13 Ağustos 2014 Çarşamba

.... İSPANYA ..... AVRUPA'NIN AYKIRI ÇOCUĞU .....

    Geçtiğimiz ay İspanya-Malaga'daydık. Yaz tatilimizi bu şekilde değerlendirmek istedik. Malaga, Endülüs turlarında sadece bir gün uğranılan bir şehir. Birçok kişi bilir yani. Ama bizim gibi 7-8 gün boyunca tatilini orada geçiren azdır sanırım. Denizinden faydalanabileceğimiz bir Avrupa ülkesine seyahat etmekti öncelikli amacımız. 
Tabii yalnızca deniz ve kum değil, tarih ve sanat da olmalıydı işin içinde. Ekonomik açıdan uygun bir yer olmalıydı ve THY'nin direkt uçuşu bulunmalıydı. Bunları bir araya getirince, daha önce görmediğimiz bir yer olan Malaga'yı tercih ettik. Komşumuz Yunanistan da seçenekler arasındaydı ancak bu ülkede yaz mevsiminde Türk turist yoğunluğu yaşandığı için vazgeçtik. Çünkü, tatil için yurt dışına çıkıyorsan eğer, biraz gündemden uzaklaşmak, kafa boşaltmak iyi olur diye düşünüyorum.   


    Malaga, İspanya'nın güneyinde yer alan Endülüs Özerk Bölgesi'nin ikinci büyük kenti. Kıyıları 300 km. uzunluğundaki Costa Del Sol kumsallarının bir bölümünü kapsamakta. Dolayısıyla deniz turizminin yoğun yaşandığı bir kent. Dünyanın her yerinden gelen turistleri misafir etmekle birlikte, ağırlığın yerli turistlerde olduğunu söyleyebilirim. 
   

    İspanya'daki Arap etkisini ve bunun özellikle mimariye nasıl yansıdığını; Malaga doğumlu Picasso'nun şehirdeki izlerini; bir günümüzü ayırdığımız Granada'yı ve Dünyanın 8.Harikası olmaya aday El Hamra Sarayı'nı, yeme-içme vb. ayrıntıları ilerleyen yazılara bırakıp, İspanya'nın güneyine dair izlenimlerimi şöyle bir toparlayacak olursam:
    İspanyol insanı sıcak ve yardımsever. Aynı zamanda çok da rahat. Yabancı turistlere ne özel bir ilgi gösteriyorlar, ne de kayıtsız davranıyorlar. Sanki onlardan biriymişsin gibi muamele ediyorlar. Hatta sanırım herkesin İspanyolca bildiğini zannediyorlar:) İngilizce bilen İspanyol sayısı çok çok az. Garsonlar, müze çalışanları, mağazalarda çalışanlar... Hiçbiri İngilizce bilmiyor. Fakat o kadar enteresanlar ki anlaşabilmek amacıyla "İngilizce biliyor musunuz?" diye sorduğunda "Evet" ya da "Biraz" diyorlar, sevinip meramını anlatmaya çalışıyorsun ancak karşındakinin İspanyolca olarak devam ettiğini görüyorsun:) En basit kelimeyi bile anlatmakta zorlandığımız çok oldu. Bizde en bilmeyen çocuk bile çat pat da olsa bir şeyler söylemeye çalışır. Bu yüzden bu durum bize çok tuhaf geldi ve oldukça zorlayıcı oldu doğrusu. Hadi garsonu, mağaza çalışanını geçtim, müze görevlileri nasıl İngilizce konuşamaz anlamak mümkün değil. Çok azı yeterliydi bu konuda. Her gün yüzlerce ziyaretçi ağırlayan El Hamra Sarayı'nda bile, gişede görevli olanlarla değil ama bileti kontrol edenlerle el kol işaretleriyle anlaştık. Kiraladığımız dairenin işlemleriyle ilgilenen turizm şirketi çalışanları bile İspanyolca'dan başka dil konuşamıyorlardı. "Cash" kelimesini bile anlamıyorlar düşünün. Anlaşabilmek için İngilizce bilen birini telefonla arayıp eşimle görüştürdüler güya ama tahmin edilebileceği gibi onunla da sağlıklı bir görüşme yapılamadı. Zaten konaklamak için yer ararken bazı otellerin "İngilizce bilen elemanımız vardır" gibi açıklamada bulunduğunu göreceksiniz. 



    Ama her şeye alışılıyor tabii. Allah'tan sıcak ve umursamaz insanlar da el kol işaretleriyle de olsa anlaşmaya başladık. Bazı İspanyolca kelimeleri, cümleleri öğrendik. Telefonumuza Türkçe-İspanyolca sözlük indirdik. Şimdi düşünüyorum da kendi dillerini az da olsa öğretmiş oldular bize. Diğer İspanyol kentlerini gezmedim henüz,  o taraflarda da durum aynı mıdır bilemem ama Endülüs bölgesinde olan bu. İspanya'nın Avrupa'ya dahil olup da tam olarak Avrupalı olmadığı, farklı olduğu söylenir ya, biz de buna yakından şahit olmuş olduk. 
   

    Mesela birçok Avrupa ülkesi insanına göre çok rahatlar. Dükkanların hangi gün açık olduğu, hangi saatlerde açık olup hangi saatlerde kapalı olduğu belli değil. Tamamen kafalarına göre takılıyorlar. Beğendiğiniz bir şeyi o an satın almanızı, ertesi güne bırakmamanızı tavsiye ederim çünkü ertesi günü aynı yere gittiğinizde kapalı olduğunu görebilirsiniz. Hatta bırakın ertesi günü, 1 saat sonra bile kapalı kapılarla karşılaşmanız mümkündür. Bu durum, rahatına düşkün her ülkede olduğu gibi ekonomik sıkıntıları da beraberinde getiriyor olmalı ki  (İspanya'nın bir kriz içerisinde olduğunu biliyoruz aslında) sokaklarda çok fazla dilenci ve satıcı var. Rahatsız etmiyorlar ama o kadar çoklar ki... Yaz mevsiminde her turistik kentte olduğu gibi Malaga'da da açık mekanlarda yiyip içiyorsun ve satıcıların, dilencilerin istilasına uğruyorsun. Mekan sahipleri kesinlikle ses çıkarmıyorlar. Doğal bir hale gelmiş bu durum. Sırtında bebeğiyle ve yerel giysileriyle, karşı kıyılardan, Afrika'dan gelen kadınlar takılar satıyorlar; geleneksel İspanyol dansçısı kıyafetleriyle erkekler Yasemin çiçekleri satıyorlar; yaşlı bir amca geliyor kulağının dibinde bağıra bağıra flamenko söylüyor ve sonra para toplamaya geçiyor; çeşitli müzik aletlerini çalanlar geliyor sonra; bir de sadece ellerini açıp dilenenler var.Biri gidiyor biri geliyor. Kayıtsız kalmak mümkün değil. Çok düzgün dilenciler de var. Adam her akşam aynı yerde oturuyor, önünde "İşsizim, açım" yazan bir kağıt. Bakıyorsun son derece temiz, yakışıklı orta yaşlı bir adam. "Sapasağlam adamsın, niye çalışmıyorsun?" diyesi geliyor insanın:) 
   

    Gün çok geç başlıyor İspanyol insanı için (en azından bu bölgesinde) ve çok geç bitiyor. Hava 22.00'den sonra kararıyor ve akşam yemeği ancak bu saatten sonra yeniyor. Gece yarısı bile restoranlar tıklım tıklım. Onların bu rahatlığına alışmamak elde değildi. Dolayısıyla biz de geç yatıp geç kalkmaya başladık ki daha önce hiçbir seyahatimizde güne böyle geç başlamamıştık. Erkenden kalkar ve önceden belirlediğimiz planımıza göre hareket ederdik. Malum, görülecek yerler var, deniz faslı var falan. Ancak İspanyol insanı bizi kendine benzetti. Üzülerek söylüyorum ki müzelerin birçoğu geç saatte kapanmasına rağmen vakit ayıramadık, yetişemedik   ya da öyleydi böyleydi derken ihmal ettik, atladık ve ben bundan son derece rahatsız oldum. Malaga'da 3 Picasso Müzesi'ni, Flamenko Müzesi'ni, Arapların döneminden kalan kaleyi ve sarayı, Katedral'i gezdik ama aklımda olan birçok müzeye vakit ayıramadık. (Granada'yı ve El Hamra Sarayı'nı ayrı tutuyorum). Gerçekten akışa bıraktık kendimizi:) Geç uyandık, plaja geç indik, geç döndük, akşam yemeklerini geç yedik, geç saatlere kadar kafelerde takıldık, geleni geçeni, müzisyenleri, sokak sanatçılarını izledik, sokağımızdaki gece kulüplerine girip çıkan gençler bağırışı çağırışı kesince uyuyabildik ancak. Bu da böyle bir tatil oldu. Memnun değil miyiz? Memnunuz aslında. Her kültür ayrı bir şey öğretiyor insana. Bir süreliğine de olsa alışılmışın dışına çıkmak rahatlatıyor, keyif veriyor.   


    Şimdilik bu kadar İspanyol dedikodusu yeter. Söyleyecek daha bir dolu şey var elbette ama bu ufak bir girizgah olsun. Malaga'ya nasıl gittik? Nerelerini gezdik? Havası nasıldı? Denizi nasıldı? Yemekleri nasıldı? Fiyatlar nasıldı? Tüm bu ayrıntılar için... Ve devamında (Sevilla ve Cordoba'yı gezemedik belki ama) Granada ve El Hamra'da geçirilen etkileyici günün ayrıntıları için... Beni izlemeye devam ediniz efendim.


İlgili diğer yazılar: Malaga... Güneş Sahilinde Avare Günler
                                              Elhamra... Hayal mi? Gerçek mi?




7 yorum:

  1. Ben bu yazıyı bekliyordum!!
    İspanyol insanı rahat ama bence fazla rahat. Benim gözlemlediğime göre dünya umurlarında değilmiş gibi yaşıyorlar. :D İngilizce bence biliyorlar ama inadına konuşmuyorlar. Fransızların adı çıkmış bu konuda, İspanyollar bin beter. İşin garibi ben su almak için (quiero agua: su istiyorum) dememe rağmen adam bön bön suratıma bakmıştı. AGUA, AGUA diye bağırınca anlayabilmiştim anca. Yani İspanyolca bilmek de yetmiyor. Turistsen uzaylısın. :D Belki Barselona'da durum farklıdır. Katalanca olayı da var işin işinde çünkü. Ama Allah'ın "agua"sı yahu! :))

    Bu arada okurken çok güldüm, daha sık yaz lütfen!! :)
    Malaga da tam benlik bir yermiş. Geç yat, geç kalk ohh kebap! Dilenci olayını ise sevmedim, küçüklükten beri dilenci fobim var benim. :)

    (Diğer yazıları merakla bekliyorum. ;))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok alemsin ya:)Yeğenimde de dilenci fobisi var o aklıma geldi:)
      Öncelikle teşekkür ediyorum beklediğin ve beğendiğin için. Yazlık yazılar birikti ne yazık ki. Devamı gelecek diyelim artık.
      Özellikle İspanyolca konuşuyorlar, İngilizce konuşmuyorlar olarak algılamadım ben açıkçası. Mesela turizm ofisindeki iki görevli bizimle anlaşamadı ve İngilizce bilen birini aradılar telefonla.Bilseler kendileri konuşurlardı ve o kadar zahmete girmezlerdi. Müzelerdeki görevliler de konuşamıyor, beden dilini geliştirmişler:) Anlaşamadığı için mahcup olanları da gördüm. İlginç olan, gençleri de tın bu konuda. İnternete de mi girmiyorlar anlamadım ki? Ve düşündüm Orhun'un internette dünyanın her yerinden arkadaşı var ama İspanyol yok:) Muhakkak özellikle İngilizce konuşmayanlar vardır ama seninki gibi o kadar çok örnek yaşadık ki biz de, yani şimdi ayıp olacak ama pek zeki olmadıklarını düşünüyorum:) İyiler, hoşlar, rahatlar ama işte yetmiyor ne yazık ki:))) Sessiz sinema oynar gibi anlaştık ve ben kendimi epeyi geliştirdim bu konuda:)
      Malaga, anne-oğul bize de pek rahat geldi:) Biz de geç yatıp geç kalkmayı ve kafamıza göre takılmayı seviyoruz ne yazık ki. Yayların özelliği midir nedir? Orhun da yay.
      İnşallah toparlayıp yazacağım beklemede kalın efendim:) Teşekkürler.

      Sil
  2. Elektrik kesintileri bitmiş belli ki:))
    İspanya tatili değişik olmuş biraz sizin açınızdan da. İngilizce nasıl biraz olsun bile bilmezler şaşırtıcı. İzlanda`da bilmeyen biriyle hiç karşılaşmadık, genci yaşlısı konuya hakimdi. (kaldı ki benim bildiğim tüm İskandinav ülkelerinde durum bu. Eğitim sisteminden kaynaklı ve TV`lerin filmleri orjinal izleme imkanı sunduğunu biliyorum)
    İspanya söylendiği gibi rahat bir ülkeymiş gerçekten. Düşünüyorum da Yunanistan`da da dükkanların açılış kapanış saatleri farklıdır ama gene de bir saat dilimi var.
    Müzelerin hepsini gezememiş olsan da (ki bu bizi de rahatsız ederdi) hoş bir tatil olmuş. Sonuçta başka bir kültür, başka bir yer tanımış oldunuz. Ülkenin ritmi öyle sonuçta, bir noktada ayak uydurmak lazım:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sorma, tam konsantre oldum oturdum, 2 gece üst üste elektrikler gitti. Söylemiştim sana. Ve dün gece yazarken de devamlı internet bağlantısı koptu, duraklaya duraklaya yazabildim:) Neyse ki hallettik:) Teşekkür ediyorum ilgine ve ateşlemene.
      İngilizce konusu enteresan İspanya'da:) İskandinav ülkelerinde takır takır konuştuklarını (senin gibi henüz yerinde görmesem de) ben de fark ettim. Orhun'un çok arkadaşı var oralardan. Bazı milletler ya zekadan, ya dillerinin yatkınlığından, ya eğitimden, ya da bunların hepsinden dolayı çok rahat öğreniyorlar yabancı dili. Şanslı insanlar:)
      İspanya'da çok rahattık çok. Bir mayışıklık, bir gevşeklik:) Performansımızdan pek memnun kalmadım açıkçası ama bu sefer böyle oldu, yapacak bir şey yok:)
      Çok teşekkür ediyorum Semacım. Senin İzlanda izlenimlerinin devamını da bekliyorum merakla.

      Sil
  3. Bir arkadaşım bu şehri yerden yere vurmuştu. Çarpık yapılaşma onun dikkatini çekmiş. Ben Madrid, ve Barselona'ya gittim. İki şehri de sevmiştim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hızlı gelişen bir liman kenti, büyük ve kalabalık. O yüzden belli bir yapılaşma var tabii. Fakat çarpık mıdır onu pek gözlemleyemedim Sevgili Bolat:) Korunması gereken yerleri korumuşlar diye düşünüyorum. Küçük, yazlık bir İspanya kenti diye düşünerek gitmemek lazım tabii. Marmaris merkez, Antalya merkez gibi bir havası var.
      Zaten Malaga genelde diğer Endülüs kentlerine geçiş olarak kullanılıyor.
      Teşekkürler yorum için, ne zamandır göremiyordum sizi blog dünyasında. Sevgiler...

      Sil
  4. İzlenimime göre gelişmişlik seviyesi düşük bir bölge.Ancak mimaride usta oldukları kesin.Tarihi yapılar çok ihtişamlı.

    YanıtlaSil

Yorumu olan?