26 Temmuz 2024 Cuma

BUGÜNLERDE...

     Merhabalar! Buralardayım, buralardayım da hiç yazasım yok. Şu sıra hiç hoşlanmıyorum kendimden. 
En son Nisan ayında yazmışım. Vakit nasıl geçti anlamadım. 
    Okuyorum, düşünüyorum, okuyorum, düşünüyorum... Vaktim genelde böyle geçiyor. Ne düşünüyorsun derseniz verecek doğru dürüst cevabım da yok. Yaş dönümü, hayat muhasebesi falan filan... Çok erken yaşlarda sorumluluk altına girmek -biraz şartlar, biraz da yapımdan dolayı- sanırım şimdi yormaya başladı. Bazen kendimi "Şöyle 80 olmuşum, kimse bana bir şey sormuyor artık, gözler görüyorsa günlerimi sadece kitap okuyarak geçiriyorum" diye hâyâl kurarken buluyorum:) Böyle hâyâl mi olur? :) İşin püf noktası sanırım "Kimse bana bir şey sormuyor, danışmıyor, onay beklemiyor" kısmı. Küçük yaşlardan beri sorumluluk hissetmenin zararları. Neyse... 
Herkes gibiyim işte. Hepimizin az ya da çok yükleri var. Kafaca daha rahat bir döneme geçeceğimi biliyorum fakat sanki biraz zamanı var gibi. Bir sürü plan, proje düşünüyorum, bir türlü harekete geçemiyorum.
    Normal akışta evden pek çıkmıyorum ancak buralarda olmadığım süre içinde bir-iki ufak seyahat yaptım. 
Biri büyüktü gerçi. Temmuz başında birkaç gün Boston'daydım. Amerika değişik memleket malûm. Bari o birkaç günü anlatmanın sözünü vereyim de sözünü tutmayınca aşırı rahatsız olan biri olarak motive edeyim kendimi. 
    Ara ara Blogger'a girip herkesi okuyorum. Ortalarda olmadığım için utanıp yorum yazmıyorum ama. (Ben niye böyleyim acaba?:) ) Ara sıra, özellikle bayramlarda buradan birkaç dostla konuştuğum, yazıştığım oldu. Görüşmek istediğim, enerji düşüklüğünden dolayı gerçekleştiremediğim, aklımın ve gönlümün kaldığı dostlar da çok. 
Yani öyle ya da böyle bir yanımla bu mecradayım. Bu öyle bir şey ki Boston'da bile eski blogger dostumuz var:) 
O uzun zamandır burada yazmıyor ama biz hiç kopmadık, ara ara yazışıyoruz, birbirimizi merak ediyoruz. 
Ben oradayken ne yazık ki işi dolayısıyla başka bir eyaletteydi, görüşemedik, üzüldük. 

    İki satır yazarım, çıkarım dedim ama yine lâfı uzatacağım çünkü Boston, Blogger vs. derken tam şu an aklıma gelen bir şey var. Burada daha önce yazdım mı bilmiyorum, yazmış da olabilirim. Öyle de olsa bilmeyenler vardır. Anlatmam lâzım. Şöyle ki: Eşimin kuzeni bana seneler önce fal bakmıştı. Değişik bir kızcağızdır, acayip hisseder. "Böyle uzun saçlı, uzun sakallı, Hz.İsa gibi biri seni işaret edecek ve sen dünyanın bir çok yerinden insan tarafından tanınacaksın" dedi:) Ben de "İyice uçtu bu" diye düşündüm:) Yani ne âlâkası var değil mi? Bir süre sonra, bir gece Okan Bayülgen'in bloggerlar'la yaptığı programı seyrettim. Yıl 2012, aylardan Şubat. Ben de 2 yıl önce sayfa açmışım, yazıyorum ama dünyadan haberim yok. Kendi kendime yazıyorum. Meğer herkes birbiriyle baya kaynaşmış:) Neyse... Hemen o düşünceyle "Ben de Blogger mıyım Arkadaş?" başlıklı bir yazı yazdım. Yazdıktan sonra Twitter'a girdim. Geç uyurum mâlum. Baktım Okan Bayülgen de o sıra bir şeyler paylaşıyor. Yazımı paylaşıp onu etiketledim. O da görmüş, bir süre sonra yazımı retweet etti. Böylece bana 20-25 takipçi geldi:) O kadarcık:) Ama ben ondan sonra Blogger'da iletişimi öğrendim. O sıra Okan Bayülgen baya saçlı sakallıydı, hakikaten İsa gibiydi:) Beni işaret etmiş oldu ve onun sayesinde beni takip etmeye başlayanların arasında yurt dışında yaşayanlar da vardı. Devamında arttı. Çok arkadaşımız yurt dışında yaşıyor malûm. Kimiyle yüz yüze tanıştığım oldu, görüşmesek de irtibatı koparmadıklarım oldu. Boston'daki arkadaşımdan bahsederken de aklıma bu olay geldi. Buna ne diyorsunuz? Böyle bir ayrıntıyı kahve fincanında nasıl görürsün? :) Asla unutmayacağım olaylardan biridir. 
     Düşük moralle başladığım yazıyı bir nebze olumlu enerjiyle bitiriyorum. Bu, Orhun'un ilkokuldayken günlüğüne yazdıklarına benzedi. Bir akşam "Sevgili Günlük, bu akşam Aslılar bize geldi. Mutlu geldiler, Nisan'ın ağlamasıyla mutsuz gittiler" yazmış:) Aslı teyzesi, Nisan da yeğeni:)   
    Kısacası, şu an yazmak iyi geldi. Umarım devamını getiririm. Okuyan herkese sevgilerimi gönderiyorum:)