26 Aralık 2017 Salı

İKİ FARKLI HAYAT... FÜREYA ve ALEX SÜPERBERDUŞ...

    Bir dolu şey anlatmak isterken araya başka başka işler giriyor ve buralara uğramayı ihmal ediyorum. Ara verdiğimde de o anlatmak istediklerim ya aklımdan çıkıyor ya da zaman aşımına uğruyor. Ve tüm bunlar olup biterken aklımın bir yanı hep burada takılı kalıyor. Ama şimdi buradayım. Ne yazsam? 2017'yi uğurlayıp umutla 2018'i karşılayan bir yazı yazma modunda değilim. Aslında bu tarihlere o yakışırdı değil mi? Yanlış anlaşılmasın, moral durumları değil beni engelleyen. Oğlum tatil için eve geldiğinden keyfim yerinde çok şükür. Sadece kafamda henüz geçmiş yılı değerlendirmiş değilim. Değerlendirmek şart mıdır ondan da emin değilim. Ama pazar gününe kadar yeni yılınızı muhakkak kutlarım diye düşünüyorum:) Ben şimdi en iyisi çok beğendiğim bir sergiden ve bir kitaptan bahsedeyim ufak ufak. Zira ikisi de bahsetmek isteyip ihmal ettiklerimdendi.

    Geçtiğimiz günlerde arkadaşımla buluşmak için Akaretler'e düştü yolum. Akaretler'in ışıl ışıl, cıvıl cıvıl ortamında sohbetin dibine vurmadan önce Kale Grubu'nun düzenlemiş olduğu Füreya sergisine uğradık. 60.kuruluş yılını kutlayan Kale Holding, seramik sanatçısı Füreya'nın eserlerini şahane bir sergi kapsamında bir araya getirmiş.

    Çağdaş seramik sanatının öncülerinden olan Füreya'nın İsviçre, Paris, İstanbul ve Ankara'da şekillenen başarısının yanında dikkat çeken bir özelliği daha var ki o da enteresan bir ailenin mensubu oluşu. Seneler önce okuduğum "Şakir Paşa Ailesi / Harika Çılgınlar" kitabıyla tanıdığım ailenin  Fahrelnissa Zeid ve Aliye Berger gibi birçok üyesine daha sonra lisans eğitimim sırasında iyice aşina olmuştum. Ailede öyle isimler var ki bu yazıda teker teker anlatamayacağım. Ayrıca zaten çok önceleri yazmıştım. İyisi mi yazının linkini buraya bırakayım. Halikarnas Balıkçısı'nın, Kılıç Ali'nin üyesi olduğu Şakir Paşa Ailesi'ne daha önce rastlamayanların muhakkak ilgisini çekecektir.

    Plastik sanatlara ilgi duymayıp edebiyatla haşır neşir olanlar Ayşe Kulin'in aynı isimli biyografik romanından hatırlayacaklardır Füreya'yı. Sanatçının hayatını anlatan bu roman oldukça etkileyiciydi. Daha önce kitabı okumuş olanlar sergiyi gezdiklerinde kafalarında bir çok şey yerli yerine oturacaktır. Hem seramik sanatımızın öncülerinden olan değerli bir ismin çalışmalarını görmek; hem de bir anlamda içimize işleyen bir roman kahramanını gerçek yaşam içinde şekillendirmek açısından önemli ve keyifli bir sergi bu. Ücretsiz gezilebilen sergi 18 Ocak 2018'e kadar sürecek. Akaretler'in hemen başında rastlayacaksınız. Gitmişken caddenin keyifli, modern, cıvıl cıvıl ortamından pay almak da ayrıca iyi gelecektir. 

    Şimdi bir de kitap tavsiyesinde bulunayım. Her sene sonunda olduğu gibi 2017 yılında okuduklarımı ayrıca listeleyeceğim. Ama ara ara böyle tanıtımlar yapmayı seviyorum. Kitap tavsiyesinde bulunurken de genelde farklı şekilde ilgimi çeken kitapları tercih ediyorum. İşte şimdi bahsedeceğim "Yabana Doğru" tam da bu türden farklı bir kitap. Bir kere sıra dışı bir kişiliği anlatıyor. Üstelik çok sevdiğim belgesel tarzında. Zaman zaman biyografik bir roman tadında ilerleyen çalışma, bazen konuya dahil kişilerin anlatımlarıyla kesiliyor, kimi zaman da araştırma kitabı tarzında bilgilendiriyor. 

    Kitabın kahramanı Alaska'da terk edilmiş bir otobüsün içinde henüz 23 yaşındayken ölen Christopher McCandless. Kendisine taktığı isimle Alex Süperberduş. Christopher hali vakti yerinde bir ailenin çocuğu. İyi okullarda okuyor, para sıkıntısı yok. Geleceği parlak gençlerden. Çok akıllı, başarılı. Elini attığı her konuda başarılı. Fakat hassas bir genç. İçine kapanık değil. Samimi, insancıl. Ama konumundan memnun değil. Hep başkalarına yardım etme telaşında. 
Ve bir de yabanda yaşama isteğiyle dolu. Doğayı alt etmeyi kafaya koymuş. Tüm bu özellikler birleşince, bir de kendisinin babası daha ilk karısından ayrılmadan önce doğduğunu öğrenince, çalışarak biriktirdiği parasıyla birlikte ailesinin üniversite için ayırdığı parayı da bir hayır kurumuna bağışlıyor ve kimseye haber vermeden Alaska'ya doğru yola çıkıyor. Öncesinde bir miktar geziyor, çalışıyor, yeni insanlar tanıyor. 1992'nin baharında Alaska'da oluyor. Bilinçli olarak az tutuyor teçhizatını. Uyarıları dinlemiyor. İsteği tam bir yaban hayatı yaşamak. Kimine göre bu kadar az malzemeyle Alaska'da yaşamak büyük başarı. Yaz aylarında geri dönmeye karar veriyor ancak mevsimden dolayı taşan nehirler yolunu kesiyor. Önce açlıktan öldüğü düşünülse de sonradan anlaşıldığına göre nemli ortamda küflenmiş bitki tohumlarını yediği için zehirlendiği kabul ediliyor. Tuttuğu günlükler ve yanında götürdüğü makineyle çektiği fotoğraflar işin can acıtıcı kısmını oluşturuyor. Daha dikkatli olsaydı dönebilecek olması okuyanı üzüyor. Çoğu insan Christopher'ı ailesini habersiz bıraktığı için suçluyor. Ne yazık ki bu da öyle farklı bir çocuk. 

    Meğerse Christopher ölümüyle epeyi ünlenmiş bir çocukmuş. Alaska'da yaban hayatı deneyimlemek isteyen ve bu uğurda ölen başkaları da var ancak Christopher'ı farklı yapan, yolculuğu sırasında karşılaştığı herkesi derinden etkilemesi. Hakkında bir çok belgesel varmış. Hatta bu kitabın filmi bile çekilmiş. Ben uzun uzun anlatırken eminim içinizden filmini seyrettiğini bana duyurmak isteyenler olmuştur:) Ben nasıl oldu da bu çocuğu ve bu filmi atlamışım bilmiyorum. Seyretmeye fırsat bulamadığım birçok filmden ve okumamış olsam da birçok kitaptan haberdarımdır. Üstelik sinemalarda vizyona girmiş bir filmden bahsediyoruz. Çevremde "ben filmini seyrettim" diyen çok oldu. Örneğin sevgili eşim:) Christopher'ın hikayesinden o kadar çok etkilendim ki ona heyecanlı heyecanlı anlatmaya başladım. Dinledi dinledi ve "ben televizyonda seyrettim" dedi:) Birincisi ne ara seyrettin de ben görmedim? Beğenmiş bir de. İkincisi madem beğendin sen niye bana benim sana tavsiye ettiğim gibi tavsiye etmiyorsun? Haksız mıyım? Bazen deli ediyor beni. Ketum ketum. 
    Kitabı bana sevgili Esin (İzler ve Yansımalar) hediye etmişti. Biyografileri sevdiğimi ve seyahatten hoşlandığımı bildiği için seçmiş bu kitabı. Beni bu düşünceli tavrıyla çok mutlu etti. Bence bu blog arkadaşlarımızın bizi ne kadar iyi tanıdığına şahane bir örnek. Kendisine bir kez daha teşekkür ediyorum. Ve bir kez daha blog arkadaşlarımı sevdiğimi söylemek istiyorum:)
    Christopher'ın hayatını tamamladığı otobüs aynı şekilde muhafaza edilmiş. Meraklıları gidip görebiliyorlar. Belgesellerini seyrettim ve tekrar tekrar üzüldüm. "Ah ne yaptın be çocuk!" diye diye okuduğum kitapta en etkilendiğim kısım ise şu oldu. Christopher Jack London hayranıymış. Yanında onun kitapları varmış. Ve kitapta altı çizili bir dolu satır. Yazar Jon Krakauer diyor ki:
     "London'ın hikayelerinden öyle etkilenmişti ki bunların Kutup bölgesine yakın topraklardaki yabani hayatın gerçeklerinden ziyade, London'ın romantik duyarlılığını yansıtan hayal gücü ürünü kurgu eserler olduğunu unutmuş gibiydi. McCandless, London'ın Kuzey'de yalnızca tek bir kış geçirdiğini ve Kaliforniya'da kitaplarında savunduğu fikirlerle çok da bağdaşmayan yerleşik bir hayat sürdüğü kendi mülkü olan çiftliğinde kırk yaşında, kontrolünü yitirmiş bir alkolik ve obez olarak intihar ettiği gerçeğini de gönül rahatlığıyla görmezden geldi." 






    

18 yorum:

  1. Sergi eminim çok güzeldir Sezercim ama beni kitap ve anlatımın çok etkiledi. Yorum kısmına geçmeden önce hemen filmine baktım. Bazen konusunu bilmesem dahi afişinden hatırlarmıyım acaba diye ama yok filmi ben de hiç duymamışım. 2018 planlarıma hemen dahil ettim kitabı ve filmi. Gerçek hikayelerden yola çıkmış kitapları da filmleri de seviyorum çünkü...

    Orhun gelmiş, gözünaydın ♥ İkinizi de öpüyorum :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Filmi seyret Şebnemcim, etkileneceksin bence.
      Çok teşekkürler, oğlum geldi:) Biz de öptük.

      Sil
  2. Filminin müzikleri de çok güzeldi :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Filmi izlemedim, izlersem muhakkak dikkat edeceğim.

      Sil
  3. Yazının başlığı çok güzel olmuş. Gerçekten de iki farklı hayat! Füreyya, ne özel bir kadın ve ne özel bir aile. Sergiye gidebilmeyi isterdim, ama öyle sanıyorum ki -şu aralar!?.- gidemeyeceğim. Kitabı da çok güzel tanıtmışsın Sezer'cim. Okumadığım, konusunu bilmediğim; ancak -biyografi ve seyahat türü- isteğime karşılık tavsiye edilen bir kitaptı. İçimde filmi izleme isteği uyandırdın. Emeğine sağlık.

    Bloglar 'evimiz' gibi, eskiden müstakil evlerde karşılıklı komşular, pencereden pencereye sohbet ederlerdi ya! işte aynen öyle. Buradan penceremizi açıp, zaman zaman içimizi -belli ölçülerde- açtığımız, ortak paydalarda buluştuğumuz; kültür, sanat, gezi...ve hayatın içinden pek çok şey konuyu paylaştığımız bir dünya. Bana göre sanal değil!. Dijital ortam aracılığı ile; düşüncelerimizi, duygularımızı aktarırken aslında 'biz' kendimizi ortaya koyuyoruz. Yazı aracı. Bir de neredeyse 9-10 yıldır bu platformdayız. Uzun bir yol/blog arkadaşlığı bu. Demem o ki, iyi ki bloglar ve blog dostlarımız var. Hele bu dostlarım kitap-sever, sanat-sever olur da!.. Sevilmez mi hiç!.Ben de seni ve blog dostlarımı seviyorum. Burada / blogunda olmaktandan da çok mutluyum :) iyi ki varsın Sezer'cim. Bir de gözün aydın diyeyim. Günleriniz, gönlünüzce güzel geçsin. Sevgilerimle...Çok öpüyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Canım Esincim, her zamanki güzel sözlerin için, arkadaşlığın için sonsuz teşekkürler ediyorum sana. Senin gibi birçok blog arkadaşımla uzun zamandır beraberiz sahiden:)
      Öptüm güzel yanaklarından.

      Sil
  4. Füreya'nın hayatını çok merak ediyorum, o kitabı da henüz okumadım ama not aldım çok okumak istediklerim arasında. Bu çocuğu ilk kez duydum yazık olmuş, kendine yazık etmiş:( doğa yenilmez ancak ya da olsa olsa doğaya uyum sağlanır, doğa her zaman insanı yener eğer meydan okumaya kalkarsak diye düşünüyorum:((emeğine sağlık, çok teşekkürler:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. O da doğa üzerinde hüküm sağlayamayacağımızı anlıyor ama gençlik işte! :(
      Ben teşekkür ediyorum Müjde.

      Sil
  5. Filmi duymuş, edinmiş fakat bir türlü izlememiştim. Şöyle üst sıralara çekeyim... :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de seyredeyim diyorum da üzücü diye erteliyorum hep.

      Sil
  6. tam o ailenin üyelerinden biri de Ayşe Kulin'dir diyecektim ama atlamamayacağınızı tahmin etmeliydim , kitabı okumuş ve etkilenmiştim , şu aralar yoğunum gidemem herhalde ama serginin bitiş zamanınabir bakmalıyım sanırım zira kitap oldukça etkileyici idi. Into the wild yeğenin ısrarıyla izlediğim bir filmdi , kitabını okumaya cesaretim yok sanırım , bu kadar düzgün bir hayatı bırakıp , öylece ölüvermesi yürek burkan cinsten. Ne enteresan yaşamlar var şu dünyada.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de kitabı okuyunca filmini izlemeye çekiniyorum üzülürüm diye:)
      Bildiğim kadarıyla Ayşe Kulin ve Füreya akraba değiller Eylem. Öyle yazmadım da zaten. Acaba Aylin ile karıştırıyor olabilir misin? Adı Aylin romanı da biyografikti.

      Sil
  7. Füreya'yı okuduğm kitapla tanımış ve hayran olmuştum o yıllarda
    yokluk ve zorluk içinde özellikle kadınların başarıları beni hep
    mest etmiştir. keşke sergiyi de gezebilseydim. into the wild özellikle
    sinema haliyle herkesin kalbini çalmıştır. ama kitabını bilmiyordum,
    kitap olarak okumakta zevkli olur asıl

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok haklısın, hayran olunası bir başarı. Okumadıysan aynı aileden Aliye Berger'i anlatan Alyoşa'yı da kesinlikle tavsiye ederim.
      Into The Wild'ı yeni öğrendiğime hakikaten şaşırıyorum:)

      Sil
  8. Ben de önce filmini izleyip, ardından kitabını okumuştum. Filmden sonra, kitabı yetersiz bulmuştum sanırım ama emin de değilim çünkü okuyalı biraz zaman oldu :)) Ama filmi defalarca izlemişimdir, sonuna üzülsem de yaptıkları benim için çok kıymetli, sanırım Alex'i anlıyorum. Tekrar izleyesim geldi şu an :D
    Füreya sergisini duymamışım ama gitmek çok isterim, umarım finallerden sonra fırsatım olur :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Fırsat bulunca ben de izleyeyim o zaman:) Filmin daha fazla etkilemesi doğaldır, kitap belgesel tadında. Olayı araştıran gazetecinin yazdığı bir kitap. O yüzden film daha sihirli, daha etkileyicidir.
      Finallerde başarılar:)

      Sil

Yorumu olan?