2 Kasım 2018 Cuma

TOPHANE-İ AMİRE... GALATA RUM OKULU... İKİ MEKAN, İKİ SERGİ...

    Dün Nişantaşı'nda ufak bir işim vardı, onu hallettikten sonra Tophane-Karaköy civarına iniverdim. Kasım ayının ilk günüydü ve sevgili kasım, güneşli bir günle merhaba demişti bize. Tophane'ye inince soluğu Tophane-i Amire'de aldım. Benim güzel okulum MSGSÜ'nün kültür merkezi olan bu tarihi yapıda şahane bir sergi vardı. 
"Arkas Koleksiyonu'nda Post-Empresyonizm"...
    
    Arkas isminden de anlaşılacağı gibi özel bir koleksiyon bu. İzmir merkezli holdingin yine bu şehirde bir sanat merkezi var. Şu sıra İstanbul'da Tophane-i Amire'de sergilenen eserler İzmir'den misafirler ve çok çok iyiler.
    
    19.yy.'ın ikinci yarısında Empresyonizmin ardından gelişen Post-Empresyonizm, gerçeğe yakın resmetmekten uzaklaşıp kişisel bakış açısına yer vermesiyle, farklı ifade biçimleri yaratmasıyla bilinmekte. Bugünlerde Tophane-i Amire'ye giderseniz bu akımın Andre Lhote, George Braque, Pierre-Auguste Renoir gibi sanatçılarının eserlerini göreceksiniz. Fakat bunun için çabuk davranmak lazım. Çünkü sergi 6 Kasım tarihine kadar açık olacak. Hazır havalar iyi giderken önümüzdeki hafta sonu bu şekilde değerlendirilebilir. Tophane-i Amire'nin tarihi havası içinde sunulan sergiler her zaman keyifli oluyor. Girişin ücretsiz olduğunu da belirtmeliyim.
   

     
    Arkas Koleksiyonu sergisinden çıkınca hemen 500 m. ilerideki Galata Rum İlkokulu'nu ziyaret ettim. Burada şu sıralar 4.İstanbul Tasarım Bienali'ne paralel olarak düzenlenen "206 Odalı Sessizlik" isimli bir sergi var. "206 Oda", Büyükada Rum Yetimhanesi'nin odalarının sayısı. "Sessizlik" ise binanın 60'lı yıllarda aniden boşaltılınca kuşandığı durum. Adadaki yetimhanenin tarihi bu sergide gözler önüne seriliyor.
    
    Büyükada'ya gidince sadece deniz kenarında kalmayıp tepelerine doğru yürüyüşe çıkanlar, büyük, ahşap, yıkılmaya yüz tutmuş ve hüzünlü yetimhaneyi muhakkak görürler. Binanın ne olduğunu bilen bilir, bilmeyen ise meraklı sorular sorar. Bu kocaman ahşap binanın ne olduğu, neden bakımsız olduğu konuşulur. İşte bugün Galata Rum İlkokulu'nda tüm soruların cevabı var. 
    
    Ali Kazma, Dilek Winchester, Murat Germen ve Hera Büyüktaşçıyan çalışmaları olan fotoğraflar, belgeler, videolar ve yerleştirmeler ile Büyükada'daki müzeden getirilen az sayıda eşya, meraklısı için yetimhanenin tarihine ışık tutmakta.
    
    Büyükada Rum Yetimhanesi, bir süre ellerinden alınmış olsa da bugün yine Patrikhane'nin mülkiyetinde. Tarihçesi bir yana, dünyanın 2. büyük ahşap yapısı olması sebebiyle de önemli ve bu yüzden "Tehlike Altındaki 7 Dünya Mirası" listesinde gösteriliyor. Mimarı Alexandre Vallury ki bu isim İstanbul mimari tarihi açısından oldukça önemli bir isim. Batılılaşma sürecindeki Osmanlı'nın İstanbul yapılaşmasında izi var. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi'nin de mimarı olduğunu ve bu okulda mimarlık bölümünü kurup eğitmenlik yaptığını bilmek, bu konuda ipucu verecektir sanırım. 

    
    Bir zamanlar otel ve casino olması amacıyla inşa edilen, ancak gerekli izinler alınamayınca öksüz ve yetim Rum çocukları için yetimhaneye dönüştürülen binanın açılışı 1903 yılında II.Abdülhamid'in de katılımıyla gerçekleşmiş. Zaman içerisinde nice çocuk yetişmiş burada, nice olaylar yaşanmış. Gün gelmiş kaderine terk edilmiş. Sergideki fotoğraflardan gözlemlediğimiz bugünkü metruk hâli, bir zamanlar ne kadar görkemli olduğunu gizleyemez durumda. Büyükada'nın en tepesinde yeşillere ve maviye hakim bir noktada geçmişten bir iz gibi yükselen bu özel yapı kurtarılabilir mi? Geleceğinde ne var? Bilmiyoruz. Şu an yapabileceklerimiz arasında sergiye gidip bilgi edinmek var. İlgilisi 10 Kasım'a kadar ziyaret edebilir. Giriş yine ücretsiz. 
    
    Bu iki sergiyi ziyaret ettikten sonra benim gibi yapıp Karaköy'ün güzel kafelerinden birinde tatlı-kahve keyfi yapabilirsiniz. Ya da isterseniz Taksim'e çıkıp İstanbul Tasarım Bienali'nin son günlerini değerlendirir ve ev sahibi mekânları gezersiniz. Zira onun da birkaç günü kaldı. 
Öyle ya da böyle, bu yazıyı okuyan herkese mutlu bir hafta sonu diliyorum:)




   

14 yorum:

  1. Sanat insanın insan olduğunu hatırlatıyor. Ruha çok iyi geliyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kesinlikle. Hayatın karmaşası içinde sığınılacak liman gibi...

      Sil
  2. size de mutlu hafta sonları olsun.

    YanıtlaSil
  3. Şimdi orada olmak vardı. Dedirten bir paylaşım olmuş yine.
    Teşekkür ederim :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben çok teşekkür ederim Tülin Hanım:) Sevgiler...

      Sil
  4. Ne güzel bir post bu! teşekkürler ve iyi hafta sonları olsun size de...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben çok teşekkür ederim,çok naziksiniz. Sevgiler...

      Sil
  5. Çok güzel. İzmir'de Arkas firması , biri Alsancak biri de Bornova Deniz Müzesi adı altında iki adet müze ile ücretsiz olarak sergilere ev sahipliği yapıyor, bizleri sanatla, kültürler ile buluşturuyor. İzmir' e geldiğinizde Kordon' daki Arkas Sanat Müzesini gezmenizi öneririm. Farklı sergiler ile keyifli anlar geçirebilirsiniz.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Günümüzü sanat banileri. Alsancak'takini biliyordum ama Bornova'dakini sizinle duydum. İzmir'e parça parça gelip gezmişliğim var ama bir ara 2-3 gün merkezde takılıp tüm görülecek yerleri, bu kez planlı programlı görmek istiyoruz. O zaman muhakkak dikkate alacağım bu müzeleri. Teşekkür ediyorum.

      Sil
  6. tophanei amire çok severim orayııı. yetimhane binasını da çok severim. ay bienale de gidemedim yaa. amire ile yetimhaneyi görebilirim amaa :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ya sen İstanbul'un göbeğinde değil misin? Kaçırmamalısın bence. Bak ben Beylikdüzü'nden gidiyorum şehir içine:)

      Sil
    2. sezer e.p.

      işte merkezde olmanın gevşekliğiii :)

      Sil

Yorumu olan?