5 Ağustos 2017 Cumartesi

KOMŞUDA GÜNEŞLİ GÜNLER... KOS ADASI...

    Bu sene yaz tatilimizin bir bölümünü Yunanistan'ın Kos Adası'nda geçirdik. 
Türkçe ismiyle İstanköy'de... Biliyorum, geçtiğimiz günlerde yaşanan sarsıcı depremden sonra bir süre Kos'a seyahatler azalacak. Ancak zamanla Ada toparlanacak ve tekrar ziyaretler başlayacak. Başlamalı da zaten. Aynı şekilde ülkemize de turist gelmeli. Dünya üzerinde doğal ya da insani tehlikenin olmadığı hiçbir yer yok ve demesi kolay farkındayım ama kabuğuna çekilerek yaşamak bu noktada anlamsız.

    Dünya hallerini bir kenara bırakalım ve şimdi gelelim işin güzel kısmına. Yani gezi kısmına. Kos Adası Ege Denizi'ni paylaştığımız, hem siyasi hem turistik açıdan meşhur adalar topluluğu 12 Adalar'dan bir tanesi. Ve yanılmıyorsam en fazla turist ağırlayanı. Orada bulunduğumuz süre içerisinde Avrupa ülkeleri ağırlıklı olmak üzere Amerika'dan, Uzakdoğu'ya; Hindistan'dan kuzey ülkelerine kadar dünyanın her yerinden turist olduğunu gözlemledim. Ve tabii Bodrum'dan sık sık gelip gidenlerle birlikte bizim ülkemizden de çok sayıda ziyaretçi vardı. Gayet uluslararası, son derece barışçı ve keyifli, herkesin yüzünün güldüğü, selamlaştığı, sohbet ettiği, imrenilesi, "dünyanın tamamında yaşam böyle aksa" şeklinde hayallere sürükleyen ortamda bir hafta geçirdik Kos'ta. Belki tam da bu yüzden depremle etkilenen sokakları ve insanları görünce üzüntüm daha farklı ve fazla oldu. Birkaç sene önce Orhun'la günübirlik gidip yalnızca birkaç saat gezdiğimizde aynı tadı alamamıştım ancak bu kez daha fazla kalmak adayı iyice tanımamızı sağladı. Tabii ki her zaman bir geziye çıkmadan önce olduğu gibi "Ne yapacaksınız 1 hafta Kos'ta? Sıkılırsınız" diyenler oldu. Ve tabii ki biz yine sıkılmadık. Birincisi, İstanbul'da yaşadığım için denize giremiyorsam yüzmek için gittiğim bir yerde niye sıkılayım? İkincisi, her zaman bulunmadığım farklı bir yerde niye sıkılayım? İyi ya da kötü keşfedecek, öğrenecek bir çok şey yok mu? Bakın şimdi anlatayım göreceksiniz.

    Bodrum'dan Kos'a gidiş, bindiğiniz deniz taşıtına göre 20 dakikadan 1 saate kadar sürüyor. Ben biletleri çok da dikkat etmeyerek telefonumdan internet üzerinden aldım. Limana gittiğimizde hızlı feribota bineceğimizi zannederken İstanbul şehir hatları benzeri bir vapurla yolculuk yapacağımızı anladık:) Ama olsun. O da iyiydi. 20 dakika değil bir saat sürdü ama zaten inince feribotun fazla sayıda yolcusuyla aynı pasaport kuyruğuna girip beklediğimiz için pek bir şey kaybetmedik. Buradaki pasaport işlemlerine Yunanistan'daki kontrolü de eklersek feribotların tam saatinde kalkmadığını ve hayal ettiğiniz çok erken saatlerde Ada'da gezmeye başlayamayacağınızı belirtmek isterim.

    Pasaporttan geçer geçmez haritayı açtık ve otelimizi aradık. Merkeze çok yakın değildi. Sabah ve akşam epeyi yürüdük ama bu yürüyüş sırasında aşina olduğumuz esnafla devamlı selamlaşıp ufak ufak sohbet etmek keyifliydi. Görmediğimiz zaman bile arkamızdan Türkçe "günaydııın, iyi akşamlaaar, teşekkürleeer" şeklinde seslenecek kadar sıcakkanlı insanlardı:) Bu arkadaşlar sadece Yunan değillerdi tabii. Ada yerlisi Türkler ve çalışmaya giden Arnavutlar da oldukça fazlaydı. Yunanistan ile tarihi ve kültürel bağlarımız malum. Tarihi iç içe geçmiş halklarız. Her iki kıyıda yaşayan insanların birbirine benzer hikayeleri var. Mesela otelimizin sahibi yaşlı hanımefendi bize babasının İzmirli olduğundan bahsetti. Ayvalık'ta yaşayan bir ailenin dedesinin Koslu yani İstanköylü olması gibi bir durum bu. Sanıyorum kozmopolit hale gelip özelliğini yitirmemiş tipik bir Yunanistan kentinde bir Türk'ün kendini yabancı hissetmesi mümkün değil. Evet Kos'ta pek çok ülkeden turist var ancak Türkler'in farklı bir yere sahip olduğunu hissettim. Sanırım kültürel duygu birlikteliğine biraz da Bodrum'la yakın ve içli dışlı olmanın etkisini eklemek gerek.

    Adadaki ilk günümüzde hem erken kalkmış olmanın getirdiği yorgunluğu hem de havanın rüzgarlı oluşunu bahane ederek denize girmemeyi tercih ettik ve vaktimizi otel çevresini, eski şehir merkezini, gezi teknelerinin sıra sıra dizildiği limanı keşfederek geçirdik. Ertesi gün start aldık:) Bir gün farklı adaları da görme maksadıyla tekne gezisine çıktık; bir diğer gün araba kiralayıp adanın bir başka noktasındaki Paradise Beach'ten denize girip, akşamında Zia Köyü'nde günü uğurladık; üç gün bize kendimizi rahat hissettiren Tigaki'nin plajlarında tembellik yaptık; bir gün otelimize yakın noktadan denize girdik. Akşamları biraz tavsiyelere uyarak, çokça da kalbimizin sesini dinleyerek karar verdiğimiz restoranlarda yedik yemeğimizi. Yemek sonrası kahvemizi yine farklı mekanlarda içtik.
Agia Paraskevi Kilisesi 
    Kos'un merkezinden denize girilebileceği gibi birkaç km.dışındaki plajlar da tercih edilebiliyor. Bunların en çok tercih edilenleri Marmari ve Tigaki Plajları. Biz Tigaki'yi seçtik. Ve beğendiğimiz için sonrasında bir parça daha uzak olan Marmari'yi denemedik. Adadaki plajlarda ya yediğini içtiğini ödüyorsun ya da yalnızca şezlong kiralıyorsun. Para ödemek istemiyorsan kendi eşyanı getirerek takılabiliyorsun. Şezlong fiyatları bizim deneyimlediğimiz kadarıyla 2 şezlong 1 şemsiye olarak 
5 ile 10 Euro arasında değişiyordu. Daha fazlası varsa da bilemem.

    Tigaki'nin denizi oldukça berrak ve diğer bölgelere göre daha ılık. Sessizliği, sakinliği de bize çok iyi geldi. Ulaşımı merkezden saat başı kalkan otobüslerle sağladık. Duraklarda ve otellerin lobilerinde otobüs saatleri mevcut.



    Üst üste Tigaki'yi tercih etmemizin bir sebebi de O'ti Na 'Nai Cafe'ydi. Krepleri, kremalı payı, börekleri, dondurması şahane olan, sıcacık dekorasyonuyla göz okşayan bir mekan burası. Üç gün aynı yerde kremalı payları indirdim mideye. Güya tatile çıkmadan önce tatlıyı kesmiştim:)

    Birkaç gün gidince çalışan arkadaşla da sohbet koyulaştı tabii. Orhun tatlının yanında süt isteyince bizi Sırp zannettiler önce. Sırplar öyle yaparmış. Yani neyse efendim, Tigaki'ye giderseniz cadde üzerinde plaja yakın olan bölgede görebilirsiniz O'ti Na 'Nai'yi. Tavsiye ederim. Gittiğimizde bilmiyorduk Tripadvisor'da da tam puana sahipmiş kendisi.
 
    Bir tatil yöresinde sahilden denize girmenin dışında tuzlu suyla buluşmanın en güzel yollarından biri de tekne turu yapmak. Kos'ta en çok tercih edilen turlardan biri 
3 Adalar turu. Kalimnos, Pserimos ve Platha adalarını kapsıyor bu tur. İlk ikisine çıkıp vakit geçirmek mümkünken yerleşim olmayan Platha'nın açıklarında denize giriyorsun. Fiyatlar tekneye göre kişi başı 20-25 Euro arasında değişiyor. Öğle yemeği dahil. Önceden menü tercihini yapıyorsun.
    Bizim tercihimiz bizi ilk kapan tekne oldu açıkçası:) Kalabalık olan da oydu. Daha eğlenceli olur diye kabul ettik ama az yolculu olanı tercih etmek denize rahat girip çıkmak açısından daha pratik olurdu.

    Dünyanın dört bir yanından yolcularla birlikte, yakıcı güneşin etkisini hafifletme kararlılığındaki tatlı sert rüzgarın eşliğinde koyulduk yola. İlginçtir tek Türk aile bizdik. Yunanistan kıyılarında beklenmedik bir durum.

    İlk durağımız Pserimos Adası.
Denizin rengi gerçekten turkuazdı:) Çekmeyi becerememişim:)
    Tek kelimeyle çarpıldım. Bayıldım. Turkuaz rengi su, salaş lokantalar, yeşil-mavi pencereli beyaz evler... Ufacık bir ada. Hani romanlarda olur ya, kalabalıktan uzaklaşmak isteyen bir yazar küçük bir adaya gelir. Yazar, yüzer, her akşam aynı salaş lokantada yemek yer. Ya da aşık bir çift gözlerden uzak romantik günler yaşar. 
İşte öyle bir ada.

    Pserimos'ta mola az. Doyamadım. Biraz yüzdük. Eşim sahilde oturup kahve içerken zaten iki adım olan adada bir tur attım, az sayıda evin arasında dolaştım, ada sakinleriyle selamlaştım. Deniz kokulu bir öyküden fırlamış hissiyatını yaşatan yaşlı sünger satıcısından sünger aldım. Deniz kabukları pahalıydı yanaşamadım.

    Amca çok havalıydı çok. Sadece Yunanca konuştu, fiyatları eliyle işaret etti. Beş yaptı, üç yaptım. Söylendi:) Kesinlikle indirmedi. Israr etmedim, aldım. Bu sefer yüzü güldü, eline büyük bir sünger alıp poz verdi:)

    Pserimos'la zor vedalaştım. El mecbur tekrar doluştuk tekneye ve Kalimnos'a doğru yola çıktık. Kalimnos, Bodrum'dan ulaşım imkanı olduğu için araştırdığım adalardan biriydi. En sonunda Kos'ta karar kıldık ama düşünenler için fikir olması açısından Nereye Kaçsak ekibinden Orçun Dalarslan'ın şu yazısını öneririm. Orçun Instagram'dan da severek takip ettiğim, seyahat araştırmalarımda oldukça faydalandığım bir gezgin.

    Simi Adası kadar renkli olmasa da Kalimnos cıvıl cıvıl evleri ile karşılıyor bizi. Sakinliğini daha uzaktan belli eden bu adada geçirilecek birkaç saatimiz var. 
Ben en iyisi tarihi vs. ayrıntıları Orçun'un yazısına bırakıp bu süre içinde neler yaptığımızı anlatayım.

    Adaya ayak bastıktan sonra rehberimizin peşine takılıp öğle yemeğimizi alacağımız restorana doğru yola koyuluyoruz. Mavi beyaz renklerin hakimiyetindeki salaş Yunan tavernasında alıyoruz soluğu. Kalabalığız, ancak servis hızlı. Kim önceden balık, et 
ya da tavuk, ne tercih ettiyse yanında Yunan salatasıyla birlikte geliyor. Ortam sıcak, bize servis yapan yaşlıca Yunan garson Fenerbahçe fanatiği ve fakat fotoğrafım yok. Nasıl acıktıysak karın doyurma telaşıyla fotoğraf almayı unutmuşum.

    Yemekten sonra yaklaşık bir saat boş vaktimiz olup hava aşırı sıcak olduğundan adayı yürüyerek değil de turistik trenle görmeye karar veriyoruz. Trenin şoförü de restoranın karşısına konuşlanmış bekliyor. İlk yolcular biziz. Ne zaman hareket edeceğini sorduk, şoför "beş dakika sonra" dedi. Bizi gördükçe millet gelmeye başladı, şoför restoranın iyice boşalmasını bekledi. Dolayısıyla tren 10-15 dakika sonra kalktı. Ücretleri toplarken mahcup bir tavırla "sizi çok beklettim, 3 kişi değil 2 kişi parası alacağım sizden" dedi. Aslında restoranın boşalmasını, trenin dolmasını bekleyeceğini biliyorduk, biz bu taktiklere alışığız kuzu kuzu oturuyoruz. Kısacası "sadece yazın çalışıyoruz, ne koparsak kârdır" mantığında olmayan Kalimnoslu arkadaş bizi şaşırttı ve gönlümüzü fethetti. Ardından tıngır mıngır düştük adanın yollarına.

    Kalimnos sokaklarındaki eski Rum evleri Ayvalık ve Kapadokya'da gördüklerimi hatırlattı bana. Gelenler, gidenler, dönenler, bu evleri yapanlar hep bir. Ege'nin her iki kıyısına özgü haller...
    Gayet turistik bir hareket olan tren yolculuğumuzdan sonra bir başka turistik harekette bulunarak gözümüze kestirdiğimiz kafelerden birinde soğuk frappelerimizi yudumladık. Hava çok sıcak olduğu için serinleme ihtiyacındaydık ve neden bilmem Yunanistan'da frappe pek meşhur.

    Belki bir başka zaman yine buluşma imkanı buluruz Kalimnos'la. Tadımlık ziyaretimizden memnun ayrıldık. Tekne turumuzu da Platha'daki yüzme molasıyla tamamladık. Kos'tan diğer adalara ya da ada içerisindeki diğer plajlara ulaşmanın çok çeşitli yolları var. Turizm bürolarından zevkinize uygun turları satın alabileceğinizi belirtmek isterim.

 
    Şimdi gelelim araba kiralama olayına. Adanın farklı bir yerinden denize girebilmek, çok istediğim Zia köyünü ve Asklepion'u görmek, üstelik bunların hepsini aynı güne sığdırmak için araba kiraladık. Otelden de rica etseniz, bir araç kiralama şirketine de uğrasanız aynı. Günlük 40 Euro'dan başlayarak artan bir fiyatlandırma var. Aklımız buggy denen açık araçlarda kalsa da fazla uçmadık ve orta karar bir otomobil kiraladık. Buggy adada çok tercih edilen bir araç. İki kişiliğin fiyatı 90 Euro'ydu, bunu öğrenince dört kişilik olanı sormadık bile. Avrupalı turistler rahat rahat tercih ediyorlar tabii, çünkü Euro onlara güzel:) Bize x4... Hatta bugün itibariyle 4.15:( Neyse, ekonomiye girip güzelim tatil anılarını bozmayalım.

    Araba kiraladığımız gün erkenden düştük yola. Antik Yunan'da modern tıbbın kurucusu Kos'lu Hipokrat'la, her doktorun yeminine sadık kalmasını dilediğimiz Hipokrat'la, daha önce şu yazımda hikayesini anlattığım Hipokrat'la özdeşleşmiş Asklepion'da aldık soluğu.

    Antik Yunan'da sağlık tanrısı Asklepios'a adanmış sağlık merkezlerine Asklepion denmekte. Bergama'dakiyle birlikte Kos Adası'ndaki Asklepion en önemlilerinden biri. Aileden şifacı olan Hipokrat'ın eğitimini burada alıp almadığı bilinmiyor ancak Kos'ta doğmuş olması ve hocalık yapmış olması söz konusu sağlık merkezini ilginç kılıyor. M.Ö 5.yy.'da doğmuş olan Hipokrat'a kadar hastalıkların tanrılardan geldiğine inanılırken, onun sayesinde biyolojik nedenlere dayandığı kabul ediliyor, hasta takibi önem kazanıyor.

    Asklepios'a adanmış tapınak çevresinde düzenlenmiş bir sağlık merkezi ve tıp okulu burası. Merkezden birkaç km. uzakta, Ege Denizi manzarasına hakim bir noktada yer alıyor. Başında yemyeşil ağaçların gölgesi, kulağında kuş cıvıltıları, gözlerinin önüne serilmiş Ege mavisi bünyelere şifa olacak ayrıntılar. Belli ki sağlık merkezinin bu noktaya kurulmuş olması sebepsiz değil.

    Sıcağa rağmen Asklepion kalabalık. Kos Adası'nın görülmezse eksik kalınacak noktalarından biri. Otobüs, taksi, hatta turistik trenle bile buraya ulaşmak mümkün.

    Gezdiğim yerlerde beni etkileyen noktalardan doğal bir hatıra alırım yanıma. Hipokrat'ın Asklepionu'ndan da kurumuş bir yaprak attım çantama. Ege'nin pırıl pırıl sularında şifalanmak üzere düştük yollara.

    Haritayı açtık ve adanın batı yönüne doğru uzandık. Kefalos bölgesi plajlarından birine gitmeden önce Zia köyüne uğrayıp akşam yemeği için genellikle tavsiye edilen Oromedon'da rezervasyon işini hallettik.

    Harita üzerinde işaretli plajlardan Paradise Beach Club'ı gözümüze kestirmiştik, tabelasını görünce kırdık direksiyonu. Pişman da olmadık. Denizi ve hemen üst kısmındaki restoranı çok iyiydi.

    Asklepion'la başlayıp Kefalos plajlarıyla devam eden günlük seyahatimizin son durağı gün batımı manzarasıyla ünlenmiş Zia'ydı. Akşam yemeği için Oromedon'a geçmeden önce köy içerisinde kısa bir gezinti yaptık.

    Gün yavaş yavaş geceye dönerken güneşin vedasını fotoğraflamak ya da sadece izlemek isteyenler uygun bir noktada konuşlanmaya başlamışlardı. Ne huzurlu saatlerdi onlar! Herkesin amacı günü güzel bir şekilde uğurlamaktı. Gün batımı güzeldir, dünyanın binlerce noktasından yüce hislerle izlenir. Yani aslında Zia'da çok da farklı batmıyor güneş. Fakat turistik amaçla da olsa bu sessiz sakin köyde öyle bir hava yaratılmış ki saatlerce meditasyon yapmaya eşdeğer.

  
    
    Zia'da Oromedon'da yenilen akşam yemeği de meditasyonun bir parçası adeta. 
Sıkça önerilen bir restoran burası. Yani kabul ediyorum bu restoranda yemek son derece turistik bir durum. Fakat iyi ki bu sebeple burun kıvırmamışız da yerimizi ayırtmışız.   

    Enfes bir manzara, leziz yemekler, şık sunum ve dünyanın her yerinden gelerek keyifle anın tadını çıkaran insanlar.

    Şu porselen tabağın sevimliliğine, ekmeklerin tertemiz örtüler içindeki sunumuna bakar mısınız? 

    Kos'ta ve kısacık uğradığımız diğer iki Yunan adasında misafir olduğumuz her restoran ve kafede durum aşağı yukarı böyleydi. Öncelikle bizde gözümüze gözümüze sokulan Coca-Cola ve Pepsi amblemli peçetelikler, buzdolabı ile tabelalar yoktu ve bence bu artı artı artı puan getirir. Markalı malzemelere nasıl sinir oluyorum bilemezsiniz. Tabaklar, bardaklar, şişeler ve hatta ekmek sepetleri renk renk, çeşit çeşitti. Bunlar yemeğe keyif katan ayrıntılar. Garsonlar da kibar ama dostça tavırlar içerisindeydiler. Restoranların önünden geçerken tabii ki müşteri çekmek için laf atıp sohbete girişiyorlardı ama asla rahatsız edici şekilde ısrar etmiyorlardı. Bir kere oturduktan sonra da sohbet muhabbet aynen devam. Kesinlikle dikkat edin, konuşurken Türkçe kelime dağarcıkları kısıtlı olsa da anlama konusunda sorunları yok, konuşmanızı genelde anlıyorlar:) Menü üzerine kendi aramızda konuşurken araya girip cevap verdikleri çok oldu. Herhangi bir akşam yemek yediğimiz restoranın önünden bir başka gün geçtiğimizde, işlerinin arasında bizi görüp seslenen, selam verenler de oldu. Yerli personel haricinde en çok Arnavut çalışana rastladık. Yaz tatili için needen Yunanistan'ın tercih edildiğini sorgulayanlara sırf bu sıcak ev sahipliğinden, ucuz ve kaliteli hizmetten bahsetsem yeterlidir sanırım. Üstelik 1 Liranın 4 Euro olmasına rağmen.

    Kos'taki son günümüzü bir önceki ziyaretimizde tadilattan dolayı göremediğimiz Arkeoloji Müzesi'ne, merkezdeki cami ve kilise yapılarına ve ufak tefek alışverişe ayırdık. Antik dünyadan miras Odeon'u ve Agora'yı, yapımı 14.yy'da başlayıp 16.yy'da biten Şövalyeler Kalesi'ni daha önce gezmiştik, gölgesinde Hipokrat'ın ders verdiği söylenen -ki aslında yaşı tutmuyormuş- asırlık ağacı da görmüştük. Bunları bir paragrafta toplamamın sebebi adada görülmeye değer mekanları hatırlatmak amacı taşıyor. Pasaport kontrolünden geçip gerçek anlamıyla adaya adım attığınızda tarihi ve turistik her yerin işaretli olduğu bir harita verdiklerini göreceksiniz zaten. Ayrıca, ilgilenenler için önceki satırlarda ve aşağıda linkini verdiğim bir başka Kos yazımda da fotoğraf ve bilgiler mevcut.
Adaya ayak basar basmaz turistleri karşılayan kale surları
   

Defterdar Camii. Ne yazık ki şadırvanı ve minaresi geçtiğimiz depremde yıkıldı

    Tarihi kent bölgesinin kalbi olan Eleftheria Meydanı'nda yer alan Arkeoloji Müzesi küçümencik bir müze. Çoğunluğu antik dönem olmak üzere Kos topraklarından çıkarılmış tarihi mirasa ev sahipliği yapıyor.

    12 Adalar'ın bir dönem İtalya'nın elinde olduğu bilgisi malum. Bu yüzden Kos'ta da İtalyan yapımı birçok bina mevcut. Müzenin hemen karşısındaki pazar yeri binası da bunlardan biri. Zeytinyağı, Yunan rakısı olan Uzo, sakız rakısı gibi hediyelikleri buradan alabilirsiniz. Hadi cacık, musakka gibi yemeklerin kimden çıktığı kesin değil diyelim, 
ne de olsa geçmişte ortak yaşayan bir halk söz konusu. Fakat lokumun Türklere ait olduğu fikrinden kesinlikle caymıyorum:) Tarihçesini inceleyip konuşuyor değilim ama yine de Yunan lokumu mu olur arkadaş?:) Bahsettiğim pazar yerinde bol bol lokum satılıyor. Bence onlara itibar etmeyip uzolu şekerlere yönelin:) O şeker çok farklıydı bak.
Belediye pazar binası
   
İtalyan mimarisine bir başka örnek. Zamanında otelmiş. Uzaklara gitmeye üşendiğimiz bir gün hemen bitişiğindeki plajdan denize girdik.
    Ufak ufak değindim ama son olarak yeme içme işini biraz daha açmak istiyorum. Dediğim gibi, bu konuda biz biraz tavsiyeleri, biraz da hislerimizi dinledik. Her seçimimizden de memnun kaldık. Döneri de denedik, deniz ürünlerini de... İtalyan restoranına da gittik, Meksika restoranına da... Ada'da çok sayıda İtalyan restoranı var. İki akşam tercih ettik. Biri eski kent merkezinde sokak arasında yer alan Ciao, diğeri de kalenin merkeze göre ters tarafında kalan sahil yolu üzerindeki Degli Amici'ydi. Bilhassa ikincisini kesinlikle öneririm. Taş fırında yapılan pizzası, sıcak ortamı şahaneydi. Yemek sonrası her akşam önünden geçtik ve her akşam çalışanlarla bağıra çağıra selamlaştık:)
Degli Amici
    Deniz ürünleri ada menülerinin başında gelir. Söylememe gerek yok sanırım Kos da bu konuda oldukça başarılı. Gördüğüm kadarıyla en çok tavsiye edilen balık restoranı Nick The Fisherman. Biz bir akşam Nick'e gitmek için yola çıktık fakat ön tarafındaki deniz manzaralı restoranlar daha cazip göründüğü için fikir değiştirdik ve Barbouni'ye girdik. Hem göze hem mideye hitap eden bembeyaz, şık bir restoran burası. Türk olduğumuzu öğrenince "o çupra, bu levrek" diye Türkçe yardımlar başladı tabii. Kalamarı, karidesi, balığı hepsi lezzetli. Tatil boyunca diğerlerine göre biraz daha fazla olan ödemeyi burada yaptık ama yine de, fiyatların deniz kenarında bu kalitede bir balık restoranına göre bizden çok daha uygun olduğunu belirtmem lazım.
Barbouni
    Başka bir ülkede farklı şeyleri denemek adına Türk restoranlarını tercih etmeyiz ama Kos'ta Ali Restaurant'a kayıtsız kalamadık. İlk akşam hedefsizce yürürken sahibi Türk olduğumuzu anlayıp seslendi, sohbet koyulaşınca oturmak istedik. Memnun da kaldık. Menüsünde Yunan yemekleri de var, kebap tarzı Türk yemekleri de. 
Ali Restaurant
    Aslında Yunan yemeği-Türk yemeği konusu karışık. Yunan yemeği deyince önerilenler musakka, dolma, cacık vs. Ben evde bunları devamlı yapıyorum:) 
Yunan ellerine tatile gidip dolma tercih etmeyeceğim tabii. Ama atıştırmalık olarak sipariş edilen Saganaki'yi sevdim bak. Farklı soslarla kızartılmış peynir bu. 
Her gittiğimiz yerde söyledik, hepsinde farklı geldi. Ama en güzeli Oromedon'daki saganakiydi. O kadar enfes bir reçelle servis etmişlerdi ki tadı damağımda kaldı. 
Hem gül, hem ayva tadı vardı. Ya da bana öyle geldi. Reçelin satılıp satılmadığını soracaktım unuttum:( Köyde ev yapımı reçeller satılıyordu çünkü. Sanırım Zia Köyü Oromedon'daki akşam yemeğini çok özleyeceğim.
Söz konusu reçelli saganaki:)
    Ve ve ve tavsiye edeceğim bir yer daha... Special Arvanitakis... Burası bir pastane. Sabah akşam önünden geçiyorduk. Önü her daim kalabalık, içeriden mis gibi kokular geliyor. Karın tokken de girilmiyor. Bir sabah otelde kahvaltı etmedim, ettirmedim ve Arvanitakis'ten ıspanaklı börek aldırdım:) Şahaneydi. Eşimin anne tarafında Arnavutluk var, börekte ustalardır malum, inanın rahmetli teyzesinin elde açarak yaptığı ıspanaklı börekten hiçbir farkı yoktu. Daha sonra birkaç kere daha uğradık tabii. Dondurma ve tatlıları da çok lezzetli. Merkezde de şubeleri var ama biz kalenin dışında, sahil yolunun sağına doğru olanından yaptık alışverişimizi.

    Kos Adası'nda deniz, kum, güneş, tarih, yemek ekseninde dönüp duran günlerimiz böyle geçti. Turizmin getirisini anlamış Kos idarecileri ve halkı misafirlerini hoş tutmaya kararlı görünüyorlar. Diğer Yunanistan şehirlerinde durum nasıldır bilemiyorum ama burada yaşayan Türkler de hallerinden hoşnutlar. Bizim tanıştıklarımız, sohbet ettiklerimiz, sormadığımız halde memnuniyetlerini dile getirdiler. Hatta onlar bize Ada'yı sevip sevmediğimizi sordular. Hevesli anlatımımdan da bellidir sanırım, sevdiğimizi söyledik:)

 

    NOT: Ada'ya iki yıl önce gerçekleştirdiğim günübirlik gezinin yazısı ve tarihi bilgiler şurada: KOS ADASI...YAKIN VE TANIDIK...








 

13 yorum:

  1. Ne güzelmiş bayıldım valla ah hakikaten şu deprem denen jeolojik ve coğrafik mi diyeyim, ikisi de mi artık her neyse olmasa keşke...:(((güzelim yerler hep deprem bölgesinde:((şu dünyanın merkezi soğusa, buz gibi olsa -eğer yanlış bilmiyorsam- bu sorun ortadan kalkacak ama soğuması için kim bilir kaç milyon mu, artık milyar mı yıl gerekecek...(((o zaman dünya kalırsa tabii:)))
    cacığı ben de çok severim demek Yunan'lılarla tüm yemekler ortak:))denizin pırıl pırıl temizliğine hayran kaldım.
    Ençok ilk fotodaki arabaları (ne deniyor bilmiyorum) sevdim, fayton yasak olmalı ve böyle arabalar konulmalı, belediye bu işi yaparsa faytoncu da aç kalmaz, tüm faytonların yerini buna benzer, iki kişilik de olur, böyle çok kişilik de arabalar alır. ATlar kurtulur..

    Çok teşekkürler. Sevgiler:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben teşekkür ederim Müjde. Yine hayvansever duyarlılığa bağlamışsın:) Tabii ki ben de hayvanları severim ve zarar görmelerini istemem fakat seninki bambaşka bir boyut. İyi ki senin gibi insanlar var. Öpüyorum.

      Sil
  2. Fotoğraflar çok güzel. Güzel de bir tatil olmuş sanki :). Darısı bizim başımıza artık :).

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İsteyen herkesin darısı başına:) Çok teşekkürler.

      Sil
  3. Biliyor musun çok özendim. Bu sene Lesvos'a gitme planım vardı. Ailem Ayvalık'a tamamen yerleşti. Ameliyat vs derken kaldı. İnşallah 2018 de hem Lesvos hem Kos'a gitmek nasip olur. Kızlarımla bir an o fotoğraflarda yer aldım. Sevgilerimle.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok geçmiş olsun. Önce sağlık. Benim oğlum da geçen yaz ameliyat oldu, yaz mevsimi nasıl geçtik anlamadık. Bu sene de böyle işte. Hayat...
      İnşallah seneye kızlarınla birlikte şahane bir adalar turu yaparsınız. Ayvalık'a yerleşme fikri de müthiş bu arada:) İlerisi için düşünmüyor değilim:) Çok teşekkürler.

      Sil
    2. Ayvalık, Çanakkale yerleşmek istediğim yerlerden. :)

      Sil
  4. Araç kiralama ne pahalıymış öyle! Şimdiye kadar Sakız'da hiç o fiyattan kiralamadık. Bilinen araç kiralama yerleri evet ama mahalle arasında ödediğimiz para 25 Euro`yu geçmedi.
    Adalarda can sıkılır mı hiç, bence bir hafta kalmakla iyi yapmışsınız. Tadını çıkarmışsınız işte fena mı:)
    Turizm işinde açık söylemek gerekirse Yunanlar bu işi iyi biliyor, bizden çok daha iyi. Kendimi her zaman adalarda rahat hissediyorum. Bazen çok aç değilsek sadece oturup 3-5 meze söylüyoruz, kimse tuhaf bakmıyor, yine aynı güleryüzle hizmet ediyorlar. Çocuklar için menü dışından bile söylediğimiz oldu. Euro`ya rağmen hala bize göre ucuz, özellikle balık restoranları ve içki.
    Bir de o Saganaki gibi Mastello peyniri var, o da şahane:) Biz bu arada sarma da yedik valla, genelde aile işletmeleri ya, annem bugün yaptı dedi adam, dayanamadık, taze taze götürdük:))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Deme yahu!:) Ama Kos çok organize. 40'ta anlaşmışlar gibi geldi bana. Neyse inşallah Sakız'a da gideriz de kiralarız bir gün:)
      Sarma yenir aslında. Zira üşendiğimden dolayı benim sık sık yaptığım bir şey değil:)
      Ve haklısın Euro'ya rağmen ucuz.

      Sil
  5. Kos'a gidersem bri gün mutlaka bu yazınızı gitmeden evvel okuyacam. Süper bir tatil ve süper bir ayzı olmuş.

    YanıtlaSil
  6. Ne güzel bir hafta dolu dolu Kos tatili harika olmuş. Farklı plajlarda denize girmiş, tekne turlarıyla serinlemiş, araçla özgürce dolaşmış, lezet duraklarında mideleriniz şenlenmiş :) her biri ayrı ayrı güzel.. adalarda nasıl sıkılır ki insan!. Keyifle okudum, fotoğraflarınla sanki ben de gezdim :) Emeğine sağlık Sezer'cim...Nicelerine...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İnan "sıkılırsın" diyen oldu:) İlla çıkıyor öyle diyen birileri:)
      Teşekkür ediyorum arkadaşım. Niceleri hepimize olsun.

      Sil

Yorumu olan?