31 Ocak 2012 Salı

HAYDARPAŞA GARI...KAPANIYOR...

Padişah Abdülhamit tarafından yaptırıldı ve 1908'de hizmete açıldı.
İki Alman mimar Otto Ritter ve Helmuth Cuno tarafından tasarlandı.
Lefke'den taşlar getirtildi. 1100 ahşap kazığın üzerinde inşa edildi.
1.Dünya Savaşı sırasında cephane yüklü bir trene sabotaj yapıldı. Çok zarar gördü... Çok insan hayatını kaybetti.
1979 yılında bir tehlike daha atlattı. Haydarpaşa açıklarındaki İndependente isimli tankerin patlamasından etkilendi.
2010 yılı sonlarında izolasyon çalışmaları sırasında çatısı cayır cayır yandı.
Her seferinde yeniden toparlandı.
Fotoğraf:Gezgin Dergisi
Doğu ile Batı'yı bağladı yıllarca.
Trenler geldi... Trenler gitti...
Anadolu'dan İstanbul'a gelenlerin umutlarına, bu şehri terk edenlerin hüznüne şahit oldu.
Hasretle ve sevinçle kucaklaşmaları da gördü, gözyaşlarını da...
Çok insan tanıdı, çok hikaye dinledi.
Şiirlere, öykülere, romanlara konu oldu.
Büyük şehre gelmenin şaşkınlığını simgeledi Yeşilçam filmlerinde...
Yine aynı filmlerde hüzünlü ayrılıklara, sallanan mendillere fon oldu.
Heybetli...
Güzel...
Olgun...
Haydarpaşa Garı...
Kentsel Dönüşüm'ün son kurbanı...
1 Şubat 2012 itibariyle kapanıyor.
2 yıl süreyle kapalı kalacak.
Atatürk Kültür Merkezi gibi...
İstanbul Resim ve Heykel Müzesi gibi...
Sonrası?
Sonrası belli değil.
Kimin olacağı, kimde kalacağı belli değil.
Söylentiler muhtelif...
Otel de olabilir, alışveriş merkezi de...
Tarih, kültür mirası, geçmiş, gelecek, estetik, sanat, insan, duygu, falan, filan, ıvır, zıvır...
Ne düşüneyim? Ne diyeyim? Var mı bir önemi?
En iyisi sözlerimi Nazım'dan dizelerle bitireyim:

"Haydarpaşa Garı'nda
1941 baharında
Saat on beş
Merdivenlerin üstünde güneş
Yorgunluk ve telaş
Bir adam merdivenlerde duruyor
Bir şeyler düşünerek."
  (Memleketimden İnsan Manzaraları) 
2011 yazında çektim bu fotoğrafı. Hissetmiş gibi...





  





19 Ocak 2012 Perşembe

ÇOK OKUYAN MI BİLİR, ÇOK GEZEN Mİ?

    Manzara ve kent resimlerine bakmak beyin aktivitesini arttırıyormuş. Prof.Dr.Emrah Düzel bu konudaki araştırmasıyla Otto-von-Guericke Üniversitesi 2011 Yılı Araştırma Ödülü'nü almış. Düzel, araştırmasına katılan deneklere portre ve manzara fotoğrafları göstermiş. Denekler bu fotoğrafların bazılarını biliyorlarmış, fotoğraflardaki kişiler tanıdıkmış. Bazı fotoğrafları ise ilk defa görüyorlarmış. Bu araştırmayla tanıdık fotoğraflar karşısında beynin aktive olmadığını; ilk defa görülen fotoğraflar karşısında ise beyin aktivitelerinin arttığını belirlemiş. 
    Profesöre göre çocuklar daha verimli bir öğrenme için ders çalışmadan önce birkaç dakika manzara fotoğraflarına bakmalılarmış. 5 dakika süreyle bu fotoğraflara bakmak beyni 35-40 dakika canlı tutuyormuş. Hatta yaşlılar Alzehimer'ı önlemek adına bulmaca çözmek yerine değişik manzara fotoğraflarına bakmalılarmış. 
    Peki sadece fotoğraflara bakarak mı beynimizi canlı tutuyoruz? Hayır? Benim gibi gezip görmeyi çok seven biri için bu araştırmanın en tatmin edici sonuçlarından biri de yeni şeyler öğrenmenin; yeni kasabalar, kentler, ülkeler görmenin insan beynini daha fazla çalıştırdığı gerçeğidir:) Aynen böyle! Yeni yerler görmek beyni daha canlı tutup yaşlılığı geciktiriyormuş! 
    Bu araştırmayı duyunca hemen aklıma, şu eski "çok okuyan mı bilir, çok gezen mi?" ikilemi geldi. Demek ki ikisi birbirini besliyor. Çok geziyorsun ve beyin aktiviteni arttırıyorsun, ondan sonra okumaya başlayıp bilgi dağarcığını genişletiyorsun:) Valla harikaymış:)
    Şimdi benden size bir kıyak... Aşağıdaki fotoğraflara bakıyoruz bol bol... Ondan sonra da aklımızda tutmak istediğimiz herhangi bir şeyi öğrenmeye koşuyoruz:)
Hırvatistan

Venedik

Tayland


Cape Town

Mısır

Paris

Malezya
Dominik Cumhuriyeti

Moskova

14 Ocak 2012 Cumartesi

İSTANBUL'DA KAR...

     2012'nin ilk kar taneleri...
 İstanbul'da... 
Bugün düştüler gökyüzünden yere... 



Hoş geldiler...
 Kocaman kocaman... 
Bembeyaz...
Herkeste bir sevinç bir sevinç...  
Tweeter'da, Facebook'ta "kar! kar! kar!" seslenişleri... 
Telefonlarda kar konusu... 
 Herkes özlemiş...
Kimimiz camlardan seyretmişiz bu güzelliği... 
Kimimiz dayanamamışız sokaklara çıkmışız...  
Biz de dayanamadık...
 Biz de çıktık... 
Usul usul üzerimize yağmasına izin verdik... 
Kar kokusunu içimize çektik... 
Güzeldi... 
Çok güzeldi...

11 Ocak 2012 Çarşamba

TUTUNAMAYANLAR...TUTUNAMAYANLAR'DAN EN SEVDİĞİM KISIM...


Gustav Klimt - Kiss

      …kutu gibi bir eve yerleşiyoruz seninle kendi yağımızla kavruluyoruz tencerenin dibini tutmadan pişiyoruz kendi zevkimize göre döşüyoruz her tarafı tavana kadar aplikler dört bir yanı sarıyor tavandan sarkan lamba tam yemek masasının üstüne isabet ediyor kendi başımızın çaresine bakıyoruz kendi bacağımızdan asılıyoruz yatak odasına güllü perdeler asıyoruz ben çarşıdan patlıcan alıyorum sen ortalığa bakıyorsun resmini dairede masamın üstüne koyuyorum sen de resmimi tuvaletinin üstüne yerleştiriyorsun yatağımızın yanında kitaplarımız duruyor benim komodinimin üstünde benimkiler duruyor senin komodininin üstünde seninkiler duruyor ışıklarımız da gece lambalarımız da ayrı fakat kalplerimiz bir çarpıyor sen dört ben altı sayfa okuyunca uykumuz geliyor aynı anda birbirimize doğru dönüyoruz öpüşüyoruz aynı anda Fransızlar gibi iyi geceler diliyoruz Amerikalılar gibi birbirimize arkamızı dönüyoruz sabaha tekrar buluşmak üzere ayrılıyoruz büfenin üstüne hiçbir şey koymuyoruz çünkü diğer küçük burjuvalar gibi görmemiş değiliz onlardan farkımızı biliyoruz gene de söylemiyoruz birbirimize bilmiyormuş gibi yapıyoruz sehpa örtüsü de kullanmıyoruz ama bunları hesaplayarak değil içimizden öyle geldiği için yapıyoruz onlardan farkımızı belirtmeye tenezzül etmiyoruz mutfaktaki kavanozların üstünde tuzbiberşekerkahve yazmıyor nedense öyle kavanozları almak gelmiyor içimizden yolda yürürken sanki o anda aklımıza gelmiş gibi bir dükkana girip sana bir ayakkabı alıveriyoruz akşam ben kapıdan içeri girer girmez öpüşmüyoruz beş dakika sonra öpüşüyoruz her gün ayrı bir zamanda öpüşüyoruz ne zaman ne yapacağımız belli olmuyor serseri bir küçük burjuva ailesiyiz ne kabul günümüz var ne de belirli toplanma günlerimiz dedikodu da yapmıyoruz yemekten sonra koltuklarımıza oturuyoruz öyle kimsenin belli bir koltuğu yok kim ne bulursa onun üstüne oturuyor kimseyi çekiştirmiyoruz saat on ikiye yaklaştığı halde yarın erken kalkacaksın yatsan iyi olur demiyorsun bana başıboş bir hayat sürüyoruz ben her sabah daireye gidiyorum fakat nasıl oluyorsa gidişim kimsenin gidişine benzemiyor serseri bir memurum evden sokağa tam bir sokak serserisi gibi yürüyorum ne otobüse binişimde ne biletçiye para uzatışımda ne dairede masamın başında oturuşumda hiçbirinde beylik bir durum yok olamıyor istesek de küçük burjuvalaşamıyoruz onlar gibi düşünemiyoruz yatakta birbirimize şiirler okuyoruz kitapları tartışıyoruz dünya umurumuzda değil sersem aptal diyoruz birbirimize diğer karıkocalar gibi şekerim canım tatlım balım birtanem filan demiyoruz anahtarı paspasın altına koymuyoruz kaç kere içerde unuttuk da çilingir getirmek gerekti hesabımızı bilmiyoruz paramız olduğu halde ayın sonunu getiremiyoruz Avrupa gezileri için para biriktiremiyoruz çocuklarımız oluyor üst üste istediğimizden değil istemediğimizden de değil tedbir de almıyoruz olmasın diye doktora filan da gitmiyoruz bununla uğraşacak değiliz ya hiçbir şeyimizi beğenmiyor dostlarımız bize öğütler veriyorlar ne onlara ne de büyüklerimize aldırıyoruz kayınpederlerimize kaynanalarımıza saygıda kusur ediyoruz çocukların terbiyelerini bozuyorlar onları şımartıyorlar diye üzülmüyoruz eğitimleriyle de uğraşmıyoruz üstünkörü bir terbiye veriyoruz akşamları derslerine çalıştırmıyoruz okula gidip öğretmenleriyle konuşmuyoruz hangi biriyle uğraşalım tam altı tane…

4 Ocak 2012 Çarşamba

BARIŞ MANÇO MODA 81300

    2 gün önce (2 Ocak) rahmetli Barış Manço'nun doğum günüydü. Bizler gibi Barış Manço şarkılarıyla büyümüş pek çok hayranı bugünü unutmadı. Radyolarda, sosyal paylaşım sitelerinde Barış Manço şarkıları yer aldı. Sevgi ve saygı sözcükleriyle birlikte...
    Benim de aklıma 2-3 ay önce arkadaşlarımla birlikte ziyaret ettiğimiz Barış Manço Evi geldi... Yazmamışım... Haberi olmayanlara, gitmek isteyip de ziyaret edememiş olanlara tanıtmak isterim.
Güzel konu mankenim:) Can dostum...
    Barış Manço Evi... Diğer bir deyişle Barış Manço Moda 81300... Adam Olacak Çocuk programının müptelaları bu adresi çok iyi hatırlayacaktır. Barış Ağabey her programın sonunda o hızlı konuşmasıyla 2 kere tekrarlardı bu adresi. Kendisine ulaşmak isteyenler bu adrese yollasınlar mektuplarını diye... İşte bu adres şimdi bir müze... Kadıköy Moda'da... Sanatçının ölmeden önce ailesiyle birlikte yaşadığı yer...  Müze hem bir döneme damgasını vurmuş bir sanatçıyı tanımak ve hatırlamak açısından çok önemli, hem de 19.yy'da Moda semtinin nasıl göründüğü hakkında ufak da olsa bir fikir vermesi açısından... 1800'lü yıllarda gayrimüslim Vitol Ailesi'ne ait olan binayı Barış Manço 1984 yılında aynı ailenin son fertlerinden satın almış ve 19.yy Viktoryen tarzını aynen koruyarak restore ettirmiş. (Meraklısına, binanın karşısındaki kilisenin de aynı dönemden kaldığını, aynı aileye ait olduğunu belirtmek isterim.) 
    Kadıköy Belediyesi'nin düzenlediği müze binasının bahçe kapısında Barış Manço karşılıyor ziyaretçiyi. Bahçede ise şarkılardan tanıdığımız domates, biber, patlıcan... Bir de eşek... Arkadaşım eşek:) Müzede hafif perdeden Barış Manço şarkıları çalıyor ki bu bence çok keyif veren bir uygulama. Giriş katında salon, yemek odası, kıyafet odası yer alıyor. Salonda "O benim rüyam" dediği piyanosu, dünyanın dört bir yanından topladığı antika eşyalar... Kıyafet odasında kliplerden, gazetelerden, dergilerden, televizyon programlarından hatırladığımız sıra dışı Barış Manço kıyafetleri... Aldığı ödüller, çeşitli ülkeler tarafından verilen beratlar... Fondaki şarkıları mırıldanarak 1.kata çıkıyoruz. Merdiven duvarlarında aynı şarkıların sözleri, notaları... Hangisini daha çok sevdiğimizi tartışarak gezmeye devam ediyoruz. 1.kat ebeveyn ve misafir yatak odalarına ayrılmış. Muhteşem antika yatak odası takımı, özel yapım vitrinlerde sergilenen meşhur Barış Manço yüzükleri ve kemerleri, 180 yıllık misafir odası takımı bu katta yer alıyor. 2.kat ise çocuklara yani Doğukan ve Batıkan'a ait. Bu odalarda sanatçıya ait belgeler, takılar, fotoğraflar, kendi çizimleri, kravatları vb. kişisel eşyaları sergileniyor. Belçika Kraliyeti'nden şövalye ünvanı alan sanatçı, bodrum katında Ortaçağ havası yansıtan bir Şövalye Odası da düzenlemiş. Evin yazlık ve kışlık bahçeleri kafeterya olarak kullanılıyor.
  

Barış Ağabey ve Sezercik:)
    Barış Manço Moda 81300 çok keyifli bir müze ev. Barış Manço çok yönlü bir sanatçı. Burada anlatamayacağım kadar çok esere, ödüle, övgüye sahip. Bu açıdan sanatçıyı hatırlatan, unutulmamasına olanak sağlayan bu müze çok güzel ve özel. Ayrıca benim yaşlarımda olanlar için tam bir geçmişe yolculuk mekanı. Özenilmiş... Özenerek düzenlenmiş. Bu özende Sunay Akın'ın müze danışmanı olmasının da payı vardır sanırım. Keşke gönlümüzde yer etmiş daha pek çok sanatçı için de aynı şey yapılsa. Elin oğlu hayali bir kahraman olan Sherlock Holmes'ün romanlarda geçen adresini bile müzeye çevirip ziyarete açarken bizim bu tip gayretlerimiz çok yetersiz kalıyor. 
    Bence bir hafta sonu alın çoluk çocuğu Barış Manço Evi'ni ziyaret edin. Pişman olmazsınız. Hatta hava güzelken gidin, müze çıkışında Moda İskelesi'nde güzel bir yemek yiyin. Biz öyle yaptık. Çok memnun kaldık:)


arkadaşım eş! arkadaşım şek! arkadaşım eşşeeeek!:))


*Hamiş: Yalnız güvenlik görevlileri hakkında olumlu düşüncelere sahip değilim. Daha kibar, daha bilgili olmalılar. Her an suç işleyecekmiş gibi peşimizden gezilmesine alıştık bir çok sergiden dolayı ama el yapımı karton bir pano için "flaş yok" şeklinde çemkirmeleri çok saçmaydı. 
    


    











Kışlık Bahçe

Şövalye Odası





    

2 Ocak 2012 Pazartesi