12 Haziran 2023 Pazartesi

BUGÜNLERDE...

     Bu ay bittiğinde 2023 yılının yarısı geçmiş gitmiş olacak. Çok tuhaf bir ilk yarı değil miydi? Genel anlamda üzücü, stresli... Ara ara güldüren... Böyle deyince EYT'liler aklıma geldi mesela:) Maaşlar bağlanmaya başladı. Benim günler tutmuyor. Tutanlara hayırlı uğurlu olsun. Sağ olsunlar, "Gel bir yerde bir şeyler içelim ilk maaşımla" diyen, ilk anda aklına beni getiren kadın arkadaşlarım var. İyi gün dostu olmak çok önemlidir biliyor musunuz? Bunu şiddetle savunurum. Cenazelere herkes gider, hastanelere giderler. Ah vah ederler. Bu çok kolaydır. İçinde biraz da kendi haline şükretme vardır. Karşındakini yeterli derecede sevmiyorsan içten içe "Bak ne hallerde" diye düşünmek vardır. Üzgünüm ama doğal insan hâli bu. Belki bazı coğrafyalarda daha belirgin olan... Sorumlusu ben değilim. Bunları dillendirince "katı" addedildiğim oluyor bazen. Katı değilim, gerçekçiyim. İnsanın ne olduğunu, ne olabileceğini tahmin edebiliyorum. Daha önce bu mecradaki, aynı isimli kitaba dayanarak yazdığım "Bütün İnsanlar İyidir" başlıklı yazıma gelen yorumlarda herkesi iyi gördüğüm gibi bir izlenim yarattığımı fark etmiştim. Halbûki insanları salt iyi ya da salt kötü olarak görmem. İkisinin karışımı olduğunu düşünürüm. Çevre şartları, sosyolojik ya da fizyolojik faktörler orantıyı belirler. Önemli olanın mümkün olduğunca iyiye odaklanmak olduğunu düşünürüm ve bunu anlatmak istemiştim. Yani dışarıdan iyiye odaklanmak için gayret gösteren sevgi pıtırcığı gibi görünsem de neyin ne olduğunu bilecek kapasitedeyim dostlar! Yine lâfı uzattım. Ne diyordum? 
İyi gün dostu olmak önemlidir. Misal, kayınvalidem ne yazık ki erken sayılacak bir yaşta alzheimer hastası oldu ve birkaç senedir bakımevinde. Zor günler aşıldı, sonuç buraya vardı. Hiç kimseyi tanımıyor, kendini de bilmiyor. Ayrıntıya girmek istemem... Çok zeki ve hayat dolu bilinen bir kadına yakıştırılamayan bir durum. Bazen eşimi arayan yakınları oluyor. Gidip görmek istiyorlar. İsteyen kişiye göre sinirlendiğim durumlar oluyor. Normal zamanda gelip gitmeye üşenmiş kimi akrabaların böyle bir durumda görmek istemesini asla iyi niyetle bağdaştıramıyorum. Bilmem anlatabildim mi? Karşındaki kendini bilmezken gelip iki dakika görmek, kendini rahatlatmak, durumu değerlendirmek, eşe dosta anlatıp ah vah etmek kolay. Tam bizim ülke insanının seveceği işler. İyi zamanda iyi dilekleri için kaldırıyor mu? Normalde içinden gelerek arayıp soruyor musun? Bu bence çok çok daha önemli. İyi günde sevdiklerinin yanında olan, kötü günde de yanındadır zaten. Paralı insanın yanında olup parasını kaybettiği zaman ortadan kaybolanlar örneği verilmesin. Bu değil anlatmak istediğim. Birinin gerçekten iyiliğini istemek, onunla gerçekten iyi vakit geçirmekten söz ediyorum. Yakın akraba çevremde her küçüğümüzün okuma bayramı, piyano resitali, mezuniyet töreni vs. bilumum etkinliğine katılan biri olarak söylüyorum bunları. Kimi yakınımız yarım yamalak geldi gitti ama ben her birinin özel gününe katılmayı, alkışlamayı, takdir etmeyi, anılarında yer almayı görev bildim. Sıkılmadım mı? Sıkıldım:) Okuma bayramı izlemek kolay değildir dostlar:) Ama iyi günlerinde de orada yer almak istedim. Dayım geç evlendi ve çocuklarının biri Orhun'dan 2 yaş büyük, biri 6 yaş küçük. Yani onlar kuzenim gibi değil, çocuklarım gibiler. Dolayısıyla özel günlerinde o kadar yanlarındaydım ki dayımın eşi bir gün bir tek benim törene geldiğimi görünce "İyi gün dostu olmak da çok önemli" demişti. 
Belki de ilk o gün aymıştım olaya. O yüzden ilk maaşlarını benimle kutlamak isteyen dostlarımın olması mutluluk veriyor. Neticede bu aralar yer yer sıkıntılarla, yer yer kutlamalarla geçiyor. Hayat böyle bir şey en nihayetinde. Bana da arada bir geliyor, gidiyor. Hava bile bir açıyor bir kapıyor. Bugün iğrenç sıkıcılıkta mesela. 

    Yahu ben "Şunu okudum, bunu izledim" diyecektim ama yine varoluşsal düşüncelerimi yansıttım. Sıkmadım umarım. Şimdi böyle bir şey var ya? Kısa yaz, çarpıcı gir, sıkma, popüler olandan bahset vs. Pöff! Yazıyı burada keseyim mi, kesmeyeyim mi kararsız kaldım. Fakat hızımı almışken devam edeyim en iyisi. Popüler bir kitaptan bahsedeyim madem. Bu kitabı okudunuz mu? 

    Büyük Defter, Kanıt, Üçüncü Yalan... Ben henüz okumadım. Ama sipariş ettim ve geldi. Çünkü 5.baskısını şu sıralar yapmış olan kitabın tekrar piyasada kalmamasına tahammül edemezdim. Arkadaş bu nasıl iştir? Bir iki ay önce bu kitaba mail adresime gelen Edebiyat Haberleri'nde rastlamıştım. İlgimi çekmişti. Ne zaman ki Beyoğlu'na gittim (Nisan ayıydı) Yapı Kredi Yayınları'na uğrayıp bir bakındım. Kitabı göremedim. Görevli gence "Agota Kristof'un kitapları nerede?" dedim. O da bana "Büyük Defter, Kanıt, Üçüncü Yalan'ı mı arıyorsunuz?" dedi. 
Ben de onun tavrına istinaden "Herkes onu mu soruyor?" dedim. "Evet" dedi. "Tükendi ama mayısta tekrar basılacak" dedi. "Peki, basıldığı zaman bakarım" dedim ve nasıl bir popülarite karşısında olduğumu anladım. 
YKY ziyaretimin üzerine -biraz da konum bilgisi, büyük veri, algoritma olaylarına dayanarak- Twitter'da karşıma devamlı bu kitabı paylaşanlar düşmeye başladı. Herkes "Ben ne okudum ya!" diyordu. Ne okudular acaba? Herkesin sonsuz bir iştahla savunduğu şeylere mesafeli yaklaşan huyuma rağmen kitabı sipariş ettim. Bakalım ben ne okuyacağım? Kendisiyle bir miktar inatlaşma halindeyim. Hala okumadım. O bana bakıyor, ben ona bakıyorum. İçimden "Bakalım dedikleri kadar iyi misin? Beni de etkileyecek misin?" diyorum. Aranızda muhakkak okuyanlar vardır dostlar. Fikrinizi merak ediyorum. 

    Peki bu aralar hangi kitabı okuyorum? İşte bunu: 

    Alain de Botton'u severim. Mimari tarihini de severim. Bu tip kitaplarda genelde olduğu gibi bir miktar tekrara düşsse de iyi gidiyor. Mimarinin insan yaşamını etkileyenlere inananlardanım. O da bundan bahsediyor aslında. Hem işin o yanını sorguluyorum, hem konu edindiği yapıları internete girip inceliyorum. Çünkü kimini tanısam da bir kısmını onunla öğreniyorum. 
    Fotoğraf, yani kitabı okuduğum yer, daha önce de defalarca bahsettiğim Beylikdüzü Yaşam Vadisi'nden. Arka planda görünen mekân "Gençliğimiz Var Sahnesi". Hani Ekrem İmamoğlu'na verilen oyları yok saydıklarında çıkıp konuştuğu, gömleğinin kollarını kıvırdığı, "Yolumuz uzun, gençliğimiz var" dediği sahne. Sahnenin küçük göründüğüne bakmayın. O akşam oradaydım. Sahnenin 360 derece çevresinde metrelerce uzanan muazzam bir kalabalık vardı. Tamam yolumuz uzun da sabırlar tükeniyor be! Şu İmamoğlu gençliğini yitirmeden, yaşlanmadan bir şeyler yapar mı?:) Tamam tamam! Siyasete girmeyeceğim. Ama en son şunu söyleyeyim: Seçimden sonra babaannemi aradığımda (Bursa'da yaşıyor) "İkinci turda da gittim. Fotoğrafımı çektiler" dedi:) Çünkü kendisi 95 yaşını aşmış bir kadın. Yine tam yaş söyleyemiyorum çünkü gerçekten oğlum dahil, kendim dahil devamlı yaşları unutup tekrar tekrar parmak hesabı yapan bir insanım:) Maşallah diyelim, 100'e merdiven dayamış bir kişi yani kendisi. Bizim Nisan "Büyükbabaanneye 100 yaş partisinin organizasyonunu ben yapacağım" diyor. Her neyse... Kadıncağız zor yürüyor ama kalkmış gitmiş sandığa. "Olmadı babaanne" dedim. "Yetmedi". O da çok güzel yorumlar yaptı. Tekrar tekrar maşallah diyeyim, "Babaanne, ben de inşallah senin gibi aklı fikri yerinde bir halde uzun yıllar yaşarım" dedim. "Ama benden başka kimse yok ki sülalede" dedi:) Çok heveslenme demek istedi yani:) Eh! Yine de hem anne tarafında hem baba tarafında kadınlarımızın ortalaması fena değil. Erkekler sizlere ömür:)
    Güncel duruma dair son bir şey söylemeden duramayacağım. Vadi'de yürüyüş yaparken bir grup gencin yanından geçtim. Genç dediysem, 15-17 arası kaykaycı çocuklar... Bir tanesinin diğerine "Şimdi ben dört kadın alma hakkına sahip olacaksam, biri annen, biri halan, biri teyzen..." şeklinde espri yaptığını duydum. Tabii ki garipsedim çünkü bir süre öncesine kadar böylesi esprilerin içine aileler karıştırılmazdı. Şimdi gençlerin o konularda rahat olduğunu görüyorum. Kimse garipsemez umarım ama ilk anda komik de geldi, çaktırmadan gülmeme engel olamadım. Sonrasında tabii ki derin düşüncelere daldım. Çocuklara, gençlere ne verirsek onu alırız. Durum bu, ortam bu. Çocuğa o espriyi yaptıracak ortamı yaratanlar büyükler. Konusu olmasa böyle bir espri akıllarına nereden gelecek? Çok üzüldüm. Hepimiz adına bir kez daha üzüldüm. Fakat şu anda kendi çevremde gençlere örnek olmak adına yapabileceklerimden fazlası gelmez elimden. Belki böyle ufak ufak yakalarız mutluluğu.
    Tamam. Siyasete bir süre ara. Geçen gün sinemaya gideyim dedim. Daliland'i seçtim. Salvador Dali'nin son yıllarına dair, bence "İmza" üzerinden mesajlar veren güzel bir film. Yine yakınlardaki salonlarda gösterilmiyordu. Ben de biraz yol tepip Aqua Florya'ya gittim. Bayılıyorum yalnız başıma sinemaya, sergiye gitmeye. Ama bu sefer fazla yalnızdım. Tek başıma izledim filmi. Çok mantıksız işler dönüyor. Beylikdüzü seyircisini iyi filmlere layık görmeyip yalnızca popüler filmleri oynatıyorlar ancak inanın şu Daliland'i Beylikdüzü'nde Florya'da olduğundan daha fazla seyirci izlerdi. Aslında "Şu sıra sinemaya bütçe ayırabilen" demek zorundayım. Bilet 145 liraydı. Kulaklarıma inanamadım. Hesabımda 20 lira varmış, onu harcadım. 125 lira verdim. Filmleri salonda izlemeyi seviyorum ama böyle böyle dijital platformlara yönlendiriyorlar işte. Neyse... Film çok güzeldi. İyi ki gitmişim. 
O gün hava da çok güzeldi. 2 durak için Küçükçekmece'den Marmaray'a binmek durumunda kaldım ama şöyle güzel bir fotoğraf da çektim. 

    Arka taraf Küçükçekmece Gölü. Gölü dereden ayıran şu ufak köprüyü çok severim. 16.yüzyıla tarihlenir ama Roma dönemine kadar uzanan bir geçmişi vardır. Gençken Avcılar'dan Bakırköy'e trenle çok gittiğimiz için ilk durağımız Küçükçekmece olurdu. Avcılar-Küçükçekmece minibüsleri bu köprüden geçerdi tıngır mıngır. Şimdi pek steril, pek dümdüz. Eski naif halini özlüyorum. Gençlik günlerimi özlediğim gibi... Fotoğrafı çekince hemen eski dostuma eski günlere dair bir mesaj attım. Gülüştük. 
    İşte böyle... Yaz geliyor. Bir süre buralar bir miktar tenhalaşır. Tenhalaşmadan birkaç yazı girsem ne güzel olur. Aklıma çok şey geliyor da üşeniyorum bazen. Geçen ay evlilik yıldönümü hatırına bir Atina gezisi yapmıştık. 
İyisi mi bir dahakine onu anlatayım. 




25 yorum:

  1. Sezer bu ”iyi gün dostu olmak” konusu beni de çok düşündürür, aynen katılıyorum kötü gün dostu olmak kolay, önemli olan iyi günde de sevdiklerimizi aramak kollamak.. Geçen biraz tuhaf düşündüğüm bir anda aklıma şu geldi: şu an sinir oluyorsun ama ölse özlersin, yarın ölecekmiş gibi düşünüp öyle davrnsan sinirlenmeyeceksin, mutlu mesut geçineceksiniz.. :P benim kafa biraz tuhaf çalışıyor bazen.
    Kirabı okumadım ama merak ettirdin. Küçğk çekmece durağını ise birkaç defa böyle bloglardan gördüm çok hoşuma gitti. Umarım bir gün gerçek halini de görebilirim :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Benim kafada da çok şey var:) Ama ben , tövbe estağfurullah, "Yarın ölse özlersin, sinir olma" diyemiyorum:) Tamam özlerim ama sinir ediyorsa da ediyordur, o an karşılıklı öyle takılmak gerekiyordur:) Şunu yapamam yalnız, sevdiğim biriyle asla küsmem. O zaman işte bir şey olsa kahrolacağımı biliyorum. Ay gece gece:) Herkes güzel güzel, uzun uzun yaşasın:)
      Büyükçekmece Köprüsü vardır bir de. O daha meşhur aslında. Mimar Sinan eseri. Acaba onu mu diyorsun? İnşallah bir gün gel Cerencim, seni B.Çekmece, K.Çekmece gezdireyim:))))
      Kocaman sevgiler benden...

      Sil
  2. Sosyoloji resitali yazı sanatına duyulan özlem ve yaşamı kucaklamak anlamına gelen; insan ruhunun tokluk kavramına ulaşmış bir çalışma; teşekkürler Sezer...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Güzel değerlendirmeniz için ben teşekkür ediyorum. Çok memnum oldum. Sevgiler...

      Sil
  3. Aslında sağlığında aranıp sorulmayan bir insanın cenazesinde bulunulmasını da tasvip etmem. Sağlığında nasılsın dememişte, ölüsünde yas mı tutmaya gelmiş diye bir cümle okumuştum. Çok yerinde buldum bu cümleyi.
    Kitabı not aldım bende bakacağım bulursam tabii.
    Çocukların konuştuğu cümleyi gelincede çok yazık diyorum. Yaklaşılmaması gereken (evlenilmemesi) kadınlar aile tarafından bilgi olarak aktarılmamış demek ki.
    Küçükçekmece gölünü birkaç kez ziyaret ettim, çocukluğumun yaz tatilleri tepeüstünde geçerdi benim.
    Sevgiler, iyi haftalar

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben öylesi durumlarda, yani arayıp sormayıp yalnızca cenazeye gelinen durumlarda dayanamayıp tavrımı belli ediyorum bir de. Yapıyor ama insanlar.
      Küçükçekmece'yi pek bilmiyorum aslında. Eski istasyon civarı, bir de işte gölün fotoğraftaki balıkçılar kısmı. O küçük teknelerden biri kayınbiraderin. Babaları amatör balıkçılık yapardı, ta o günlerden kalma balıkçı kulübeleri var görünen yerde. Balığa çıkmıyorum da arada bir yemeye, içmeye gidiyorum:) Eşim ve kardeşi balığa da çıkıyorlar.
      Yakın olsaydık kitabı beraber okurduk:)
      Teşekkür ediyorum Özlem, kocaman sevgiler...

      Sil
  4. Ne yazıydı ama!... Dedim.

    Büyük bir zevkle, yer yer tebessümle okudum. Mevzular derin... ama dildeki mizah pek keyifliydi...

    Ne diyeyim, eline sağlık:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İnsanız, bir de bu ülkedeyiz, bizde mevzu bitmez:) İnşallah bir gün uzun uzun sohbet edeceğiz.
      Teşekkürler, sevgiler...

      Sil
  5. İyi gün dostu olma konusunda tamamen sizinle aynı fikirdeyim. Çok iyi olan insanlar haricinde çoğu kişi, gerçekten sizin de dediğiniz gibi kendilerini iyi hissetmek, hallerine şükretmek, bir nevi katarsis yaşamak için, tüm yapmacıklıklarıyla kötü gün “dostu” gibi davranabiliyorlar. Bu duruma çok sinir oluyorum :) Bir de kötü günlerini dertlerini anlatıp rahatlayıp, iyi günlerini başkalarıyla paylaşanlara sinir oluyorum. Yani iyi bir dinleyiciyseniz, sizi bedava psikolog yerine koyanlardan bahsediyorum.
    Bir de artık insanlar çok mu kıskanç, bana mı öyle geliyor. İyi günü kutlama konusunda nedense çok zorlanan tipler var, onlara da sinir oluyorum 😊

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hepsine katılıyorum:) Ben de iyi dinleyiciyimdir, bu yüzden özellikle sıkıntılarını paylaşan arkadaşlarım vardır ama ne mutlu bana ki "şöyle iyi bir şey oldu, hep olumsuzları anlatıyorum, bunu da bilmen lâzım" demişlerdir. Duygulandım şimdi hatırlayınca. Sanırım en önemli şey samimiyet.
      Teşekkürler, sevgiler...

      Sil
  6. Çok tatlı bir sohbet oldu, okurken kendimi karşılıklı oturmuş da sohbet ediyormuş gibi hissettim, pek güzeldi.:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok mutlu oldum:) Bir gün karşılıklı da yaparız umarım. Sevgiler benden...

      Sil
  7. Ben de iyi gün dostu bulmanın zor olduğunu düşünüyorum. Başkasının mutluluğunu paylaşan kimse bulunamıyor.

    Babaanneciğine maşallah , öpüyorum ellerinden.

    Sen uzun uzun yazmaya devam et :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Mutluluğu paylaşmak, takdir etmek, destek olmak... Bunlar önemli şeyler.
      Babaanneme maşallah hakikaten ya. İnşallah bizde o yaşa o zekâyla geliriz:)
      Çoook teşekkür ediyorum Handancım. Kocaman öpüyorum.

      Sil
  8. İyi gün dostu olma konusuna sonuna kadar katılıyorum. İyi, mutlu, başarılı gününde yanında olan senin gerçek dostun, kıskançlık geliştirmeyendir. Kötü gününde zaten arar bulur. Çok güzel bir yazıydı Sezercim, sondaki fotoğrafa da bayıldım...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çoook teşekkür ediyorum Nurşen Hocam. Kocaman sevgiler benden...

      Sil
  9. ne güzel, ne doğru yazmışsınız. iyi gün dostu olmak kadar kıymetli çok az şey vardır bence de. o iyi gün dostları kötü günlerde de yanımızda oluyor zaten...
    Son fotoğrafı görünce heyecanlandı birden. Okula giderken, inip minibüse bindiğim ve her baktığımda içimi şenlendiren o güzelim Küçükçekmece manzarası. Belki bir gün tanışırız da, ne dersiniz? :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne güzel, aynı yerlerde gezdik yani:) Tanışmayı çok isterim Şule Hocam. Şu tembelliğimi atayım, harekete geçeceğim. Salgın süreci enerjimi öyle düşürdü ki hâlâ tam anlamıyla kendime gelemedim. Çok kızıyorum. Ama halledeceğim:) İyi günlerde görüşmek dileğiyle... Sevgiler...

      Sil
  10. kristof hiç okumadım not aldım okuyayım :) varoluş sorunları tabii hepimizin yani oluyol :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Blog arkadaşlarından okuyan vardır diyordum ama çıkmadı:)
      Kafalar hep dolu di mi? İdare edeceğiz:)
      Teşekkürler Deep. Sevgiler...

      Sil
  11. Yaşadıkça, insanları da hayatı da, daha iyi analiz eder, sorgular olduk. Yaşamın içinde inişler de var, çıkışlar da!. Bazen tercihimizin dışında gelişen, bazen de kendi tercihlerimizle seçtiğimiz bu yolculukta hayat bize pek çok şeyi öğretiyor! Bizi sınıyor; sabrımızı, tahammülümüzü, direncimizi... Güzel ve iyi şeyler yaşadığımızda, bazen bir şeyleri başardığımızda karşılaştıklarımız!.. seni yok saymaya ve görmezden gelmeye çalışanlar yada tersi durumlarda; hastalıkta, darlıkta... dostlarını da, düşmanlarını da öğreniyor insan!...Yaş aldıkça işte o genç iken göremediklerimizi de görebiliyoruz artık! Bu yüzden insana dair hiçbir şey şaşırtmıyor artık beni!. / İncinmemek için kimseden bir şey beklememek gerektiğini öğrendim. ;) Her zamanki gibi ruhumuza dokunan, ortak düşüncelerde buluştuğumuz çok güzel ve samimi bir iç dökümüydü. Kalemine, yüreğine sağlık. Bu arada "Mutluluğun Mimarisi" kitabını ve "Daliland" ı not aldım. Dali'nin son zamanlarını anlatan filmi çok merak ettim. ;)
    Gerçek dostların çok olsun, hayatına hep güzel insanlar dokunsun Sezer'ciğim...
    Sevgilerimle... 💖

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Canım Esincim, ben de hiçbir şeye şaşırmıyorum artık. Yaş almak bir yandan zor, bir yandan faydalı:)
      Film güzeldi. Ben Kingsley'i çok başarılı buldum. Dali olduğuna inandım:)
      Güzel dileklerin için çok çok teşekkür ediyorum. Seni kocaman kucaklıyorum. Sevgiler...

      Sil
  12. Merhabalar.
    Daha önce kısıtlı rahatsızlığım nedeniyle imkanlar dahilinde yazınızı okumuş, ancak yorum yazamamıştım. Şimdi tekrar göz gezdirdim ve yorum yazma imkanı buldum. Seçim öncesi 12 Haziran günü kaleme alınmış bu yazınızı şimdi tekrar okuyup yorum yazarken, ben de sizin gibi siyasete hiç değinmek istemiyordum. Ancak, yine yazınızda bahsettiğiniz kaykaycı gençlerin dört kadına kadar sahip olma hakkı ile ilgili şakalarını ben de garipsedim. Hatta üzüldüğümü bile söylemek isterim. Sizin de dediğiniz gibi, günümüz gençlerinin dört kadın meselesini ele alarak şaka yapmalarının ardındaki gerçektir insanı asıl üzen. Kadınların böyle hakir görülmesi ve dördünün bir erkeğe layık görülmesi ne kadar iğrenç ve aşağılayıcı bir durumdur. Kadınlarımızın fıtratları gereği asli görevleri ve yaptıkları işleri ile baş tacımız olması gerekirken, bir erkeğe dört kadına kadar sahip olma hakkının gündeme gelmesi, konuşulması kadar daha acı ne olabilir ki? Daha fazla negatif dalgalar yaymak istemediğim için bu meseleyi burada noktalamak istiyorum. Atina gezisi ile ilgili yazınızı da merakla bekliyorum.
    Sağlık ve esenlikler dilerim. Her şey gönlünüzce olsun.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Seçimden sonra yazmıştım ne yazık ki Recep Bey. O hayalkırıklığı ve biraz da umursamazlıkla:)
      Her dediğinize sonuna kadar katılıyorum. Aklın yolu bir.
      Sağlığınız daha iyidir umarım. Tüm kalbimle şifa diliyorum.
      Çok teşekkürler, sevgiler...

      Sil
  13. Ergenlerin durumu maalesef felaket. Ayrı frekanslarda yaşıyoruz onlarla. Renkli bir yazı olmuş emeğinize sağlık . :)

    YanıtlaSil

Yorumu olan?