Bazen duruyorum duruyorum, sonrasında bir "Bugünlerde" yazısıyla buraya dönüveriyorum. Bu başlık altında yazdıklarım günlük işlevi görüyor, benim için iyi oluyor. İleride döner döner okurum. En son kozamın içinden seslenmiştim. Biraz aştım o ruh halini. Çünkü birkaç günlüğüne Tallinn'e gittik ve oğlumla zaman geçirdim, mutlu oldum. Döndüğümüzde Bodrum'da yaşayan kuzenlerin İstanbul'a gelmiş olması bir süre tüm boş zamanımı yakın akraba ortamında geçirmemi sağladı. Güldük,eğlendik, özlem giderdik hep beraber.
Orhun üniversiteye başladığından beri bizim ufak seyahatlerimiz genelde daha önce görmediğimiz farklı bölgelere değil Estonya'ya kayıyor ister istemez. Yine öyle oldu. Birkaç gün ortam değiştirelim, kafa dinleyelim derken Tallinn'de bulduk kendimizi. Okuldan alınacak bir belgeyi de bahane ettik.
Karlar altında bulmayı umduğumuz şehir bu bakımdan bizde hafif bir hayalkırıklığı yarattı. Sadece bizde değil her yerde mevsimler şaşmış olsa gerek. Bir önceki kış, 2016'nın Kasım ayı başında orada olduğumuzda bembeyaz bir ortam vardı. Bu kış doğru dürüst kar yağışı görülmemiş. Çok az bir beyazlık vardı, döneceğimize yakın bir gün yağdı da mutlu olduk.
Ne yapalım? İstanbul'da kış yaşamadık bu sene. Kimse zor durumda kalmasın tabii ama mevsimler mevsimliğini yapmalı. Mevsimsel düzenin bozulması gelecek adına çok korkutucu.
Yoğun kar olmasa da havanın soğukluğu yerindeydi. -5, -6 derecelerde gezdik. Özlemişim Tallinn'i. Üşüsem de gezdim. Nasıl olsa ara ara kahve molası verip ısınıyorduk. Zaten yaz da olsa kış da olsa, yalnız da olsam, yanımda sevdiklerim de olsa, farklı kafelerde oturmak, sohbet etmek, yeni tatlar denemek, etrafı seyretmek, bazen bir şeyler okumak çok mutlu eder beni. Örneğin, kar yağmaya başlar başlamaz gittiğimiz, Tallinn'in Karaköy'ü sayılan Telliskivi bölgesinde F-Hoone'un geniş pencerelerinden dışarıyı izleyerek sıcacık kahvemi yudumlamak, geriye dönüp düşündüğümde beni gülümseten anlardan biriydi.
Gündüz saatlerinde Orhun okulda olduğu için biz yine eşimle dolaştık Tallinn sokaklarını. Kesinlikle şehri ondan daha iyi tanıyoruz:)
Bu ziyaretimizde epeydir beklediğimiz bir şey oldu. 3 yıl önce Orhun'un lisede katıldığı uluslararası bir program nedeniyle birkaç gün evimizde ağırladığımız Marcus'u gördük. Nihayet!
3 yıl önce biz bu çocukcağızı misafir etmiştik. Çok enteresan bir çocuktu. Orhun'dan iki yaş ufaktı. Nasıl ciddi, nasıl kültürlü, nasıl mesafeli bir çocuk anlatamam. Ufacık velet papyon takıyor, yalnızca caz dinliyor falan. Karşında 15 yaşında bir çocuk değil 30 yaşında bir adam var sanki. Beraber Sultanahmet'e gittik, Topkapı Sarayı'na girdik, her yazıyı ilgiyle okudu. Topkapı Sarayı her zamanki gibi kalabalık, her bölümün önünde kuyruk var. Çocuk sıkıldı ama "görmezsem olmaz ki" diyor. Muazzam ilgili. Her konuyla ilgili. Orhun'a "siz evlerinizin içine çok önem veriyorsunuz ama dışarısını önemsemiyorsunuz" demiş. Bir tespitler, bir hâller. Öyle dedi diye ben "bu kesin bizim balkonun tozunu, kirini gördü de konuşuyor" diye bunalımda:) Kış yeni bitmiş, o zaman da çalışıyorum, daha balkona el atmamışım. Çocuk bizi gerim gerim gerdi yani ama sevimli de bir şey ve o saygılı, görgülü haline bayıldım. Bir çatal bıçak kullanması var "nerelerde büyüdün evladım sen?" diyesim geliyor. Kendisini, ailesini pek anlatmıyor, Orhun da "sıkmayalım, huyu öyle" diyerek topa girmiyor. O zamanlar Tallinn Üniversitesi bir fikir olarak kafamızda. Araştırma aşamasındayız. Orhun akşamları gevezelik ettiği zaman ondan iki yaş ufak olan Marcus "Haydi yat artık, Tallinn Üniversitesi'ne gireceksen çalışman lazım" diyor:) Estonlar'a soğuk insanlar diyorlar, Marcus'u da görünce beni aldı bir düşünce. Hakikaten bize göre soğuk. Ve tamam soğuk ama bir yandan çok da düzgün bir çocuk. Gruptaki diğer öğrencileri ve onlarla gelen öğretmenleri okulda görüyordu Orhun. "Onlar bu kadar soğuk değil" diyor:) Neyse, Estonlar'la ilk tanışmamız böyle oldu. Çocuk o kadar kendince kurallı ve farklıydı ki doğal olarak sosyal medyayı kullanmıyordu. Facebook hesabı açmış ama atıl durumda. Mail adresi vs. de vermedi. "Siz benim Türkiye'yi tanımam için araçtınız, bitti gitti kafasında". Bize özel bir gıcıklığı yok, hatta bizi sevdi de ama çocuğun huyu bu, belli. Neyse biz bunu misafir ettik -ilk yurt dışına çıkışıymış bu arada- ve gitti. Gidiş o gidiş. Orhun Tallinn Üniversitesi'ne girdi. Ben her gittiğimde sağıma soluma dikkatle bakıyorum Marcus'u görür müyüz diye. Orhun da görüp "bak girdim işte üniversiteye" demek istiyor:) Facebook'tan yazmış ama bu kullanmıyor, görmemiş bile. Böyle böyle 1.5 sene geçti. Görsek de tanımayız belki diyorum çünkü tam büyüme aşamasındaydı. Ufak tefekti ama yaşı itibariyle birden acayip uzun bir şey olmuş olabilir, değişebilir vs. Bu ziyaretimizde sevdiğim bir restoran için merkezin dışındaki büyük AVM'ye gitmiştik. Yürürken yürürken mağazalardan birinde ne göreyim? Bizim Marcus! Ceket ve papyon deniyor:) Çocuk artık hangi toplantıya katılacaksa papyon yeniliyor. Bu çocuk ileride Estonya Cumhurbaşkanı olursa hiç ama hiç şaşırmam. Orhun girdi içeriye önce. Bizim Orhun normalde el şakası falan yaparak "vay, tanıdın mı beni" diye atlayacak bir tiptir ama Marcus öyle sindirmiş ki bizi "umarım önemli bir şeyi bölmüyorumdur" diyerek yaklaşmış:) Arkasından biz de girdik. Çocuk onun gibi ciddi biri ne kadar şaşırabilirse o kadar şaşırdı işte:) Yanında annesi vardı, annesi daha çok şaşırdı. Annesi daha samimiydi. Kısa sohbet sırasında annesi "Ben Türkiye'ye gelmek istiyorum, bu yaz olabilir ama Marcus çok yoğun , o gelemez sanırım" dedi. Dediğim gibi, çocuk hangi faaliyetlerde bulunuyorsa artık. İleride kesin cumhurbaşkanı, o kadar söylüyorum ben. Neyse, ufak bir sohbet oldu. Bir iletişim adresi verdi galiba Orhun'a. Yalnız bir kez daha şunu anladım, biz bambaşka bir milletiz. Ben Marcus'un annesi durumunda olsaydım Orhun'a "siz oğlumu misafir ettiniz, bir gün de sen bize yemeğe gel" derdim. Belki oğlunun onayını almadan söyleyememiştir, öyle bir durum da olabilir. Velhasılıkelam, Marcus'u gördüm rahatladım. Kafayı takmıştım. Ailecek görmemiz iyi oldu. Annesini merak ediyordum, onu görmek de iyi oldu. Marcus fiziksel olarak pek büyümemiş, fazla değişmemiş. Hali, tavrı da aynı. Eston misafirimizi merak edenleri şu sayfaya alabilirim. Daha önce de anlatmıştım kendisini. Göreceksiniz, soğuk ve mesafeli diye anlatıyorum ama yine de sevimli bir şey. O pozu vermesine bile şaşırmıştık. Estonlar biraz böyleler. Soğuk kelimesini kendileri kendilerine yakıştırıyorlar aslında. Türkiye'deki Konsolosluğun tanıtım kitapçığında bile "Estonlar güler mi?" diye bir konu başlığı var. Tallinn'de sağda solda bu cümleye rastlanıyor. Kendileriyle dalga geçiyorlar. Daha okul başlamadan Orhun'un muhatap olduğu danışman "Sen çok samimisin, ben de seninle öyleyim ama hepimiz öyle değiliz, şaşırma sakın" demişti. Devamlı bu durumdan özür diler gibi halleri var. Bana kalırsa abartıyorlar. Çok ölçülüler, mesafeliler, görgülüler ama asla ukala değiller. Utangaçlar, yardımsever ve kibarlar. Konsolosluğun kitapçığında şöyle yazıyor: "Yabancı ülkelerden gelenler, Estonlar'ın insan ilişkilerinde duygusallıktan sakınmaya çalıştığını göz önünde bulundurmalıdırlar. Diğer kültürlerde açık ve net söylenmesi gereken şeyleri, Estonya'da yaşayanlar birbirini çok yakından tanıyana kadar söylemezler. İnsanın sosyal seviyesi Estonlar için bir önem taşımaz, ayrıca iltifatlarla boş kelimeleri ne söylemeyi, ne de duymayı severler. Bu, Estonların otoritesine sahip olanla bile dalga geçilebileceğine -hatta dalga geçmek gerektiğine- çok içten inanmasından kaynaklanıyor". Nasıl? Daha uzun bir anlatım var ama en ilgi çekici kısmı burası. Bana kalırsa çok düzgün insanlar. Yormuyorlar, üzmüyorlar. Orhun kendilerini ruh gibi buluyor, bazen çok kızıyor ama yine de seviyor. Marcus'un annesinden davet almamış olsa da Eston arkadaşının evinde misafir olmuşluğu, aile yemeğinde bulunmuşluğu var. Hocalarının yaklaşımı da son derece iyi. Zannediyorum uzun yıllar Rus baskısı altında olmaları onları bir miktar içe kapalı bir toplum haline getirmiş. Uzun kış mevsimlerinin de soğuk yapılarının şekillenmesinde etkili olduğunu söylüyorlar. Öz eleştiri yapmaları ve "bakın biz böyleyiz ama elimizde değil, kırılmayın sakın" demeleri bile güzel bir şey. Vallahi ben seviyorum bu insanları. Yakında Estonya fahri hemşehrilik ünvanını alacağım zaten:) Bir Marcus beni hangi konulara getirdi. Sanırım farklı insanlar tanımak böyle bir şey. Bambaşka açılımlar içerisinde buluyorsun kendini, dünya üzerinde yalnız olmadığını anlıyorsun, farklı kültürler hakkında farklı bilgiler ediniyorsun, biraz da kendi farkına varıyorsun.
Marcus'un annesi vs. derken kültür konusunda, davranış kalıpları konusunda coğrafyanın çok belirleyici bir unsur olduğu aklıma geldi. Beraber girift bir tarihe sahip olduğumuz Yunanistan'da bambaşka bir davranış şekline rastladık mesela. Orhun 8. ve 9.sınıftayken yine bir proje için Selanik'te bir aileye misafir olmuştu. Evin annesi Orhun'un bavulunu bile toplamıştı. Anneanneleri Orhun'u görmeye gelmişti. O aileyle hâlâ görüşürler. "İstediğin zaman misafirimiz olabilirsin" derler. İki ülkenin geçmişinde ortak paylaşımların olmasının sonucu bu. Coğrafya ve tarih birlikteliği bizi benzer insanlar yapmış.
Böyle işte. Gecenin bir vakti yazıyorum bunları. Başka şeyler de anlatacakken Marcus işgal etti sayfamı. Ve onunla birlikte gelen düşünceler... Buralardayım ben, yazarım yine...
Ayy sıkılmadan okudum valla bende, şu Marcu’a bak sen 😊. Merak ettim kendisini ama verdiğin bağlantıya tıkladığımda erişimin yok dedi :(.
YanıtlaSilYeni mekanlarda kahve içmek falan o durumlara ben de bayılırım. Bir daha ki Talinn gezisinde görüşmek üzere. Instagram’da fotoğrafları zaten beğeniyorduk, hikayesini duymak da iyi oldu 😊 Eline sağlık
Bağlantıyı sildim ve tekrar yükledim. Ben de görünüyor ama umarım her ziyaretçi için düzelmiştir.
SilTallinn güzel bir şehir. Estonya etiketi altındaki yazılarda çok bilgi verdim. Hemen sağda:) Daha önce çok yazdığım için sıkmak istemiyorum ve ara ara dönüyorum. Ama yeni tanıştığım dostlarım da var tabii.
Yorum için çok teşekkür ederim. Sevgiler...
hahah Estonya tam bana göre bir yermiş o zaman valla tası tarağı toplayıp gidesim geldi :D
YanıtlaSil:) Ülkemi seviyorum ve başka yerde yaşamak istemiyorum ama birkaç gün oraya gittiğimizde yenilenmiş gibi dönüyorum hakikaten. Dediğim gibi yormuyorlar, üzmüyorlar.
SilSevgiler, teşekkürler...
Buraya da kar uğramadı Sezer:(( tek faydası doğalgaz her ay belimi bükerdi, sıcaklık olağan dışı yüksek olunca (kış aylarına göre) ve kar yağmayınca, kısık yaktım kombiyi iyi oldu. Marcus'u gözümde canlandırdım, papyonlu filan, bence de bu çocuk ileride Estonya cumhurbaşkanı filan olur. :))Eline, emeğine sağlık. Sevgiler:)
YanıtlaSilHakikaten bu sene pek doğalgaz parası ödemedik:)
SilBenden de sevgiler Müjde...
marcus'a o kadar ilgi duyuyorum ki şu an, daha fazla anlatın yine okurum :)
YanıtlaSilgözümde canlandırdım biraz biraz. bizdeki gibi ısrar kıyamet, duygusal yaklaşım, dostluk kurma çabası yok; bizim coğrafyadan uzaklaştıkça bu ortadan kayboluyor. kültürel bir durum. marcus'u ayıplamadım, çok da ilgimi çekti :) hele ki yılmadan kuyrukta bekleyip yazıları okuması :)
:) Verdiğim linkte ve onun bir öncesindeki yazıda bol bol Marcus var:) Aman yanlış anlatmış olmayayım Marcus'u biz de çok sevdik,ayıplanacak hiçbir şeyi yok. Çok düzgün bir çocuk. Yaşından büyük tavırlı bir çocuk gelince ve çok akıllı olunca nasıl memnun etsek diye kendimizi paraladik:) Güzel bir deneyimdi.
SilÇok teşekkür ediyorum, sevgiler...
Onca kişinin arasında Marcus'a denk gelmeniz ne kadar ilginç ve güzel bir tesadüf olmuş. Ama hakkaten sizde kalmış etmiş, sonrasında bi yerde oturup en azından bir kahve içilmeliydi diye düşünüyorum.
YanıtlaSilAzmettik ve yakaladık:) Sevgili Gamze ben de senin gibi düşünüyorum ama Orhun'un yabancı tanıdıkları sayesinde alıştım böyle farklılıklara:) Biz misafirperverliğimize devam edeceğiz, yapacak bir şey yok. Sevgiler...
Silİlginç bir çocukmuş Marcus :).Kültürel farklar ne kadar ilginç geliyor . Biz gerçekten de aaa hayatta olmaz bize muhakkak gelin diye diretirdik herhalde :D
YanıtlaSilAynen, diretirdik:)
SilÖyle güzel yazmış ve anlatmışsın ki Sezer'cim, papyonlu, ciddi ve vakur edasıyla, Marcus gözümde canlandı bir an! :)) bence de sanki geleceğin Estonya Cumhurbaşkanı olabilir gibi!. Bizim kültürümüz, gelenek ve göreneklerimiz çok başka!. Ancak turistik gezilerin dışında yurtdışında, biraz daha uzun soluklu yaşadığında insan, farklı kültürleri çok daha iyi analiz edebiliyor. Her biri güzel deneyimler, anılar oluyor sizin için. Ve bunları yazman da çok önemli. Geriye dönüp bakınca bu yazıların hepsinin biriktiğini göreceksin. Okudukça yeniden yeniden yaşamak da ayrı bu duygu. Emeğine sağlık Sezer'cim. Sağlıkla, esenlikle nice nice güzel gezmelere :) Öpüyorum çok..
YanıtlaSilNe güzel söyledin Esincim. Farklı kültürleri tanımak çok önemli. İmkan olsa da herkes çocukluktan başlasa sınırları aşmaya. (Sınır fikrini de hiç sevmiyorum bu arada). Gerçi şimdiki çocuklar ve gençler internet sayesinde dünyayı tanıma fırsatı elde ettiler. Olumlu sonuçları olması gerektiğini düşünüyorum. Umarım olur:) Herkes birbirini tanısın:)
SilBenden de öpücükler, sevgiler arkadaşım...
Marcus tam bir Young Sheldon! :))
YanıtlaSilbalkonun tozuna da sesli güldüm. :D gerçekten öyleyiz biz de millet olarak...
:))) Evet evet, Sheldon hakikaten. Aklıma gelmemişti:)
SilBizim Marcus bir tık daha güleryüzlü sadece:)
Balkon benim kâbusum:) Üç odayı kapsayan ince uzun bir şey:)
:D ilahi Marcus :)))
YanıtlaSilCB olursa, biz de taniyoruz, balkonu beyenmemis deriz :)))
:) Evet, diyeceğiz:) Ve bence kesinlikle cumhurbaşkanı, başbakan, en azından bir BM büyükelçisi falan olacak:)
Sil