3 Mayıs 2017 Çarşamba

CUNDA ADASI'NDAN ŞEYTAN SOFRASI'NA...

    "Hellen mitolojisine göre ünlü kahraman Theseus, Girit Adası'ndaki Minotauros canavarını öldürmeye giderken babası Atina Kralı Aigaios'a başarı ile dönerse gemisine beyaz yelken çekeceğini söyler. Ancak Theseus, Minotauros'u öldürdükten sonra dönerken verdiği sözü unutur ve gemisi limana kara yelken ile girer. Oğlunun dönüşünü özlemle gözleyen Aigaios kara yelkenleri görünce onun öldüğünü sanarak kendini denize atar. Böylece boğulduğu denize Aigaios Pontos (Aigaios Denizi) adı verilir" * İşte bu deniz, zamanla dilimizde "Ege" halini alan ve kıyılarıyla birlikte ülkemizin en güzel bölümlerinden olan Ege Denizi'dir. Yazımızın konusu ise 
Ege Denizi'nin vazgeçilmez adalarından "Cunda Adası". Diğer ismiyle söyleyecek olursak, Cunda'yı işgalcilerden korumak için ilk kurşunu atarak bölgede milli mücadeleyi başlatan kahramana atfedilen "Ali Bey Adası".
    Bir önceki yazıyla anlatmaya başladığım Kuzey Ege turumuzun Ayvalık'tan sonra ikinci durağıydı Cunda. Ayvalık'a bağlı irili ufaklı adalar içerisinde en büyüğü ve yerleşime açık olanı. En son 22 yıl önce gittiğim bu güzel adada, normal şartlarda asla yetmeyecek birkaç saat geçirdik.
    İlk durağımız Sevim ve Necdet Kent Kitaplığı... Cunda ziyaretinde muhakkak görülmesi gereken şahane bir müze burası. Hikayesiyle şahane, tarihi binasıyla şahane, manzarasıyla şahane...

    Müze, Cunda'ya gönül vermiş iş adamı Rahmi Koç ve dolayısıyla Rahmi M. Koç Müzecilik ve Kültür Vakfı tarafından restore edilmiş eski bir manastır ve ona bağlı değirmenden oluşuyor. Koleksiyonundaki kitaplar, II.Dünya Savaşı sırasında Marsilya'da görevli olduğu sırada toplama kampına gitmekte olan treni durdurarak onlarca Musevi'yi Türk pasaportuyla kurtaran ve üstün hizmet madalyasıyla ödüllendirilen ünlü diplomat Necdet Kent'e ait. Babasının kitaplarını müzeye bağışlayarak Cunda'ya eşsiz bir kütüphane kazandıran isim ise oğul Muhtar Kent. Kendisini henüz devrettiği Coca Cola CEO'luğu ile tanıyoruz. Anne Sevim Kent  Ayvalık doğumlu ressam ve seramik sanatçısı.
   
    Kitaplığın bulunduğu mevkiye Aşıklar Tepesi denmekte. Söylentiye göre Sevim Hanım ve Necdet Bey'in tanıştıkları, aşık oldukları yermiş. Bu konuda rehberimizin yalancısıyım. Doğruysa da hoş, müzeye ilgi çeken bir hikaye olsa da hoş...

    Müzenin önünde yer alan kafeteryanın bahçesinde oturup önümüzde uzanan 
Ege Denizi'nin gözlere bayram maviliğini doyasıya seyretmek isterdim. Ancak vakit dardı. Arkamda tarihi bir manastır ve değirmenin, önümde sonsuz maviliğin yer aldığı hayalleri bir sonraki ziyarete erteledim. Hatta madem Aşıklar Tepesi burası, bu sefer yanımda eşim olmalı. Yıllar önce genç evliler olarak gittiğimizde harabe olan yapıyı tabii ki görmemiştik. O zaman yaşasın Koç Vakfı diye bağlarım ben bu konuyu:)
   
    Aşıklar Tepesi'ndeki ziyaretimizin ardından hep beraber adanın merkezine döndük ve ufak bir turdan sonra, belli bir saatte buluşmak üzere dağıldık. Biz serbest zamanımızın ilk bölümünü Taksiyarhis Kilisesi'nde, yani Rahmi Koç Müzesi'nde geçirmek istedik ve rotamızı binanın bulunduğu sokağa yönelttik.
    İstanbul ve Ankara'daki Rahmi Koç Müzeleri'nin devamı niteliğindeki bu müze, 19.yy.'dan kalan Rum kilisesi Taksiyarhis'in restore edilmesiyle hayata geçirilmiş. 
Yine az önce bahsettiğim vakıf tarafından... Seneler önceki harap halini çok iyi hatırlıyorum. O harap bina işte şimdi böyle şahane bir müze olarak kültür turizmine sunulmuş.
    Taksiyarhis, Ortodoks inancında koruyucu baş melekler Cebrail ve Mikhail'i simgeleyen bir kelime. Yani Ayvalık'ta Rum nüfusun yaşadığı dönemde baş meleklere adanmış bir kilise burası. Bölgenin ünlü sarımsak taşıyla yapılmış Neo Klasik bir yapı.
    Müze'nin koleksiyonu İstanbul ve Ankara'daki ile aynı özellikte. Sanayi ürünlerinden oyuncaklara kadar geçmişten bugüne ulaşabilmiş pek çok obje ziyaretçileri zamanda yolculuğa çıkarıyor.



    Adanın anıtsal yapısı Taksiyarhis'i ayağa kalkmış halde görmenin mutluluğunu ardımızda bırakıp, guruldayan midelerimizi meşhur balıkçılarda susturmak üzere sahile doğru yola koyuluyoruz.







    Cunda sahilinde birbiri ardına dizilmiş balıkçılarda denize karşı konuşlanmış güneşli bahar gününün keyfini çıkaran bir kalabalık vardı. Biz de bir tanesini gözümüze kestirip oturduk. Bölgenin meşhur balığı Papalina'nın mevsimi olmadığı için onun tadına bakamadık ancak Ayvalık'a gelmişken balık yemeden dönülmeyeceğini biliyorduk. 
Biz de kurala uyduk.
    Balık üstü kahve tabii ki meşhur Taş Kahve'den. Yıllar öncesinden her daim huzurla hatırladığım bu kahveye bayılıyorum. Girit göçmeni Hüseyin Bey'le can bulan 
Taş Kahve bugün aynı ailenin fertleri tarafından işletilmekte. Yine sarımsak taşıyla inşa edilmiş, klasik Cunda Rum mimarisini yansıtan binanın içerisinde oturmak da önünde olmak kadar keyifli. Yüksek tavanlar, kemerli ve vitraylı rengarenk pencereler kahvemize eşlik eden güzellikler.


   
    Cunda Adası'nda geçirdiğimiz birkaç saati Taş Kahve'de sonlandırdık. Bir sonraki ziyaretimin en az 2-3 gün olmasını dileyerek ayrıldım adadan. Aklımda 1923 yılında yaşanan mübadele sonucu bu topraklardan Yunanistan'a gitmek zorunda kalan Rumlar ile Yunanistan'dan Türkiye'ye gelen Türkler vardı. Doğup büyüdüğün yerleri bir daha görmemecesine bırakıp gitmek çok zor olmalı. Suyun her iki yakasında bugün keyifle gezilen pek çok yer, karşı kıyıdan kim bilir kimlerin burnunu sızlattı senelerce. Düşünmemek imkansız.

    Konusu ağırlıklı olarak Cunda Adası olsa da, bu yazıyı Kuzey Ege turumuzun ilk gününün son seyirlik noktası olan Şeytan Sofrası'yla bitirmek gerekir. Ege'ye yolu düşmemiş kimselerin bile ismini duyduğu bir yer Şeytan Sofrası. Ayvalık adaları ile Midilli Adası manzarasına hakim, güneşin batışının en iyi gözlemlendiği noktalardan biri. Rivayetlere dayanan hikayeleri de cabası...
    Bir gece konaklayacağımız otelimizin bulunduğu Sarımsaklı'ya gitmeden önce uğradık Şeytan Sofrası'na. Grubumuzdan kimileri hemen şeytana ait olduğu söylenen ayak izine koşup çevresindeki uygun yerlere dilek çaputları bağlarken, diğer kısım bir an önce muhteşem manzarayı fotoğraflamak derdine düştü. Dileklerinin gerçek olmasını isteyen aynı kişilerin bir sonraki gün uğradığımız Zeus Altarı'nda Zeus'a da isteklerini sunması bana ilginç geldi doğrusu. Neyse... Şimdi yeri olmayan derin mevzular bunlar. 
    Bu tepede hakikaten ayak izine benzeyen bir çukur yer alıyor. Çevresi tellerle sarılarak korumaya alınmış. (Fotoğraflamak için zor bir pozisyonda olduğundan o işe girişmedim). Antik çağlardan günümüze gelen efsaneye göre, olayların vuku bulduğu İda Dağı'ndan yani günümüzün Kaz Dağları'ndan Zeus tarafından kovulan Şeytan, kaçarken bu ayak izini bırakmış. Diğer ayağının izi Midilli Adası'ndaymış. 
    Bir başka söylentiye göre ise buraya Şeytan Sofrası denmesinin sebebi, zamanında bölgede yaşanan kıtlığın sorumlusu olarak görülen "Şeytan" lakaplı, mistik bir münzevinin varlığı. Lakabıyla müsemma bu şahıs kendisini linç etmeye gelenlere öyle bir ziyafet sofrası hazırlamış ki millet onu unutup yemeklere dalınca kaçıvermiş. Tepenin adı olmuş sana Şeytan Sofrası. Mantıklı:)
    Her turistik seyir tepesinde olduğu gibi Şeytan Sofrası'nda da vakit geçirilebilecek kafeteryalar mevcut. Burası, Ayvalık civarına yapılacak bir seyahatte görülmezse eksik kalınacak noktalardan biri.

    "Şimdi orada olmak vardı" diyerek bitiriyorum sözlerimi. Ayvalık ve Cunda'yı yeniden görmek güzeldi. Bir sonraki durağımız muhteşem Adatepe Köyü olacak ve devamında Assos...




      * Ekrem Akurgal / Anadolu Kültür Tarihi - Tübitak Yayınları

      İlgili Yazılar: -Kuzey Ege Turunu Ayvalık'la Başlatıyorum 
                            - Refika'nın Adatepe'si, Athena'nın Assos'u







 

30 yorum:

  1. Birkaç yıldır görmüyordum. Özlemişim meğer. Görsellere bakınca anladım. Teşekkürler :)

    YanıtlaSil
  2. O şeytan sofrasındaki gün batımı hala unutamıyorum. Biz Ağustos'da oradaydık, ilkbaharda ne güzeldir oralar... Ahh ahh, gerçekten orada olmak vardı şimdi��

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gruba tabii olduğumuz için bu sefer gün batımını izleyemedik maalesef Ayşecim:( Fakat neyseki öncesinden biliyorum muhteşemliğini. Öptüm seni.

      Sil
  3. Ben de yıllar evvel gitmiştim.Şimdi yazınızı okuyunca yeniden gitmek için heveslendim.Bu arada fotoğraflar da şahane...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim Gamze. Telefonla çektim ama fena olmadı:)

      Sil
  4. İki defa gitmiştim ama ikisinin de üzerinden çoook uzun zaman geçmiş. Sanki yeniden gitme zamanım gelmiş gibi. Bu bahar ve yaz zor ama belki seneye bir daha görürüm oraları. Harika!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Biz de seneler önce gitmiştik, neden arayı uzatmışız diye düşündüm. Bundan sonra daha sık inşallah:)

      Sil
  5. Cunda'ya en son 4 yıl önce gittiğimizde Taksiyarhis Klisesinin restorasyonu henüz tamamlanmamıştı. Hem restorasyon bitmiş, hem de yapı, Koç'ların o harika müzecilik anlayışı ile düzenlenmiş...ve ne güzel siz buna denk gelmişsiniz ne iyi olmuş. Bazen turlarla da gezmenin ayrı artıları oluyor. 3-4 günde yoğun bir şekilde rehavete kapılmadan dolu dolu geziliyor. Senin harika rehberliğinde yeniden gezmek güzeldi Sezer'cim Ellerine sağlık..Sevgilerle.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Genelde restorasyona denk gelirim, bu sefer güzel oldu:) Haklısın Esincim, turla gezince de dolu dolu oluyor ama tadını çıkaramadığım yerler çok fena aklımda kalıyor. Teşekkür ediyorum nazik sözlerine, öpüyorum seni.

      Sil
  6. Ne güzel olmuş Cunda'daki müzeler,restorasyonlar. Hiçbiri yoktu biz gittiğimiz zamanlarda.

    YanıtlaSil
  7. Cunda'yı hiç görmedim. Ayvalık'ı ise yarım saatliğine gezebilme fırsatım olmuştu.
    O kadar güzel bir anlatımdı ki aktı gitti. Bilgilendirmeler tam da gerektiği gibi. Harika fotoğraflarla birleşince tadından yenmedi. Cunda özellikle, kafamda canlandırdığımdan çok daha ötesiymiş. En kısa zamanda görme isteğiyle doldum. Eline, emeğine sağlık sevgili Sezer.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Cunda şahanedir. Birçok insanın vazgeçemediği bir ada. Umarım en kısa zamanda ziyaret edersin, hak vereceksin :) Güzel sözlerin için çok teşekkür ederim.

      Sil
  8. Merhaba, severek dolaştım sayfanızı ve büyük bir keyif aldım; sizinle birlikte ben de dolaştım sanki, her şey canlıydı gözlerimin önünde. Kaleminize sağlık. Hoşça kalın.

    YanıtlaSil
  9. Bizim oralardasınız demek:) Ne güzel!

    Kütüphaneye ve müzeye hayran kaldım. Turlar uğramıyor yazık ki. Ya da benim katıldığım öyle idi. Bu yaz gidilecekler listesinde sayenizde. Teşekkürler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Nisan'ın başında gittik Tülin Hanım. Bir ay oldu ben yeni yazdım.
      Bizim katıldığımız tur (Gruppal) kütüphaneye götürdü. Müze ise Cunda merkezde olduğu için serbest zamanda kendimiz gezdik.Ben teşekkür ederim, gidince beni anın o zaman:) Sevgiler benden size...

      Sil
  10. Umarım Cunda'ya ben de gidebilirim. Adalara ayrı bir sevgi besliyorum, seveceğimden eminim. Fotoğraflar ve bilgilendirme harikaydı :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Umarım ziyaret edersiniz, seveceğinize eminim:) Çok teşekkür ediyorum.

      Sil
  11. Merhaba! :)

    Her defasında söylediğim gibi gezdirmeli paylaşımları seviyorum :) Böyle yerleri görünce ister istemez (hayır, çok isteyerek) "Ne güzel bir ülkemiz var!" diyorum :)

    Güzel günler dilerim!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de gezi yazılarını çok çok seviyorum. Ülkemizin her bölgesi ayrı güzel. Klişe olacak ama hakikaten kıymetini bilmiyoruz. Çok teşekkürler Engin:)

      Sil
  12. ne güzel geziyon seeen yaa. ayvalık da cunda da çok güzel yaaa hele cunda evlerii :) ama balıkları paalı yemek için :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Güzel mi geziyorum?:) Maksimum keyif alıyorum, evet:)
      Üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizde sadece Cunda'da değil maalesef her balıkçıda balık pahalı.
      Çok teşekkürler deep.

      Sil
  13. gitmek isteyip de gidemediğim yerlerden biri bu sene talan ederim diye düşünüyorum :)

    YanıtlaSil
  14. Bildiğim yerleri yeniden senin gözünden görmek iyi geldi bana :)) Bildiğim yerlerde gitmediğim mekanları görünce kızdım kendime ama.
    Bir dahaki sefere o taş kahvede birlikte kahvelerimizi höpürdetelim inşallah ♥

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ah ne güzel olur! Hakikaten hayata geçirmeye çalışalım biz bunu:)
      Çok öpüyorum seni Şebnemcim.

      Sil
  15. 3 yıl oldu gitmeyeli, çok güzel bir tatil beldemizdir ama ne yazık ki orman yangınlarından çok hasar görmüştür...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne yazık ki orman yangınlarından hasar görmeyen tatil bölgemiz yok ki Bolat:(

      Sil

Yorumu olan?