Bir süredir maddi manevi telaşlardaydım dostlar. Annem Kuşadası'na taşındı. Bildiğin şehir değiştirdi.
Fiziken ve ruhen çok yoruldum. Yıllardır buraya yerleşmek istediğini söylüyordu. Hem kendisinin büyüttüğü torununu bırakmak istemediği için hem de iyi düşünmesi adına onun önüne sorular çıkardığımızdan ve pek desteklemediğimizden eyleme geçemiyordu. Yeğenim büyüdü, üniversiteye başladı. Annem Kuşadası konusunu yeniden gündeme getirdi. Bu arada devamlı surette kendi yaşadığı apartmanı kötüleyip illallah dedirtti.
"Bana yakın gel" dedim, kabul etmedi. "Büyükçekmece'de ev tutalım, orası da sakin, orası da sahil kasabası gibi, hem bize yakın" dedim, istemedi. Konuya mesafeli oluşumun başlıca nedeni, kendimi bildim bileli annemin her şeyden şikâyet etmesine ve kendini her daim bahtsız görmesine dayanarak, yeni bir hayat beklentisiyle gittiği yere aynı ruh halini götürüp bir süre sonra pişman olursa korkusuydu. Bir-iki senedir aklım bu konuyla meşgûldü.
Biraz da yaşla birlikte gelen sorgulama halleri sayesinde düşündüm de düşündüm. Düşünceler geniş bir alana yayılmaya başladı. Geçmişe gidiyordum, bugüne dönüyordum. Anneanne ve teyze de giriyordu işin içine.
Nasıl yetiştirildim, en önemlisi kendimi nasıl yetiştirdim gibi konularda vardığım sonuçları burada uzun uzun anlatamam. İddia ediyorum tüm analizlerimi ve vardığım sonuçları, hislerimi orta kalınlıkta bir kitapta toplayabilirim. Louis Althusser'in hayatını didik didik ettiği "Gelecek Uzun Sürer"i kadar kalın bir kitap olmasa da en azından onun yarısı kadar sayfa kullanabilirim ve tıpkı onun gibi anlamca yoğun bir anlatı oluşturabilirim.
O kadar dolmuşum yani. Daha doğrusu dolmuştum. Şimdi daha iyiyim.
İşin özü şu ki ben hep annemin annesiydim. Çocukken de böyleydi. Annem mutsuzdu, hastaydı, mutsuz yaşamının sebebi ona göre tamamen çevresindeki insanlardı. Ben onun dert ortağıydım. Kardeşimi de beni de çok sever. Bizi sevgiyle büyüttü. Hep öptü, kokladı. Öyle ki yaşıtlarımdan imrenenler, kendi anne ve babasıyla anlaşamadığı için bana bunu hatırlatanlar oldu. Ama işte işin bir başka yanı daha var. Anne anne olmalıdır, baba da baba. Anne ve baba çocuğuna rehber olmalıdır. Gerektiğinde katı olmayı bilmelidir. Güçlü durmalıdır. Annem sanki onun arkadaşıymışım gibi her derdini her sıkıntısını bana anlatırdı. Sadece güncel olanları değil, eskiye de dönük her şeyi ağlaya üzüle anlatırdı. İçten içe üzülürdüm tabii. Ve onu ben de üzmemek adına hep ağırbaşlı bir çocuk oldum. Orta birinci sınıfta Türkçe öğretmenimiz konusunu net hatırlamadığım bir kompozisyon istemişti bizden. Ben de annem için ne kadar üzüldüğümü anlatmıştım. "Anneannem şöyle üzüyor annemi, babam böyle üzüyor. Zaten hasta" diye baya bir dökülmüştüm. Tabii öğretmen annemi çağırdı. "Kızınız çok hassas" demiş. Yani bugünkü aklımla düşündüğümde diyebilirim ki öğretmen "Dikkat edin, kendi hayatınızın sıkıntılarını çocuğunuza yansıtmayın" demek istemişti. Annem hiç üzerine düşünmeden, sen bunları kafana niye takıyorsun demeden, yine bana olağan bir şekilde anlatmıştı. "Öğretmenin senin için hassas dedi" demişti. Belki hiç konuyu açmasına gerek yoktu, sadece kendi tavırlarını düzeltmesi gerekiyordu. Çok ağlardı bir de. Hâlâ çok ağlar. Her şeye ağlar. O yüzden ben ağlayamam. Ağlamayı güçsüzlük sayarım. Velhasılıkelam kendimi her daim anneme karşı sorumlu hissettim.
O da beni iyice bazen anne, bazen arkadaş yerine koyarak tamamen benim yörüngemde hareket etmeye başladı. Bence ben annemin yörüngesinde olmalıydım. Çocukluktan beri ben ne dersem o oldu, ben ne dersem dinlendi. Enteresan şekilde babam da bana sonsuz güvenirdi. Olgunluğum, akıllılığım işlerine geldi. Hep arkamdalardı, hep desteklerdi ama biraz da önümde olmalılardı. Ne kariyer yolunu çizerken fikir belirten oldu, ne 21 yaşında evlenirken "Erken değil mi kızım?" diyen. Dese de dinlemezmişim. Öyle söylüyor. Evliliğimden memnunum, erken anne olmanın olumlu yanları da var ama yine de erkendi işte. Keşke bir deneseydiniz. Sizi dinlemediğim, dikkate almadığım zaman haklı olurdunuz. Bugün bile özel günlerde annemde toplanılmaz biliyor musunuz? Bugün dedim ama hep öyleydi. Herkesi Sezer toplar, Sezer masalar hazırlar. Son yıllarda kardeşim de toparlar oldu ama annemde toplanılmaz. Fakat kendime yüklenmeyi azaltmaya başladım. Şu son bir-iki yıldır düşüne düşüne bir miktar tavır değiştirdim. Orhun'un uzun süren sağlık sorunları nihayet ve çok şükür ki düzeldiğinde kendimi dinler oldum. Kardeşim beni çok iyi anladı ve destek oluyor. Sevdiklerime karşı sorumluluğum baki, biz hep biriz ve beraberiz ancak en yakınım dahi olsa -çocuğum hariç- kimsenin kendine uygun gördüğü hayattan ben sorumlu olamam. (Hâttâ çocuğumunkini bile bir yere kadar kontrol edebilirim). Bu konudaki üzülmelerimi, kendimi faydasız kahredişlerimi minimuma indirmeye çalışıyorum.
Günün sonunda geldiğimiz nokta annemin şehir değiştirme isteğine destek olmaktı. En ufak bir fikir belirtmenin neticesi, konu hoşlanmadığı noktaya gelirse, pişman olursa "Seni dinledim" alt metinli "Sen öyle demiştin ya" cümlesi ile sonuçlandığı ve beni aşırı öfkelendirdiği için bir süredir kendimi alıştırdığım gibi "Sen bilirsin, ben her türlü kararında destek olurum" dedim. İnanın tüm bunların yaşlanmakla ilgisi yok. Hep böyleydi. "Sen bilirsin" dedim ama tabii ki kendi kendime durumu her açıdan düşündüm. Geçen yaz tatilini eşimle Kuşadası'nda geçirdik. Alıcı gözle bakmak istedim. Evet aman aman bir yer değil. Küçük bir kent gibi. Biraz kalabalık. Ancak annem belli bir yaşta olduğu için hastanesinin olması, market vs. alışveriş olanaklarının ulaşılır olması, yaz kış yaşanması önemliydi. Zaten annemin "Küçük bir kasabaya yerleşeyim, küçük bir bahçem olsun, ekeyim biçeyim, kafamı dinleyeyim" gibi hevesleri de yok. Hiçbir zaman doğa insanı olmadı. Birçok kıyı kentine göre ekonomik açıdan da uygun. Emeklisi bol. Kendisi sağa sola gitmez ama biz gittiğimizde gezecek görecek yerlere ulaşılabilir mesafede. Çevresi güzel. Dilek Yarımadası'nda deniz güzel. Epeydir inceliyorum, belediyesinin yaz-kış kendine has etkinleri iyi. En önemlisi ve kardeşimle benim açımdan içimizi bir nebze rahatlatan şey, annemin benimle akran olan arkadaşının yıllardır orada yaşıyor oluşu. Maşallah diyeyim, uzun yıllardır abla-kardeş gibi görüyorlar birbirlerini. Eğer o orada olmasaydı ağırlığımı koyardım ve gitmesini muhakkak engellerdim.
Öyle böyle derken yaklaşık iki ay kadar önce ciddi ciddi ev aramaya başladık. Bu sırada yeğenime sarılıp bol bol gözyaşı döktü. "Hem gitmek istiyorsun hem ağlıyorsun" diyeceğimi bildiği için bana karşı pek duygulanamadı. Zaten yeni sırdaşı Nisan. Yani yeğenim. Bana küçükken neler anlattıysa, nelerden dert yandıysa aynılarını ona da anlatıyor. O da üzülüp duruyor. Biraz uzaklaşmaları bu açıdan iyi olacak. Merkezde güzel bir daire bulduk.
Ben önünün açıklığını, manzarasını, merkeziliğini, komşuların kimler olduğunu kontrol ettim; annemin önceliği pencere kolları, kapılar, yer karoları, duvarların rengi falandı. Eğer orada bir aydınlanma yaşamazsa sanırım balkonun keyfini en çok ben çıkaracağım. Sonra evi tuttuk. Uzaktan işleri halletmek çok zordu. Evde hâlledilmesi gereken şeyler vardı. Emlakçıyla arada gerildik, arada iyiydik. Kardeşim internetti, elektrik aboneliğiydi onları buradan halletti. Annemin tüm şifreleri, bilgileri senelerdir onda. "Ben telefonla konuşmayı sevmiyorum, ben resmi işlerden hoşlanmıyorum, beceremiyorum" dediği için normalde de kontrol genelde bizdedir. Sonra taşınma zamanı geldi. Evin beyaz eşyaları, yatağı, koltuğu, masası olduğu için (ve sıfırdan alınacağı için kabul ettiğimizden) kalan özel eşyaları bir tanıdığın geniş arabasına doldurduk, iki damat tam da en karlı günlerde yola çıktılar. Öyle denk geldi. Şöyle fena yağacak, böyle fena yağacak söylentileri olduğu için epeyi bir gerildik ancak tarihi önceden ayarlamıştık. Erkekler eşyaları bıraktılar, evin içinde onlara düşen işleri yaptılar. Annem ve ben bir-iki gün sonra gittik. İnce temizliği yaptırdık. Su aboneliğini orada hâlletmek zorunda kaldık. Nüfus müdürlüğüne gidip ikâmetgâh çıkardık. İnterneti bağlattık. Klozet musluğunun çalışmadığını gördük, tesisatçı bekledik vs.vs. vs. Yerleşmek yaklaşık bir hafta sürdü. İlk birkaç gün hava orada bile nasıl soğuktu anlatamam. Yine de her fırsat bulduğumda kendimi dışarı attım. Sonra sonra güneş çıkınca mutlu oldum, yürüyüşler yaptım. Hava birkaç gün içinde şundan şuna geçiş yaptı:
İşler biraz kolaylaşınca, hem fiziksel yorgunluğu hem de annemi orada bırakıp dönecek olmanın tedirginliğini atmak için günlerdir okuyamadığım kitaplara sığındım yine. Sabah erken kalkıp sakin kafelerde kitabımı okudum.
Eksikleri tamamlarken, gerekli alışverişleri yaparken çevre esnafla muhabbeti ilerlettim. Tanıdığımızın bile ayarlayamadığı tesisatçı işini fotokopi çektirirken sohbet sırasında sorup hâllettim. "Teyzeyi getirip tanıştırın, bir şey lâzım olursa söylesin" diyenler oldu. Aslında huyum değil sanıyordum ama küçük bir yere taşınırsam komşuluk müessesesine rahatlıkla dahil olabileceğimi fark ettim. Semt pazarına da gittim. Görmemiş bir İstanbullu sıfatıyla şu çiçekleri aldım:
Sanırım çiçeklerin fiyatı konusunda kazıklandım. "Olsun" dedim, "Gide gele alışırız". Bir başka tezgâhtaki satıcı kadın, elimdekileri görünce "Şu sümbül gibi olanların adı neymiş ki? Bizim bahçede hep çıkıyor. Yabani diye yolup atıyorum" dedi. Bence "Salak mısın bunlara para verdin? Çayıra çimene çıksan bulursun" demek istedi. Sümbüller fotoğrafta çıkmamış.
Sonra ben döndüm işte. Annem "Hayalimi gerçekleştirdim" dediği için bir yandan mutluyum, bir yandan bir süre sonra şikâyete başlarsa diye gerginim, çocuğumu merak eder gibi meraktayım. Hep birlikte alışmaya çalışacağız. Kendi kendini idare edebileceği kaç yılı varsa istediği gibi yaşamasını, memnun olmasını istiyorum. Belki orası ona iyi gelir. "Madem öyle, en olmadı bir sene denersin" dedik ama taşınmak berbat yorucu bir iş. O fikrimden vazgeçtim:) Ben ki istediğim hâlde taşınma işini göze alamadığımdan, satma ya da kiralama durumlarından gözüm korktuğundan yıllardır bir yere kıpırdayamıyoruz. Annem için resmen sınırlarımı zorladım. Dün oturdum telefonumdaki emlakçı, tesisatçı, kornişçi vb. herkesin numarasını sildim. Bu süreçte yıllık telefon görüşmesi kotamı doldurduğumu düşünüyorum.
Belki fazla sitem ettim ama annemi tanısanız seversiniz. "Negatif dediğin kadın bu mu?" diye şaşırırsınız.
Aile dinamikleri, anne-çocuk ilişkisi farklı durumlar malûm. Annemin de su gibi kolay akan bir hayat yaşamadığını biliyorum. Ancak hangimiz yaşadık ki? Şükürsüz bir insan olduğunu söyleyemem. Öyle değil. Farklı bir kafa.
O yüzden, "Nasılsın?" diye sorunca bir kere bile "İyiyim" diyemeyen, demek istemeyen annemin artık "İyiyim kızım" demesini istiyorum. Kendim için de fazla takmamayı, her dediğinin altında bir şey arayıp iyi olup olmadığını sorgulamayı bırakmayı, iyiyim diyemiyorsa bunun artık doğalı haline geldiğini kabul etmeyi, herkesi olduğu gibi görmeyi diliyorum. Bir çocuk için annesinin huzurlu olduğunu bilmek o kadar önemli ki.
Toparlayıp olumlu yönleri öne çıkaracak olursam... Küçük yerde insanlara kibar yaklaştığın zaman kibar karşılık aldığını gözlemledim. İstanbul'da yaşayanlar öyle tuhaflaştı ki nazikçe lâf anlatmaya çalıştığım birinden "Öyle kibar kibar konuşarak beni ezmeye çalışamazsın" çıkışını duydu bu kulaklar. Her yerin iyisi de var kötüsü de ama yüksek sezon haricindeki sakin dönemler Kuşadası'nı daha yaşanır kılacaktır. Orada yaya geçidinde duran şoförlerin varlığı İstanbul'daki gibi tükenmemiş henüz.
Annem benim dönüşümden birkaç gün sonra devlet hastanesinden randevu alıp doktora gitti. Kalça ağrısı yürümesini engelleyecek kadar ayyuka çıktığı için gitmesi gerekiyordu. Gel gör ki doktora gitmeme huyu var.
Biz burada devletten veya özelden ne zaman randevu alsak bir gün önce arayıp "Kızım çok fenayım, ben yarın gelemem" deyip iptal ettiriyordu. Orada, biraz da arkadaşının zorlamasıyla ve ona ayıp olmasın diye iptal etmemiş ve beraber gitmişler. Üstelik hemen randevu almışlar ve MR da hemen ertesi gün çekilmiş. Bu annem için -ya da belki bizim için- mucize gibi bir şey. Yarınlar adına umut verici. Belki de her şey güzel olur.
Ve son olarak... Allah sağlık sıhhat versin, belli ki sık sık İzmir üzerinden Kuşadası'na gideceğim. Yaz gelince daha fazla denize gireceğim. Civar bölgeleri keşfedeceğim. Hani geçen sene blog dostlarımın kıl payı kaçırdığım İzmir buluşması vardı ya? Bu sene tekrarını talep ediyorum:) Ve Ege civarında kim varsa buluşma, görüşme tekliflerine de açığım:)
Çok anlattım, epeyi kafa şişirdim. Ne diyeyim? Hayırlı uğurlu olsun.
Klio'nun Şarkısı dağları -tepeleri ovaları aşarak taa buralara nasıl ulaştı bilemiyorum ama sezebiliyorum elbette. Söz hakkı kimdeyse en uzun yazma-konuşma hakkına saygı duyan eskilerdenim. Bu harika anlatıma el sallamak yetmez, sayfalarca yazılır. Ama o sabrı gösterebilen bir avuç insan var mıdır acaba Sezer...?
YanıtlaSilGece kaç kez uyandığımı hatırlamak istemiyorum ama; 7.00 de kalktım, ilk ilacımı aldım, eve gün ışığı girsin diye perdeleri biraz indirdim, kahvaltı sofrasını hazırladım- bir zamanlar gösterişsiz çok oruç tutan , inançlara saygılı biri, tutamadığı zamanları da yalansız olarak söylemeli.
Sevgili Sezer, "Tekrar geleceğim" sözü verdiysem er veya geç dönerim elbet. Kaç kişiye sözüm var. Unutursam hatırlat lütfen. Birikimler çıkış yolu bulamazsa asıl o zaman hastalanıyor insan.
Güneşli günlerin bol olsun.
Beynine-yüreğine sağlık.
Çok çok teşekkür ediyorum Makbule Öğretmenim. İyi ki varsınız.
SilÖncelikle annene güle güle otursun diyorum ve sizin gibi hayalini gerçekleştirmesine destek olan evlatlara sahip olduğu şanslı olduğunu belirtiyorum. Okurken bir yandan kendi kızıma nasıl davrandığımı , annemin bana nasıl davrandığını gözden geçirmeyi de ihmal etmedim. Anneler ve kızlar huyları ne şekil olursa olsun mutlaka didişecek, anlaşamayacak bir şeyler buluyor galiba. Annenizi rahmetli kayınvalideme benzettim o da hiç iyiyi demezdi, mutlaka bir hastalığı konu olurdu. Annemde tam tersidir hastalık artık çok ayyuka çıkmadıysa asla söylemez, hep iyiyim der. Eskiden anneannem açar ''Annen hasta ara'' derdi bana söylemeyeceğini bildiğinden.
YanıtlaSilYani üzerine çok konuşulacak konu, biz kadınlar çok dert ediyoruz bu gibi durumlarda erkeklere bayılıyorum.ÇOk düz ve netler. Biz biraz didikliyoruz.
Anneye Kuşadasında güzel bir yaşam diliyorum, darısı başıma:) Nisan sonunda Kuşadasına gidicem kısmet olursa iki günlüğüne turla. Bir inceleyeyim, belki ilerde biz de taşınırız..
Sevgiler..
Çok teşekkür ediyorum. Umuyorum ki güle güle otursun:)
SilKuşadası merkezi kalabalık ama civarı güzel. İyi incelemek lâzım. Gönlünce olsun dilerim Mehtap.
Anne-kız ilişkileri çözülmeyen bir yumak, biz de kardeşimle telefonda uzun terapi seansları yaparız bu konuda, düşün ki annem öleli 20 yıl oldu. Bir yere varabildiğimizden değil de bir nevi rahatlama sağlıyor. Yani rahatsız olan bir ben değilmişim kabilinden. Dilerim annen mutlu olur orada, bilinçaltından bir türlü atamadığı dertlerine deva olur, artık o anne, sen kız olursun. Kuşadası hepinize huzur getirsin...
YanıtlaSilİnsanın kardeşinin olması iyi bir şey sahiden. Çok teşekkür ediyorum Nurşen Öğretmenim. Dediğiniz gibi dilerim Kuşadası huzur getirsin. Çok teşekkür ediyorum, öpüyorum kocaman.
Silyani annen anne değil de kızkardeş de değil de çocuk gibi demek ki. yine de senden uzağa gitmeye karar vermesi de onun için büyük bir karardır herhalde ama nisan var senin yerine. annen sorumluluk almaktan kaçınmış hayatı boyunca işte :) kuşadası iyi bir yer tabii ki. milli park, güzelçamlı, soğuksu, doğanbey :) şimdiden buraları yaz bir yere :)
YanıtlaSilHaklısın, uzaklaşmak büyük bir karar aslında. Takdir ediyorum bu konuda. Takdir ettiğini belirtince mutlu oluyor, hep söylensin istiyor. Yemin ederim kraliçe:) Hepimiz bir başkayız işte.
SilGeçen yaz Doğanbey hariç, dediğin her yeri gezdik. Doğanbey'e vakit kalmadı. Torbalı, Selçuk, Şirince... Onlara da gittik. Daha bir dolu yer var gezecek. Bakacağız. Teşekkürler Deep...
Merhabalar.
YanıtlaSil"...annemin her şeyden şikâyet etmesine ve kendini her daim bahtsız görmesine dayanarak, yeni bir hayat beklentisiyle gittiği yere aynı ruh halini götürüp bir süre sonra pişman olursa korkusuydu. ..." Bu cümlenizi buraya taşımamın nedeni, ben de kendimden aynı şekilde şikayetçi olmamdandır. Ben de anneniz gibi çok yer değiştirdim ve hala aradığım mekanı bulamadım. Neden? gittiğimiz yere aynı ruh halimizi de götürünce olmuyor maalesef.
Kuşadası'nda ev kiraları da çok yüksek olsa gerek. Anneniz tek yaşadığı için 1+1 gibi bir ev kiralamış olmalısınız.
İnşAllah annenize Kuşadası çok iyi gelir, orada sağlıklı ve mutlu bir şekilde yaşamına devam eder.
Selam ve saygılarımla.
Annem de çok mekân değiştirdi. Üşenmiyor da. Bu bence bir şeylerin dışavurumu ama derinini tam bilemiyorum tabii.
SilAnnemin karar verme süreci içinde, birkaç senedir Kuşadası'nda kiraların ve satılık daire fiyatlarının nasıl adım adım arttığına tanık olduk. Geçen sene harekete geçmiş olsaydı bile fiyat konusunda fark olacaktı, yani daha uyguna ev bulacaktık. Kısmet bugüneymiş. Merkez harici bölgelerinin bir nebze daha uygun olduğunu söyleyebilirim. Dediğiniz gibi 1+1 tuttuk ama çok küçük değil. İstanbul'da da aynı ayarda evi var, oradan alıp oraya veriyor.
Güzel dilekleriniz için çok teşekkür ediyorum Recep, eksik olmayın.
Anneniz için de sizin için de sevindim. Benim de annemle aynı şeyleri yaşamışlığım var. Eski yaşadıklarını çektiklerini sıkıntılarını hep bana anlatırdı. Sonrasında ise kardeşlerimle olan sorunlarda onun biraz etkisi oldu. 93 yaşında bir kaç senedir daha rahatım telefonla konuşuyoruz sağlık sorunlarını dinliyorum ama eskisi gibi değil o yüzden sizi çok iyi anlıyorum. Dilerim orayı sever mutlu olur huzurlar dilerim. Hülya
YanıtlaSilHayat zaten zor, hem kendimiz hem çevremiz için daha da zorlaştırmaya gerek yok aslında ama kimimiz bunu beceremiyoruz işte. Herkese gönül ferahlığı diliyorum.
SilÇok teşekkürler Hülya, sevgiler...
Canım Sezer, uzun zamandır sesin soluğun çıkmıyordu, nedeni bunca işin arasında (daha doğrusu ortasında) kalmanmış, geçmiş, bitmiş, ne güzel. bence annen mutlu olacak orada. o mutlu olunca siz de burada daha huzurlu olacaksınız.
YanıtlaSilbu anne-kız ilişki dinamiğini ve zorluklarını konuşmuştuk seninle. anlıyorum seni. ve diliyorum ki kuşadası senin de hayatının "oh be" dediğin günlerine açılan kapısı olsun :)
Tatlı Şulecim, ne güzel bir dilek bu. Hepimizin ara sıra "Oh be!" diyeceği zamanlara ihtiyacı var. Ara sıra diyorum çünkü hayat zaten yüzde yüz rahatlığa izin vermiyor:)
SilEn kısa zamanda görüşmek üzere... (Havalar ısınıyor, konuşacağız:))
Zorlu bir süreç başarıyla ve hayırlısıyla atlatılmış Sezerciğim. Anneciğin sağlıklı günlerde yaşasın yeni şehrinde ve evinde, sen de sağlıkla ziyaretine gider gelirsin inşallah.
YanıtlaSilSevgiyle kucaklıyorum.
Haberdar olan ender dostlardansın:) Konuşmuştuk ve nasıl oldu anlamadım, öyle böyle derken hallettik:)
SilÇok teşekkür ediyorum. Benden de kocaman sevgiler...
Enfes bir yazı, enfes bir iç döküştü... Yer yer gülümsedim. Yer yer seni de anladım. Ama hepinizle aynı masada oturmuş biri olarak, olan biten herşeyi özünde çok sevimli buldum. Elbette tüm bu ifadelerime rağmen, özellikle sana kolay gelsin demeyi ihmal etmeyeceğim tabii ki:)
YanıtlaSilAslında biraz dikkatle, biraz farkındalıkla halledilecek boş boş işler:) Gel gör ki hepimizi bunlar yaralıyor. Sağlık olsun. Yine de her şeye bin şükür. Neyse ki hayatımı iyisiyle kötüsüyle sahiplenmek, "olsun yine de benim" demek gibi bir huyum var :)
SilSevgiler Buraneros... Ve çok teşekkürler...
Annenizin bu hayalini gerçekleştirmiş olmasına çok sevindim. Dilerim Kuşadası ona huzur ve mutluluk getirir:)
YanıtlaSilÇok naziksiniz, çok teşekkür ediyorum. Sevgiler...
SilSevgili Sezer, yazdıklarını yavaş yavaş okudum. Yüreğimde biraz sızı bıraktı. Olayları dışarıdan görerken bile tüm karakterimiz, huyumuz suyumuz devreye giriyor. Okurken kendimi kızımı düşündüm, yıllar sonra
YanıtlaSilbile acaba benden dert yanacak mı, neler onu sıkmış, aslında en iyisini yapmaya çalışırken
bile ne hatalar yapmış ve görememiş haldeyim diye düşündüm. Aynı kandan candan da olsan
her şeyimizle farklıyız biribirimizden. Beklentiler, hisler, ortaya çıkanlar da hep düşünülenden ayrı oluyor. Dünyanın değişmez devri bu. Her birimiz ailelerimiz içinde hayal kırıklıklarımızla varız.
Sizde de annenin böyle bir karakteri var, can çıkar huy çıkmaz demişler. Beklentiye ve hesaplaşmaya girmeden her şeyi olduğu gibi kabul etmeye çalışmak gerekiyor. Hem annenin bu kadar zayıf yönlerine rağmen kendi hayatı içinde bir hayalinde ısrar etmesi, bunun için yola çıkmış olması büyük başarı. Sizlere sadece eşlik etmek düşüyor. Biraz dinlendikten sonra oraların da keyfini çıkaracağınıza inanıyorum.
Buketcim, çok naziksin, çok teşekkür ediyorum. Annem çok güçlü zaten. Evliliğini bitirmeye karar verip yıllar sonra tekrar çalışma hayatına atılan, gerçekten çabalayan, yetişkinlik çağındaki iki kızıyla ayakta duran, emeklilik hakkını kazanıp evini almış bir insan. Sorun güçsüzmüş gibi davranması. Az önce yazdıklarımı gerçekleştirirken bile en ufak harekette bize sormadan hareket etmemesi. Oysa ki bizim soru sormaya ihtiyacımız vardı. Sorumluluğun yükünü atmayı seviyor ve dediğin gibi bu da onun huyu. Kuşadası konusunda da kendi isteği vardı ama devamlı bize soruyordu, ısrarla "sen bilirsin, ne karar verirsen ver destekleriz" dedik. Sütten çok ağzımız yandı çünkü:) Hani bunlar büyük şeyler değil ama yorucu hareketler. Her şeye negatif bakan ebeveyn sahibi olmak çok yorucu.
SilYazımı okuyunca kendini yokladığını söylüyorsun. Biz böyle bir kuşağız işte. Bugünün 40-60 yaş aralığındaki akranlar olarak biraz bahtsızız bu konularda. İstisnalar vardır elbet ancak ne zaman kendi yaşıtlarımla tanışsam, eski dostlarla buluşsam aynı şeyleri konuşuyoruz. Geçenlerde bunun hakkında bir yazı dahi gördüm. Bizim annelerimiz asla ama asla kendilerini yoklamıyorlar. "Şunda ihmâlim olabilir, haklısın" diyemiyorlar. Hani eskiden yanımızda sigara içilirdi ya, bu ufak bir örnek, biz şimdi o günleri düşünüp böyle bir hata yapmıyoruz. Mesela birçok arkadaşım saçlarının devamlı erkek gibi kısa kestirilmesinin travmasını yaşıyor:) Hepimiz kısa saçlıydık ve asla umursamazlardı. Biz şimdi "Aman çocuğumun psikolojisi" diyoruz. Evet eskiden sıcak suya erişim daha meşakkatliydi belki ama biz ne yapar eder çocuğumuz etkilenmesin diye bir yol bulmaya çalışırız. Neden? Çünkü bazı konularda ihmâl edildiğimizi düşünüyoruz ve aynılarını çocuğumuza yaşatmak istemiyoruz. Biz okula bile -evet daha ortaokulda- kendimiz gidip yazılırdık. Okullar aynı mahalledeydi argümanını kabul etmediğimi belirteyim:) Zira sorarsan hep bir bahane bulunuyor. Şimdi üniversiteye dahi ilk gün ailecek gidiyoruz:) Çevremde böylesi çok var. Yani bizler bu sefer çocuğumuz için kendimizi aşırı paralıyoruz. Anne-babamıza, bilhassa annemize anneliğimiz devam ediyor bir yandan. Bizim kuşak hem kendinden önceki, hem sonraki kuşağa aşırı verici davranan, arada kalmış bir kuşak. Bizler çocuklarımıza manevi yük olmamak için sosyal yanımızı yarınımız adına güçlendirmeye çalışıyoruz mesela. Her kuşak kendi zamanının gerçeğini yaşıyor. Bu bir gerçek. Ama biraz kabul edin ya:) Biz ediyoruz. Biz "Çocuğumu yetiştirirken hata yaptım mı?" duygusunu çok yaşayıp kendimizi devamlı didikliyoruz. Erkenden evlenen bizleriz, istediği mesleği seçemeyenler bizleriz. Olabilir. Ama dediğim gibi biraz anlayın da gereksiz kaprislerle yormayın noktasındayım. Biz de yorgunuz. Gel gör ki çocuklarımız için yorgun görünmemeye çalışıyoruz. Ve bu yolu kendimiz bulduk. Bilmem anlatabildim mi? Baya yazdım:) Annemi çok severim. Zaten çok sevdiğim için dokunuyor bazı şeyler. Umarım tebdil-i mekânda ferahlık vardır sahiden:) Kendininin ve hayatının daha fazla farkında olursa çok mutlu olacağım.
Tekrar teşekkür ediyorum, kocaman sevgiler benden.