürecinde hepimiz benzer haller içindeyiz. Bu yaz, bizim mahallemizde de insanlar, hiç görmeğe alışık olmadığımız tarzda, balkon ve teraslarda uzun vakitler geçiriyor. Genellikle insanlar evden çalışıyor. Sitelerin küçük ölçekli çocuk parkları hariç, nefes alacak büyük parklar, bahçeler yok... yaşam alanları dar, iç-içe!. Bu yüzden o minicik balkonlar can yeleği adeta!. Ne olurdu bir metre daha büyük yapsalardı!. Karşılıklı birer sandalye ve araya küçük sehpa ancak sığıyor. Herkes çok sıkılsa da, yapacak bir şey yok!. İnsan, her şeye alışıyor! Herkes kendi çapında hayata tutunacak bir şeyler bulmaya çalışıyor. Mahallede gürültü çok, çocuk sesleri bir hayli fazla... her evde ayrı bir terelelli!. ayrı sesler!.. ama olağanüstü durumlar yaşadığımız için toleransımız da oluyor!. Bu zamanda küçücük bahçesi olup, müstakil evlerde yaşayanlar çok daha şanslı sanırım :)

    Orhun'un gitar çalmaya başlamasına sevindim. Bir ara eşim de heveslenmişti! oysa bağlama çalıyor, kabak kemane çalıyor ;) sesler ve renkler içinde kayboluyorum bazen ben de!. kafam mı?!! tam çalınan, bilinen parçalar da tamam da! ama yeni öğrenilen parçalarda!! her zaman kaldırmıyor! :))

    Ben de kâh resim yaparak, kâh netflix'de film seyrederek, istikrarsız kitap okumalarım, rutin ev işleri, mutfak ve balkon arası mekik dokumalarım, -aklımın bir ucu annemde dolayısıyle günlük veya gün aşırı- tf.la durum kontrolleriyle... alışverişle...vs. derken...günlerim akıp geçiyor Sezer'cim. Bloguma bile uzun zamandır giremiyorum. Dilerim tez zamanda pandemi sona erer. Yoksa alıştığımız bu durum, ciddi bir şekilde sağlığımızı tehdit edecek. Belgeseli not ettim. Teşekkürler Sezer'cim. Sevgilerimi gönderiyor, seni çok öpüyorum. ♥

    YanıtlaSil
  11. Aaa sizin gençliğinizde gitar çalmayı denediğinizi bilmiyordum. Aslında şimdi Orhun ile beraber yeniden deneseniz fena olmaz mı? Belki siz de kaparsınız aferinleri :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben biraz fazla şey deniyordum. Biraz frenlemiş olsam da hâlâ öyleyim aslında:) İlgimi çeken her şeyle uğraşmak istiyorum. Oysa kişiye en uygun olanında yoğunlaşmak en iyisi.
      Gitar kolay gibi görünüyor ama zor bence, yapamam artık:)

      Sil
  12. Merhaba Sezer Hanım,
    Yazınızı, yorumları ve yorumlara verdiğiniz cevapları okudum. Olumlu olarak etkilendim. Umutlandım da üstelik.
    Kültür ve sanatla içli dişli olan yazar ve yorumcular. Hepinize maşallah.
    Böylesi bloglar insanı dinlendirmekle kalmaz, öğretir de, duygulandırır da, dolaylı bile olsa yazmaya teşvik eder de...
    Nazar almazsınız inşallah, sıcak bir aile ortamı gibi olan bu bloga yorum yazmam, pişmiş aşa soğuk su katmak gibi olacaksa yorumu yayınlamayınız.
    Yorumu olmazsa olmaz unsurlardan saymama rağmen blog yorumlarının farklı olduğunu öğrenemedim. Bir öğretmen gibi yazmaya devam ediyorum. Kusura bakmayınız.
    “ Konu derin, fikrim bol.” deyişiniz ne güzel bir özet. O kadar da değil, yorum yazanlara verdiğiniz cevaplar da düşünmeye değer. Bunların açılımları yapılsa her biri bir eser olur:
    “Hayata karışmamak da başka sıkıntılara sebep oluyor sahiden. Doktorun söylemesi işin ciddiyetini gösteriyor aslında.”
    “Çoğumuz aynı şeyleri yaşıyoruz, hissediyoruz. Bunu bilinci faydalı şeylere sebep olsa keşke.”
    “Ben metrobüsü bile özledim. O derece.”
    “Umut bir geliyor, bir gidiyor:) Gününe bağlı.”
    “Bir müzik aleti çalmak için gayret gösterene saygı duyarım.”
    “Vay be ne günlerdi" diyeceğimiz zamanların bir an önce gelmesi dileğiyle:)”
    Tüm dilekleriniz kabul edilir inşallah. Orkun’a, eşinize, sizlere ve bütün sevdiklerinize devamlı başarılar ve mutluluklar dilerim. Allah’a (cc) emanet olun.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevgili Hocam, yorumlarınız için çok teşekkür ediyorum. Yıllarca çok öğrenci yetiştirmiş, çok insan tanımış, kaliteli yaş almış sizin gibi deneyimli bir büyüğün sözleri benim için değerli. Öyle detaylar yakalıyorsunuz ki -bunu sadece benim için değil başka blog arkadaşlarım için de yaptınız- anlayışınıza, fikirlerinize saygım daha da artıyor. İyi ki varsınız. Yazılarınızı nasıl keyifle ve merakla okuyorsam, yorumlarınızı da aynı duygularla okuyorum. Güzel sözleriniz için yürekten teşekkür ederim. Saygılar, sevgiler benden size...

      Sil
  13. feriha hanım teyze geldiiii :)

    YanıtlaSil
  14. Merhabalar.
    "Zurnada peşrev olmaz, ne çıkarsa bahtına" diye bir söylem vardır. İşte başımıza bela kesilen bu lanet Korana yüzünden peşrevimizden olduk. İnşAllah en kısa zamanda bir çözüm üretirler de bizler de normal yaşantımıza döneriz. Aksi halde, hepimiz bu sefer de yaşantımıza uygulanan pehrizler yüzünden öleceğiz. Rahmetli babama böbrek yetmezliği yüzünden diyet uygulanmaktaydı. Mutat kontrollerin birinde doktorun biri aynen şöyle demişti: "Bence babanız tuzlu olmamak ve suyu çok tüketmek kaydıyla her şeyi yesin içsin, bu sefer de babanızı açlıktan biz öldüreceğiz."
    Selam ve saygılarımla birlikte size sağlıklı ve hayırlı günler dilerim.

    YanıtlaSil
  15. feriha hanım teyze geldiiii :)

    YanıtlaSil
  16. broadchurch izlemiş miydin seveceğini düşünüyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İzlemez miyiiiim?:)) Sevdim. Hele İngiliz polisiyesi olunca daha da çok sevdim.
      Çok teşekkürler Burcu...

      Sil
  17. Nasılsınız? Keyifler sağlıklar umarım yerindedir, bir yoklamak istedim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İyiyim, çok teşekkür ederim Sevgili Ceren:) Yazmayalı neredeyse bir ay olmuş. Ben de şimdi fark ettim. Günler o kadar aynı şekilde geçiyor ki yazma motivasyonumu etkilemiş olsa gerek:) Yeni bir yazı ekledim neyse ki. Nezaketin için tekrar çok teşekkür ederim. Sevgiler...

      Sil

Yorumu olan?