24 Ekim 2015 Cumartesi

AMY!

    İstanbul'da hava iyice bozdu. Yağmur-rüzgar işbirliği iki gündür canımıza okuyor. 
Şu an üzerimde battaniye, elimde bir fincan yeşil çay, pencere kenarına kurulmuş yazıyorum ve dışarıya göz attıkça titriyorum. Evden çıkmak içimizden gelmiyor bugün. Orhun okula gitti geldi, biraz uyudu, odasında bilgisayarın başına geçti. Eşim büyük kanepeye yayılmış, 2.Dünya Savaşı'yla ilgili bir film seyrediyor. Yemek hazırlığına geçmeden önce biraz yazayım istedim. 
    Dün Amy Winehouse belgeselini izledim. Başka bir işim dolayısıyla Nişantaşı'ndaydım ve fırsat yaratıp sinemaya da attım kendimi. Her sinema salonunda gösterilmiyor malum. City's Cinemaximum'da gördüğüm için mutlu oldum. Hafta içi öğlen saatlerinde olduğu için ancak birkaç kişiyi bulan seyirci grubuyla izledik genç yaşta hayatını kaybedip, 27'likler grubuna katılan İngiliz şarkıcı Amy Winehouse'un gerçek kamera çekimlerinden oluşan belgeselini. 14-15 yaşlarındaki görüntüleriyle başladı hikaye. Devamlı elinde bir lolipop. İleride kapılacağı bulimia çılgınlığını işaret eder gibi, çok yemek yemekten şikayet halinde. Sonrasında, daha genç yaşta caz müziğe olan tutkusunu belli eden görüntüler. "Ünlü olacaksın" diyen arkadaşlarına "Ünlü olursam kendimi öldürürüm" deyişi. Ama güçlü ve farklı sesinin etkisiyle önlenemez bir şekilde yükselişi... Arka arkaya gelen ödüller. Şöhreti kaldıramayan hassas bir ruh. Ve ölümüne kadar peş peşe gelen olumsuz tesirler. Uyuşturucu bağımlısı Blake Fielder ile yaptığı yıkıcı evlilik. "Kocam mutluysa mutluyum" diye diye uçuruma sürüklenişi. Silik bir anne, çocukken ilgilenmeyen ama ünlü olduktan sonra kızının yanından ayrılmayıp etkisi altında bırakan baba. Genç yaştan itibaren kullanılan uyuşturucu ve alkol. Düşkün halini fotoğraflamak için peşinden ayrılmayan paparazzi ordusu. Tüm bunlar sadece müzik yapmak isteyen, caz şarkıcılığının gereği olarak yalnızca ufak gruplara söylemek isterken tüm dünyanın gözü önüne çıkmak durumunda kalan, arkasında durup ona "Hayır" diyebilecek birinin desteğini bekleyen Amy'yi genç yaşta ölüme götüren etkenler. Oysa ne güzel bir sesi vardı ve ne güzel şarkıları. Dünyaca tanınmasını sağlayan Back To Black albümü hakkında"Piyasa işi değil tabii ama yine de popüler bir albüm" diyerek çok sevdiği caz müziğinin dışında kaldığı için hafifçe serzenişte bulunmuştu. Fakat ben bayılırım bu albümdeki şarkılara. Özellikle büyük hayranı olduğum "Mad Men" dizisinin jenerik müziği "You Know I'm No Good" vazgeçilmezimdir. "Müziğiyle baş başa bıraksalardı da söylemeye devam etseydi" diye düşünürdüm ama daha sonra anladım ki Amy, bu dünyaya ait olmayan huzursuz ruhlardan. Erken yaşta bu dünyayı terk edeceği belli olanlardan. Belgeseli hüzün duygusuyla seyrettim. Ve şunu bir daha anladım ki, düşersen tekme vuran çok olacak. Zor durumda olup toparlanmaya çalışan Amy'yle acımasızca alay eden Amerikan ve İngiliz basını ve medyasının tavrı bir kez daha nefret ettiriyor kendisinden. Ama böyledir bu. Dediğim gibi, düşersen tekmelerler. Amy Winehouse sevenlerinin etkileneceği ve aynı zamanda bir hayat dersi de çıkaracağı belgeseli tavsiye ediyorum. En sevdiğim Amy şarkısını da ekleyiveriyorum efendim.









17 yorum:

  1. Ben de cok severim Amy'nin yorumunu, sarkilarini. Belgselini ben de izlemistim.
    Bu sarkisini da severim....ama en cok "Love is a losing game"i... blogumda da cok paylasmistim onunla ilgili birseyler o daha ölmeden önce.


    Bu arada , okadar yazilarim gelip geciyor, hic ugramiyorsun bloguma Sezer'cigim, askolsun:))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Haklısın Ayşecim, günlerdir blog yazısı okumadım. Hemen şimdi telafi ediyorum:(

      Sil
  2. Bu sabah gittim filme ve hemen yazma aşkıyla geldim, bir de ne göreyim bu yazı :) Sevdiğim bir şarkıcıydı ve açıkçası ölümü cinayetle eşdeğermiş nerdeyse. Kimse onun gerçek dostu olmamış, gerçek babası da olmamış. Tek umursadıkları kızın sırtından para kazanmak olmuş. Blake ve babasının ABV ! :((

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok etkileyici bir filmdi değil mi? Bazen en sevdiklerimizden görüyoruz zararı:(

      Sil
  3. Ünlü olup normal kalmak için gerçekten sağlam değerlere sahip olmalı. İyi bir aile, yaşama nedeni ve amaçlar. Üzücü. Eminim, herkesin bu yaşamdan alacağı bir ders var.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sağlam değerler, sağlam sinirler olmalı. Yönetmen Asif Kapadia ders alınacak bir belgesel hazırlamış gerçekten.

      Sil
  4. Offf ya! Bu film gelmiyor Bursa`ya ve ben gıcık oluyorum! Özellikle gidip sordum gelip gelmeyeceğini.
    Çok merak ettiğim, belgeseli olacak diye okuduğumdan beri beklediğim bir filmdi.
    Anlattıklarını kafamda canlandırabiliyorum. Maalesef aslında hiç de şöhret olmak istemeyenlerin trajik sonu bu. Aynı son Kurt Cobain için de söylenebilir. Bir ara ilgilenip bir yığın şey okumuştum ölümü hakkında. Çok yazık gerçekten:(

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Burada da her salonda yok. Ama Bursa ufak bir yer değil ki ya, büyük salonlarından birinde olsun gösterilmeliydi. İlginç! İzlersin nasıl olsa Semi.
      Babası yazdığı kitapta "Kızım çok ünlü olmayı istiyordu" diyor ama bu belgeselde gerçek görüntüler var. Amy "Ünlü olursam öldürürüm kendimi" diye bir laf kullanıyor. Zaten babası da, kocası da pislik!

      Sil
  5. http://hafifmuzik.org/kose-yazisi-2/amy-winehouseu-kim-oldurdu/

    YanıtlaSil
  6. İlginç... Bugün bu belgesel ikinciye karşıma çıkıyor. İlahi bir güç bana izle demeye mi getiriyor ki?! :) Şaka bir yana, izlemek istiyordum zaten. Fakat yorumlardan gördüğüm kadarıyla Bursa'ya gelmiyormuş herhalde. :/ Neyse, bir süre sonra izleriz biz de o halde. Teşekkürler izlemeliyim duygumu pekiştirdiğiniz için. :)
    Buraya nasıl geldiğimi bilemesem de, takibe alıyorum sizi samimi paylaşımınızdan sonra. İlginizi çekerse bana da beklerim şu soğuk günlerde bir sıcak kahveye. ;) Sevgiler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben teşekkür ederim yorumunuz için:) Hemen uğruyorum kahveye:)

      Sil
  7. :( Genç yaş ölümleri insanı çok üzüyor :(

    YanıtlaSil
  8. belgesel güzelmiiiş demek ki. bence bir de şu var. ünlendikçe müzik şirketlerinin talebi artıyor onun üzerinden kazanmak için o da hayır diyemiyor bu döngüye giriyor.

    nişantaşı cities. çok severiiiim :) sinemayı daaa :)

    YanıtlaSil
  9. Adını duymak, içinde önlenemez bir sızı hissetmek :(

    YanıtlaSil
  10. Acı bir ayrılıştı...en popüler olduğu çağda!
    ve aslında şöhretin ne menem olduğunu bildiği ve ne yazık ki
    girdabında boğulup kaçamadığı bir son! :(

    YanıtlaSil
  11. Amy'ye çok üzülüyorum hala. Ne kadar güzel saçları, gözleri ve sesi vardı. Böyle bir ruhun solup gitmesi üzüntü verici. Meşhur olmak istemediğini biliyordum, sadece kendi olmak ve şarkılarını söylemek istedi ama izin vermedi kalabalık güruh. Acı bir son. Neden böyle oluyor diye çok sık sorarım kendime, hani ben olsam o ne yapardım sonum nasıl olurdu diye de sorarım? Hala şarkılarını dinlerken içim titrer. Hayat çok acayip!

    YanıtlaSil

Yorumu olan?