Öğrenmenin sonu olmadığına inananlardanım. Bilmediklerimi öğrenmek isterim. Konu farkı da gözetmem. İlgimi çeken her konuyu araştırırım, okurum, anlayana sorarım. Herhangi bir işe girişeceğim zaman enine boyuna düşünürüm. Her ayrıntısıyla İçime sindirebildiğim, aklıma yatan, mantığıma ters düşmeyen eylemlerde bulunurum. Meraklıyımdır. Farklı iklimlerde insanların nasıl yaşadığını merak ederim… Deniz aşırı ülkeleri merak ederim… Devamlı bir didikleme halindeyimdir.
Meraklı halimin günlük hayata yansıması sırasında zorlanırım. Çünkü herkes benimle aynı fikirde değildir. İnsanlar ezbere yaşantılar içerisinde, ezbere işler yaparlar. Ezbere ilişkiler kurarlar, ezbere konuşurlar, ezbere gülerler. Belli kalıplar içerisinde debelenip dururlar. Satıcı alıcıyla, öğretmen veliyle, anne- baba çocuğuyla, patron işçiyle hatta belki arkadaş arkadaşıyla…
Ezbere sözler, ezbere bilgiler sıkar beni. Hiç gelemem. Örneğin bir şey satın alırken… Eleman başlar bana anlatmaya… Şu özelliği var, bu özelliği var… Ben pat diye onun anlattıklarından farklı bir şey soruveririm… Merak ettiğim ve aslında sorulması gereken… Eleman “Nereden çıktı bu?” der gibi bakar bana… Ukalalık yaptığım düşünür. Ya da bile bile açığını çıkarmaya çalıştığımı… Halbuki gerçekten merak etmişimdir. Bence benim o malı almam için can alıcı sorudur. Ama satış elemanı arkadaş ezberlemiştir bazı bilgileri ve onların yeterli olduğunu düşünür. Ezberlediklerinin dışında başka bilgisi de yoktur çoğunlukla.
Oğlumun öğretmenleriyle veya doktorlarla da benzer şeyler yaşarım bazen. Anlatırlar da anlatırlar… Ama nasıl basmakalıp… Nasıl sıradan… Sıkılırım… Aptal yerine konmaktan hiç hoşlanmam… Dayanamayıp bir soru sorarım… Olabildiğince de yumuşak ifade etmeye çalışmışımdır ama yine de ukalalık yaptığımı düşünüp kibarca terslenirler… Bozulurlar… Tembeldirler çünkü… Ezberledikleri kelimelerle işleri geçiştirmeye, mallarını satmaya, bir an önce sıvışmaya çalışırlar. Soru sorulmasına da alışık değillerdir. Sormaz insanlar. Alışırlar bir düzene… Öööyle giderler.
Bazen yakın çevrem de bozulur bana. Karşımda hararetle bir şeyler anlatırken araya girip “Eee! peki niye öyle olmadı da böyle oldu?” gibi pek çok soru sorabilirim. Kendisini kayıtsız şartsız haklı gören her insan gibi bozulabilir karşımdaki. Halbuki gerçekten merak etmişimdir. Ya da farklı bir açıdan bakmışımdır. Art niyet gözetmem. Ama anlamazlar. Patavatsızlık yaptığımı düşünürler… Çoğu zaman “Yanlış anlamazsan bir şey soracağım” diye başlarım söze. Ya da “Seninle alakası yok, olayı anlamaya çalışıyorum” demek zorunda kalırım.
Ben böyleyim işte… İster patavatsız desinler, ister ukala… Hiç değilse onlar gibi uyuşuk ve sıkıcı değilim…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumu olan?