14 Haziran 2021 Pazartesi

BİR RESSAM, BİR RESİM (20)

   JEAN MICHEL BASQUIAT (1960 - 1988) - İSİMSİZ 

    Dürer, Monet derken... Bu ara resim sanatındaki iyi aile babalarından, sorumlu vatandaş durumundakilerden, uzun bir ömür yaşayıp sessiz sakin hayata veda edenlerden fazlaca bahsettiğimi anladım. Oysa herkes bir değil, farklı yaşamlar var. Öyleyse bugün resim dünyasının yaramaz çocuğundan bahsetmeli. 
    Jean Michel Basquiat... Ressam kimliğiyle dünyaca üne kavuşmuş ilk siyahi sanatçı. Sokaklardan galerilere terfi etmiş bir ikon. Ne yazık ki 27'ler kulübünün üyesi. Yani bu dünyaya erken veda edenlerden. Eserleri bugün rekor fiyata satılan, adına düzenlenen sergilerin önünde uzun kuyruklar oluşturan isim. 
    1960 Brooklyn doğumlu Jean Michel Basquiat'nın babası Haitili, annesi Puerto Rico asıllı. Göçmen ailenin oğlu Jean Michel, akıllı, yetenekli. Ancak aile yaşamları sallantıda. Brooklyn'den ayrılışlar, tekrar dönüşler, kavgalar... Ve bir gün annenin akıl hastanesine yatışı, Jean Michel'in anlaşamadığı babasıyla yaşamak zorunda kalışı. Kaçınılmaz son... 17 yaşında evden ayrılış... Sokaklar... Resimlediği kartpostalları, boyadığı tişörtleri satarak geçinmeye çalışır Basquiat. Bir gün bir restorana girerken gördüğü Andy Warhol'a bile kartpostal satmıştır. Kısa bir süre sonra ikisi çok yakın arkadaş olacak, beraber üreteceklerdir. Adını ilk kez grafiti imzası olan SAMO ile duyurur. Lise arkadaşı Al Diaz'la birlikte Manhattan sokaklarını grafitilerle bezerler. Bir köşeye ortak yaratımları SAMO'yu (Same Old Shit) yazıp, yanına telifin simgesi olan şu işareti ekleyiverirler: ©Gün gelip yolları ayrıldığında, Basquiat bu kez aynı grafitilere "SAMO öldü" cümlesini konduracaktır. 
    1980 yılında ilk kez karma bir sergiye katılır. Arkası gelir. Zaten yetmişlerin sonunda sanat programlarına konuk olmaya başlamıştır. 81'de bir filmde oynar, 83'te Rammellzee ve K-Rob ile birlikte bir rap kaydı yapar. New York alt kültürünün parçası haline gelmiştir. Tam bu noktada biraz magazine yöneleceğim, her ikisi de tam anlamıyla şöhrete kavuşmadan önce Madonna ile birliktelikleri olmuştur. Basquiat'nın asıl tutkusu resimdir. Kısa sürede galerilerin bünyesine katmak istediği bir isim, Andy Warhol'la katıldığı partilerin aranan adamı haline gelir. Amerika'da 80'lerde yaşanan ekonomik canlanmanın sanat dünyasını da hareketlendirdiği zamanlardır. Sanata yatırım zirvededir. Sokaklardan gelen Basquiat ekonomik anlamda sınıf atlar, çok kazanır. Ancak kazandıklarını öyle bir savurur ki bunun sebebinin erken öleceğini hissetmek olduğunu düşünürüm. Marka giysilere yönelir, arabasının camından dolarlar saçar, bol bol borç verir. Harcar ancak üretir de... Sabahlara kadar çalışır. Ardında binlerce tablo ve çizim bırakmıştır. Oysaki aşırı dozdan hayatını kaybettiğinde henüz 27 yaşındadır.  Bugün hâlâ onunla ilgili haberlere rastlarız. Özellikle gençler arasında popülerdir. Ya bir sergisinin açılışı yoğun ilgi görür ya da bir tablosu rekor fiyata satılır. Birkaç sene önce bizde de Cem Yılmaz'ın satın aldığı Basquiat tablosuyla haber olduğunu hatırlarım. 
    Basquait, Neo-Expressionism'in yani Yeni Dışavurumculuk'un temsilcilerinden biri sayılmaktadır. 1890'larda modern sanat akımlarından biri olarak ortaya çıkan; sanatçının içsel dünyasını, öznel görüşünü ön plana alan; doğayı bire bir yansıtmayı reddeden, yoruma dayalı dışavurumculuk, 20. yüzyılın savaşlarla ve yükselen endüstri ile şekillenen kaotik ortamını farklı akımlarla paylaşmıştı. Giderek güçlenen kavramsal sanat ve minimalizm gibi akımlar duyguyu, sembolizmi, psikolojiyi, kişisel ve kolektif tarihi, yani insanın içsel dünyasına ait durumları resimden çıkarmaya başladığı gibi, figürü de resimden uzaklaştırmıştı. Yeni dışavurumcular tüm bunları tekrar tablolarına taşıdılar. Ancak her birinin tarzı farklıydı. Üslupta değil, eğilimde birleşmişlerdi. Basquait en farklı olanlardan biri. Ham sanatın, yani resim hakkında hiçbir bilgisi ve eylemi olmayanların, çocukların ve hâttâ akıl hastalarının çizimlerinin izleri görülür onun eserlerinde. Bol renk vardır. Ve bolca harf, kelime, işaret... Bazen bir burun çizmek yerine farklı dillerde "burun" kelimesini yazar örneğin. Şiir kullanır. Önem verdiği kelimelerin üzerini çizer ki ona daha çok dikkat çekebilsin. Sayılarının da anlamı vardır. Siyahi ve Hispanik geçmişinin yansımasını da görürüz resimlerde. İspanyolca kelimeler, totemleri hatırlatan figürler, büyü nesneleri vs. Bir de Amerika'da bugünü vardır. Çizgi roman figürlerini, reklamları da kullanır. Siyahi müzisyenleri, sporcuları da çizer. Başlarına üç köşeli taçlar kondurur. Çünkü onlar hak ettikleri değeri bulamadıkları halde kral ve kraliçe olanlardır. Hollywood'da siyahi oyunculara yeteri kadar değer verilmediğinden sıkça bahseder. Öyle ki bu düşüncelerini Hollywood Africans isimli tablosuyla görselleştirmiştir. Üç köşeli taç onun alameti farikasıdır. Her zaman bir figürün tepesinde olması gerekmez, kıyıda köşede de olsa rastlarsın. Onun figürleri bir röntgen cihazının arkasına geçmiş gibidir. İç organlarıyla gözlemleriz onları. Çünkü sekiz yaşında ona bir araba çarpıp yaralandığında, iyileşme sürecinde oyalansın ve öğrensin diye annesi eline Gray's Anatomy kitabını vermiştir. İlerideki hayatına taşıyacağı ilgiyi böylece kazanır. "Minimalizm kafamı karıştırdı" diyen, minimalizmin insanları sanattan uzaklaştırdığını düşünen Basquiat'nın resimleri tam da bu sebeple yoğun ve enerjiktir. Bir Basquiat tablosu izlerken, ne kadar basit gibi görünse de türlü okumalar yapabileceğini, dikkatini vereceğini, birçok fikir yürütebileceğini bilirsin. 
    Yazının görseli olan resimde siyahi figür, koyu mavi yüzey üzerinde sol tarafa yerleştirilmiş. Asimetik bir yüze, birbirinden farklı çizilmiş gözlere sahip. Yüzün sağ yanağındaki dişler, derisi saydammışçasına görülmemesi gereken yerde bile ortadalar. Bu da az önce bahsettiğim anatomik düşünceden kaynaklanmakta. Sağ üstteki "Oreja" İspanyolca "Kulak" anlamına geliyor, sağ alt köşedeki "Pecho" ise "Göğüs". Oreja'nın altına yine üç köşeli taç yerleştirilmiş. Tacın altında 26 sayısı dikkat çekiyor. Kompozisyon mavi, kırmızı, turuncu, siyah ve beyaz geniş renk alanları üzerinde hareketli çizgilerle oluşturulmuş. Basquiat bu tabloda akrilik ve yağlı boya uygulamanın yanı sıra kağıt kolaj tekniğini de kullanmış ve art arda resimlediği tılsımlı, ikonik, çarpıcı kafa tablolarına bir yenisini eklemiş. Her zaman müzisyenlerin ilgi alanında olan, ilk çalışmasını Debbie Harry'ye satan Basquiat'nın bu tablosu 1989 yılında U2 tarafından satın alınmış ve 2008 yılına kadar grubun kayıt stüdyosunda kalmış, sonrasında el değiştirmiş. 
    Daha uzun bir hayatı olsaydı Basquiat'nın neler yapacağını merak ediyorum. Yalnızca resim alanında kalmayacağı, müzik ve sinemada da iyi işler çıkaracağı kesin. Black Lives Matter hareketinde pozisyonu ne olurdu acaba? Resimlerinde metinlere, şiirlere, sembollere yer veren bir sanatçı olarak kitap yazdığını da görür müydük? Son dönemlerde yüzünde çıkan ve kanser olduğu söylenen yaralar iyileşir miydi, yoksa yine de erken veda onun kesinkes kaderi miydi? Artık bunların cevabını öğrenmek mümkün değil. Jean Michel Basquiat, fırçanın ucundaki kendine has rengiyle bu dünyaya küçük bir dokunuş bıraktı ve gitti. 





16 yorum:

  1. Hiç bilmediğim bir ressam.... Şimdi google amcada diğer resimlerine de baktım da karanlık ama çok renkli tarzını sevdim. Unutmam artık :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Unutulacak gibi değiller değil mi?:)
      Sevgiler Şebnemcim...

      Sil
  2. Sayfanın kör cahil gediklisi geldi :)) Avrupalı ressamlar dışında sanırım üç beş istisna dışında hiçbirini tanımıyormuşum onu farkettim. Basquiat'yı da maalesef tanımıyormuşum. Fakat şaşırdım. Çünkü benim kanonumdaki birçok sanatçıyla yolları kesişmiş. Warhol, Debbie, Madonna... Ben nerdeymişim peki :D Resimleri pek açmadı beni ama politik duruşu ve sanatçı kimliği ilginç geldi. Wikipedia'dan da yardım alıyorum şuan. Epey ilginç. Bir oturup okumak lazım. Çok teşekkür ettim :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yazıyı yazarken inan ki "Zihin bilir" dedim:) Müzikten dolayı. Ve dediğin gibi dönem. Basquiat'yı seninle tanıştırdım demek, sevindim doğrusu:) Ayrıntı çok, bu yazıların tarzı gereği fazla ayrıntıya girmiyorum biliyorsun. Politik duruşların çevresinden dolanıyorum, o konularda yorum yapmıyorum vs. Ayrıca benim de bilmediğim şeyler var tabii. Ben de hatırlamaya çalışırken tekrar okumalar yapıyorum.
      Hakkında bir film de var. Biraz yüzeysel bir film ama oyuncular iyi. David Bowie Andy Warhol'u canlandırıyor örneğin. Yönetmen bizzat Schnabel, Basquiat'nın arkadaşı aynı zamanda. Onu da tavsiye edeyim o zaman.
      Çok teşekkürler Zihin, sevgiler kocaman...

      Sil
  3. ben sadece Cem Yılmaz'ın aldığını haber yapmışlardı oradan duymuştum. Teşekkür ediyorum detaylı anlatımınız için

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Cem Yılmaz çok hoşuma giden tablolar alıyor, iyi bir koleksiyoncu:)
      Ben teşekkür ederim. Sevgiler.

      Sil
  4. Eğitim sürecinde bugün bir noktaya ulaştığımı hissettim. Şöyle ki önce resme sabırla baktım, sanki sınıfın dışında, hemen giriş kapısının yanındaydı. Sanırım öğretmen bugün farklı bir yöntem denemiş!:)) Ne gördüğüm değildi bu kez mesele, okumaya çalıştığımı fark ettim. Sonra edindiklerimi test etme süreci başladı, derse girdim. Evet bazı noktaları hakkaten okumuşum, sonra ressamın hikayesine kaptırdım kendimi, aynı dönemlerde çocuk ve genç olmuşuz, o erken vedalaşsa da hayattan mayamız aynı zamanlardan sonuçta... Dünyanın güzel zamanlarını çocuk olarak yaşamış olmamız birbirimizi anlamamızı da sağlamış olabilir, ama bu tek başına yeterli bir açıklama değildi. Fakat öğretmeni seviyoruz, onun sevecen yaklaşımı ve anlatımdaki anlayışı sayesinde okulu asla asmıyoruz, her dersin sonunda heybemizde yeni şeylerle biraz daha büyümüş olduğumuzu hissettirerek günlük hayata döndürüyor kanımca hepimizi... sanırım bugün kendime güvenim biraz daha arttı... Bilgi, öğrenme çabası, onun ateşlenebilmesi, yakın durmadığımız bir konuyu sevmek için önemli bir ihtiyaç... hayat, ona emek verince ne kadar kalabalıklaşıp güzelleşiyor hem!:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ressamların hayatını çok önemsiyorum. Aslında -kabul edelim ya da etmeyelim- her çağda amaç para kazanmak olsa da, ve piyasaya göre, dönemin ruhuna göre eserler üretseler de kendilerinden az ya da çok şey katıyorlar tablolarına. Geleneksel çalışanlar dahi eğer farklılarsa, karakterlerinin izini bırakıyorlar. 20.yy ve devamında daha rahatlık var tabii. O zaman bence izlemesi iyice keyifli oluyor. Her açıdan bakmak lâzım. Biyografik kitaplar, filmler, anılar, dönemin sosyal ve siyasi durumu... Bunlar yardımcı. Ardından gelsin üslupla birlikte değerlendirme, toparlama:)
      Nezaketine ve nasıl okuduğun, araştırdığın gibi konulardaki dönüşüne çok çok teşekkür ederim. Karşılığını görüyorum ya, bana sıkılma imkânı bırakmıyorsun:) Senin gibi güzel okuyan, güzel yazan arkadaşlarımın bu yazıları beğenmesi mutluluk verici. Kocaman sevgiler benden...:)

      Sil
    2. Yazıya eklemeyi unuttum ama Zihin'e dediğim gibi "Basquiat" filmini de öneririm.

      Sil
  5. basquiat efsane tabiii, filmini kaçırma, filmi süfer, filmini izledikten sonra incelemiştim, çok severim kendisini, bizim tuhaf ressamımız yüksel arslan gibi o da çok özgün :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İzledim, izledim:) Epeyi oldu. Bence biraz yüzeysel kalmış aslında ama yine de izlenir. Katkı için çok teşekkürler efendim. Sevgiler...

      Sil
  6. Çok ilginç bir yaşam, çok erken bir ölüm. Öyle etkilendim ki. Çok üzgünüm şu an. Kullandığın resim ilk bakışta 9-10 yaşlarında bir ilkokul çocuğunun karalamasına benzese de ne kadar derinlik taşıyor. Bunu da ancak bir sanat tarihçi okuyabilir bence. Anlatım çok iyiydi. Emeğine sağlık sevgili Sezer:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. "Bu ne biçim resim" deyip uzaklaşanlar da olur, ya da "Aşırı dozdan mı ölmüş? Almayayım kalsın" diyenler... Oysaki insanları tanımayı denemek lâzım değil mi? Senin anlayışın... kalbin... Çok teşekkürler Zeugma.

      Sil
  7. Adını duyduğum bir sanatçıydı, ancak işlerini ve hayatını bilmiyordum. Hakkında bir şeyler okurken Julian Schnabel'in filmine rastladım. Yönetmenin diğer önemli üç filmini izlemiştim, Basqouiat hakkında olanını da izlemeli bir ara dedim, kendime. :)
    Basqouiat'ın içinden sanat fışkırıyormuş, öyle ya da böyle çıkacakmış. İnsan, biraz daha uzun ömürlü olabilseydi keşke, demeden duramıyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yazıya filmi de ekleyeyim diyordum fakat unutmuşum. Bence bir parça yüzeysel kalmış ama yine de izlenir. Oyuncular iyi, Schnabel bizzat Basquiat'nın arkadaşı vs. Bence en kısa zamanda izlersiniz:) Basquiat'nın içindeki yeteneğin öyle ya da böyle çıkacağı düşüncesi ne güzel, kesinlikle katılıyorum.
      Çok teşekkürler, sevgiler...

      Sil
  8. Bu ressamı tanımıyordum ilginç de olsa bu tarz bir tablo eve asacağım bir tür değil 🙈

    YanıtlaSil

Yorumu olan?