Konuşmanın başlamasını beklerken, salonun kapısının önüne yığılmış bir grup insanın içeriye alınma tartışmasını dinlemek zorunda kaldık. İki kadın neredeyse yarım saat aralıksız bağırdılar. Adamın biri de görevliye "Ya içeride karım çocuğum var" diye çemkiriyordu. Konuşma başladı bunlar hala bağırıyorlar. Bu sefer konuşmayı dinlemek isteyenler onlara bağırmaya başladı. İlk dakikalar böyle saçma sapan geçti.
Çok fenayız. Gerçekten nerede nasıl davranmamız gerektiğini bilmiyoruz. Bence de konuşmacı çıkana kadar izleyiciler salona alınabilir ve merdivenlere oturtulabilirler ancak böyle bir karar verilmişse zorlamanın alemi yok. Belki güvenlik nedeniyle, ya da ne bileyim belki adam çok yaşlı olduğu için daha sakin bir ortam yaratılması istendiğinden salona haddinden fazla insan sokulmayıp dışarıda alan hazırlanmış.
Niye ısrar edip herkesi rahatsız ediyorsunuz? Bağırıp çağıranlar en sonunda konuşmayı dinlemeden söylene söylene gittiler.
Konuşmanın moderatörü Enver Aysever'di. Onun tarzını bilenler sıkı bir sosyalist olan Pepe'yi zorlayacak sorular sormak isteyeceğini bilirler. Öyle de yapmaya çalıştı, daha sert söylemlerde bulunması için zorladı da. Ancak dünyada savaşlar sürerken Nobel barış ödülünü gereksiz bulan ve reddeden eski başkan daha barışçı bir tarzda sosyalizmi anlatmak yanlısıydı. Özetle, dünyada silahlara ve savaşa harcanan paranın fakirliği yok etmek için kullanılması durumunda eşitsizliğin ve sosyal sınıf farkının zaten olamayacağından bahsetti. Mevcut şartlarda, dünyada sosyalizmin genelgeçer olmasının çok zor olduğundan ancak umudu kaybetmemek gerektiğinden; insanların birbirlerine tolerans gösterdikleri takdirde bir umut olduğundan; öncelikle kültürel anlamda değişimin gerektiğinden bahsetti. Çevre sorunlarına da özellikle değindi. "Aslında benim isteğim anarşizimdir (Anarşizmi yanlış değerlendirenler için belirtmek isterim ki bu kelime 'devletsizlik' anlamına gelmektedir) ancak zamanımızda insanların kendi kendilerini nasıl idare edeceklerini bilemeyiz" diyerek, bunun boş bir hayal olduğunu ima etti. Anladım ki, insanların eşit şartlarda yaşaması gerektiğine inanan ve hayatı boyunca bunun için mücadele etmiş bir idealist olan Mujica, yaşamının son yıllarında daha yumuşak bir havada "Birbirimizi sevelim, adalet ve eşitlik için ne yapmamız gerektiğini düşünelim" mesajlarını kitlelere ulaştırmak için çalışmaktan vazgeçmemiş. Tonton bir ihtiyar vardı karşımızda. Muzip gülümsemesi olduğu yazıyordu gazetelerde ve gördüm ki gerçekten böyle bir gülümsemeye sahip.
İnsanlık adına, siyaset adına ders niteliğinde bir konuşmayı dinledik dün. Konuşma bittikten sonra başkanın "İktidarda Bir Kara Koyun/Saraysız Başkan Jose Mujica" isimli kitabının ücretsiz dağıtılacağını öğrenen güruh -her zaman yaşadığımız gibi- öyle saygısızca bir saldırı gerçekleştirdi ki sanki az önce sakin sakin barıştan, insan haklarından, eşitlikten, kültürden bahseden bir duayeni dinlememişler sanırdınız.
Bir gurup sıraya girmişken, bir o kadar insan açıktan saldırdı ve yine bağırış çağırış oldu tabii. Ben böyle durumlarda inanılmaz utanırım. Hiç hoşlanmadığım sahnelerdir bunlar. Bekledim ve kalabalık dağılınca aldım kitabımı. Herkese yetecek kadar kitap vardı halbuki. Dışarıdan zaten alacaktım bu kitabı, sağ olsun Beylikdüzü Belediyesi bu işi benim için halletmiş oldu. Kitabı imzalatmak için fuara gitmeyi de istiyordum ancak ilginin büyük olacağını ve kalabalık yüzünden her kitabı imzalayamayacağını düşünüyorum çünkü 45 dakika ayırmışlar. Bu yazıyı erken saatlerde okuyanlar ve Pepe'yi görmek isteyenler varsa bugün Tüyap İstanbul Kitap Fuarı'nda 16.15'te imza etkinliği ve 17.00-18.00 arasında da söyleşi olduğunu hatırlatmak isterim.
Arka plandaki elbise, belediyemizin "Cumhuriyet Dönemi Kıyafetleri" sergisinden... Duvarlarda da "Atatürk Fotoğrafları Rölyef Sergisi" yer alıyor. |
Söyleşinin sonunda Jose Mujica'ya "Nutuk" ve "Mesnevi" hediye edildi ki öncelikle Nutuk olmak üzere bence güzel armağanlar bunlar. Çıkışta bir adam karısına şöyle diyordu "Mevlana mı? Yuh yani! Hafız bilmemkimin eserini verseydiniz bari!"
Ya arkadaş her şey mi eleştirilir? Okumuyorsun, bilmiyorsun bari sus. Mevlana bizi en güzel anlatacak olan simgelerden biridir. Dünyanın her yerinde filmlerde, romanlarda hoşgörü üzerine, dünya üzerine, insanlık üzerine Mevlana'dan alıntılar yapılırken bizim insanımızın bu durumu kavrayamamış olması üzücü bir durum bana kalırsa. Çok fenayız dediğim gibi. Biraz kalabalığa karışınca gözlemlediklerim beni her seferinde şaşkınlığa düşürüyor. Anlamayan çocuğunu oralara sürükleyip çocuğundan bir de "Çocuğum ben, ne işim var benim burada, beni düşünmelisin" diye azar işiten de vardı; söyleşi sürerken zırt pırt kalkıp sigara içmeye giden ve böylece diğerlerini rahatsız etmekten çekinmeyenler de... Daha neler neler... Fazla gözlem iyi değil arkadaş! Beynim döndü resmen.
Yine de, her şeye rağmen faydalı bir söyleşi dinledim. Maaşının çoğunu fakirlere dağıtan, çiftlikte yaşayan, vosvos kullanan, korumasız gezen bir başkanı görmek hayatta kaç kere kısmet olur değil mi ama? Bu arada gerçekten gördüm:) Sanat merkezine geldiğinde biz dışarıda bekleyenlerin önünden geçip gitti, alkışladık kendisini:) Enver Aysever "Türkiye'de bir pop yıldızı gibi seviliyorsunuz" dediğinde "Şarkı söylemiyorum ama" deyip tonton tonton güldü:) Sonra da "Ben hayatının sonuna gelmiş değişik bir ihtiyarım, beni abartmayın, kendiniz dünyayı değiştirmek için neler yapabilirim diye düşünün" minvalinde şeyler söyledi. Şimdi kitabını okuyacağım, bakalım başka neler söylüyor Saraysız Başkan!
Bu yazınıza ve bir sonrakine dün gece yorum bırakmıştım.
YanıtlaSilİkisi de yayınlanmamış. Neden acaba?
Sevgili Zeugma, senin sayfana yazdım ama buradan da söylemek isterim ki ben o yorumları yayınlayacakken mouse kaydı ve spam butonunu işaretlemiş oldum:( Ne olur kusura bakma:(
Sil