4 Eylül 2013 Çarşamba

TAMPA (AMERİKA GÜNLÜĞÜ -3 )



    Amerika Notları 1, 2 derken... Sıra geldi 3. ve son durağa... Yani Tampa'ya... Bir önceki yazımda Orlando Universal Stüdyolarında nasıl eğlendiğimizden bahsetmiştim. Şimdi dinlenme zamanı...

    Orlando-Tampa arası araba ile yaklaşık 1,5 saat sürüyor. Yollar geniş ve rahat.


    Burada konaklayacağımız oteli de Booking.com'dan seçtik.  Best Western By Harbor Hotel... Otel'e vardığımızda lobide adım atacak yer olmadığını gördük. Bunun nedeni, %90'ının -en kabul gören tabirle- Afroamerikalılar'dan oluştuğu bir motosikletçi grubu ile aynı anda giriş yapmamızdı. Yalan yok, önce bir tırstık:) İri yarı, siyah deri yelekli adamlar; benzer şekilde giyinmiş iri yarı kadınlar. Hepsinin yeleğinde grubun amblemi işli. Hepsi bir ağızdan bağıra çağıra konuşuyorlar. Kapının önünde renk renk, ilginç arabalar, motorlar... Arabalardan R&B, Hip Hop tarzı şarkılar yükseliyor. Hem de bangır bangır... Amerikan filmlerinden birindeyiz sanki. Kaç kişilerdi bilmiyorum ama bu arkadaşlar grubun Florida ayağını oluşturuyorlarmış. Yani çok kalabalıklardı. Nasıl geçer bu hafta sonu dedik doğal olarak. Biz 6 gün konaklayacaktık, 2 günün gürültülü patırtılı geçeceği kesinleşmiş oldu. Bir de otelin bünyesinde, hemen bitişiğinde Hogan Beach denen bir mekan vardı ve biz gitmeden önce oradaki gürültüden şikayet edenleri de okumuştuk yorumlarda. Ama yine de manzarasının güzelliği ve belki biz de akşamları Hogan Beach'teki eğlencelere katılırız düşüncesiyle bu oteli tercih etmiştik.


    Korktuğumuz gibi oldu mu peki? Aslında olmadı. Evet, motorcu grup sabahlara kadar kapıları çarparak, yüksek sesle gülüşerek, konuşarak epeyi gürültü yaptılar. Ama biz demek ki gün içinde nasıl yorulduysak geceleri öyle bir uyuduk ki, eşim ve oğlum hiç rahatsız olmadılar, ben ise uykumun arasında hayal meyal duydum koridordaki gürültüleri. Hogan Beach'in gürültüsü ise 6.katta olduğumuz için, kapıyı pencereyi kapadıktan sonra bize pek ulaşmadı. Ayrıca insanlara önyargıyla yaklaşmamak gerektiğini bir kez daha deneyimlemiş olduk. İlk önce çekindiğimiz insanların her karşılaşmamızda muhakkak selam verdiklerini, en ufak bir rahatsızlık verdiklerini hissettiklerinde özür dilediklerini ve çok sıcak insanlar olduklarını anladık. Amerika'nın farklı bir yüzünü, farklı bir grubunu tanımış olduk. İyi bir deneyim oldu. Fakat yine de pazartesi olup oteli terk etmelerinin, huzura ve sessizliğe kavuşmak açısından çok iyi olduğunu düşünüyorum.
    Bu oteli tavsiye edip etmemek konusunda kararsızım. Daha önce de bahsettiğim Amerika'ya özgü o ağır koku bu otelde fazlasıyla yoğundu. Bir de Clearwater denen plajlara ortalama 30-40 dk. kadar uzaktı ki, biz gitmeden 10-15 dk.olduğunu düşünüyorduk. Her gün Clearwater'a gidip geldik ve yol epeyi bir vaktimizi aldı. Eğer Tampa'ya gitmeyi düşünen varsa, konaklamak için Clearwater'ı tercih etmelerini tavsiye ederim.
 
 Otelimizin en olumlu, en hoş tarafı işte bu manzaraya şahit olmaktı.

Havadaki bir pelikan

    Balkonumuz özellikle güneş batarken enfes renklere bürünen bir manzaraya açılıyordu. Sabah ayrı, akşama doğru ayrı, gece ayrı güzellikte bir manzaranın keyfini çıkardık.

Karşıda görünen adacık da bir plaj-restoran



    Her gün Clearwater'a gittiğimizi söylemiştim. Otelin önündeki deniz girilecek gibi değil. Zaten Clearwater varken başka yer aramıyor hiç kimse. Clearwater, Tampa'nın en meşhur plajı. Upuzun, bembeyaz, keyifli bir kumsal...


    Bir gün hariç, her gün buradaydık. Kumlar beyaz, gökyüzü masmavi, gözleri fena yakıyordu. Deniz, kumlu ve sıcak sevenler için uygun. Ben daha serin ve taşlı severim ama ne yaparsın ki burası Meksika Körfezi. Bol bol yüzdüm çünkü yüzmeyi çok seviyorum.

    Hava çok sıcak. Güneş her zaman yüzünü göstermiyor ama yine de şemsiyesiz oturmak imkansız. Yerliler şemsiyelerini ve şezlonglarını yanlarında getiriyorlar. Bizim gibi dışarıdan gelenler ise kiralıyorlar. 2 adet sandalye ve 1 şemsiye, saat 14.00'ten önce 20 dolar, 14.00'ten sonra 15 dolar. (Bence önemli bir ayrıntı: Arabayı sokağa park edemedik. Aslında park edebilirdik ama çekerler diye çekindik. Park edenler vardı. Otoparkı tercih ettik. Tıpkı bizdeki gibi çok sayıda otopark var. Bizdeki gibi boş arsalar bile otopark olmuş. Park ücreti olarak plajda olduğumuz saatlerde günlük 15 dolar ödedik).



    Plajda o kadar çok martı vardı ki... Yiyeceğini biraz yüksekte tutsan hepsi üstüne çullanıyor. Biraz ürkütücüydü doğrusu.


    Bazen güneş batana kadar plajdan ayrılmadık. Memleketimizi çok özledik, biz "ne olursa olsun, ille de Türkiye" fikrinde bir aileyiz ama her karmaşadan uzakta; dalga ve martı sesleri, çocuk cıvıltıları arasında birkaç gün kafa dinlemek gerçekten iyi geldi.



    Yazın tatlı günleri... Bir tarafta güneşlenenler, kitap okuyanlar, diğer bir tarafta çocuklarıyla kumdan kale yapanlar, top oynayanlar, denizde şakalaşanlar, bir de aşağıdaki fotoğrafta olduğu gibi, iki ağacın arasına gerdiği ipin üzerinde dans ederek kendilerine hayran bırakan gençler...


      Çok ama çok seviyorum yaz mevsimini ben.
 
    Amerikan gençliği dans ediyor ama bol bol da sörf yapıyor, kaykayla kayıyor. Her yer sörf mağazası dolu. Renk renk kaykaylar da satılıyor mağazalarda.


    Plaj haricinde Clearwater hemen hemen böyle bir yer.


 


    Öğle yemeklerini plaj çevresinden atıştırmalık bir şeyler alarak hallettik. (Her zaman en kalabalık yer, plajın hemen dışındaki McDonalds'tı). Akşam yemeklerini ise ya yine Clearwater'daki, ya da otelimizin civarındaki restoranlarda yedik. Bir akşam plajın hemen dışındaki Yunan restoranında yedik ama baklava hariç tanıdık hiçbir şey yoktu menüde ki baklava da bizim zaten:) Ha orada bir de salatada güzel beyaz peynir vardı, özlediğimiz için iyi geldi. Sahibine Türk olduğumuzu söyledik "Ooo! Komşu!" yaptı klasik olarak. Uyduruk bir Yunan restoranı olarak çok kalabalıktı. Zor yer bulduk. Clearwater'a kesinlikle bir Türk restoranı lazım. Alem yemek görür böylece. (Belki vardır ama tam plaj çevresine lazım. Millet denizden çıkıp yemeğe saldırıyor). Her neyse... Amerika'da tavuk, pizza, karides yedik bol bol. Hamburgeri tercih etmedik. Bir gün McDonalds'ı denedik ki burada asla gittiğimiz bir yer değildir. Yerinde deneyelim hesabı... Akşam yemeklerine 3 kişi ortalama 40-80 dolar arası ödedik. Yiyecek pahalı değil ve porsiyonlar kocaman kocaman. 

    Madem yemekten açıldı konu... İki ilginç mekan ismi vermeden geçmeyeyim. İlki The Cheesecake Factory... Yine gitmeden önce ismini duyduğum bir mekandı. Amerika'ya gidenler "aman orada cheesecake yemeden dönmeyin" diyorlardı. Ben de tatlıyı çok sevdiğim için kafayı taktım fakat tatilin son günü nerede olduğunu bulabildik. Gördük ki sadece cheesecake satmıyor, aynı zamanda bir restoran. Epeyi şık ve kalabalık bir restoran. İçeri girdik, elimize bir alet verdiler, beklemeye başladık. Sıramız gelince aletin kırmızı ışığı yandı, yerimize geçtik. Garsonumuz Cassandra ile tanıştık. The Cheesecake Factory'nin menüsü çok zengin. Biraz bizim mutfağımıza yakın yiyecek bir şeyler bulabildik ve çok memnun olduk. Mesela ben köfte yedim ve hiç fena değildi. Kare şeklindeydi o ayrı:) Porsiyonlar o kadar büyüktü ki anlatamam. İstisnasız herkes giderken, garson ellerine bir paket veriyordu. Ben de bu paketlerde cheesecake var ve evlerine götürüyorlar sandım niyeyse. Sonradan anladık ki herkes yiyemediğini paket yaptırıp götürüyor:) Biz olsak biraz şık bir yerde asla kalanı paket falan yaptırmayız. Birkaç ülke gezdim çok şükür ve her defasında bizim çok kasan, başkalarının ne yaptığıyla çok ilgilenen, dolayısıyla da kendi hareketlerini kısıtlayan, rahatsız insanlar olduğumuzu fark ettim. Millet rahat! Biz de biraz rahat olabilsek keşke. Neyse... Yine konu dağıldı. 


    Yukarıda görülen cheesecakeler var ya... Onların 3 katı kadar daha çeşit olduğunu düşünün. Çok çeşit vardı çok. Seçmek zordu haliyle. Ve porsiyon yine inanılmaz büyüktü. Kısacası tavsiye ederim.

    Tampa'da bir akşam ziyaret ettiğimiz bir başka ilginç restoran ise Hooters. Bilenler gülümsemeye başladı bile:) Çünkü bu restoran kısacık şortlarıyla servis yapan, güzel garson kızlarıyla ünlü. Yaklaşık 30 yıllık bir mekan. Ünlü Hooters kızları dergilere kapak olmuşlar, filmlerde oynamışlar vs. Restoranın içinde bunların her birinin görüldüğü müze gibi bir köşe var. Bir de ayrıca Hooters baskılı tişörtlerin, bardakların, çocuk kıyafetlerinin, kalemlerin satıldığı küçük bir satış bölümü... Şöyle ki:




   
    Hooters'taki garsonumuzun adı da ne hikmetse Cassandra idi. Şansımız Cassandra'dan açıldı.  Garson kızımızın fotoğrafını eklemek konusunda kararsızdım ama hadi ekleyeyim:)

  Hooters, çoluk çocuk herkesin geldiği hoş bir restoran. Öyle hafif bir mekan gibi düşünülmesin. Hoşluğuna hoş ama yemekler için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Çıtır tavuk ve karides yedik, zaten bu tip şeyler vardı sadece. Fakat çok yağlılardı. Üstelik tabak, çatal, bardak gibi elemanların temizliğinden hiç ama hiç emin değilim. Gittik gördük işte. Bu arada Hooters'ın dünyada pek çok şubesi varmış ve Türkiye'de de 3 şubenin açılacağı haberleri var. Burada nasıl olur merak ediyorum açıkçası. 
    Amerika'da her restoranda, her kafede, her barda televizyon var. Hatta "televizyonlar" demeliyim. Ve  hepsinde de ya beyzbol, ya da amerikan futbolu maçları açıktı. Büyük çoğunluk kafayı kaldırmış bunları seyrediyordu.  
    Yeme içme faslı bu kadar yeter. Biraz da Tampa'nın havasından bahsetmek lazım. Tampa bilindiği gibi Florida eyaletinde. Bölgede Temmuz-Ağustos ayları fırtına mevsimiymiş aslında. Şanslıydık, fırtınaya rastlamadık ama yağmuruna ve kapkara bulutlara şahit olduk. Yağmur da yağsa hava çok sıcak. Hava günlük güneşlikken birden kapkara bulutlar sarabiliyor gökyüzünü ve sağanak bir yağmur başlıyor. Mesela şöyle:



İlginç değil mi? Çok güzel aslında. Çok değişik. Yukarıdaki otel odamızdan çektiğimiz bir fotoğraftı. Bir de yoldayken yakalandığımız fırtınamsı şeye örnek vereyim. 



    Bir de akşam gökyüzü mosmor bir görünümdeyken çakan şimşekler var:



    Tampa'da her saat ve her gün hava farklı bir renkteydi. Çok ilgimizi çekti haliyle. Hep fırtına mı olacak? Bazen böyle hoş, şeker gibi gökyüzüne de şahit olduk:



    Gerçeği bundan daha pembeydi inanın. İlk defa böyle pembe bir gökyüzü gördüm.
    Her gün "Hava bugün nasıl olacak acaba?" endişesiyle uyansak da, şansımız yaver gitti ve plajda olduğumuz günlerde hiç yağmura yakalanmadık. Denizle işimiz bitince yağmur yağdı hep:) 
    Havanın kapalı seyredeceğine inandığımız bir gün (o da pazar günüydü ve hafta sonu plajın da kalabalık olacağı belliydi) benim önceden kafama koyduğum             Salvador Dali Müzesi'ni ziyaret ettik. En az bir müze görmediğim tatile "tatil" demem ben. 



    Az ama öz bir sanat molası bu bizim için. "Öz" diye nitelendirmemin sebebi müzeye ve eserlere hayran kalmış olmamdır. Tamam Salvador Dali hepimizin malumu... Fakat devasa Dali eserlerini birebir görmek bambaşka bir şey. Tampa Salvador Dali Müzesi küçük bir müze ancak sanatçının çok önemli eserlerine sahip. Mimari yapısı, sanatçının müze bünyesindeki bir eserinden esinlenerek oluşturulmuş. Ve böyle hoş görüntüler çıkmış ortaya. 





   Eserlerin bulunduğu alanda fotoğraf çekmek yasaktı tabii ki. Yoksa en azından birkaç kare çekip anlatmak isterdim. 
   Müzeye giriş yanlış hatırlamıyorsam yetişkinler için 26, öğrenciler için 15 dolardı. Hediyelik eşya dükkanında çok fazla çeşit vardı ve fiyatlar fena değildi. Dükkanda da epeyi zaman geçirdik çünkü her şey çok hoştu.



       Salvador Dali Müzesi, Tampa'nın St.Petersburg denen bölgesinde yer alıyor. 
St.Petersburg
  St.Petersburg, fonda görüldüğü gibi hoş bir marinası, küçük bir hava alanı, güzel evleri, restoranları olan şık bir bölge. Otelimize yaklaşık 15-20 dk. uzaklıktaydı. Yolda bol bol tipik Amerikan evlerine rastladık.



    Bayrağa dikkat! Hemen hemen her evde var. Bu konuda bizim ülkemizle karşılaştırarak çok şey söyleyebilirdim ama yazının farklı yerlere gitmemesi adına şimdilik susuyorum. Yorum sizin.
   Neyse... Konumuza dönelim. St.Petersburg'u pek gezemedik ama hem gördüğümüz kadarıyla, hem de gitmeden önce araştırmamdan biliyorum ki güzel bir yer. St.Petersburg'ta da konaklanabilirdi aslında. Bu arada, müzeye yağmurlu bir günde gittiğimizi söylemiştim ama fotoğrafta hava gayet açık görünüyor. Aldanmayın. Gerçekten yağmurlu ve kapalı bir gündü. Florida'nın, dolayısıyla da Tampa'nın havasının an be an değişebildiğine bir örnek.

    İşte Tampa macerası da böyleydi. Ne anlatayım başka? Hogan Beach'ten bahsedebilirim biraz. Hani şu otelimizin dibindeki plaj, restoran, bar karışımı mekandan... Hogan ismi Hulk Hogan'dan geliyor. Mekan Hulk Hogan'ın bir arkadaşına aitmiş. Hogan da bazen geliyormuş ama biz rastlamadık. Restoranın girişinde Hogan'ın Amerikan Güreşi zamanlarında kullandığı eşyalar, filmlerinden kareler, afişler vs. sergileniyor.



    Plajın ambleminde de Hogan var, her yerde Hogan var. Restoranında hiç yemek yemedik ama akşamları bazen içeride bazen dışarıda bara takıldık. 



    Akşamları genelde canlı müzik oluyordu. Bir gün "Karaoke Gecesi", bir gün "Kadınlar Gecesi", bir gün "Reggae Gecesi" falan derken her gün dans edip eğleniyordu Amerikalı arkadaşlar. Ayaklarda yine parmak arası terlikler:) (Taktım ben bu parmak arası terliğe. İlk yazımı okumayanlar anlamaz ne demek istediğimi:))


Yağmur yağmış, dışarısı boş. Hogan Beach.
 Biraz da alışveriş... Markasız olanından. Aaa! Aşağıdaki tişörte bakar mısınız? Adamlar başkanlarını mı eleştirmişler? "Uyuşturuyor, uyuşuyor" falan mı demek istemişler acaba? Cık cık cık! Çok ayıp. Başkanlar eleştirilmez. 



    İşte böyle! Toplam 3 yazıda, anlayabildiğim kadarıyla Amerika'yı, Orlando ve Tampa'yı anlatmaya çalıştım. Bir güzel eğlendik, dinlendik, bence her yerden güzel olan ülkemize döndük. Gezmek, görmek, öğrenmek çok keyifli ama tüm samimiyetimle söylüyorum, insanın evi gibisi yok. Uçağımızda filmlerimizi seyrede seyrede (bakınız ilk yazı) evimize döndük. Dönerken Alp dağları'nın üzerinden geçtik böyle. 



    Müthiş değil mi? 

   Olur mu, olmaz mı? derken, gittik de döndük bile. Hoş hatıralar kattık hatıralarımıza. Gördüğümü, gözlemlediğimi aktarmayı becerebildiysem ne mutlu bana.




16 yorum:

  1. kardeşim senelerdir Orlando'da yaşıyor ama senin gezin bana daha çok şey öğretti :)) Keşke önceden gittiğinizden haberim olsaydı... Belki size yardımı olurdu...
    Harika bir gezi olmuş :) Çok yorulmuşsunuz belli ama değmiş ;)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aaa! Keşke! Yine de teşekkür ederim ilgin için. Bir başka sefere belki:)
      Güzeldi gerçekten, yorumun için teşekkür ederim... Sevgiler....

      Sil
  2. Çok keyifli ve detaylı bir paylaşım olmuş yine Sezer Hanım, elinize sağlık...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim Petek Hanım... Beğendiğinize sevindim.

      Sil
  3. Harika anlatmissin, harika bir gezi ver harika bir yazi olmus, bayildim!:)

    YanıtlaSil
  4. heyoooo. amerikaya gittin ha. genelde pek giden olmaz gezmeye uzak diye. çok sevindiim. amerikayı severim ve iyi bilirim. pek sevdim fotoları.
    :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Uzak hakikaten:)Ama üşenirsek hiç gezemeyiz değil mi?
      Nerelerini biliyorsun merak ettim? Malum epeyi geniş bir ülke.
      Fotoğrafları beğendiysen memnun oldum o zaman:)

      Sil
    2. ortayı batıyı güneyi iyi biliyorum.
      doğunun her tarafını bilmiyorum ama.
      :)

      Sil
    3. Oooo! Daha ne olsun?:) Uzun kaldın o zaman.
      Eşim de işi dolayısıyla Chicago ve Cincinnati'de 3'er hafta kalmıştı.

      Sil
  5. Valla canım ne desem bilemedim harika bir yazı olmuş okumalara doyamadım. İyi ki gitmişsiniz. Şu clearwater ı ben de çok görmek istiyorum. O bembeyaz kumlar ve deniz beni pek çekiyor. Oraların iklimi gerçekten çok başka ya o gökyüzünün hali neydi öyle, hele o kocaman gri bulut ürkütücüydü. Tırsardım sanırım ben o anda orada:) Adamlar rahat demişsin ya hakkaten öyle ama ya ne güzel dimi. Bizi saçma sapan şeylere takıntılıyız. Evler tam amerikan rüyası. Ondan sonra da insanlar niye amerika özentisi oluyor diyorlar şu hale baksana özenilmeyecek gibi değil ki bir intizam bir ihtimam. O evlere bayılıyorum. Ayrıca sen değinmeyeyim demişsin ama her evin bahçesinde bayrak asılması olayını çok seviyorum ben. Filmlerde çok reklamını yapıyorlar hoşlanmıyorum o ayrı ama ben de evimin bahçesine bayrağımı dikeyim isterdim doğrusu. Çok saçma buluyorum bayrak asılmama uygulamasını,göğsümü gere gere asmalıyım ne var ki..İşte salak saçma bir dolu örnek var gördüğün gibi. Neyse çok beğendim bu postayı ben daha çok yaz, ben de öbürlerini okuyayım hazır fırsat bulmuşken. Çok öptüm sevgiler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok iyi özetlemişsin Tuğbacım:)Her söylediğine katılıyorum. Yazıyı beğenmene sevindim. Öptüm ben de kocaman.

      Sil
  6. Sen çok iyi kvırdın bu işi, bravo!
    Bu kadar gezip, bu kadar iyi toparlamak kolay değil sonuçta.
    O otelin manzarası olduktan sonra gürültüye razı olurdum sanırım:))
    Başkanları eleştirmek bizde ne zaman normal olacak diye artık merak bile etmiyorum. Almanya`da da Merkel esprileri alır başını gider:)
    Dali Müzesi`ni tabii ki kıskandım:)
    Alpler beni yanıltmadı, hep hayranım oralara ben:)
    Ben gidince ne yalan söyleyeyim öyle birkaç haftada özlemiyorum memleketimi. (hele şu sıralar hiç özlemiyorum)
    Özlersem kendi evimin verdiği rahatlığı özlerim yoksa tüm dünya benim:))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Vardır tabii unuttuğum şeyler ama fena toparlamadım galiba:) Beğendiğine sevindim.
      Ben çabuk özlüyorum memleketi yav:) Niye acaba?:)))
      Yorumların için teşekkürler Semi...

      Sil
  7. Merhaba blogunuzu tesadüf keşfettim. Ben de blog yazıyorum ve Ekim ayı sonunda Amerka seyahatimiz var bilgi toplamaya çalışıyorum. Biz de önce Tampa, Orlando-sonra Miami en son New york olacak şekilde iki haftalık bir gezi planladık. Tur yok iki kişiyiz bu da beni biraz korkutuyor, dünyanın bir ucu :) Diğer yazıları da okuyup not alacağım, teşekkürler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne güzel:) İnsan tedirgin oluyor tabii uzak bir yere giderken ama korkacak hiçbir şey yok inanın. Araba kiralayacaksanız navigasyon çok işe yarıyor. Yollar rahat, insanlar rahat. Çok güzel ve eğlenceli bir tatil yaşayacağınıza eminim. Sormak istediğiniz bir şey olursa sezerperker@yahoo.com'a yazabilirsiniz. Her gün bakıyorum, görürüm muhakkak. Şimdiden iyi tatiller.

      Sil

Yorumu olan?