Birkaç saattir blog yazısı okuyorum. Yine biriktirdim, yine aklım burada kaldı, yine dönüp geldiğimde arka arkaya okumalar yaptım, yine yazmak istedim. Arada koca bir bayram tatili geldi geçti. Bayramda evdeydim.
Hem de baya baya evdeydim. Annem, kardeşim tatildelerdi; eşim çalışıyordu; oğlum uzaktaydı; eşimin kardeşi çoluk çocuk tatildeydi... Aranacakları aradık, biraz sohbet muhabbet için arife günü dayımlara uğradık. Onlar da ertesi günü evde olmayacaklardı. O kadar... Şikâyetim yok. Vallahi tam benlikti. Doğum günleri hariç hiçbir özel günü sevmiyorum, topluca yapılan klişe hareketlerden hoşlanmıyorum. Çocukken ve gençken de bayramlarda sinir ola ola gezerdim. Özellikle kadınlara eziyet günler olduğunu çocuk aklımla bile ayırt ederdim. Bayram günlerini yürüyüş yaparak, dizi izleyerek, kitap okuyarak geçirdim. Balkonda rahat rahat okudum çünkü yan sitenin açık alanından gürültü gelmiyordu. Kimsecikler yoktu ve bu benim için bulunmaz bir nimetti. Bir önceki yazıda bahsettiğim kitabı okudum mesela. Çoğunluğun sevdiği kadar sevdim mi? Sevdim aslında. Bu platformda tanıdığım çoğu kişinin seveceğine de eminim.
Hüzünlü bir hikâye, merak uyandıran bir kurgu ve akıcı, sade bir dil... Yalnız... Macar yazarlar mı hep hüzünlü şeyler yazıyorlar, yoksa biz hüznü sevdiğimiz için o tip kitaplar mı öncelikle dilimize çevriliyor? Bu konuda biraz düşündüğümü söylemeliyim. Evet 2.Dünya Savaşı'nı ağır yaşadılar. Hüzünlerini anlıyorum. Kaç Macar yazarının kitabını okuduysam kederlendim. Varsa farklı Macar romanları okuyanlar... Tavsiyelerini bekliyorum efendim.
Ama lütfen "İza'nın Şarkısı" demeyin:) Hiç onun kadar sinir olduğum bir kitap okuduğumu hatırlamıyorum.
Anne baba olarak İza'ya her türlü sorumluluğu yükle, sen akıllısın de çekil kenara, sümsük sümsük davran ve sana acımamı bekle. Mizacıma ters düşen anne ve baba portresi mevcuttu, içimi şişiren bir kitaptı. Budapeşte'ye gittim, yine gitmek istiyorum, Macarları çok sevdim fakat romanlarıyla tam kaynaşamadım sanırım. Belki de bize sunulanlar hep vicdan azabı işlerdi. Hani biz Türkler de birçok acıdan geçtik ve geçiyoruz ama artık şerbetliyiz mi demek lâzım, yoksa umursamaz mıyız, ya da fazla mı optimistiz bilemedim ama farklı işler de yapıyoruz.
Nilay Örnek'in "Nasıl Olunur" podcast serisini çoğu kişi bilir. O seride Uğurcan Ataoğlu'na ayrılan bölümü dinlediğimde "25 Kuruşluk Kitap"ını almak istedim. Kendisini isim olarak tanıyordum. Hem mezun olduğum okulda ders veriyor, hem yaratımına katkıda bulunduğu reklamlar dolayısıyla sağda solda okumuştum, hem Gırgır günleri var vs. Ancak fazla ilgilendiğim bir isim değildi. Şu -daha önce bahsettiğim- İkinci Üniversite kapsamında Görsel İletişim bölümü derslerini çalışmaya başlayınca grafik sanatçılarına eğilir oldum. Dolayısıyla kitabı almak için harekete geçtim. Piyasada kalan son birkaç basımdan birini aldım. Amazon'dan son kitabı sipariş ettim. Hani acelem de yoktu ama cumartesi günü olmasına rağmen 24 saatte elime ulaştı. Amazon bu anlamda iyiymiş ama biraz da abartıyorlar bence:) Siparişi vermemden itibaren devamlı telefonuma "5 saat sonra getireceğiz, 3 saat sonra getireceğiz, bugün muhakkak getireceğiz" şeklinde mesajlar geldi. Yalnız kitap elime geçtiğinde müthiş bir şaşkınlık yaşadım. Öyle algılamamıştım, devasa bir kitapmış. Ortası delik 25 kuruşluklar şeklinde tasarlanmış bir kitap, 724 renkli sayfa, yüzlerce fotoğraf, sayfa ağırlığı ve kalitesi muhteşem. İçinde Uğurcan Ataoğlu'nun mesleki anılarının yer alması bir yana, reklamcılık tarihi açısından ve aslında sosyal açıdan belgesel gibi bir eser. Akranlarım için anı kitabı niteliğinde. Okurken TRT'de o reklamları izlediğim günler, özel televizyon kanallarıyla hayatımıza girenler, dilimize pelesenk olan sloganlar, dergiler, gazeteler geldi aklıma. Kimi sayfada "Aa hakikaten böyle bir mağaza vardı" dedirten ilanlar gördüm, iyice maziye daldım. İnanamazsınız, bu şahane kitabı 77 liraya aldım. Şu an bu kalitede yeni bir basımı yapılsa kaç liraya mâl olacağını tahmin bile edemiyorum. Bir podcast yayınından bir kitaba, oradan anılara... Böylesi bağlantılara bayılıyorum.
Kitaplardan başka konulara değinmeyeyim bu yazıda. Şimdilik benden bu kadar. Yine döneceğim. Yaz mevsimindeyiz. Hepimiz ara sıra gelir gideriz ama yine haberleşiriz...
"bakınız farklı bir iş" cümlesinden sonra gelen fotoğrafa uzun uzun baktım. bu ne ola ki dedim. sonra okuyunca hem şaşırdım hem de çok takdir ettim. Çok severim böyle sıradışı tasarımları olan kitapları.
YanıtlaSilYKY mesela, Nazım-Pİraye mektuplaşmalarını tıpkı basım şeklinde hazırlayıp bir kutuda sunmuşlardı piyasaya. Elime aldığımda ve kutuyu açtığımda, tek tek o mektupları okuduğumda (ki önceden de kitaba basılmış hallerini okumuştum) , sanki Nazım bana yazmış gibi heyecanlanmıştım...
Yaa, bende yok ama hakikaten ne özenli bir çalışmadır o Şule Hanım. Kütüphanelerimizde böyle ince işler de yer almalı değil mi?:)
SilSevgiler...
İnsan denen canlının edebi hoşluk içinde soluk alıp verişini,kalp atışlarını hissettiren bir çalışma; sonsuza kadar yaşasam tekrarlayacağım yegane şeylerden birisi: -Yaşasın edebiyat; edebi dünyanın sağlam ve sağlıklı rüzgarları...Macar yazarların yazgılarını bir yerde anlatan felsefeleri olan eserlerini yorumlayacak açıkyürekli fikirleriniz adına da ayrıca teşekkürlerimi sunuyorum...
YanıtlaSilKitaplar iyi ki var. Klişe olacak ama yeri geldiğinde sığınacak liman oldukları fikrini her zaman benimsemişimdir. Teşekkür ediyorum Güven Bey...
SilMacar yazarlar ile makedonyalı müzisyenler insanı güneşli günde bile melankoliye sürükler vallahi :) Ben de gelemiyorum ama bir yarayı tatlı tatlı kaşımak istediğim ruh durumlarında da vaz geçemiyorum..
YanıtlaSilBahsettiğin kitaba bakındım, bulamadım. Böyle özel basımlar çok hoşuma gidiyor, Hermann Hesse'nin Ağaçlar'ını da özel basımla bulduğumda senin yaşadığın keyfi yaşamıştım. Ayrıca 77 lira nedir yahu resmen bir sonraki gelişimde simit o paraya satılıyor olacak diye korkuyorum ben!
Uzun zamandır "bir ressam" a dokunmadınız, bir de onu rica ile karışık hatırlatabilir miyim öğretmenim?
Piyasada 2500 tane olan kitabın sonuncusunu almış olabilirim:) 2010 basımı diye o fiyatta kalmış herhalde, bilemedim. Fakat kağıt kalitesi, renkli baskılar, tasarım derken öyle ya da böyle insan yine de 77 lira olduğuna inanamıyor. Alametifarika'nın kendi işi.
SilRessamlardan bahsetmeyi ihmâl ettiğimin farkındayım. Arada fikirler geliyor gidiyor ama işte tembellik:) Dün bir sergiye gittim, ondan bahsedeceğim:)
Teşekkürler Ceren, öpücükler...
Bayramlarda aramayı gezmeyi sevmem ben de. Kitap ise tam da bir gorselcinin yapacağı işmiş:)
YanıtlaSilZaten kurucularından olduğu Alametifarika'nın kendi işi. Dediğiniz gibi tam bir görsel iletişim işi:)
SilSevgiler...
İlahi Sezerciğim, şu cümleyi okurken kahkaha attım :
YanıtlaSil"Tavsiyelerini bekliyorum efendim. Ama lütfen "İza'nın Şarkısı" demeyin:)"
Aklımdan geçiyordu İza'nın Şarkısı çünkü, ben çok sevmiştim. Yazarı da anlattıklarını da çok etkileyici ve başarılı bulmuştum. Ancak, senin sinir olma gerekçelerini de anlıyorum. ;)
Peki o zaman sana "Pal Sokağının Çocukları" diyeyim. Tüm zamanların ev sevdiğim romanlarındandır, çocukluğumun unutulmaz efsanesidir. Öyle ki, pandemi zamanı oturup yeni baştan okudum. :))
Pal Sokağı Çocukları efsanesini ayrı tutuyorum:) Hangimizi etkilemedi ki? Hem roman olarak hem de tiyatro, film uyarlamalarıyla. Ama bakın onda bile keder var:) Nemecsek'i ne yapacağız?:) Orhun ortaokuldayken okulun tiyatro kulübü Pal Sokağı Çocukları'nı sergilemişti. Nemecsek'i Orhun'un sınıfından bir kız oynamıştı. O kadar başarılı olmuştu ki Nemecsek ölünce seyirciler olarak ağlamıştık:)
Silİza'nın Şarkısı'nın başarılı bir roman olmasını da ayrı tutuyorum:) İza-anne-baba ilişkisini; davranışları; karakterleri sorgulatıyor ki bu da onun başarısı. Kitabı sevdim. Yalnızca çoğu Türk okuyucusunun tersine ben anne ve babaya pek sıcak değilim:)
Çok teşekkür ediyorum. Kocaman sevgiler...
Bayramlarda çok farklı duygular yaşarım. Farklılıkları, başkalıkları, ayrılıkları düşünürüm. Kalıplaşmış uygulamalar can sıkıntısı yaratır. Sadece bayramlara özgü anlar, ziyaretler yapılmamalı derim kendi kendime.
YanıtlaSilİnsanın sevdiği etkinliklere yönelmesi en güzel ihtiyaçlardan biri tabii. Okuma zevki, yazma tutkusu, doğayla baş başa olma arzusu... Ve en güzeli kalıcı işler yapabilme arzusu, kendine yetebilme beklentisi.
Ne güzel kitaplar. Okumak bir ömre bedel...
Sevgiyle.
Sevgili Makbule Hocam, farklılıkların farkında olan insan sayısı o kadar az ki... Size kendimi niye yakın hissettiğimi bir kez daha anladım. İyi ki sizi tanımışım.
SilHerkes kendine iyi gelen uğraşlara gönül rahatlığıyla zaman ayırsın dilerim.
Sevgilerimle...
Bir Magda hayranı olarak İza'nın şarkısı ile bir süredir sadece bakışıyoruz. Ancak okuduğum iki kitabına bayılmış biriyim ve özellikle ilk okuduğum Magda kitabı olarak Kapı, ona tüm kapılarımı ardına kadar açmıştı, Sonra Katalin Sokağı, aynı tat aynı coşku... Lakin İza'nın Şarkısı'ndan bayağı ürktüm şimdi, rafta bir süre daha kalacak:). Pal Sokağı Çocukları konusunda Sevgili Okul Arkadaşımla aynı fikirdeyim, Macar edebiyatının baş yapıtlarından biridir, kesin :)
YanıtlaSilAy hayır, sen kesinlikle arayı uzatmadan oku:) Kitap iyi zaten. Ekmekçi Kız'a dediğim gibi "İza-anne-baba ilişkisini; davranışları; karakterleri sorgulatıyor ki bu da onun başarısı. Kitabı sevdim. Yalnızca çoğu Türk okuyucusunun tersine ben anne ve babaya pek sıcak değilim:)" İpucu vermek olmasa nedenlerini yazardım. Bence İza'nın şarkısı bir takım travmalarımı tetiklemiş olabilir:) Okuyunca konuşuruz:) Magda Szabo tabii ki iyi bir yazar. Diğer kitaplarını okumadım ama sırası gelince okuyacağım. Hattâ dün Beyoğlu'nda Ada İstiklal'e uğramıştım, baktım Szabo kitapları dizili. Alsam diye düşündüm. Görevli kız biraz tuhaf diye almadan çıktım, başka yerden başka kitaplar aldım:)
YanıtlaSilPal Sokağı Çocukları'nı da ayrı tutuyorum. Yine bakınız Sevgili Ekmekçi Kız'ın yorumuna karşı yorumuma:) Dediğim gibi belki Macar yazarların farklı tarzlarda kitapları vardır da bize acıklıları çeviriyorlardır. Haksızlık etmek istemem. Kısıtlı deneyimimle gözlediğim bir şey neticede. Mesela şu an yine aklıma gelen ve bizde çok okunan İşin Aslı, Judith ve Sonrası'nın kapağına bakıp eğlenceli diye satın alırsın ve yine savaş gerçekleriyle karşılaşırsın. Eğlenceli kitap meraklısı değilim bu arada, sadece durum tespiti yapıyorum. Yine de haksızlık etmemek için az önce Macar yazarları inceledim. Nobel ödüllü yazarları İmre Kertesz'in ödül alan romanının adı "Kadersizlik" :) Gerçi adamcağız 15 yaşında toplama kampına gönderilmiş. Çok acı. Yaşanan acılara, sıkıntıya daha odaklılar gibi. Bilemedim. Bendeki imajları böyle şu an. Başka bir açıdan bakarsak, Pal Sokağı Çocukları gibi dünya genelinde sevilmiş bir eseri edebiyat tarihine kazandıranlar da onlar.
Teşekkür ediyorum Buraneros... Sevgiler...
Szabo kitapları baya bir popüler oldu şu sıralar. Zamanında Kapı'yı okuyup beğenmiştim. İznın şarkısı okumadım ama ebeveyn profili etkiliyse merak ettim. Her kitap konusunu kendi hayatımız, düşüncelerimiz ve yaşantımızla değerlendiririz. Sen öyle deyince acaba nasıl bir ebeveyn modeli dedim, benim ki de bir değişik çünkü. Sırası gelince ya da elime geçince onu da okurum tabi ki.
YanıtlaSilİza ebeveynin üzerinde daha etkili:) Türk okuyucusu pek kızıyor İza'ya, ben de anne ve babanın daha güçlü olması gerektiğini savunuyorum. İyi kitap ama.
SilTeşekkürler Buket. Keyifli okumalar...